Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8. Bölüm

@tugba_zeycel

MECBURİYET


Çaresizlik ne kadar zor. Şu an ki yaşadığım durum fiziksel olarak olmasa da ruhen çok yorgun hissettiriyordu. Bir haftadır yaşadığım sıkıntılar üst üste gelmişti. Biri bitti derken şimdi daha beteriyle karşı karşıyaydım. Her zaman kendi sıkıntılarımı kendim hallettim ama şimdi birinin yardımına ihtiyacım var, tek başıma veya arkadaşlarımla halledebileceğim bir dert değildi bu.

Başkasından istesem bile geri dönüşün olabileceği bir şey değil! Kim kime 500bin TL verir ki? Ya o parayı ödeyeceğiz ya da şu an Alper’in ağızından çıkacak olan teklifi kabul edip karşımıza nelerin çıkacağını bilmeden boyun eğmek. Alper ayağa kalkmış bir aşağı bir yukarı yürüyordu, daha fazla dayanamayıp konuştum "Hadi söyle neymiş teklifin?"

Bana yan bir bakış atıp, Başağa geri döndü.

"Üniversite öğrencilerisiniz öyle değil mi? “

"Evet, evet öyle" dedi bu konuşmanın sonunu bir o kadar sabırsız, bir o kadar da korku içinde bekliyorduk.

"Hangi bolümler?" diye sordu.

İlk Başak "Ben hukuk okuyorum son senem." Ardından Ceren “Bende hemşirelik yapıyorum. " Sağlık Meslek Lisesinde okuduktan sonra sınavsız geçiş hakkıyla 2 senede üniversite okumuştu ve direk çalışmaya başlamıştı. Sıra bana gelmişti bıkkın bir sesle "Halkla ilişkiler ve reklamcılık okuyorum bu sene son senem" dedim ben konuşurken gözlerini sanki bilerek gözlerimden ayırmıyordu.

"Anlaşıldı! Bu işi başınıza Elçin Hanım açmış ama sizde onunla beraber yanıyorsunuz, el mecbur 3ünüz arasında iş dağılımı yapacağım."

Şuna bak ya! Arkadaşlarımı resmen bana karşı kışkırtıyor.

Sözleri üzerine kaşlarım çatılmış gözlerimden gözlerine alev fışkırıyordu.

Sıktığım dişlerimi açıp "Anca beraber kanca beraber bizim hayat felsefemizdir bu" dedim.

Kızların bana karşı olan düşkünlüklerini bilmesem böyle konuşmazdım ama onlarda benim onlara olan sevgim kadar beni seviyorlardı.

"İyi bir felsefe, neyse ilk Başak Hanım sizin mesleğinizi sevdim İstanbul’daki şirketimde Avukatlarımın yanında yardımcı olarak çalışmanızı istiyorum. Sınav zamanları okulunuza gidebilirsiniz. Diğer zamanlar avukatlarım size destek olacaktır. Siz Ceren Hanım bana ait olan özel Hastanemde hemşire olarak çalışacaksınız.

Size gelince Elçin Hanım ev işlerinden iyi anlıyorsunuz sanırım o yüzden sizde benim kaldığım evlerde yardımcım olarak çalışacaksınız."

Doğru mu duydum ben! Bu ne saçmalık böyle, resmen gel hizmetçim ol diyor. Bence Halkla ilişkilerin ne olduğunu bilmiyor bilse böyle saçma bir karşılaştırma yapmazdı. Hizmetçilik işini asla küçümsemem asla ama eğer mesleklere göre görev veriliyorsa adil olması gerekirdi.

"Pardon, pardon anlayamadım" dedim oturduğum yerden kalkıp karşısına geçtim.

"Neden? Anlamayacak bir şey yok " yüzünde tek bir ifade bile yoktu.

"Mesleğimin ne olduğunu söyledim beklide siz anlamadınız."

"Hayır, iyi anladım eşyalarla konuşup, dertlerini dinleyip tozlarını alacaksınız hepsi bu."

Sinirden arkamda duran kızlara doğru döndüm ve onlarda ne yapacağız dercesine yüzüme bakıyorlardı.

Başak "Bize biraz izin verin kendi aramızda konuşalım" dedi.

Alper “Peki konuşun kararınızı verin, ben salondayım" deyip içeri girdi.

