@tugba_zeycel
|
HAYAL KIRIKLIĞI Rüyam bu değildi hayal ettiğim bu değildi! Gezip tarihi yerler görecek, tatmadığımız yiyecekleri tadacaktık 4 siyah takım elbiseli adam tarafından kovalanmak yoktu planda, yoktu! Sanki daha fazla yer varmış gibi sırtımızı duvara yaslamış üzerimize gelen adamlara korkulu gözlerle bakıyorduk. Çatık kaşlı sinir küpü olan adam yanında ki 3 adamı el hareketiyle üzerimize yolladı. Adamlardan biri benim kollarımı biri Ceren'i biride Başağı tutmuş kıpırdamamıza bile müsaade etmiyorlardı. Ortamın sessizliği çatık kaşlı adamın telefonun çalmasıyla bozulmuştu. Adam telefonunu cebinden çıkartıp konuşmaya başladı. Bizim yaptığımız tek şeyse debelenip adamlara "Bırakın bizi" diye bağırmaktı ta ki elleriyle ağzımızı kapatana kadar. Adam konuşmasını bitirmişti. Diğer adamlara Gürcü dilinde bir şeyler anlattı. Sonra bana dönüp "From where did you come here?" diye sordu. Sonunda bilinen bir dil kullanmışlardı. Az çok bildiğimiz İngilizce ile kızlarla kafamızda söylenen kelimeyi Türkçeye çevirip "Turkey " diyebildik, konuşmamıza fırsat verildiği kadar. "Türkiye'nin neresinden?" diye sordu adam nasıl yani bunlar Türk mü? Olayın verdiği gerginlik ve şokla saçma bir soru sordum "Siz de mi Türk'sünüz?" "Sen benim soruma cevap ver neresinden?" dedi boş ve anlamsız bakışlarıyla. "İzmir " dedi Ceren, Başak ise kaş göz işaretiyle neden söyledin diye kızıyordu. Haklı, bari başka bir şehir söyle hemen doğruyu söylemekte ne? "İyi bakalım, gerçi fark etmez neresi olursa olsun artık elimizdesiniz." Adamın sözleri yüreğimi daraltıyor, kaçış yollarını arama konusunda önüme barikatlar koyuyordu. Ah benim güzel memleketim seni bu kadar çabuk özleyeceğim aklımın ucundan geçmezdi. Ayağımı şu topraklara bastığım andan itibaren bunları yaşayacağım hele hiç gelmezdi aklıma. "Ne yapacaksınız bize?" diye sordu Başak, artık konu bu olmuştu. "Bekle görürsün, sürpriz olsun" dedi tek kaşını kaldırmış pis pis gülümsemişti. Tam cevap verecekken sokağın başından bir adam geçiyordu açık olan ağzımı daha çok açıp bağıra bildiğim kadar bağırıp "İmdat" diye bağırdım. Adam sesin nereden geldiğini anlamak için etrafa bakındı ve bizi fark etti. Kızlarla hemen bizi tutan adamlardan kurtulmaya çalıştık ama nafile adamların tutuş şekli daha da sıkılaşmıştı. Ağzımız kapatıldığı için sesimiz sadece mırıltı olarak çıkıyordu. Adam tam bize doğru gelirken sokağın diğer tarafına doğru baktı ve başını önüne eğip birkaç adım geriye doğru attı ve başıyla selam verip uzaklaştı. Belki tek şansımız o adamdı ve o adamda bir toz bulutu halinde elimizden kayıyordu. Bir iyilik yapıyım derken belanın içine düştüm, revamı bu bana ya! Gözlerimi sokağın oradan çıkacak kişiye doğru çevirdim. Merakla beklerken karşıma yeşil gözlü, boylu poslu, bildiğin yakışıklı bir adam çıktı. Bu da ne derken çatık kaşlı olan adam yeşil gözlüyü görür görmez adeta saygı duruşuna geçti. Yeşil gözlü adam baya öfkeliydi, bu yüz hatlarından da net bir şekilde belli oluyordu. Yeşil gözlü, adamına ne sordu bilmiyorum ama adamın beni göstermesiyle kalbim hızını arttırmıştı. Yeşil gözlü adam gözlerini kısmış, kaşlarını çatmış patlamaya hazır bir bomba gibi üzerime doğru geliyordu. Beni tutan adama sert ve emir verir bir ses tonuyla "Bırak şunu" dedi. Beni tutan adam kollarımı bırakıp hafifçe ortaya doğru itti beni. Buda Türkçe biliyor diye şaşkınlık geçirirken kolumun sıkılmasıyla taşa vurup kanattığım yer daha da acımıştı. Acının üstüne istemsizce ağzımdan "ahhh" diye bir inilti