Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@tugbaaycaaltindas

31 Aralık 2023

Saat 23:59

“3-2-1 Mutlu yıllaaaaaar.”

Teker teker sarıldık birbirimize ama bir eksik vardı.

“Bir saniye. Lara nerede?” diye sordum. Hepimiz birbirimize baktık önce. Sonra da odada göz gezdirdik.

“Tuvalete gitmiştir Aden. Hemen panikleme.” dedi Devin elinde tuttuğu kadehle kapıyı gösterirken. Selis ve Özün başlarını sallayarak Devin’i onayladıklarını belli etmişlerdi.

“Yeni yıla birlikte girmekle çok iyi yaptık. Türkiye’de olsak dışarı da çıkardık ama burası…”

“Burası çıkılacak gibi değil her yer tıklım tıklım insan.” Dedi Selis. Özün’ün cümlesini tamamlamıştı.

Pencere kenarına gittim ve sırtımı pervaza dayadım. Dışarıda kar iyice şiddetini arttırmışken şöminenin yanında oturan arkadaşlarıma baktım. En yakın arkadaşımla birlikte, çok az tanıdığım bir ülkede, sevgilimin evinde, bir dönemdir birlikte okuduğumuz arkadaşlarımızı ağırlayarak girmiştim yeni yıla. Bu ülkeye gelmeden önce kurduğumuz hayallere ve şimdiki halimize baktım. Hafif bir tebessümle bakışlarımı arkadaşlarımdan önünde durduğum camın dışındaki manzaraya çevirdim.

Bahçede belli belirsiz görünen izlerin ne olduğunu anlamaya çalışırken kızların gülüşleri ile bir anlık dikkatim dağılmıştı. Hissettirmeden onlara baktım. Sohbetleri koyuydu. Şöminenin önüne attığımız minderlere oturmuşlar, yanan odunların çıtırtısına gülüşmeleri eşlik ediyordu. Bakışlarımı az önce izleri gördüğüm bahçe kapısına çevirdiğimde izlerin bahçenin içine kadar gelmiş olduğunu fark ettim. Parmaklarımla oynadığım küpenin yere düşmesi ile bakışlarım zemine indiğinde pencerenin dışında, tam önümde duran bir çift ayak izinin bembeyaz karların içindeki tek siyahlık olması bedenime korku salmıştı. Sırtımda hissettiğim ürperti ve omzumdaki ağırlıkla hızla arkama döndüm.

 

31 Aralık 2023

Saat 00:00

“Bu geceden burada kalmanız çok iyi oldu kızlar. Yarın erkenden hazırlıklar için alışverişe çıkarız.”

“Sevgilin gelmeyecek değil mi Aden. Rahatsızlık vermeyelim.”

“Hayır Lara. O ailesiyle geçirecek yılbaşını. Evde biz bizeyiz.”

“Peki o zaman…”

Geceliklerimizi giymiş mutfakta kahvelerimizi içiyorduk. Bir haftadır sevgilim Doré’nin Paris’e bir saat uzaklıktaki Esbly’de bulunan evinde kalıyordum. Doré ailesinin yanına, Chelles’e gitmişti. Annesi ağır bir ameliyat geçirdiği için yeni yıla ailesinin yanında girecekti. Bir haftadır görüşemiyor olmak beni üzüyorken şimdi bu evde arkadaşlarımla olmak beni mutlu etmişti. Yarın ne yapacağımızın planını yapıp kızlara odalarını gösterdim. Yarın çok güzel bir gün olacaktı.

Gece odamın üstünden gelen tıkırtıyla uyandım. Bu ses de neyin nesiydi böyle? Sanki birisi çatıda demir dövüyordu. Ses çok zor duyulmasına rağmen rahatsız ediciydi. Ama odamın tam üstünde ayak sesleri vardı sanki… Sanki birisi belli belirsiz adımlar atıyordu. Bir müddet gelen sesleri yatağımdan kalkmadan dinleyip anlamlandırmaya çalıştım. Tam bitti diye düşünüp gözlerimi kapattığımda yeniden başlıyordu sesler. Yastığımın altına koyduğum telefonumu alıp Doré’yi aradım. Beşinci çalışta açtı. Sesi çok uykulu geliyordu.

