Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. Bölüm

@tugba_zeycel

                                       TAMAM


Tamam!

Bir bilinmeze tamam!

Nelerin karşımıza çıkacağını bilmeden tamam!

Hayatın getireceği iyiliklere ve kötülüklere tamam!

Yaşayıp ve göreceğimiz günlere tamam!

Daha şartlarımızı ve Alper’in şartlarını duymamıştım. Tekrar Başağa dönüp "Bilmem gereken başka bir şey var mı?"

"Onun şartları uslu durmamız oldu ve işlerimizi yapmamız bu kadar." Fazlası olmadığı için sevindim peki ya benim bilmediğim(bizim) şartlarımız neydi? "Bizim şartlarımız da, ihtiyaçlarımızı karşılayabilmemiz için bir miktar maaş, ailelerimizin ve bizim güvenliğimiz. Zaten tüm şartların bulunduğu bir sözleşme ayarlayıp imzalayacağız. Haklarımız korunacak. " Başak her daim mantıklı çerçevesinde hareket eden biri olmuştu, şimdi de aynı şekilde oyunu kurallarına göre oynuyordu. Ama benim gene de içime sinmiyordu.

"Ne zaman başlayacağız peki? “

"Tatilimize devam edebileceğimizi söyledi, tatil sonunda da İzmir’e döneceğiz ailelerimize iş bulduk deyip aynı hafta içinde İstanbul’a gitmeliyiz." Tatilimizin bitmesine az bir süre kalmıştı ve devam edebilmek güzel olacaktı. Hiçbir şey yaşanmamış gibi hayata devam edebilmek güzel olacaktı. Şimdiden anneme bu durumu nasıl anlatacağımı, nasıl onu ikna edeceğimi düşünmeye başlamıştım. Kolay olmayacaktı elbet. Artık tatilin tadını çıkarmamız lazım. Daha fazla karamsarlığa bulanmamak için kızlarla dışarı çıkıp güzel bir restoranda yemek yedik. Ardından mağaza mağaza gezmeye başladık. Beğendiğimiz birkaç şeyi de almayı ihmal etmedik. Biraz daha gezindikten sonra otelimize doğru yürümeye başlamıştık. Yarın sabahtan kalkıp turistik yerleri gezmeye başlayacaktık. Kaybedecek zaman yoktu.

Otele geldiğimizde yorgun olduğumuz için direk odalarımıza çıktık. Annemle konuşmuştum ama Pelin ile geldiğimden beri hiç konuşamamıştım. Telefonumu çantamdan çıkartıp tuş kilidini açtım. Pelin benden önce davranıp 2 kere aramıştı, dışarıda kalabalıktan duymamışım. Kalp kalbe karşı deyip tekrar ara tuşuna bastım birkaç çalışın ardından "Oho artık telefonlarımızı da açmıyorsun." Dediği doğruydu ne kadar arasalar hep cevapsıza düşmüştü hat, duymamıştım ya da şarjım bittiği için ulaşamamışlardı.

"Duymamışım dışarıdaydık, ne yapıyorsunuz?" dedim konuyu dağıtmak için, yoksa bir başladı mı sormaya ardı arkası kesilmezdi.

"Of sabah erken kalk çalış çalış akşama artık, yatmıyorum resmen bayılıyorum geceleri." Annem her kelimesinde haklıymış kardeş gibisi yokmuş, sesini duymak beni o kadar mutlu etmişti ki. "Çalış çalış ben gelene kadar iş bırakma." dedim gülerek. Oda aynı şekilde gülüp

"Gel artık ya sıkıldım, hem dışarıda ne yaptın anlat "

"Geleceğim az kaldı. Dışarıda ne yapalım yemek yedik birkaç mağazaya girdik o kadar."

"Bana ne aldın onu söyle." Eminim şu an gözleri parlıyordur.

"Hiçbir şey almadım" hayal kırıklığını tahmin edebiliyordum.

"Ya abla! Bak oradan bana bir şey getirmezsen çok kırılırım ona göre."

"Tabi ki de alacağım bugün bulamadım güzel bir şey ama gelene kadar bulurum sen merak etme."

"Abla, kaldığın otelin adını söyler misin?"

"Ne yapacaksın ki?" Normalde böyle şeylere takılmazdı.

"Netten bakacağım nasıl bir yer merak ettim." daha fazla irdelemeyip adını verdim ve annemle de konuşup telefonu kapattım.

Üstümdekileri değiştirip şortlu pijama takımımı giyip kendimi yatağa attım. Evimden kısa bir süreliğine ayrı olmak bile kendimi kötü hissetmemi sağlıyordu. Ne kadar ayrı kalacağımı bilmeden İstanbul’da yaşamak çok ağır gelecek, nasıl yapacağım? Hiç tanımadığım bir insanın evinde nasıl olacak?

Annem bensiz pansiyonu nasıl idare edecek? Pelin şimdiden başlamıştı yoruldum demeye. İzmir’e döndüğümde sağlam bir yalan söylemem gerekecek yoksa annem asla izin vermez. Ya okul ne olacak o kadar emeğim var donduramam da!

Kafamda dolanan sıkıntılar birbirlerine dolanmış düğüm oluşturmuşlardı. Bense o düğümlerin başıma yaydığı ağrıyla cebelleşmeye başlamıştım.

Yatağın içinde bir sağa bir sola dönüp duruyordum ama ağrının geçeceği yoktu. Belki Resepsiyonda ağrı kesici vardır deyip üstüme uzun bir hırka geçirip aşağıya indim. Resepsiyonda duran adama cep telefonumdan İngilizce çeviri yapıp ağrı kesici var mı diye sordum.

