@tugba_zeycel
|
GEÇMİŞTE ALPER
ALPER’DEN Suya düşen yılana sarılırmış meğer. Bulunduğum durumu anlatacak tek tasvir bu olurdu. Tolga'nın defalarca yaptığı telefon konuşmalarını köşeme sinmiş bir şekilde izliyordum. Sürekli adamlarıyla koordine bir halde Elçin'in olabileceği yerleri soruşturup duruyordu. Nerede olduğunu bilen tek bir adam dahi çıkmamıştı. Öfkem artık denizlerin dalgasını köpürtecek kadar kızgındı. Elimden hiçbir şey gelmiyor olması diri diri mezara sokuyordu beni. Tüm mal varlığımdan vazgeçip büyük patronu üzerimden püskürtmüştüm ama bu kaçırma olayı dengeleri bozmuştu. Aldığım nefesin boğuculuğuyla oturduğum yerden kalkıp odanın içerisinde volta atmaya başladım. Tolga önüme durup "Sakin kalmak zorundasın. Böyle patlamaya hazır bomba gibi duramazsın." Öfkemin bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak yakasına yapışıp var gücümle duvara yasladım sırtını "Sakin kalmak öylemi! İçimde ki yangının bir iğne ucu kadar büyüklüğünü bile görse kör olurdu o gözlerin. O yüzden bana sakin ol deme. Hem senin patronun, kapısında it olduğun o büyük patron nasıl olurda böyle bir şeye müsaade eder. Nasıl anlamıyorum, artık beni özgür bırakmıştı. Neco buna nasıl cesaret eder?" Tolga sıkmaktan Beyaza dönmüş ellerimi yakasından çekip konuşmaya başladı. "Bak büyük patronun bir şeyden haberi yok dedim sana. Duysa hem benim başım yanar hem de Neco'nun. Gerçi onunkini umursayan yok ama bu barışın devam etmesi için kimsenin bilmemesi gerekiyor. Biliyorsun ki büyük patronun duyması tüm camianın duyması demek, bu olay dilden dile yayılırsa eğer Alper, var olan tüm düşmanların Elçin'i bulmaman için elinden gelen her şeyi yapar, hatta Neco'ya bile yardım ederler. Benim bunları sana anlatmam, hatırlatmam çok tuhaf değil mi? (Bıyık altından tiksinç bir gülüşle konuşmasına devam etti) sen bu camiada uzun zamandır varsın ama neden diye hala sorabiliyorsun. Ah Alper, olay akışını iyi kavraman gerek." Tolga her kelimesiyle üstünlük taslamaya çalışıyordu. Mimikleri, sesinde ki o aşağılayıcı tını içimde şiddet hissi uyandırıyordu. Tıslar gibi konuşup "Sen o çok zeki aklınla Elçin'i bulda ben sana olay akışı, giriş, gelişme ve sonuç dizisi içerisinde sunum yapacağım, bak gör." Tolga havada dalgalanmaya neden olacak kadar yüksek desibelde bir kahkaha atıp "Gerçekten mi? Organlarım yerinde dursa yeter Doktor Alper Bey." Doktor kelimesini bastıra bastıra söylemesi tüylerimi diken diken etmişti. Geçmişimi biliyor olması içimdeki öfkeye bir su döker gibi sindirmişti beni kenara. Geçmişimle aciz kalıyordum, mahrum kalıyordum gelecekten. Söküp atmak istiyorum, kocaman bir silgiyle silip yok etmek istiyorum. Yüzümde oluşan mahcubiyetten cesaret alıp üzerime doğru yürümeye başladı. Olabildiğince güçlü durmaya çalışıyordum. "Evet Alper her şeyden haberdarım, hem de belgeleriyle, fotoğraflarıyla. İlk gördüğüm an midemde oluşan o bulantıyı sana tarif edemem. Sen nasıl oldu da yaptın, nasıl dayandın." Konuşmasıyla geçmişim bir bir gözümün önünden geçmeye başlamıştı. O ameliyathanenin deri yakan soğukluğu hala işli tenime, kokusu ciğerlerimde acı bir soluk. "Alper, sen o kapısında it olduğumu söylediğin adamların yaraladığı insanların ameliyatlarını yaptın, hem de yasa dışı. Eline verdikleri nereden geldiği belli olmayan organları bir yapboz parçasıymış gibi bedenlerine yerleştirdin. Bir kere sordun mu bu organlar nereden, kimden geldi diye? Neden hastaneye gitmiyorsunuz diye sordun mu? Alper, sen mesleğini kötüye kullanmış birisin. Şimdi söyle bana kim kapısında köpeklik etmiş büyük patronun?" Tolga'nın yüzüme vurduğu geçmişim gözlerimden bir bir akıp gidiyordu. Acizliğin en derinlerini yaşıyordum, öfkelenmeye bile hakkım yoktu. Tırnaklarımı avuç içlerime geçirip parmaklarıma kanın ıslaklığı değene kadar durmadım, duramadım. Kendime duyduğum nefret öyle büyüktü ki kelimeler boğazımda