Elimi onun gitti yere doğru çevirip "Kafayı yemiş bu valla bak, ne dediğini bilmiyor." Başak beni sakinleştirmeye çalışıp,

"Yapma böyle Elçin, ya para ya da bu işler başka yol yok, beni İstanbul’a yolluyor kafasını kırmam gerekirdi düşün artık sakinliğimi." Kendi durumuma dalıp kızlar için söylediği iş tekliflerini unutmuştum. "Ya bu işlerde çalışıp ödeyeceğiz ya da bulacağımız bile belli olmayan işlerde çalışıp ödeyeceğiz." Kızların böyle konuşması başka çarenin olmadığını bir kez daha anlamamı sağlamıştı.

"Kabul mü edeceğiz yani kızlar, bir düşünün. Başak, İstanbul’a nasıl gideceksin bizden ayrılamazsın." Benim suçum olan bir şey için bu kadar ağır bir bedel ödeyemez, vicdanım el vermez.

"Başka yol yok Elçin." Bu çaresizlik gözlerimin buğulanmasına yetmişte artmıştı bile. Yüreğimde toplanan acının etkisiyle hızla bizi salonda bekleyen Alper’in yanına gittim, beni karşısında bu kadar sert görünce oturduğu yerden biraz doğrulup konuşmamı bekledi.

"Arkadaşımı İstanbul’a yollayamam " dedim.

"O zaman paramı ödeyin." Kafamda oluşturduğum cevapların hepsi “paramı ödeyin” demesiyle saklanıp suspus kalmamı sağlamıştı.

"Ceren ile bende burada kalamayız ailelerimize ne deriz? "

"Ben hep burada kalmıyorum asıl evim İstanbul’da yani Başak Hanım İstanbul’da tek değil." Söylediği şeyle kızlara dönüp baktım. Onlarda benim gibi şaşırmışlardı.

"Okullarımız İzmir’de en önemlisi de ailelerimiz, onlara ne diyeceğiz?" Belki merhamet dolar kalbine de” tamam gidin bir şey istemiyorum” der diye bekledim ama ifadesiz suratı tek kaşının havaya kalkmasıyla "Orası da size kalsın "demesiyle umursamaz bir hal almıştı yüzü.

"Hadi diyelim kabul ettik ne kadar çalışacağız da ödeyeceğiz bizim olmayan bu borcu, bir süresi olacaktır herhalde." Bunu söylememişti ve bizimde bilmemiz gerekiyordu.

"Tabi ki bir süresi var ama bu bana bağlı. "

"Dalga mı geçiyorsun sen ya!" deyip üstüne doğru yürüdüm gözlerimi gözlerine kenetleyip

"Hayatımı senin saçma eğlencen için mahvedecek değilim, tamam zarar verdik belki ama bu bizimle dalga geçmen rahatlığını sana vermez. Adam gibi konuş şu şartlarını bizde önümüze bakalım, buraya bu işlerle uğraşmaya gelmedim hayalimi gerçekleştirmeye güzel bir hafta geçirmeye geldim ama senin yüzünden üç günümüz şimdiden çöp oldu."

Sesim her kelimemde artıyordu, gözlerim sinirden adeta dönmüştü. Ama onda çıt yoktu sanki karşısında duvar vardı, hiçbir kelimem onu etkilemiyordu. "Bende iyi durumdayım demiyorum, herhalde zararımı karşılamaya çalışıyorum burada. (Yavaşça ağaya kalkıp yanıma geldi ve aramızda ki mesafeyi kapattı. Son cümlesini kulağıma doğru eğilerek fısıldamıştı). Eğlenmek istesem inan karşımda bu şekilde durup bağıramazdın" dedi.

Nefesi boynuma değince irkilmiştim ve buz kesmişti tenim.

Lafı biter bitmez arkamda duran kızlara doğru gitti ama ben hala o şekilde kalmıştım.

"Kararınızı bu kartta yazan telefon numarasını arayıp söyleyebilirsiniz." Arkamı dönüp baktığımda Başağa bir kart vizite veriyordu.

"Ben gidiyorum sizde ne zaman isterseniz gidebilirsiniz." Cümlesi bittikten sonra omzunun ucundan bana bakıp havalı bir yürüyüşle dış kapıdan çıkıp gitmişti.

Kızlarla bizde hemen çantalarımızı alıp bir taksiye atlayıp otelimize gittik. Yol boyunca hiç konuşmamıştık. Otele gelir gelmez odalarımıza girmiştik. Odama girer girmez kendimi yatağın üzerine attım ve olanları düşünmeye başladım. Kafamın içinde dolanan sıkıntılar sanki ben düşündükçe içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Daha fazla bu durumda kalmak istemediğim için kendimi hemen banyoya atıp güzel bir duş aldım. Ne zaman sıkılsam bunalsam duş almak ağrı kesici gibi gelmiştir. Banyoda fark ettim ki vücudum yaralar ve morluk içerisindeydi.

