@tugba_zeycel
|
CESARET Kaçan adam önde bizde arkasında ta kipteydik. Fark edilmemek için delik bucak saklanıp adamın kaldığı yeri öğrenmeye çalışıyorduk. Belki yaptığımız şey çok tehlikeliydi ama bu işten kurtulmak için belki de tek yöntem buydu. Borcu kabullenmiş değilim ama Başağında söyledikleri göz ardı edilecek şeyler değildi. 500bin TL çok fazla bir miktar 3ümüz çalışsak bir ömür anca öderiz. Peki adam bir ömür boyu bekler mi? Hiç sanmıyorum. Pasajdan sonra baya bir yol yürümüştük artık vakitte çok geç olmuştu. Adam ne bir taksiye nede bir otobüse binmişti. Saatlerdir yürüyordu, tabi bizde arkasından. Arada bir dükkânlara girip çıkıyordu. Her girdiği dükkânda tanınıyordu, bu durum iyice şaşkınlık yaratmıştı. Adam en sonunda bir ara sokağa girdi, bu sokak çok sessizdi ve tek bir sokak lambası tarafından aydınlatılıyordu. Adam eski yıkık dökük bir binanın içine girdi o an kızlarda duraklayıp ne yapacağımızı konuşmaya başladık. "Ne işi var ki burada? " dedim. "Bence bu kadar yeter kızlar gidelim" dedi Ceren, benim gibi oda tedirgin olmuştu. Başak "Evet saatte geç oldu" dedi. "Haklısınız gidelim yarın sabah buraya tekrar geliriz." Zaten tanımadığımız yerler, olmadık işlere tekrardan bulaşmayalım durduk yere. Kızlarla gitmeye karar verdik. Gözümüzü diktiğimiz evden arkamızı dönüp gideceğimiz sırada karşımıza ta kip ettiğimiz adam ve arkasında onu ta kip ederken ki dükkânlarına girdiği 3 adam vardı. Kızlarla korkudan olduğumuz yerde sıçradık ve gözlerimizle kaçacak yer aramaya başladık. Adamlar adeta önümüzde barikat kurmuştu. Adam pis pis sırıtmış üzerimize doğru geliyordu. Biz bir adım geri atıyorduk o bir adım üzerimize doğru atıyordu. Korkudan tüm vücudum kasılmıştı. Adam sırıtarak "Bak bak kimler gelmiş" dedi. Adama cevap vermektense kaşlarımı çatmış öylece yüzüne bakıyordum. "Beni ziyarete mi geldiniz yoksa? "Gevşek gevşek konuşması sinirlerimi bozmuştu. Kızlarda benimle aynı korkuyu yaşıyorlardı. El ele tutuşmuş kaçmak için fırsat kolluyorduk. Adam karanlığı bölüp geçecek şekilde bir kahkaha atıp "Korkudan dilinizi mi yuttunuz yoksa?" Arkasındaki adamlara dönüp bizi göstererek "Bir de beni ta kip etmeye kalkmışlar. Karşılarında durmama bile ödleri patlıyor " dedi aynı kahkahasını atıp. Bizimle dalga geçmesi üzerine "Senin gibi korkup kaçalım mı?" Demem üzerine adamın kaşları çatılmıştı. Arkasında duran adamlara karşı onuru vardı belki ama ben konuştuğum sürece o eksik onuru kalmayacaktı. "Seni en son gördüğümden buyana toparlamışa benziyorsun, ağzınla gözünün yeri belli olmaya başlamış." Dayak yediği gün akan kanları unutmuştu herhâlde. Adam bir anda üzerime doğru yürüyüp ellerini boğazıma geçirdi ve duvara yaslayıp beni boğmaya başladı. "O çeneni kapat yoksa elimden bir kaza çıkacak." Sesimi olabildiğince gür çıkarmaya çalışıp "Yalan mı söylediklerim ha? Ben kurtardım seni, ben." "Sus diyorum şuracıkta alırım canını kimsenin ruhu duymaz." Kızlar adamın ellerini boynumdan ayırmaya çalışıyorlardı