düğümleniyor, konuşmaya layık görmüyorlardı beni. "Susarsın tabi, yaptığın şeyin bir izahı yok çünkü." "İzah arıyorsan eğer anlatayım sana, hiç öyle bağırıp çağırmayla değil, düzgünce tane tane anlatayım. (Tolga eliyle buyur işareti yapıp beni dinlemeye başladı) büyük heveslerle başlamıştım tıp okumaya, abime bir yararım dokunacaktı çünkü geceli gündüzlü çalışıp duruyordu tabi ne işle uğraştığını derslerime verdiğim yoğunluktan bir türlü çözemiyordum her soruşumda "Sen bunlarla kafanı yorma." deyip geçiştiriyordu beni. Annen baban nerede dersen yetim haneye bırakıp yok olmuşlar. Abim reşit olduğu için sokakta kalmıştı dişiyle tırnağıyla hayata tutunmuştu. Sonra abim 18'ime gelince beni de yanına aldı, 2 kişi de olsak bir aile olabilmiştik tekrardan. Ben mutlu mesut okul hayatımı sürdürürken abim bu iğrenç işlerin en derinlerine kadar girmişti, artık dönüşü yoktu anlayacağın. Bir gün abim eve ağzı burnu kan içinde geldi, tanınmaz haldeydi. O gün ki yaşadığım kaybetme korkusunu sana anlatacak kelime bulamıyorum. Telaş içinde abimin tüm yaralarını sarmaya başladım, yardıma ihtiyacı olan başka insanların da olduğunu söyledi. Tüm eşyalarımı toplayıp düştüm abimin peşine, izbe bir yere götürdü beni. 10'dan fazla adam kanlar içinde yerde yatıyordu, başlarında da 2 tane doktor vardı. Bir ona koşuyorlardı bir diğerine, elimde ekipmanları görünce nasıl mutlu olmuşlardı, sanki dertlerine bir ortak daha eklenmişti artık 2 kişinin omuzunda değil 3 kişinin omzunda olacaktı yük. Hemen yardıma çağırdılar ve koyulduk o adamları tedavi etmeye. Birkaç gün bu işlemler devam etti, ardından yarım yamalak topladığım kafamla abimin sokakta kalmasının nasıl bir sonuç doğurduğunu anlamıştım. Abimin bulaştığı hayatın yükleri benimde omuzlarıma binmişti artık. Mezun olduktan sonra büyük patronun aba altından yaptığı tehditleriyle bende o diğer doktorların yanında yer almıştım. Kaçıp kurtulmayı o kadar çok diledim ki, her günü azaptı bana Tolga, her günü. Her kurtulmaya çalıştığımda birilerinin canı yanıyordu, abim canıyla sınanıyordu. Elimden bir şey gelmezdi, gelmedi de. Onlara çanak tutmaktan başka bir şey yapamadım. (Gözyaşlarım yüzümü yıkarken Tolga dikkatli bir şekilde beni dinliyordu. Arada bir dikkat kesilip çattığı kaşlarından başka bir ifade kullanmıyordu.) Sen bu işlere bile isteye giren birisin ama ben öyle değilim, hayat bana bunu sundu bende mecbur kaldım. Bir figüran olarak yanlarında yer almaktan ömrüm boyunca utanç duyacağım, bu olayda tek şükrüm var ki o da bu işlere kendi rızam ile girmemiş olmak, öylesi vicdan yoksunluğu olurdu. " Tolga cümlemin sonunda donuk bakışlarıyla ayağa kalkıp karşıma dikildi "Evet bile isteye bu işin içindeyim ama haklı bir sebepten, oda Elçin'e kendimi ispatlamak. Bunu bir gün illa ki yapacağım ama önce Elçin'i bir bulalım öyle değil mi?" Sanki boş bir duvara konuşmuştum, Tolga anlattıklarımın gram etkisine kapılmamış gibiydi. Bana hak vermesini beklemiyordum ama en azından bir cümle kurabilirdi. Aklında dönenleri kestiremiyordum. Ceketinin ve gömleğinin yakalarını düzeltip "Sen burada kal beni bekle, bir adamımla buluşmaya gideceğim ve kimse görmeden onu alıp buraya getireceğim. Temkinli olmak zorundayız. Bakalım neler biliyormuş anlatsın bize de bulalım artık Elçin'i." Deyip çıkıp gitmişti. Evde yalnız başıma kalmıştım, etrafı kolaçan ettikten sonra bahçeye çıkıp kapıda adam bırakıp bırakmadığına baktım, görünürde kimse yoktu. Hemen cebimden telefonumu çıkartıp Anıl'ı arayıp beni beklediği arka sokaktan Tolga'nın peşine düşmesini söyleyip geri eve girdim. Tolga'ya koşulsuz güvenmek aptallık olurdu. Benden gizli bir iş çevirmediğinden emin olmam gerekiyordu. Canımdan bir can vardı işin içinde, ah kahve rüzgarım neredesin? Yeşillin soldu hasretinden, 2. Kez dert oldu yokluğun şu bağrı kara gönlüme. Bu son olsun ey aşk bildiğim, bu son olsun.
|
0% |