Taşa vurduğum yer, geçen gece boğazımda oluşan morluklar ve Alper’in sıkıp yeşerttiği kolum.

Vücudum da oluşan morluklar durumu izah eder gibiydi.

Kurulanıp bavulumdan buz mavisi kot pantolonumu üzerine ise askılı şifon bluzumu giydim, saçlarımı da atkuyruğu yaptım.

Uzun zamandır telefonumu elime almamıştım ve şarjı bitmişti. Allahtan banyoya girmeden önce fark etmiştim ve şarja takmıştım. Biraz şarj olan telefonumu elime alıp annemi aradım. Birkaç çalışın ardından "Kızım, nasılsın annecim?" dedi sesindeki şefkat tüm derdimi unutturmuştu sanki. Yanımda olmasa da varlığıyla bana güç veriyordu.

"İyim anne siz nasılsınız?" dedim

"İyiyiz biz kızım işler çok iyi yeni rezervasyonlar aldık, onların hazırlıklarıyla uğraşıyoruz ." Bu çok güzel çünkü her zaman aynı yoğunlukta çalışamıyoruz, insanlar farklı yerler görmeyi seviyor.

" Buna çok sevindim, yoruluyorsundur şimdi " beraber yapardık tüm işleri ama şimdi ben yanında yoktum.

"Merak etme kızım sen Pelin bana yardım ediyor hem bırak az iş öğrensin" dedi sesindeki muzurluk hoşuma gitmişti. Bari onlar iyi olsun.

"E kızım oralar nasıl?" Daha ne gördüm ki buralarda dertten başka, ah annem ah!

"Çok güzel annecim, daha gideceğimiz bir sürü yer var."

"Kızım az kaldı gelmenize gidin gezin görün oraları da."

" Her şey planlı sen merak etme." Yalanlar, yalanlar. Anneme yalan söylemekten nefret ediyordum ama bu sefer kapana kısılmıştım ve tek çarem yalanlara sığınmaktı. Elinin kolunun yetemeyeceği bir duruma onu da dahil edemem. Zaten yanmaya yanımda yeteri kadar insan götürüyordum. Telefonumu ve cüzdanımı alıp Başağın odasına gittim. Kapıyı çaldım ve kapıyı açan Ceren oldu. "Ne yapıyorsunuz kızlar" deyip içeri geçtiğimde Başak yatağa oturmuş telefonda biriyle konuşuyordu. Ceren’e dönüp "Kiminle konuşuyor? " diye sordum ama bir şey söylemedi. Bakışlarımı geri Başağa çevirdim ve konuşmasını dinlemeye başladım.

"Anladım, sizde bizim şartlarımızı kabul ediyorsanız anlaştık sayılır."

Neyle kimle anlaşıyoruz? Kaşlarımı çatmış Başağın yüzüne bakıyordum, oda yüzüme yaramaz çocukların annelerine yakalandığı zaman ki attığı bakışı atıyordu. Telefonunu kapattıktan sonra Başağa fırsat vermeden sinirden çatallaşmış sesimle "Ne oluyor Başak kimle konuşuyordun?" Başak Ceren’e baktı ve ondan onay aldıktan sonra konuşmaya başladı. "Alper Beyle konuşuyordum."

"Ne konuşuyordun! Umarım tahmin ettiğim şey değildir."

"Hemen sinirlenme de bir dinle." derin bir nefes alıp verdikten sonra

tamam deyip dinlemeye başladım.

"Ceren ile konuştuk başka yolu yok bunun işin. Adamlar kavgaya gürültüye alışık Elçin bizler öyle değiliz. Sende gidip adamla kavga ediyorsun işleri daha da karmaşık oluyor. Ben de Alper Beyi arayıp konuştum" lafını kesip "Üçümüz birlikte konuşup karar alacağız sanıyordum."

"Sana kalsa sırf bizi korumak için kabul etmeyeceksin Elçin, tek değilsin bu işte. Yarın arkamızı dönüp gittiğimizde ne olur sanıyorsun. Görmedin mi güçlerini. Akılla hareket etmemiz lazım. Bize teklif ettiği tek şey çalışmak." dedi nasıl olurda bir günde arkadaşlarımın Beynini yıkar. Ellerimi belimde kenetlemiş Başağın konuşmasını dinliyordum.