çıktı. Adamın umuru bile değildi, acıyan kolumu daha da fazla sıkıyordu. Kızlar adamın bana zarar vereceği korkusuyla ağızları kapalı olduğu halde mırıltılarıyla adama göz dağı veriyorlardı. "Sen kimsin ya! Kimsin de benim işime karışıyorsun? "diye kükredi yeşil gözlü adam. Kulaklarım bağırmasından sağır olmuştu resmen. Gözlerimi yumup her şey bir rüyaymış gibi uyanmayı bekledim ama nafile adamın tekrar kolumdan sıkıp "Cevap ver lan "diye bağırmasıyla ezikliğimden kurtulmam gerek düşüncesiyle gözlerimi açıp adamın gözlerine baktım. Sanki gözleri cennetin kapısı gibiydi, var mıydı böyle yeşilin güzel tonu? Kafa sesime iki tokat atıp gözlerimi gözleriyle kenetleyip "O adamın yardıma ihtiyacı vardı." Adam gözlerini daha da kısıp kulağını ağzıma doğru yaklaştırıp; "Bir daha söyle neymiş?" dedi. Bu hareketi beni gıcık etmişti. Ne yapmaya çalışıyor bu gayet net bir şekilde söyledim. Bir daha söylemeye gerek yok diye düşünüp gözlerine bakmaya devam ettim. Sesini biraz daha yükseltip kolumu uyarıcı bir şekilde sıkıp "Duyamadım." Dedi. "Zaten duyulacak bir şekilde söyledim. "Ellerinde mahkûm olabiliriz ama bu kendimi savunamayacağım anlamına gelmezdi. "Ben bir daha söyle diyorsam söyleyeceksin, ben ne diyorsam onu yapacaksın." Bu tavrı küçük dağları ben yarattım dercesineydi. "O niyeymiş? Ben yardıma ihtiyacı olan birine yardım ettim. Adamların sokak ortasında birini döverken ben bunu nasıl görmezden gelebilirim?" dediğim an adam arkasında duran çatık kaşlıya dönüp, "doğru mu?" bu dercesine baktı. Çatık kaşlı mahcup bir şekilde başını aşağıya eğdi. Çatık kaşlıya doğru bakarak "Bak, tek suçlu biz değiliz demek ki " dedim. Oda yanlış bir şey yapmıştı ve yanan tek biz olmayacaktık. Çatık kaşlı alev püskürten gözlere bana bakıyordu. Yeşil gözlü adam" Tamam kes! Konumuza dönelim, Neco itini elimizden senin yüzünden kaçırdık. O kadar vakit, çaba boşa gitti ({{konuşması ilk basta kine göre daha da sakindi, bu dengesizlik korkumu daha da arttırıyordu}}) E ben de kaybetmeyi sevmem o gitti ama siz varsınız ({{cümlesinin bitmesini istemiyordum bizden isteyeceği veya yapacağı şeyi düşünmek bile istemiyordum}}) bana borçlusunuz artık " dedi. Lafının bitirdiği an "Ne borcu ya, ne borcu? Öyle bir şey yok " dedim. Yeşillinin siniri şimdi de beni bulmuştu. Oh ne ala memleket git geri bul adamı bana ne! "Karışmasaydın o zaman işime!" sesi tekrar eski gür haline geri dönmüştü. "Nasıl karışmayım yazık değil mi ağzı burnu kan içinde kalmıştı. Asıl sizin insanlığınız nerede, 4 kişi 1kisiye saldırır mı?" " Uzatma ne diyorsam o, ben zararımı bilirim. O kurtardığın adam var ya yazık dediğin al artık onun borcu senin! Sen ödeyeceksin, bir iyilik hakkı daha kazandın" deyip göz kırpıp arkasını dönüp giderken tek yapa bildiğimiz öylece bakmaktı. Daldığım yerden elime tutuşturulan kâğıt parçasıyla çıktım. Adamlar kâğıdı bırakıp yeşillinin gittiği yöne doğru gittiler. Elimde ki kâğıda baktığımızda adeta küçük dilimizi yutmuştuk! GÜNÜMÜZDEN Günler birbirini kovalıyordu. Sanki aynı günü yaşayıp duruyordum. Tek değişen takvimde ki sayılar oluyordu. Ruhumu kaplayan keder bir haltercinin omuzun da ki ağırlıklar gibi yükleniyordu bedenime. Nefes almama engel oluyor, beni hayatın akışından koparıyordu. Hissiz ve sessizce oturduğum Beyaz demir bankta yanıma gelen orta boylarda esmer Doktorum "Bugün nasılsın Elçin?" diye sordu. Normalde seanslarını kendi odasında yapıyordu ama ben bu banktan başka bir yerde kendimi rahat hissetmiyordum. Doğa ile iç içe olmak, ağaçların