bir yandan da bağırıp adama vuruyorlardı. Kızların bu çıkışına diğer adamlar da gelip kızların elinden ve kolundan tutup benden uzaklaştırdılar. Benimse tek yapabildiğim nefes almaya çalışmaktı. Adamın eli git gide sıkılaşırken göğsüm her nefes alma çabalarımda yanıyordu. Ellerim adamın elleri üzerinde çizikler bırakırken yanıma doğru düştü. Artık bedenimde güç kalmamıştı. Gözlerim bir kapanıp bir açılıyordu. Bir anda adamın elleri boynumdan çekilmesiyle yere serildim. Gözlerim görmüyor kulaklarım duymuyordu sanki. Kızların çığlıkları ve kavga eden iki adam vardı bilincimde. Ta kip ettiğimiz adam yerde üzerinde ise yumruklarını savuran bir adam. Kızları tutan adamlar yumruk atan adamın üzerine doğru gittiler ama onlara engel olan başka adamlar oldu. Kızlar yanıma gelirken kendimi ne kadar yerden kaldırmaya çalışsam da sanki yer çekimi bir tek bana çalışıyormuş gibi geri çekiyordu beni soğuk asfalta. Gözkapaklarım artık kendini taşıyamıyordu. Daha fazla dayanamayıp gözlerimi kapattım. Kulaklarımda kalan tek şey kızların ismimi sayıklamasıydı. Gözlerimi açtığımda boğazımda hissettiğim acıyla yüzümü buruşturdum. Elimi boğazıma götürdüğüm an acım daha da artmıştı. Acıyla ellerimi boğazımdan çektim ve gözlerimi açtım. Gözlerimi açtığımda tanımadığım bir yerdeydim. Tek kişilik yatağı ve krem rengi iki kapaklı dolabı olan küçük bir odadaydım. Yattığım yataktan hemen kalktım ve başımın dönmesiyle kalktığım yere mecbur geri oturdum. Baş dönmem geçer geçmez odadan dışarı çıktım. Karşımda birkaç tane daha kapı vardı hangisine baksam diye düşünürken Ceren'in sesini duymamla merdivenlerden aşağıya indim, bir yanda da "Ceren! Ceren! Diye korkmuş bir şekilde bağırıyordum. Aklıma dün gece olanlar geldikçe kafayı yiyecek gibi oluyordum. Kızlara bir şey olduysa düşüncesi adımlarımı koşmaya çevirmişti. Salon tarzı olan bir odaya girdiğim an çarptığım bir nesneyle yere serilmem bir olmuştu. Dönen başım iyice dönmeye başlamıştı, elimi başıma götürüp durmasını bekledim. "İyi misin?" Kapalı gözlerimi sorulan soru üzerine açtığımda kalkmam için uzatılan bir el gördüm, elin kime ait olduğuna baktığımda bir çift yeşil göz ile karşılaştım. Arkamı dönüp kaçıp gitsem mi yoksa imdat diye çığlık mı atsam diye düşünürken kızları yeşillinin arkasında görmemle bana uzatılan eli öylece bırakıp kızların yayına koşup ikisine de aynı anda sarıldım. "Size bir şey oldu diye aklım çıktı." Başak "Asıl sen bizi çok korkuttun." "Dün gece olanlardan sonra bayıldın Alper Bey de bizi buraya getirdi." Kaşlarımı çatmış "Alper? " dedim. Arkamdan gelen "Ben oluyorum" cevabıyla hemen arkamı dönüp yeşilliye baktım. Elini merhaba der şekilde salladı. Bende başımla selam verip "Orada olduğumuzu nereden biliyordun?" dedim. Başak kolumu sıkıp "Sırası değil teşekkür et bizi o kurtardı" diyordu kulağıma. Teşekkürde edeceğim tabi ama şu an aklımdaki soru işaretlerini gidermen gerekiyordu. Dudaklarını hafif kıvırıp gülümsedi "Bana borçlusunuz öyle arkamı dönüp