“Aden?”

“Doré özür dilerim bu saatte aradım.”

“Hayır sevgilim sorun değil. Bir şey mi oldu?”

“Odanın üstünde, çatıda sanki birisi yürüyor gibi.”

“Nasıl yani?”

“Bilmiyorum yavaşça hareket eden birisi var gibi. Ayak seslerine benzer sesler var. Bir de demir dövme sesine benzer bir ses.”

“Yanına gelmemi ister misin? Hemen gelirim.”

“Hayır gelme Doré. Korkuyorum evet ama kızlar var.”

“Korkma güzelim. Devin’in yanına git istersen.”

“Hayır kızlara söylemeye, onları korkutmaya gerek yok.” Çatıdan gelen gürültü ile yattığım yerden sıçrayarak ayağa kalmıştım. Aynı anda iki kedinin hırlama ve miyavlama sesleri geldiğinde az önceki seslerin kedilerden geldiğini anlamıştım.

“Kedilermiş. Sanırım çatıda açıklık bir yer bulup içeri girmişler.” Dedim korkudan düzensizleşen nefesimi düzenlemeye çalışıyordum.

“Gelmemi istemediğine emin misin Aden?”

“Evet ailenle güzel bir yılbaşı geçir. Yanımda kızlar var zaten…” kısa bir sessizlikten sonra devam ettim.

“Ama yine de biraz benimle konuşur musun? Korkum geçene kadar.”

“Aksini düşünmen beni üzer sevgilim. Seni bu korkuyla baş başa bırakmam.”

Sabaha kadar konuşmuştuk. En sonunda uykuya yenilmeye başlamıştım. Doré’nin anlattıklarını hayal meyal hatırlıyordum. Yarın ne yapacaklarını en ince ayrıntısıyla anlatıyordu bana. Ben de onun sevecen sesiyle uykuya dalıyordum yavaşça.

 

31 Aralık 2023

Saat 08:13

Uykusuz bir gecenin sonunda bir buçuk saatlik uyku uyumuş ve hiç olmadığım bir dinçlikle uyanmıştım. Kalkıp kahvaltı hazırladım ve kızların uyanmalarını beklerken Fransızcamı ilerletmek için başladığım Le Bureau des Légendes dizisini izledim. Diziye kendimi o kadar kaptırmıştım ki Devin’in omzuma dokunmasıyla çığlık atmış hâlâ uyuyan varsa da uyandırmıştım.

“Kızım ne cırlıyorsun bir sakin ol.”

“Devin ödümü kopardın.” Dedim bir elimi göğsüme koymuştum.

Korkudan yerinden çıkacakmış gibi atan kalbimi yerinde tutmaya çalışıyordum sanki. İnsanların korktuklarında ellerini göğüslerine götürmesinin sebebi bu olabilir miydi acaba? Ya da kalp atışlarını elleriyle hissederek kendilerini o korkudan sonra yaşadıklarına mı ikna etmeye çalışıyorlardı? Bilmiyorum. Bildiğim tek şey şu an panik atak geçiriyor oluşumdu. Benim nefes alamadığımı gören Devin hızla mutfağın penceresini açtı ve bana bir bardak su uzattı. Bardağı aldığımda kolumdan tutarak beni açık olan pencereye yaklaştırdı.

“İyi misin?”

Devin’in yüzüne bakıp yavaşça başımı salladım. Pencereye biraz daha yaklaşıp dışarıdaki kar kokusunu ciğerlerime çektim. Yerlerde on santime yakın kar vardı ve lapa lapa yağan kar, üstüne ekleniyordu. Gözlerimi kapatıp bir derin nefes daha aldım ve arkamı dönüp bana endişeyle bakan Devin’e gülümsedim.

“İyiyim… Ama az kalsın korkudan kalbim duruyordu.”

“Ah senin odaklanınca hiçbir şeyi duymayan özelliğin yok mu? Bir gün seni canından edecek.”

“Allah korusun deme öyle. Zaten korkuyorum bazen bu huyumdan.”

“Günaydın kızlar. İyi misiniz?”

“Günaydın Lara.” dedik Devin’le aynı anda.

