@tugba_zeycel
|
ÇARESİZLİK Adamlar gitmişti gitmesine ama biz hala elimdeki kâğıda bakıp şaşkınlığımızı üzerimizden atmaya çalışıyorduk. Daha gelir gelmez yaşadıklarımıza bak. Yardım ediğim derken düştüğümüz duruma bak, içler acısı... Ceren" Bu ne kadar oluyor yani?" dedi gözlerini merak içeresinde açmış Başağa bakıyordu. Başak" Sanırım 500bin Türk Lirası yapıyor" "Saçmalamayın bırakın, o dedi diye borç bizim mi? Saçmalığa bak, ne adımız, ne de sanımız var elinde! " dedim. Tabi ki de öyleydi bir kâğıt parçasıyla borçlu sayılamazdık herhâlde. "Tabi canım tek bildikleri yaşadığımız şehir" dedi Başak Ceren'i ima ederek. "Ne yapayım ya korktum, çıktı öyle ağzımdan. " "Keşke başka bir şehir çıksaydı o ağzından. Ya peşimize adam takarlarsa, sanki hep burada kalacağız Ceren. Terminalde otobüsten indiğimiz an yakalarlar bizi." Başak tamamen haklıydı, her ayrıntı gözümde canlandıkça daralan yüreğim sanki mümkünmüş gibi daha da daralıyordu. "Aman Başak ya sende hemen komplo teorilerini yaz." Diye sitem etti Ceren. Aralarında ki diyalog iyice kızışıyordu, bense atışmalarını bir ona bir ona bakarak izliyordum. "Az sakin olup düşünseydin sende Ceren, bunlar olabilecek şeyler." "Tamam artık kesin ikinizde, kavganızı sonra yaparsınız, bir an önce otelimize gidelim burası neresi onu bile bilmiyoruz." Kızların onaylamasıyla ara sokaktan çıkıp caddeye girdik. Elimizdeki adresi birkaç kişiye gösterip söylenen yerin otobüsünü beklemeye başladık. Gelen otobüse binip otelimize doğru yola çıktık. Birkaç durak sonra inip sora sora biraz da yol yürüyüp oteli bulabilmiştik. Resepsiyondan odalarımızın anahtarını alıp merdivenlerden odalarımıza çıktık. Odaları tek kişilik almıştık daha rahat olur diye düşünmüştük. 3 kızın dağınıklığıyla bir oda içerisinde uğraşmak olmazdı tabi ki. Kızlarla işlerimizi hallettikten sonra benim odam da buluşacağız diye anlaşmıştık. Odama girip çantamdan telefonu mu buldum ve bingo! 4 cevapsız arama 3'ü annemin 1'i de Pelin'indi. Hemen tuş kilidini açıp annemi aradım. İkinci çalışın ardından annem hemen telefonu açıp "Neredesin kızım sen? Öldüm meraktan!" Anneme olanları belli etmemem gerekiyordu. Kadın kalpten gider valla Allah korusun! "İyim anne merak etme otel biraz uzakmış dolmuş bekle yürü adres sor falan derken duymamışım, zaten yeni geldik otele hemen görür görmez de aradım" dedim Sesimi ayarlayıp, anne sonuçta tekbir harekette anlar olanları. "Ah kızım korktum bende neyse artık sağ sağlim bulmuşunuz ya oteli." Annemle yolculuğu ve şehrin birkaç yerini anlattıktan sonra vedalaşıp telefonu kapattım. Kendimi hemen banyo ya atıp elimi yüzümü yıkadım. Rahatlamıştım doğrusu, su her şeye ilaç. Keşke suyla beraber akıp gitse zihnimde beni deliye çeviren düşünceler. Ya Başağın dediği gibi olur da bizi İzmir'de yakalarlarsa, ya İzmir'e bile kalmadan burada bir şey yaparlarsa. Kim vurdu ya gideriz valla yabancı yerlerde! Bu para bizim boyumuzu fazlasıyla aşar, imkânı yok ödeyemeyiz! Odamın kapısının çalmasıyla banyodan çıkıp kapıyı açtım. Kızlar içeri girip yatağın üzerine oturdular. "Ne yapacağız " dedi Ceren bıkkın bir şekilde. "Hiçbir şey yapmayacağız tabi" dedim. Başak