gidecek değildim herhalde demi?" Gülümsemek sert suratına yakışmıştı bir an ama söyledikleri çık bu düşüncelerden diyordu. "Pastanede, markette de peşimde olan senedin yani" dedim o gün aklıma gelince. Ceren "Nasıl yani?" Sert bakışlarımı yeşilliye dikmiş bakarak. Yani Alper'e! "O gün kahvaltılık almaya gittiğimde bir tuhaflık sezmiştim ama kendi kafamdan kuruyorum sanmıştım meğer öyle değilmiş." "Hey durun bakayım orada! Eğer ben sizi ta kip etmemiş olsaydım dün haliniz ne olurdu düşünün bir." Haklıydı dün gece o olmasaydı şu an cenaze namazımız kılınıyordu. Tam teşekkür edeceğim sırada ton ton 55-60 yaşlarında bir kadın "Hadi bakalım kahvaltı hazır" dedi tatlı bir ses tonuyla. İçeri girdiği an beni fark etti ve hemen yanıma gelip "Nasıl oldun kızım?" Soru sorması bile o kadar candandı ki. Yüzüme bir tebessüm yerleştirip "İyiyim sağ olun." "Hadi kahvaltıya geçelim " dedi Alper. Sanki ona borçlu olan biz değiliz, bu yakınlıkta ne? Aynı masa da kahvaltı mı yapacağız? "Biz gitsek iyi olur " dedim yeşillerin sahibi dönüp. "Gitmeyin demiyorum ama önce bir kahvaltı yapın." Kızlara dönüp baktığımda kalmak istediklerini görünce daha fazla zorlamadan kahvaltı masasına doğru yürümeye başladık. Doğrusu bende çok acıkmıştım dün ne yediğimi bile hatırlamıyordum. Kahvaltıda kimse konuşmuyor sadece önlerindeki yiyeceklere odaklanmışlardı. Alper Bey kahvaltısını bitirmiş arkasına yaslanmıştı. Bir an göz göze geldik, kaşının biri havadaydı ve gözlerini gözlerime sabitlemiş bir şekilde bana bakıyordu. Rahatsız olmuşçasına yerimde kıpırdandım ve bende çayımı elime alıp sırtımı sandalyeye yasladım. İçeriden elin de bir kahve fincanıyla gelen tatlı teyze kahveyi Alper'in önüne bıraktı "Buyur oğlum." Alper masumane bir gülümsemeyle "Sağ olasın Hayriye teyze." Demek bu tatlı teyzenin adı Hayriye'ymiş. Kahvaltımız artık bitmişti. Alper'de kahvesini bitirdikten sonra masadan kalktı ve boydan boya cam olan bahçe kapısını açıp arkası dönük bir şekilde "Buyurun bahçeye, biraz konuşalım " dedi. Kızlarla birbirimizin yüzüne ne konuşacak acaba diye bakışıp masadan kalktık. Hayriye teyze biz kalktıktan sonra masayı toplamaya başlamıştı. "Kolay gelsin." deyip kızların arkasından bahçeye doğru gittim. Alper bahçe de olan tekli koltuğa oturmuş bacak bacak üstüne atmış bizleri bekliyordu. Bizde koltuklara oturduktan sonra Alper'in konuşmasını bekledik. "Bakın kızlar geçen gün farkında olmadan benim işime burnunuzu soktunuz, o kadar çabam boşa gitti. Bu ilki, sonrasında ise burnunuzu başka işlere sokmaya başladınız. Ben olmasam dün gece haliniz harap olurdu. Sizinle böyle uğraşamam borcunuzu ödeyin sonra siz sağ ben selamet." Sanki küçük bir kız çocuğumuz gibi karşısına almış ders verip uğurluyordu. "Biz borçlu falan değiliz" dedim. Sesimde sinir ve inadın vermiş olduğu öfke vardı. Sözüm üzerine bakışlarını bir ok misali gözlerime çevirip "Ben öyle hatırlamıyorum " dedi. "Çünkü hatırlanacak bir şey yok! Ben o gün insanlık yapıp yardıma