“Aden diziye kaptırmış kendini de beni görünce korktu.” Bana yan yan bakarken gözlerini devirip kafasını Lara’ya çevirmiş belli belirsiz gülümsüyordu. Suç bende değildi. Bu benim özelliğimdi. Başarımın tek kaynağı da buydu zaten. Bozulmayan konsantrasyonum, dağılmayan dikkatim…

“Günaydın kızlar.” Duyduğumuz ikili koroyla herkesin uyandığını anlamıştık. Özün ve Selis birlikte arkalı önlü merdivenlerden inerken görüntülerinden önce neşeli sesleri geliyordu.

“Günaydın kızlar.” Biz de üçlü koro yapmıştık.

“Öyle güzel uyumuşum ve öyle mutlu uyandım ki anlatamam. İçimde kuşlar cıvıldıyor sanki.” Dedi Selis elindeki tokayla saçlarını topuz yapmaya çalışıyordu.

Selis öyle güzel bir kızdı ki tam bir doğal sarışındı. Altın sarısı saçlarıyla beyaz teninde boncuk gibi duran koyu mavi gözleri hem birbirlerine tezat hem de ahenkliydiler. Orta boylu olmasına rağmen orantılı zayıf vücuduyla uzun boylu duruyordu. Aramızda yabancı dili -Lara’dan sonra- en iyi olan kişiydi Selis. Sebebi de annesinin Rus babasının ise Türk olmasıydı. Babası Rusça, annesi de Türkçe bilmeyince aralarındaki iletişim dilini evrensel dil olan İngilizce olarak seçmişlerdi. Doğduğundan beri evde üç farklı dille büyüyünce dile en yatkın olan kişiydi. Rusça, Türkçe, İngilizce ve Fransızcayı ana dili gibi konuşuyordu. Fransa’ya yaşamak için gelmiş ve burada üniversiteye başlamıştı. Yaşça bizden daha büyüktü. Şu aralar ise Almanca ve İtalyanca öğrenmeye çalışıyordu ve gelecek sene değişim öğrencisi olarak iki ülkeden birine gitmeyi hedefliyordu.

“Ben de bebekler gibi uyumuşum dedi Özün. Kısa küt siyah saçlarının sertliğini daha da belli eden kâküllerini düzeltirken.

Özün aramızdaki en minyon kızdı. Herkes onu yaşından küçük görüyor kimse ciddiye almıyor diye Paris’e geldiğinde ilk iş, omuzlarının biraz altına kadar uzanan açık kestane saçlarını çene hizasında kestirerek siyaha boyatmış ve kendine siyah, kırmızı ve kahverengi deri kombinlerden oluşan bir dolap yapmıştı. Gerçekten de yeni görünüşü yaşını büyütmüş, aslında sahip olduğu yumuşak mizacını yıkıp dışarıdan sert görünmesini sağlamıştı. İçinin samimiyetini yalnızca ona yaklaşabilenler anlardı.

“Rahat uyumanıza sevindim. Kahvaltıyı hazırladım hadi gelin.” Diyerek ocaktaki çayı almak için ilerledim. Ben masaya geri dönene kadar herkes oturmuş ufaktan atıştırmaya başlamışlardı bile. Demek ki gece çatıdan gelen sesleri bir tek ben duymuştum. Aslında bu iyi bir şeydi, bir de onların korkup gerilmesine gerek yoktu. Zaten gelen sesler kedilerin sesiydi. Yani aslında ortada gerilecek bir şey yoktu. Hiç değilse ben bunu umuyordum.

“Sizin bu Türk kahvaltısına bayılıyorum. Çok çeşitli ve doyurucu oluyor. Hele de çay…” Dedi Lara yüzünde gülücükler açarken.

Sevimli kızdı Lara. Beyaz teni ve uzun, kıvırcık, kızıl saçlarıyla tipik bir İrlandalıydı. Nezaketten kırılacak kadar her şeye teşekkür eder ve yapabileceği bir şey olduğunda mutlaka yardım ederdi. Yüzünden gülümsemenin eksik olduğunu hiç görmemiştim. Keskin çene hattı ve çıkık elmacık kemikleri ilk bakışta onun mizacının sert yapıda olduğunu düşündürüyordu. Fakat yüzündeki gülümsemeyle ve yeşil gözlerindeki o sıcacık bakışla ne kadar sıcakkanlı bir insan olduğunu anlayıverirdiniz hemen.