iki kaşını da havaya kaldırmış ne diyeceğim diye bana bakıyordu. Ne var diye başımı salladım. "Nasıl olacak o Elçin adamları görmedin mi? Tek bir hareketiyle yoldaki adamı geri çevirdi, adam korkup gitti, belli ki tanınıyorlar buralarda." Öyle, adam yeşilliyi görür görmez arkasını dönüp gitmişti. Ne yapalım biz de korkup bizim olmayan bir borcu ödemek için ömür mü verelim? "Gördüm tabi ama bu borç bizim değil, sadece göz korkutuyor hani nerede adamlar bırakıp gittiler! Bir kâğıt parçasıyla olacak iş değil bu. " "Tamam, öyle diyelim ödemiyoruz. Bugün gitti yarın gelmeyeceği ne malum?" Ah doğruyu söylüyor ama inanmak istemiyorum. Tatilimle beraber hayatımda mahvolsun istemiyorum. Bir çare bulmak lazım en kısa zamanda bu işin çözülmesi lazım. "Bakın yarın akşama kadar otelden çıkmak yok aynı odalarda kalalım ne olur ne olmaz. " dedim. Bir deneyelim bakalım, Başak da dediklerinde haklı çünkü. Benim odam ön tarafa baktığı için burada kalmaya karar vermiştik. Kızlar bavullarını odama taşıdılar, tabi yataklarının içindeki süngerleri de görevlilerden rica edip taşımıştık. Pijamalarımızı giyip günü yorgunluğunu atmak için kendi halimizde takılmaya başlamıştık. Başak zihnini kitap okuyarak boşaltıyordu, Ceren ise müzik dinleyerek. Bense camın kenarına oturup tülün arkasından etrafı kontrol ediyordum. Paranoyak olmuş her tıkırtıda cama, kapıya koşuyordum. Yol ve günün stresi beni o kadar yormuştu ki gözlerimi daha fazla açık tutamayacağımı fark edip yatağıma girip uykuya daldım. Sabah uyandığım da kızlar uyuyorlardı. Kendimi banyo ya atıp güzel bir duş aldım ve bavulumdan seçtiğim kumaş floral desenli mini tulumu mu giydim. Saçlarımı havluyla kurulayıp yanlardan tel tokayla tutturdum. Tekrar odaya geçip kızların hala uyuduğunu görüp kahvaltılık bir şeyler almak için dışarı çıktım. Ara sokaklardan birine girip pastane aramaya başladım. En sonun da bir tane bulup girdim. Dünden bu yana bir şey yemediğimden olacak ki pastanenin kokusu karnımın açlığını bana daha fazla duyurmuştu. Cam tezgâhın ardından neler var diye bakıp orada çalışan sarışın kıza parmağımın ucuyla seçtiğim birkaç şeyi gösterdim. Kız tepsiden seçtiklerimi kâğıt poşetlere koyarken arkamı dönüp pastanenin içini incelemeye başladım. Ahşap sandalyeleri ve masaları vardı, krem rengi duvarlarında gold yaldızlı çerçeveler asılıydı. Göze güzel ve özenli gözüküyordu. Masalara bakarken tanıdık bir sima denk geldi sanki, gözlerimi kısıp tanımaya çalışırken kasiyer kızın seslenmesiyle istemsizce kıza doğru döndüm. Elindeki siparişleri uzatıp üzerine de kalemle fiyatını yazmıştı. Kâğıt poşeti alıp cebimden parayı çıkartıp uzattım para üstünü beklerken tekrar dönüp arkama baktım ama masa boştu. Otele doğru giderken sürekli dönüp arkama bakıyordum. Dün ki yaşanılan olaydan sonra her an her şey olabilir gibi geliyordu ve kendimi savunmasız hissediyordum. Pastaneden aldıklarım kuru kuru gitmez düşüncesiyle markete girdim. Buzdolaplarının olduğu yere doğru ilerlerden adımlarıma eşlik eden adımlarla kaskatı kesildim ve adımlarımı yavaşlatmaya başladım. Arkama dönüp bakmak istiyordum ama korkum bana müsaade etmiyordu. Ya kaçacaktım