Yeni Üyelik
42.
Bölüm

41. BÖLÜM

@tugba_zeycel

GERÇEKLER

 

 

ALPER’DEN

 

Ne ara arabaya bindim, ne ara depoya gelmiştim bilemiyorum. Zaman durmuş ve ben buraya ışınlanmıştım. Arabamı asfaltta patinaj çektirerek anca durdurup depoya doğru koşmaya başlamıştım. Sırtımı devasa kapılara yaslayıp göz ucuyla depoya baktım, bomboştu. Bir kez daha buz kesmiştim. Şaşkın gözlerimle içeriyi biraz daha incelemeye başladım, her bir köşesine bakıp, her kapının arkasına baktım ama kimse yoktu. Hızlıca telefonumu elime alıp Anıl'ı aradım.

"Abi sen neredesin ya?" Sitemkar bir şekilde açmıştı telefonu.

Onun tam tersine sakin bir sesle, olacaklara kendimi hazırlarcasına "Ne oldu?" diye sordum. Ölesiye korkuyordum halbuki.

"Küçük depoda yer yerinden oynamış, Neco öldürülmüş. Adamları kafayı yemiş durumda ve Tolgayı öldürmek için peşine düştüler ve Elçin'i." Son söylediğini duymakta zorluk çekmiştim. Nefes alışverişlerim ölmeye yakın bir bedenin göğüs kafesinin iniş kalkışı kadar cansız ve soğuktu.

"Neden, anlamıyorum. Elçin ile dertleri ne olabilir ki. Benim yüzümden mi?"

Kaşlarım acıyla çatılmıştı, ciğerlerime hucum etmek isteyen nefesime mani olmak oracıkta ölmek istiyordum. Eğer sebebi bensem, hayır olamam. Olamam.

"Olay şöyle ki; bu Neco seni Gürcistan da öldürmek istiyormuş. Sizin parayı da o yüzden çalmış sebep olarak gösterecekmiş. İlk parayı çalıp elinizde sahte bir reyin olup öldürecekmiş ama Elçin ve arkadaşları olaya dahil olunca bu Neco olayın gerçekçiliğini yitirmesinden korkup kaçmış. Gürcistan da Elçinler Neco'yu ta kip edip onu manüpile etmeselermiş de seni öldürme niyetindeymiş ama bu sefer Elçin kendini hedef göstermiş ta ki sen gelinceye kadar. Anlayacağın birbirinize hayat borçlusunuz."

Anıl konuşuyor bense usulca onu dinliyordum. Bizden habersiz dünya etrafımızda dönmüş ve ağlar örerek birbirimize kenetlemişti bizi. Meğer o benim koruyucu meleğimmiş. O zaman ki asi ve şaşkınlıkla parıldayan gözleri geldi aklıma, istemsizce dudaklarıma bir tebessüm yerleşmişti. Bu tebessüm öylesine aşk doluydu ki, Elçin görse utanmış al al olmuş yanaklarıyla bir kez daha aşk sıçradı kalbime. Ah sevdiğim nerelerdesin!

"Anıl bu adamın benimle derdi neymiş?" diye kükremiştim. Git gel yaşadığım duygularım kontrolümü zorluyordu.

"Konuşulanlara bakılırsa Neco’dan çok büyük patron seni öldürmek istiyormuş. Sebebi de açık onun gizli saklı birçok işini yürüttün, çok şey biliyordun. Bu işlerden elini çekmek için de fırsat kolluyordun buda onu tedirgin etmiş olmalı."

Şimdi tüm yapboz parçaları yerlerine oturmaya başlamıştı. Neco beni öldüremeyince düşmanımı kendine dost edip üzerime salmıştı, Tolgayı.

Hem aşık, hem gözü kara biçilmiş kaftandı onun için. Tolga beni öldürecek, cinayet örtbas edilip Tolga yanlarında bir ömür köle edilecekti. Ama işler istedikleri gibi gitmedi, bu sefer Neco Elçin'i kaçırdı. Bende onun peşine düşecektim elbette, hem benden hem de Elçinden kurtulacaklardı. Elçinden kurtulmak demek, görgü tanıdığı bırakmamak demekti.

Aklımda yanıp sönen soru işaretlerine cevap aramak için Anıl'a "Peki Tolga'nın beni öldürmesini neden beklemedi, ne oldu da işler sarfa sardı ve Neco Elçin'i kaçırma girişiminde bulundu? Anlamıyorum Anıl, Tolga büyük patronun hiç bir şeyden haberi yok dedi ama olaylara bakılırsa başkahramanımız ta kendisi. Gizliden gizliye işleri yürütüyor."