“Afiyet olsun canım. Ne zaman istersen hazırlarız biz sana. Dimi kızlar?” gülümseyerek arkadaşlarıma baktım.

“Biz Türklerden sonra en çok çay tüketen ülke İrlanda’ymış. Doğru mu?” diye sordu Devin bütün ciddiyetiyle. Bu kızın şu sert yapısını hiçbir zaman kıramamıştım.

En yakın arkadaşımdı Devin. On senedir yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Beni en iyi tanıyan insandı. Bana karşı anaç ve yumuşak olsa da çevresindeki insanlara karşı otoriter ve sertti. Dünyaya karşı sempatiden uzak bir yapısı vardı. Çocukluğunda yaşadığı pek çok olay onu bu hale getirmişti. Açık kumral dalgalı saçları, süt beyazı teni ve yuvarlak yüzü ile insanlar onu samimi sanırlardı. Lakin samimiyet kurulmayacak bir insan olduğunu koyu kahve gözlerindeki sinirli ve bıkkın bakıştan ve yüzünün her zerresindeki gerginlikten anlardı insanlar. Lisede tek boş yer onun yanı olduğu için okula nakil oluğumda yanına oturmuştum. Senelerce sıra arkadaşlığı yapmış, sancılı geçen ergenlik çağımızı birlikte atlatmıştık. Onun bu huysuz, patavatsız ve sert hallerini girdiğimiz ortamlarda bir tek ben anlayışla karşılardım. Çünkü yaşadıklarını çok iyi biliyordum ve onun yaşadıklarını ben yaşasam belki de hayata küser ve kendime zarar verirdim.

“Evet araştırmalar öyleymiş. Türk toplumundan sonra en çok çayı biz tüketiyormuşuz.” Gülümsedi Lara. Devin’in de dudaklarından belli belirsiz bir tebessüm geçti. İçimden buna şükrediyordum. Hiç değilse kızlarla anlaşabilmişti.

Kahvaltımızı bitirip hızla hazırlanmaya başladık. Vakit henüz öğle olmamıştı ama bugün için geç bile kalmıştık. Hazır olduğumuzda kızlar bahçeye çıkmış beni bekliyorlardı. Son kez odaların camlarını ve mutfaktaki ocağa bakıp ben de kapıdan çıktım. Anahtarla evin ahşap kapısını kilitledim. Hızla beni bekleyen arkadaşlarımın yanına geldim. Alışveriş için Paris’e gidecektik. İki sokak aşağıdaki hızlı tren istasyonuna gittik ve bir gün önceden zor bulduğumuz biletlerimizle trene bindik. Ne de olsa bugün yeni yıl arifesiydi. Trenden indiğimizde iki metro aktarması yapacaktık. Araçla bir saat süren yol şimdi bizim için üç saate yakındı. Tabii metrolarda yer bulabilirsek.

Üç saat sonra Paris’in göbeğinde indiğimizde bizi cıvıl cıvıl olan meydan karşıladı. Eyfel’in önünde fotoğraf çekilen yüzlerce turist, yüzlerindeki içten gülümsemeyle yaşlılar ve kahkahalarıyla koşturan çocuklar meydanın soğuk havasını kırmışlardı. Gördüğümüz bu enerjik manzarayla uzun geçen bu yolculuğa kesinlikle değdiği fikrinde ortaktık.

“Evet önce nereye gidelim?” Özün’ün sorusu ile herkes bana döndü.

“Ev için süslemelere ihtiyacımız var. Nerede satılır Selis sen biliyorsundur.”

“Hadi gelin sizi Paris’in en ünlü hediyelik ve süsleme eşya dükkanına götüreyim. Bayılacaksınız.” Dedi Selis keyifle.

Girdiğimiz dükkân öyle güzeldi ki hepimizin dili tutulmuştu. Çeşit çeşit hediyelik eşyanın yanı sıra düzinelerce süsleme malzemeleri vardı. Hepimiz ilgimizi çeken şeyleri bulmak için dükkânın dört bir köşesine dağılmıştık. Saatlerce rafların arasında gezdikten sonra amacımız için bir noktada toplandık.