"İlk olarak bu Alper Beyin verdiği kart vizitede ki şirket ismini araştırdık çok tanındık ve güvenilir bir şirket olarak geçiyor. Bu zamana kadar isimlerini lekeleyecek hiç bir şey yaşamamışlar. Belli ki profesyoneller, biz onlar için peynir ekmek misali kolay lokmayız. Yapmaya çalıştığı tek şey basit bir oyunla hıncını almak. Siz bana bunu yaptınız bende yanınıza bırakmadım diyebilmeye çalışıyor, konuşmalarımızdan ben bunu çıkarttım. Hem orada çalışmak CV’im içinde çok işe yarar doğrusu. Ceren’in açısından baktığımızda da hastanede o kadar insanla uğraşıyor, özel Hastane de o kadar yorulmaz. Bunlarda iyi tarafları." dedikleri beni bile ikna ediyordu. Onlar için iyi olabilir ama ya ben onun hizmetçiliğini yapıp kaprisini mi çekeceğim? Bu durumda bencil olamam doğru değildi ama bana karşı yaklaşımı da göz ardı edilecek cinsten de değildi. Kızların kötü etkilemiyor olması şükür etmeme neden olmuştu.

"Tamam, iyi siz istiyorsanız olur. " Başak boynuma sarıldı ve

"El birliğiyle hepsini aşacağız kardeşim " dedi, bizi bu halde gören Ceren de gelip hemen sarıldı. Bakalım bu kabul ettiğimiz teklif hayatımızda neleri değiştirecek?

Hayalimizi gerçekleştirelim derken yeni bir hayata adım atıyorduk.

   


GÜNÜMÜZDEN MERHABA

   

Uykunun rahatlatıcı kollarından yanağımda hissettiğim bir ıslaklık ile gözlerimi sonsuz yeşillere açtım. Ağzı kulaklarında mutluluk saçarak gözlerimin içine bakıyordu. Yattığım yerden doğrulup şaşkın ama bir o kadar da mutlu bir şekilde “Bu saatte ne işin var burada?” diye sordum. Yalandan üzgün bir surat takınıp, “Beni görünce mutlu olursun sanmıştım.”

“Elbette mutlu oldum ama genelde hastaneye bu kadar erken gelmezdin.”

Tekrardan o güzel gülümsemesi ile gözlerimi şenlendirip “Bütün günümü sevdiğim kadın ile kahve rüzgarım ile geçirmek istedim. Bir mahsuru var mı?” Ufak bir kahkaha atıp, “Asla yok.” deyip kollarımı boynuna sardım. Hastaneye yatalı 3 hafta olmuştu ve Alper beni bir an olsun yalnız bırakmamıştı. Her gün ziyaretime gelmiş anılarım içerisinde yaşadığım karanlıkta bana ışık, umut olmuştu. Acımı tatlıya çevirenim. Gözlerinin içerisine dalmış bu hastaneye ilk geldiğimiz günü düşünüyordum. Elleri ellerimi o kadar sıkı tutuyordu ki, beni burada bırakma fikrinin onu ne kadar zorladığını anlayabiliyordum. O boşlukta bile. Sadece boşluk hissi, beni kendine çeken o boşluk hissi. Artık bu içimdeki boşluk o kadar büyümüştü ki gerçeği bile bana “gel” diyordu. Kaç kere beni balkon demirlerinden, denize uzanan o kayalıklardan kaç kere aldı bilemiyorum. O boşlukların sonunda kendimi hep Alper’in ağlayan gözleri ve kolları arasında buluyordum. Ona yaşattığım bu acıların şimdi farkına varabiliyordum, yüreğimi kaplayan vicdan azabı ile birlikte. Ben düşüncelerime dalmışken bir el hissettim yanağımda. Alper gözümdeki yaşları silene kadar ağladığımın farkında değildim. Ağlamak için hazırda bekleyen bakışları ile “Ne oldu?” diye sordu. Boğazımda oluşan yumuğu gönderip “Buraya ilk geldiğimiz günü hatırladım. Ne kadar sıkı tutmuştun ellerimi. “Her gün yanına gelicem, sakın korkma” deyişin hala kulaklarımda. Halbuki sesin bana o kadar derinden geliyordu ki.

Alper oturduğu yerden biraz daha bana doğru yaklaştı ve yüzümü elleri arasına aldı. “Seni asla bırakmayacağım. Ne olursa olsun ne yaşanılırsa yaşansın ben hep burada yanı başında olacağım. Ve seni hep çok seveceğim.” deyip sıkıca kollarını belime doladı. Kokusunu olabildiğince içeme çekip boynuna küçük öpücükler bıraktım.