Eliyle bir dakika yapıp mutfak bölümünden tanındık bir ağrı kesici kutusu getirdi ve bana verdi. İçinden bir tane alıp odama geri çıktım.

Ağrı kesicinin vermiş olduğu rahatlamayla uykuya dalabilmiştim.

Sabah gözlerimi kapımın çalınmasıyla açtım. Saçım başım birbirine girmiş bir şekilde kapıyı açtım. Ceren ve Başak üstlerini giyinmiş hazır bir şekilde karşımda duruyorlardı. Ceren şaşkınlıkla "Sen daha uyuyor musun?" dedi. Başak içeri geçerken "Bak Elçin, Ceren bile senden önce uyandı ve hazır." Yatağımın üstüne oturup “Dün gece başım çok fenaydı ağrı kesici aldım onun etkisiyle uyuya kalmışım."

Ceren meslek aşkıyla hemen elini anlıma koydu ve ateşime baktı ardından gözlerime bakıp "Ateşin yok ama rengin sararmış hangi ağrı kesiciyi aldın baya etkiliymiş" dedi. Ağrı kesicinin adını söyleyip "Beni bekleyin bari bende hazırlanayım." Kızlar tamam deyip beni beklemek için aşağıya indiler. Banyoya girip işlerimi hallettikten sonra bavulumdan mavi kot ceketimi içine Beyaz üzerinde siyah çizgili olan tişörtümü altına da bordo renk elbisemi geçirip giyinmeye başladım. Saçlarımı da yandan ördüm. Siyah ayakkabılarımı giyip çantamı alıp kızların yanına indim.

Kızlarla ilk olarak gideceğimiz yeri şansımıza yoldan geçen bir Türk’e sorup öğrenmiştik. Buralarda kendi insanımızı görmek evimizdeymişiz hissi veriyordu. Taksiye binmenin daha doğru olacağını düşünüp yoldan bir taksi çevirdik. Bugünlük tapınakları ve kiliseleri gezmiştik. Karnımız çok acıkmıştı ve buranın en meşhur yiyeceği olan pideyi yemeye karar vermiştik.

Sokaklarda pideciyi aramaya başladık. İlk bulduğumuz pideciye gidip o meşhur pidenin tadına bakmıştık. Her lokmamızda çok güzelmiş diye diye bitirmiştik pidelerimizi.

Karnımızı da doyurduktan sonra saatin geç olduğunu fark eder etmez otele doğru yola çıktık. Ayaklarımız şişmiş bir şekilde otele gelmiştik ve hemen odalarımıza geçtik. Ayakkabılarımı hemen ayağımdan çıkartıp soğuk suyun altına tuttum, şişmiş ayaklarıma su çok iyi gelmişti.

Tekrar odanın içine geçip kendimi yatağa attım ve telefonumu elime alıp bugün kızlarla çekindiğimiz fotoğraflara bakmaya başladım. Her fotoğrafımıza ne kadar da güzel çıkmışız deyip birkaçını anneme yolladım. Burada mutlu olduğumu görmesini ve aklının bende kalmasını istemiyordum. Sabah gözlerimi açtığım da dün ki kıyafetlerimle olduğumu fark ettim. Hemen banyoya gidip işlerimi hallettikten sonra kıyafetlerimi çıkartıp kirlileri biriktirdiğim sepete attım. Sepet taşmak üzereydi ve yıkanması gerekiyordu. Kirli kirli bavula koymak bana göre değildi. Üstüme kot pantolonumu ve bir tişört ta kip otelimizin birkaç bina ötesinde olan çamaşırcıya götürdüm. Kızlar biz sonra geliriz dedikleri için önden ben gidip sıra alacaktım.

Çamaşırcının önüne geldim ve içeri girdim. Benden başka kimse yoktu. Kasa da yaşlı, etine dolgun bakımlı bir kadın oturuyordu. Elimdeki çamaşırları göstertip beni yönlendirmesini bekledim. Kasadan kalkıp bir çamaşır makinesini göstertip nasıl kullanmam gerektiğini işaret diliyle anlatıp kalktığı yere doğru geri gitti. Bende kadının gösterdiği gibi yapıp çamaşırlarımı makinaya atıp çalıştırdım ve beklemeye başladım.

Dışarıdan gelen bağrış sesleri çamaşırcıyı inletiyordu adeta. Kim bilir ne oldu da insanlar birbirine girdi derken dışarıdan gelen tanıdık ses meraklanmamı sağlamıştı. Gitsem mi gitmesem mi diye düşünürken aynı tanıdık ses tekrar gelmişti. Oturduğum yerden kalkıp çamaşırcının dış kapısından başımı dışarıya doğru uzattım. Birçok kişi kapının önüne doluşmuş kavga eden iki kişiyi ayırmaya çalışıyordu. Kalabalığın arasından kim bunlar diye bakmaya çalışırken tanıdık gelen ses tanıdık iki yüzle belirlenmişti.

Gözlerim şaşkınlıktan kocaman açılmıştı. Kavganın vermiş olduğu korku o kavganın tanıdık kişilerin yapmış olmasıyla iyice artmıştı.

Hangi tarafa bakacağımı ne yapacağımı şaşırmış olanlara uzaktan şahit oluyordum! Dünya döndükçe dönüyor, içerisinde bizleri de sürükleyerek. Dur desen bitecek hayatın, devam et desen yandıkça yanacak yüreğin. Kapat gözlerini dal dünyanın akışına, unut acını, unut yaranın kanayışını…


╰☆╮


Loading...
0%