ya dönüp bakacaktım. Adımlarım yavaşlamıştı buzdolabının olduğu yere gelmiştim. Tam buzdolabının önünde durmuş kapısını açmak için yeltendiğim sırada cama yansıyan bir çift yeşil göz kalbimi yerinden sökmüştü adeta. Reflex olarak nefes nefese hemen arkamı döndüm ama etrafta kimse yoktu. Sağıma ve soluma kafayı yemiş gibi hızlı bir şekilde bakındım ama benden başka kimse yoktu, sanırım kafayı yiyordum. Markete girdiğim gibi bir hışım çıkmıştım. Nefes alışverişlerim öylesine hızlıydı ki başım dönmeye başlamıştı. Kendimi kan ter içerisinde otele atmıştım. Odaya girdiğimde kızlar uyanmış korkulu ve endişeli gözlerle bana bakıyorlardı. "Neredesin sen?" dedi Ceren. Ardından Başak "Çok merak ettik". Onlara uyudukları için haber verememiştim. "Pastaneye gittim kahvaltılık bir şeyler aldım. " deyip poşetleri gösterdim. Ceren hemen poşetleri elimden alıp kocaman bir gülümsemeyle "Affedildin " dedi. Bende aynı şekilde gülümsedim ve kahvaltımızı yapmaya başladık. Güzel bir kahvaltının ardından odamızı toplayıp koca bir günü nasıl değerlendireceğimizi konuşmaya başladık. Ceren yalvarır bir şekilde "Dışarı çıkalım." dedi. Bende istiyordum bunu ama sabah yaşadığım belli belirsiz bir korku bile kalbimin ritmini değiştirmeye yetmişti. Ya gerçekten ta kip ediliyorsak? Başak despot bir sesle "Olmaz Ceren " dedi. "Bizi burada daha kolay bulurlar, hem insan içine karışsak bir şey yapamazlar." Başak "Bari bugünlük dayan Ceren bende memnun değilim halimden." Dedi. "Benim yüzümden" yüzüm asılmış gözlerimde dolmuştu. Başak ellerini omzuma koyup "Saçmalama kardeşim! Sen kötü bir şey yapmadın ki yardım ettin, nereden bilebilirdin ki böyle olacağını!" Gerçekten akıllara zarar bir durumdu bu. Sadece o adam kurtulsun istemiştim. Öyle de olmuştu ama o kurtulmuş, yerine bizleri bırakmıştı. Gözümden akan yaşları silip arkadaşlarıma sıkı sıkı sarıldım. Bugün nasıl geçecek derken Başağın telefonu çaldı. Kim arıyor diye bakışlar atarken telefon ekranından Tolga yazısını gördüm. Ne diyecek acaba diye merakla beklerken Başak telefonu açıp "Alo " "İyiyiz sen nasılsın?" "Daha oteldeyiz bir yere gitmedik bakalım belki çıkarız." "Tamam, söylerim görüşürüz. "deyip telefonu kapattı. "Ne diyor? " dedim hemen. " Nasıl olduğumuzu merak etmiş." "Hm anladım." Ceren "Siz kavgalı falan mısınız? " diye sordu. "Hayır, kavgalı falan değiliz oda nereden çıktı? " Ceren "Ne bileyim tavırlısın sanki, konuşman falan öyle de " dedi. "Yanlış anlamışsın." dedim akıllarına farklı düşünceler gelmesini hiç istemiyordum ama kendime de mani olamıyordum. Tolga bizim erkek kardeşimiz gibiydi, zaten böyle büyütülmüştük. Benim hissettiğim bu kırgınlık duygusunun nedeni bizi dostları olarak görüp bir kız arkadaşı olduğunu saklamasıydı. Mutlu olmasını elbette çok isterdim ama böyle gizli saklı değil elbet. Yeniden merhaba eski anılarım. Odanın en dip köşesine konumlanmış Beyaz çarşaflı yatağımda uzanmış tavanı izliyordum. Anılarım sanki bedenimi emip yok etmeye çalışıyordu. Zihnimi kör kuyulardan çıkartıp eskiden yaşadığım, izini hala kalbimde taşıdığım ama Beynimin unutmak için harcadığı çabaları yok sayan görünmez bir el beni tekrar