Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@tugbaaycaaltindas

1 Ocak 2024

Saat: 00:03

 

Korku dolu gözlerle omzumun üstünden geriye başımı çevirerek baktığımda, Devin, elinde telefonumla bana bakıyordu.

“Telefonun çaldı ama duymadın.”

“Ah. Teşekkür ederim Devin.” Yüreğim ağzımda atıyordu. Düşen küpemi çoktan unutmuştum.

Telefonumun ekranında gördüğüm isimle tebessüm ettim. Doré aramıştı. Geri arayacakken mutfak tarafından gelen cam kırılma sesi ile olduğum yere çakılıp kaldım. İliklerime kadar korkuyordum. Önce önümdeki ayak izleri ardından mutfaktan gelen cam kırılma sesi… Dehşetle arkama döndüğümde Devin ve Selis’in mutfağa doğru baktığını gördüm.

“Ki-kim var mutfakta?” sesim son derece gergin çıkmıştı. Mutfağa doğru yürürken Selis bağırdı.

“Özün? İyi misin?”

“İyiyim. Bardak elimden düştü. Siz gelmeyin camlar her yere dağıldı, ben toplarım şimdi.”

“Olmaz öyle birlikte toplayalım. Ben süpürgeyi getireyim.” Dedi Devin ve ardından bana döndü.

“Süpürge nerede?”

“Koridordaki dola…” derin bir nefes alıp boğazımı temizledim. “Dolabın içinde.”

“Sen iyi misin?”

“İyiyim…” oturma odasından çıkarken Devin’e seslendim.

“Devin! Lara nerede?”

“Baya oldu şimdiye gelmeliydi. Ben bir bakayım tuvalettedir.”

Hafifçe salladım başımı. Mutfaktan süpürge sesi geliyordu. Bir de kızların bağrışarak konuşmaları. Net değildi ama oradaydılar biliyordum. Önümde duran ayak izine yakından bakmak için dizlerimin üstüne oturdum. Yüzümü yere kadar inen cama biraz daha yaklaştırdım. Ayak izi çok büyük değildi. Ama bir kadın ayağı kadar da küçük değildi. Aklıma Doré geldi. Acaba o mu diye düşünmeden edemedim. Ama biliyordum ki eğer Doré olsaydı kesinlikle bana haber verirdi. Hele de dün gece olanlardan sonra bana haber vermeden gelmezdi.

Süpürgenin sesi kesildiğinde sessizliğin içindeki adım seslerini dinledim. Üst kattan geliyordu ve gittikçe yaklaşıyordu. Ayağa kalkıp gözlerimi merdivenlere çevirdim. Merdivenlerde görünen Devin’in gözleri benimle buluştu. Gözlerinde şaşkınlıkla korku karışımı bir bakış vardı.

“Aden!”

Kalbim deli gibi çarpıyordu. Sesindeki o duyguyu sevmemiştim. Devin’in sesinde panik vardı ve Devin hiçbir zaman panik yapmazdı. Korkuyla Devin’e baktım.

“Kızlar!” diye bağırarak başını mutfağa çevirdi Devin. Bir bana bir mutfağa bakıyordu. Göz bebekleri o kadar irileşmişti ki bulunduğum yerden mavi gözleri siyah gibi görünüyordu. Hızlı adımlarla Devin’e doğru yürümeye başladım. Kızlar da mutfaktan Devin’in yanına gelmişlerdi.

“Lara yok.” Dedi bir eliyle üst katı gösterirken gözlerini bizden ayırmamıştı.

“Lara yok. Buradaki tuvalete baktım kapı açıktı ve Lara içeride değildi ben de üst kata çıktım ama üst katta da yok.”

“Kendi odasındadır. Odasına baktın mı?” soruyu soran Özün’dü. Sesi endişeli çıksa da sakinlikle sormuştu.

“Baktım yok. Hiçbir yerde yok.” Dedi Devin sertçe alnını kaşıdı. Kaşıdığı yer anında kızardı.

“Başka bir odadadır. Bir de biz bakalım” dedi Selis. Özün de ona katıldı. Bense sessizliğimi koruyordum.