Gözlerindeki yaşları silip “Hadi kalk sana bir sürprizim var.” deyip kolumdan beni çekiştire çekiştire yataktan kaldırdı. 10 dakika içerisinde hazırlanmıştım ve hastanenin bahçesine inmiştik. Alper yerinde duramaz bir haldeydi ve sürekli bana acele etmem gerektiğini söylüyordu. En sonunda bahçenin en güzel güneş alan kısmına gelmiştik. Beyaz bankın yanına… Çimlerin üzerinde bir sürü çiçek saksıları ve bahçıvan malzemeleri vardı. Çiçeklerimizi beyaz demir bankın etrafına ekerken Alper’e dönüp şaşkın şaşkın baktım.

Usulca yanına gidip ellerinden tuttum ve gözlerinin içine bakıp, “Benim dünyam zaten en güzel renge, senin gözlerine sahip.” dedim. Varlığı bana o kadar iyi geliyordu ki, her bakışı, konuşması, gülüşü, beni sevişi. Benim iyiliğim için harcadığı çaba beni daha da güçlendiriyordu.

Ortamda ki duygusallığı bozmak için “Hastane yönetimi bir şey demez mi?” diye sordum hemen. “Merak etme ben izin aldım, hem şunların güzelliğine baksana nasıl bir sorun yaratabilirler?”

“Alper Bey haklı.” Arkamdan gelen sese dönüp baktığımda doktorum Aylin Hanım ile karşılaştım. Oda bizim kadar mutlu gözüküyordu. Topuklu ayakkabıları ile toprakta yürümekte ne kadar zorlansa da azmetmiş yanımıza kadar gelmişti. “Bazen diyorum ki Alper Bey buradan hiç gitmese. Elçin sizi görünce o kadar mutlu oluyor ki, hatta bizi sevmediğini düşünüyorum.” deyip munzur bir gülüş attı bana.

Utanmış ve yüzüm kızarmıştı, tek bir kelime bile edemeden çiçeklerin yanına ilerleyip Alper ile Aylin hanımı yalnız bırakmıştım. Seanslar dışında Aylin hanımla konuşmak beni geriyordu çünkü her an benden bir anımı düşünmemi isteyecek diye korkuyordum. Beynim hatırlamama müsaade etmiyor ki sadece boşluğu, karanlığı ve yalnızlık hissini veriyor avuç içlerime.


ALPER’DEN


Elçin doktorun söyledikleri ile utanmış çiçeklerin yanına doğru gitmişti. Dikkatini tamamen çiçeklere vermiş bir haldeyken Doktoru biraz kenara çekip durum hakkında bilgi almak istedim.

“Nasıl gidiyor Aylin Hanım?”

“ Her geçen gün daha iyi olacak. Yeme durumu büyük ölçüde düzeldi, hatta ilaçlarının saatlerini ezberlemeye başladı bu demek oluyor ki etrafında olup bitenleri analiz etmeye ve ta kip etmeye başladı. Biliyorsunuz ilk geldiği zamanlar duygularda kopma, olayların kronolojik sıralamasını yapamama gibi durumlar yaşıyordu, bunlar belli oranda azalmaya başladı. Dissosiyetif Amnezi hastalarında yani Elçin Hanım da bu güzel bir gelişme. İlerleme kaydediyoruz.”

Doktorun söyledikleri ile içim o kadar rahatlamıştı ki, o günlere asla tekrar dönmek istemiyordum.

“Peki Tolga’yı hatırlama durumu?” yüreğime bir ağırlık çökmüştü ve cümlemin sonunda sesim boğuklaşıp kısılmıştı. Cevabını duymaktan hem korkup hem de deli gibi merak ediyordum. Çünkü hepimiz düğümün orada çözüleceğini biliyorduk.

“Elçin yaşadığı travma sonucu ağır bir depresyona ardından Dissosiyetif Amnezi yaşamaya başladı. Bu travma ile ortaya çıkan yüksek stres Beynin öğrenme ve hafıza ile ilgili bölgelerini etkileyerek; o an gelişen korkunç olayı öğrenmesini ve bu olayın daha sonra hatırlanmasını engelleyebilir. Bu olay hasta tarafından hatırlanmasa da beynin amygdaloid çekirdekler gibi bazı bölgelerinde kaydedilir. Beynin bir ilizyonu işte. Bizim hedefimiz bu bölgeye ulaşıp unuttuğumuz sandığımız anımızı hatırlamamız ve bunun ile yaşamayı öğrenmemiz.”

Doktorla konuşmamızı sonlandırıp Elçinin yanına gittim. Çoktan ellerini toprağa bulamış çiçekleri ekmeye başlamıştı. O kadar konsantire olmuştu ki geldiğimi bile çok sonradan fark etti. Yüzündeki gülümseme ile benimde yardım etmemi isteyip bir saksı tutuşturdu elime.


Loading...
0%