ihtiyacı olan birine yardım ettim, olay bundan ibaret. Senin bizimle bir işin yok." deyip yerimden kalkıp kızları da kaldırdım "Hadi kızlar gidiyoruz." Ben önde kızlar arkamdan gelirken Alper bir anda kolumu kavrayıp kendine doğru çekti. Kolumu o kadar sert sıkıyordu ki iz kalacağına emindim. Sert bakışlarıyla "Böyle davranman senin zararına olur." "Sen beni anlamıyorsun galiba" deyip kolumu elinden kurtarmaya çalıştım ama elleri daha da sıkılaşmıştı. "Bırak canım acıyor" deyip debelenmeye başladım. Çabalarım onu hiç etkilemiyordu bile. Yüzüne pis bir sırıtış yerleştirip "Sen buna acı mı diyorsun? " dedi. "Daha bu bir şey değil, benim sinirimi bozduğun zaman göreceksin acı nasıl oluyormuş." Gözlerine olabildiğince sinirli bir şekilde bakıyordum. Oda aynı şekilde bana bakıyordu. Bana bakıyordu, acı ile harmanladığı tatlılığı bana tattıran adam. Her gün başımda nöbet tutan, sevgisiyle yüreğimi şen eden yeşilli. İlk tanıştığımız zamanlar birbirimize karşı ne kadar da hırçınmışız. Aşk ne güzel sarmış etrafımızı da bize sevginin ne kadar derin ve değerli olduğunu öğretmiş. Hayatım da olduğu için binlerce kez şükrettiğim, sevdiğim. Başak araya girip kolumu elinden kurtarıp "Alper Bey bu iş böyle olmaz, düzgünce konuşalım lütfen" dedi sakin ve ikna eder bir şekilde. "Benim istediğim de oydu ama arkadaşınız aksilik yapıyor" deyip beni gösterdi. "Ben mi ?"deyip bir adım üzerine doğru attığım an bu sefer kolumu tutan Ceren oldu. Emredici bir şekilde "Tamam Elçin yeter otur bir şuraya!" Ona da aynı sinirli bakışları atıp sert bir şekilde koltuğa oturup ellerimi önümde birleştirip Başak ile Alper'in konuşmalarını izledim. "Bu durum gerçekten bizim için ağır Alper Bey, dediğiniz miktarı bile ödeyemeyiz. Öğrenciyiz ve ailelerimizin de böyle bir durumu yok." Başak konuşmaya güzel girmişti, avukat olacak olsun o kadar deyip Alper'in vereceği cevabı bekledim. "Bende paramı bilirim ama o ne olacak? Siz o gün orada olmasaydınız ben şimdi para mı almış geceleri rahat rahat uyuyor olacaktım." Konuşmalarını seyrederken bir anda evi incelemeye başladım, üç katlı Lux bir villaydı. Eşyaları, aksesuarları her şeyi kaliteliydi, belli ki zengindi. "Görünüşe göre durumunuz iyi, 500 bin TL sizi fazla zarara sokmaz. Aynı çabayı gösterip o adamı tekrar yakalayabilirsin." dedim. "Mesele sırf para değil, siz bu işleri anlamazsınız ." Bu küçümser halleri fazlasıyla onu iticileştiriyordu. Gözlerimi devirip başka tarafa baktım. "Anlıyorum sizi ama sizde bizi anlayın lütfen bu parayı ödeyemeyiz" dedi Başak. Alper elini çenesine götürüp düşünür bir şekilde birkaç dakika kadar durduktan sonra "Bir şekilde zararımın karşılanması lazım. " Üçümüz de merak ve endişe içeresin de Alper'e bakıyorduk. "Tamam, sizden para istemiyorum ama borcunuzu bana başka bir şekilde ödeyeceksiniz yoksa olmaz." Çatılan kaşlarım aklımda acaba parayı mı ödesek diye düşündürmüştü.Ya saçma bir şey isterse ne yapacağız Allah'ım bir kurtuluş yolu göster bize lütfen! |
0% |