" Ben de senin gibi düşünüyorum. Bu arada Tolga'nın adamları bizimle iş birliği yapmak istiyor. Ölümden önce sevdiklerimizi kurtarabilmek için. Ne öğrendiysem de onlardan öğrendim. Zaten Tolga depoya gittiğin de çatışmanın ortasına düşmüş. Kimseye zarar verme fırsatı olmadan Elçin'i oradan alıp uzaklaşmış. Kimlerle çatışıldığı hala bilinmiyor. Cesetler bile yok edilmiş, sağ kalanları ise hastane bahçesine atılıp gitmişler. Tek bilinenler bunlar şuan."

Daha gün yüzüne çıkması gereken birçok sır vardı ama en öncesinde Elçin'i bulmam gerekiyordu, ona giden yolda tabi ki Tolgadan geçiyordu.

"Tolga nereye gittiğini nasıl olur da kimseye söylemez. İlla ki birinden yardım almıştır. Güvendiği birinden, sen o Tolga itinin adamlarına çok da güvenme eminim gene bir oyunun peşindedir. Adımlarımızdan haberdar olmamalı ona göre Anıl. Şimdi dediklerimi harfi harfine yapıyorsun."

ELÇİN’DEN

Koşuyorum, koşuyorum karanlığın en derinlerine doğru nefesim kesilinceye kadar koşuyorum ardından bir ses ayaklarımı yere mıhlıyor, Alper. "Elçin gitme" diye ağlıyor. Sesin geldiği yeri delicesine aramaya başlıyorum. Ama her yer karanlık ve sonsuzca bir uzantıya sahip. Bir kez daha sesi yankılanıyor zifiride "Gel" diyor. Konuşabilmek için dudaklarımı aralıyorum ama bir el öyle sıkı kapatmış ki dudaklarımı, gözlerimden süzülen yaşlarla ta kip ediyorum o nasırlı elleri ve o yüzle karşılaşıyorum. Tiksinç gülümsemesiyle tüm bedenimi kendine doğru çekip beni karanlığa hapsediyor. Ben o karanlığa gömüldükçe Alper'in feryatları kaplıyor kulaklarımı.

Öyle bir soluk çektim ki bedenime bir an farklı bir dünyaya uyandığımı fark ettim. Gözlerimi açmaya o kadar korkuyordum ki, ya her yer yine karanlıksa ya da ben yine o deponun soğuk zemininde yatıyorsam. Beklide ölümdür bu, en iyi seçenek olarak. Bir daha o küf kokan yerde bulmak istemiyorum bir daha acıya bulanmak istemiyorum.

Tüm cesaretimle gözlerimi açtım, bir yatakta boylu boyunca uzanıyordum. Gözlerimi bedenimde gezdirdi, üzerimde ince bir pike örtülüydü ve iç çamaşırlarımlaydım. Korku tekrar benliğimi kaplamıştı gözlerimi tekrar yumup her şeyin son bulmasını diledim. Neredeydim?

Aklıma gelen seçenekle gözlerimi umutla açmıştım, belki de Alper beni bulmuştu ve buraya getirmişti.

Aralanan kapının gıcırtısıyla ağrı içerisinde başımı oraya çevirdim sonunda yeşillerime kavuşacağım derken Tolga karşıladı umut dolu bakışlarımı. Sitemkar bir gülüşle "Alper olmasını beklerdin demi?" diye sordu. Usulca yanıma gelip yatağın en uç kısmına oturup elimi tuttu. Elimi ellerinin arasından çekmeye yeltenecek gücüm bile yoktu.

"Bunları konuşmak istemiyorum şuan senin salığın her şeyden önemli. Merak etme doktor gelip seni muayene etti, tüm yaraların sarıldı. Korkulacak hiçbir şey, beslenmene ve ilaçlarını almana dikkat edeceğiz hepsi bu." deyip. Yalancı bir gülüşle gözlerimin içine bakıyordu. Öfkesini saklamaya çalıştığı o kadar belliydi ki.

"Neler oldu böyle bilmek istiyorum" dedim zor çıkan sesimle.

Tolganın anlattıklarıyla ve hafızamda silik kalan anılarla olayın iç yüzünü öğrenmiş oldum.

"Beni kurtardığın için teşekkür ederim Tolga." Tek diyebildiğim buydu. Etrafımda yaşanan onca olayda ben bir kenarda baygın bir şekilde yatmıştım. Akla sığar değildi.