“Bence bir tane ağaç alalım önce süslemeleri de Aden seçsin. Doré’nin de zevkine uysun ki boşa gitmesin malzemeler. Ne dersiniz?” fikir Lara’dan çıkmıştı. Devin Lara’ya destek olurcasına kafasını salladı ama gözleri dükkânın tavanına asılmış oyuncaklardaydı.

“Şöminenin yanına koyacağımız çoraplardan da alalım.”

“Ay çok güzel olur Selis. Ne iyi düşündün.” Dedi Özün ellerini çırparak. Dışarıdan bakıldığında üstündeki kıyafetlerle bu davranışı oldukça tezattı. Siyah kadınsı deriler içinde kalmış bir çocuk… Heyecanla konuşmasına devam etti.

“Ben de diyorum ki bir sürü irili ufaklı kırmızı, beyaz, yeşil, siyah mumlar alalım. Evde ışık yakmadan mum ışığında oturalım bu gece.”

“Çok güzel olur Özün. Var mı burada?”

“Şu ileride var Aden. Senin alacağın süsler de orada gidip bakalım istersen.”

“Tamam birlikte bakalım. Başka fikri olan var mı?”

Devin gözlerini nihayet tavandaki oyuncaklardan çekip bana baktı.

“Evde plak çalar görmüştüm. Plak var mı, biliyor musun?”

“Evet birkaç tane olması lazım. Ama daha çok romantik dans müzikleri.”

“Tamam ben birkaç tane jazz türü plaklara bakacağım.”

“Burada plak da mı var?”

“Ben sizi buraya boşuna mı getirdim? Burada her şey var.”

“Selis sen mükemmelsin. Hadi alacaklarımızı alalım o zaman. Daha eve gidip ağaç kuracağız.” Dedim keyifle. Hepsi gülümsediler.

“Bu arada herkes birer tane hediye almayı unutmasın. Ağacımızın altını paketlerle doldurmalıyız.” Diye ekledi Selis. Hepimiz aynı anda ‘Tamaaam’ diye bağırmış ve kıkırdayarak ilgili reyonlara yönelmiştik.

Kırk beş dakika sonunda beş arkadaş kasanın önündeki uzun kuyruğa ek olmuş ve kuyrukta tam yirmi sekiz dakika beklemiştik. Ücretleri ödeyip koşar adım hızlı tren istasyonuna ilerlerken bir dükkândan kırmızı şarap aldık. Kıl payı trene yetişip Esbly’e doğru yola çıktık. Eve geldiğimizde saat 19’u geçiyordu. Hızla yemek yiyip ağacı kurmaya başladık. Bir anda Doré’yi özlemiştim. Telefonumu alıp kısa bir mesaj attım. ‘Seni çok özlerim, seni çok seviyorum. 00:15’te seni arayacağım.’ Çok geçmeden pantolonumun cebine koyduğum telefonun titremesiyle yüzümde bir tebessüm oluştu. Doré mesajıma yanıt vermişti. ‘Ben de seni seviyorum ve ben de seni çok özledim. Bekleyeceğim…’

“Bitti bu ağaç. Kimler süslemek ister? Benden bu kadar yoruldum ben.” Bir eli ile belini tutuyor diğer elinin tersi ile yüzüne düşen saçlarını iteklemeye çalışıyordu Devin. Ağacı Lara’nın da yardımıyla üçümüz yapmıştık. Selis ve Özün ise mumların yerlerini ayarlamışlar hediyeleri aldığımız tek desenli kâğıt paketlerle paketlemişlerdi. Çorapların üstlerine iğne ipliklerle isimlerimizi işlemişler ve şöminenin üstüne asmışlardı. Gerçekten çok güzel görünüyordu. Bunlara inanmak ya da inanmamak ayrı bir konuydu. Görsellik açısından bana hitap eden süslerdi. Lara inancına göre zaten benzer bir kutlamayı 25 Aralık’ta yapmıştı. Selis seneler boyu bu kutlamaların içinde büyümüştü. Bu şaşalı yıl başı kutlama kültürüne en uzak olanlar Özün, Devin ve bendik.