rüzgar ile dans eden dallarını izlemek özgür hissettiriyordu. Doktorum bu duruma anlayış ile karşılamış -havanın müsaitlik durumu boyunca seansları burada yapabileceğimizi- söylemişti. Doktorun gelmesi ile oturduğum yerden biraz doğrulup düzgün olan oturuşumu biraz daha düzenlemeye çalıştım. Bana karşı her ne kadar naif ve sevecen davransa da ister istemez bir gerginlik hissi kaplıyordu içimi. Boğazımı temizleyip "İyiyim, siz nasılsınız?" diye sordum. Normal bir sohbetin başlangıcı gibi gözüken anılara yolculuk giriş kısmı. "Bende iyiyim. Bugün hava ne kadar da güzel öyle değil mi? Bazen iyi ki sohbetlerimizi dışarıda yapıyoruz diyorum. Senin sayende bende hava almış oluyorum. Bana çok iyi geliyor. Burayı sevmene şaşmamalı doğrusu." Doktorun tasviri ile oturduğumuz yeri bir kez daha inceledim. Sağ tarafımda heybetli bir iğde ağacı ve devamında ki diğer ağaçlar. Etrafımıza bezenmiş renk renk çiçekler. Ayağımın altında yeşil otlar ve kuşların birbirinden güzel melodileri. Tam huzur deposu. Gözlerimin içini kaplayan parıltıyı fark eden doktorum "Burada olmak sana ne hissettiriyor?" diye sordu. Gözlerimi biraz kısıp iç dünyama döndüm. Burada olmak bana ne hissettiriyordu? Aklıma ilk gelen "Huzur." olmuştu. "Burada olmak bana huzur ve güven veriyor." "Peki bu duyguyu başka hangi alanlarda, durumlarda hissetmiştin?" "Sanırım iki yerde bu kadar huzurlu ve güvende hissetmiştim. İlki babam ile bahçe işleri ile ilgilenirken. Biliyorsunuz İzmir de bir pansiyonumuz var. Annem, ben ve kardeşim işletiyoruz. Babam tüm bahçe işlerini kendi yapardı tabi bizde kardeşimle birlikte peşinde dolanıp yardım ederdik. Her zaman çiçekler ile bezeli harika bir bahçeye sahiptik. O günleri çok özlüyorum. İkincisi ise Alper ile baş başa geçirdiğimiz ilk kaçamaktı. Beni harika bir doğaya sahip olan ormana götürmüştü. Orada çok güzel ahşap bir ev vardı. Tabi o zamanlar aramızda bir şey yoktu ama onun yanımda olması ve doğanın vermiş olduğu huzur. Hala tadı damağımda." "Bu kaçamağı senden dinlemek için sabırsızlanıyorum ama verdiğin örneklere biraz değinmek istiyorum. Doğa ile iç içe olmak sanırım babana duyduğun özlemi çağrıştırıyor. Ondan sana kalan bir miras gibi. Doğa aşkı, babadan kızına. Belki de bu yüzden kendini burada bu kadar huzurlu ve güvende hissediyorsundur. Babanın güvenli kollarında olmak gibi." Doktorun söyledikleri ile kalakalmıştım. Hiç böyle bir anlam ifade ettiğini düşünmemiştim. O günlere duyduğum özlem aslında babama duyduğum bir özlemdi. Onu bana çağrıştıran en güçlü anılardan biride bahçe işleriydi. Çünkü eğlence içerisinde yapardık. Şaşkınlığımı Doktora belli etmek istemediğim için başımı hafifçe diğer tarafa çevirmiştim. "Duygularımızı doğru tanımladığımızda anlatmak her zaman daha kolay olmuştur. Duygularından kaçma Elçin. Aksine onları tanımlamaya çalış ve dinle. Bakalım sana neler diyorlar. Senden bir duygunu düşünmeni istiyorum. Aklına ilk gelen hangisi olurdu?" "Çaresizlik." "Hangi durumda hissettin bu duygunu?" "Alper'in elimize o kağıdı bırakıp gittiği an." "İkinci olarak?" "Cesaret, kızlar ile o adamın peşine düştüğümüz an." deyip boğazımda oluşan düğümü zorla yuttum. O nasır kaplı ellerin hayatıma açtığı yaralar zihnimin feryatları arasına gizleniyordu. Neco'nun iğrenç yüzü ve bana yaşattıkları anılara gitmek en son isteyeceğim şeydi. Kasvetli anıları elimin tersi ile itip "Bir tane daha geldi aklıma. Mecburiyet, Alper'in hayatımıza sunduğu teklifle birlikte kalbime peydah olan mecburiyet duygusu." |
0% |