Tolga gelmeseydi ne halde olurdum düşünmek bile istemiyordum. Yatakta usulca doğrulmaya çalıştım ama sol elim buna engel oldu ve acıyla inleyip elime baktım. Sargıya alınmış bir haldeydi ve parmaklarımdan biri morarmıştı. Bakışlarımı hemen Tolgaya çevirip ne olduğunu sordum. Kendimi korumaya çalışırken, bedenime bir bir inen yumrukları engellemek için ellerimi kendime siper ettiğim zaman tersine bükülmüştü. Hafızamda tekrar canlanan o an ve acıyla gözlerimi sıkıca yumup derin bir nefes çektim ciğerlerime.

Tolga yaşanılanları unutturmak istercesine bir hışım ayağa kalkıp "Hadi artık bunları düşünmek yok ben şimdi sana kıyafetler vereceğim onları usulca canını yakmadan giy bende yemen için bir şeyler hazırlayayım, daha ilaçlarını içmen lazım."

Tolga tam kapıdan çıkacağı sırada "Alper burada olduğu mu biliyor mu?" diye sordum. Gözlerinde ki neşe sonbahar da solan yapraklar gibi solmuştu. Beni duymazdan gelip o yalancı gülümsemesini tekrardan yüzüne yerleştirip "İyi olacaksın merak etme." Deyip gitti.

Bu tavrıyla tedirgin olmuştum. Aklıma kötü kötü şeyler gelmeye başlamıştı ama şuan bunun işe yarar bir tarafı yoktu hala çok güçsüzdüm. Kendimi zorlayıp yataktan kalktım, odada bulunan 3 kapaklı dolabın ortanca kapında bir boy aynası vardı aldığım hasarları, ne hale geldiğimi görmek için oraya doğru yürüdüm.

Sanki yürümeyi yeni öğreniyordum, sanki bu bacaklar değildi beni senelerce taşıyan. Paytak paytak attığım adımlarla dikilmiştim aynanın önüne. Acıyla ağzıma götürdüm elimi, her yerim morluk içerisindeydi. Dizlerim, karnım, yüzüm, dudaklarımın ve kaşımın kenarına biriken kan kabukları. Gözaltlarım öylesine çökmüştü ki. Alper beni bu halde görmemeli diye geçirdim içimden. Bu haldeyken bile hala onu atıyordu kalbim, burada olduğumdan bir haber yana yakıla beni aradığını biliyordum. Hele annem, Allah'ım ne yapacağım ben.

Gözyaşlarım bir bir süzülüyordu yüzümden, ayak parmaklarıma düşen damlalarla Tolga'nın gizliden beni izlediğini fark ettim.

"Hepsi geçici şeyler üzülmene değmez."

Elimin arkasıyla yüzümdeki yaşları silip "Tolga yalvarırım sana lütfen Alper'e burada olduğumu haber ver." Dedim. Benim tek şifam onun yanımda olması olurdu.

Tolga bıkkın bir soluk alıp verdikten sonra elinde katlı halde duran kıyafetleri komedinin yanına bırakıp gitti.

Bedenimin izin verdiği hızla kıyafetleri giyinip Tolganın yanına gitmek için odadan çıktım. Eski bir ev olduğu her halinden belliydi. Duvarları yer yer kirden lekelenmiş, piriz yerlerinin bazıları kablolarıyla dışına taşmıştı. Evin halıları bölük pörçük bir şekilde zemine serilmişti. Bakımsız ve pisti. Camlardan yansıyan manzaraya dikkatlice bakmaya başladım. Gözlerim şaşkınlıktan kocaman açılmıştı. Dağın tepesindeydik, evin etrafını çevreleyen yeşil toprağın bitiminde bir uçurum olduğuna adım kadar emindim. Başka bir düzlük olması umuduyla diğer odaların görüş alanlarına bakmak için yeltendiğim sırada Tolga beni fark etti ve yanıma yanaşarak manzaraya derin derin bakmaya başladı.

"Burayı öylesine seviyorum ki. Sanki beni çeken bir şey var bu evde."

"Sen kafayı yemişsin etrafımız uçurum ve bu çok korkutucu."

Bu sefer gerçek bir gülümseme ve onu ta kip eden kahkahasıyla "Senin için öyle evet ama ben burayı dünyadaki cennetim olarak görüyorum. Şuna bak Elçin sessizlik, bu işte huzur demek."

"Buraya nasıl geldik, araba bile geçmez buradan."

"Merak ettiğin buysa eğer arabanın geçebileceği bir yolu var maalesef evin diğer tarafına kalıyor." Dedi sinirlenmiş bir şekilde.

"Hadi bir şeyler ye artık." Deyip beni mutfağa götürdü. Basitçe hazırladığı sofraya oturup karnımı doyurmaya başladım. Çenem o kadar zorlanıyordu ki yiyecekleri çiğnemekte. 10dk yiyebileceğim şeyleri yarım saatte yememe sebep olmuştu. Bir kez daha lanet etmiştim Neco’ya.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%