Saatler ilerlemiş kırmızı şaraplarımızı bardaklarımıza doldurmuş, Devin’in aldığı plakların cızırtılı sesi eşliğinde yudumluyorduk. Kızlar eski sevgililerinden, gelecek planlarından, arkadaş ortamlarından bahsediyorlardı. Bense tebessümle onları dinliyordum. Aralarında sevgilisi olan tek kişi değildim. Ama sevgilisi ile ilgili konuşmayan tek kişiydim. Doré’i yalnızca Devin ile tanıştırmıştım. Onu bir tek Devin görmüştü. Ve ben şu an onun da yanımda olmasını istiyordum içten içe…

Yeni yıla yarım saat kala bugünün güzel geçmesi, içimi mutlulukla dolduruyordu. Dün, geceden sabaha yaşadıklarımı hatırlayınca hâlâ içim ürperiyordu. Hoş sabaha da pek güzel başlamamıştım ama günün geri kalanı güzel geçmişti ve bu gece güzel bitsin diye elimden geleni yapacaktım. Bitecekti de bundan emindim.

 

Saat 23:59

Yeni yıl geri sayımını yaparken bize La Venus du Mélo şarkısıyla Stacey Kent’in o nahif sesi eşlik ediyordu.

“Yeni yıl bütün güzellikleriyle gelsin.” diye bağırdı Selis kadeh kaldırarak. Ve hep birlikte geri sayıma başladık.

“3-2-1 Mutlu yıllaaaaaar.”

Kasabanın dört bir yanından atılan havai fişeklerin sesleri ve camdan görünen o güzel ışıkları eşliğinde teker teker sarıldık birbirimize ama bir eksik vardı.

“Bir saniye. Lara nerede?” diye sordum. Hepimiz birbirimize baktık önce. Sonra da odada göz gezdirdik.

“Tuvalete gitmiştir Aden. Hemen panikleme.” dedi Devin elinde tuttuğu kadehle kapıyı gösterirken. Selis ve Özün başlarını sallayarak Devin’i onayladıklarını belli etmişlerdi. Hepsinin yüzü gülüyordu. Dert etmemi gerektiren bir şey yoktu. Dün geceden sonra ne kadar gergin de olsam bunu onların bilmesine gerek yoktu.

“Yeni yıla birlikte girmekle çok iyi yaptık. Türkiye’de olsak dışarı da çıkardık ama burası…”

“Burası çıkılacak gibi değil her yer tıklım tıklım insan. Ben en son iki yıl önce erkek arkadaşımın ısrarıyla çıkmıştım.” Dedi Selis. Özün’ün cümlesini tamamlamıştı.

Pencere kenarına gittim ve sırtımı pervaza dayadım. Dışarıda kar iyice şiddetini arttırmışken şöminenin yanında oturan arkadaşlarıma baktım. En yakın arkadaşımla birlikte, çok az tanıdığım bir ülkede, sevgilimin evinde, bir dönemdir birlikte okuduğumuz arkadaşlarımızı ağırlayarak girmiştim yeni yıla. Bu ülkeye gelmeden önce kurduğumuz hayallere ve şimdiki halimize baktım. Hafif bir tebessümle bakışlarımı arkadaşlarımdan önünde durduğum camın dışındaki manzaraya çevirdim.

Bahçede belli belirsiz görünen izlerin ne olduğunu anlamaya çalışırken kızların gülüşleri ile bir anlık dikkatim dağılmıştı. Hissettirmeden onlara baktım. Sohbetleri koyuydu. Şöminenin önüne attığımız minderlere oturmuşlar, yanan odunların çıtırtısına gülüşmeleri eşlik ediyordu. Bakışlarımı az önce izleri gördüğüm bahçe kapısına çevirdiğimde bahçenin içine kadar gelmiş olduğunu fark ettim. Parmaklarımla oynadığım küpenin yere düşmesi ile bakışlarım zemine indiğinde pencerenin dışında, tam önümde duran bir çift ayak izinin bembeyaz karların içindeki tek siyahlık olması bedenime korku salmıştı. Sırtımda hissettiğim ürperti ve omzumdaki ağırlıkla hızla arkama döndüm.

***

Insagram >> tugbaycaltindas

Loading...
0%