bir anının içine atmıştı. Tolga ile aramda başlayan ilk gerginliğe. Öyle bir girdaptı ki, hiç bitmeyen, hiç dinmeyen. Keşke duygularımızın bir kotası olsaydı, bizim kontrolümüzün dışına çıkmasaydı. Benim çocukça bir trip atmam Tolga'nın içindeki saflığı irin kaplı bir bataklığa çevirmiş, içerisine de onu hapis etmişti. Tolga ile ilgili anılarım canlanmaya başladıkça içimde bir şeylerin öldüğünü hissediyorum. Gücüm terk ediyor beni, gerçekliğim de düşüp peşine gidiveriyor. "Hatırlamak ilaç olacak" dese de doktorum, bundan pek de emin olamıyorum. Boş oturarak akşamı etmiştik. Arada bir sohbet edip, müzik dinleyip, kitap okuyup, nette bir şeyler bakıp günü geçirmiştik. Saat akşam 7 olmuştu otelden istediğimiz yemeklerimiz gelmişti. Yemeğimizi yerken "Dışarı mı çıksak az " dedi Başak, belli tek sıkılan ben değilim. Ceren hemen lafa atlayıp "Hemen çıkalım" dedi. Yemekleri yiyip çantalarımızı alıp dışarı çıktık. Gündüz ayrı güzel olan yerler gece ayrı güzel olmuştu. Dışarısı insanlarla doluydu. Mağazalarda alışveriş yapanlar, Caferlerde, restoranlarda yemek yiyenler her yerde bir aktivite vardı. Sağa sola bakına bakına bir pasajın içine girdik. Çok güzel hediyelik eşyalar vardı. Biraz onları inceledikten sonra başka bir mağazanın önünde tezgâha serilmiş el işi takıları görünce oraya doğru yöneldim ve kızlarda arkamdan gelip incelemeye başladılar. Takılara bakarken arkamızdan "pat küt" bir şeylerin kırılma sesi gelince oraya doğru baktık. İki tane adam yere düşmüş matruşka bebeklerini topluyorlardı. Mağaza sahibi arkası bize dönük olan adama önemli değil gibisine şeyler söylüyordu. Kafa hareketleri ve mimiklerinden anlaşılıyordu. Arkası bize dönük olan adam yüzünü bize doğru dönünce gördüğüm gerçek mi dercesine kafamı adamın yönüne doğru yaklaştırıp gözlerimi kırpıştırarak baktım. Hemen kızları uyarıp bakmalarını sağladım ve onlarda benimle aynı tepkiyi verdiler. "İşte adam burada borcunu ödemesi gerektiğini, onun yüzünden başımızın belaya girdiğini anlatalım." "Ay Ceren, ya Elçin görmedi sende duymadın herhâlde. Yakalamak için ne kadar vakit harcamışlar, biz üç kadın ne yapabiliriz Allah aşkına!" Elimi çeneme götürüp düşünen adam şeklini alıp. "Aslın da doğru söylüyor " dedim. "Ah akıl fikir ver Rabbim bunlara." Başağın kocaman bir iç çekişinin ardından konuşmaya başladım. "Al borcunu öde demeyeceğiz ama tutup yeşilliye götürebiliriz." Ceren ve Başak tek kaşlarını kaldırmış "Yeşilli?" dediler "Adını mı biliyoruz da, gözü yeşil diye öyle dedim. Çok mu önemli yani şu durumda?" dedim üste çıkıp. Ceren "Hadi seni dinliyorum Elçin anlat nasıl yapacağız bunu?" "Adamı ta kip edip yaşadığı yeri öğrenelim ardından bir şekilde yeşilliye ulaşıp haber veririz." Başak "Bu bana doğru gelmiyor Elçin." "Başka bir yol var mı Başak? Şu an elimize bir fırsat geçti değerlendirmeliyiz." Oda haklı olduğumu biliyordu, şuan için yapabileceğimiz başka bir şeyimizin olmadığını da. Kaçan adam bir müddet daha o dükkânın önünde durduktan sonra başka bir yere doğru gitmeye başladı tabi bizde peşindeydik. O nereye gidiyorsa bizde onunla gidecektik. Kaçıp kurtuldum sanıyor ama yok ona öyle rahatlık! |
0% |