Aklımda bin bir türlü düşünce vardı. Dışarıdaki ayakkabı ve dün geceki sesler aklımdaki düşüncelerin yapıtaşlarıydı. Beynim milyonlarca ihtimali senaryo haline getirmişti bile. Ayak izini ilk gördüğümde Doré’nin sürpriz yapmış olma düşüncesi ise şu an zihnimdeki en imkânsız olasılıktı.

Selis alt kattaki odalara bakmak için yanımızdan ayrılırken Özün de üst kattaki odalara bakmak için merdivenlerden çıktı. Ellerim buz kesmişti. Aklımdaki düşüncelerle sakinleşemeden tekrar tekrar dehşete düşüyordum. Ama sakin olmalıydım. Gözlerimi kapatıp sesleri dinlemeye başladım. Odaklanma yeteneğim belki de burada işe yarayacaktı. Belki diğerlerinin duymadığı bir sesi duyacaktım. Nefesimi düzenlediğimde gözlerimi açıp yanımda duran Devin’e baktım. Gözlerinde hâlâ korku vardı.

“Devin. İyice odaklanırsam belki bir ses duyarım ama korkuyorum. Yanımda durur musun?” dedim elimi uzatarak.

Odaklandığımda sadece odaklandığım şeyi duyuyordum bu nedenle de beni uyaran bir ses olduğunda çok korkuyordum. Ama Devin elimden tutup sesten önce elime baskı yaparsa korkmadan kendime gelebilirdim ve o zaman da panik atak geçirmezdim. Devin uzattığım eli tuttu.

“Yanındayım. Korkma.”

Oturma odasına geçip sırtımı şöminenin yanındaki duvara dayadım. Sabit bir sesin yanında başka seslere odaklanmak daha kolay oluyordu. Devin önümdeydi ve ellerimden tutuyordu. İlk kez bu özelliğimi böyle bir konuda kullanacaktım ve aslında ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sınavda kendimi nasıl dış ortama kapatıp önümdeki sorulara kendimi odaklıyorsam şimdi de kendimi dış ortama kapatıp kendimi sessizliğe odaklayacağım. Olağan dışı herhangi bir sesi kovalayacağım. Evet, bunu yapabilirim. Kendimi hazır hissettiğimde gözlerimi kapattım. Ve sessizliğe odaklandım.

Ayak sesleri… Nereden geliyor bu sesler? Biraz daha odaklanmalıyım... Evet şimdi daha net. Yakınımdan geliyor bu sesler. Mutfak? Banyo? Misafir odası? Hangisinden geliyor ses? Hiçbirinden. Bu ses kilerden geliyor. Kiler dolabının önündeki kapatılmış bodrum kapağının sesi bu. Ahşap kapağın yerine demir kapak taktırmıştı Doré. Onun üstüne basıp geçti. Ama kim? Selis bu katı arayacaktı. O mu yoksa bir başkası mı?

Peki ya üst katta neler oluyor? Neredeyse hiç ses gelmiyor. Sürtme sesi mi bu duyduğum? Evet sürtme sesine çok benziyor. Ama ne sürtüyor böyle birbirine? Hem de aynı anda aynı sesi çıkaran başka bir şey daha var. Sessizlik… Aynı ses, bir kez daha. Bu kez birbirine geçen bir şey. Sanki mıknatıslı gibi. Duşakabinin sürgülü kapaklarının sesi bu. Az önce açılmıştı şimdiyse kapandı. Özün banyoya bakıyor olmalı. Başka bir ses. Bu evde çıkmaması gereken bir ses. Hepsinden aykırı bir ses… Yine aynı ses. Uzaktan geliyor bu kez. Dün gece duyduğum sesin aynısı. Yine çatıda mı peki? Yine kedi mi? Yoksa hiçbir zaman kedi sesi değil miydi?

Bu gıcırtılı ses de neyin nesi böyle? Sanki, sanki arkamdan geliyor. Ben neredeyim peki şu an? Salondaki şöminenin yanındaki duvara yaslamıştım sırtımı. Peki bu ses nasıl benim arkamdan geliyor. Benim arkamda koridor var. Ama bu ses kar çiğneyen bir ayakkabı sesi gibi. Hayır… Hayır yanılıyorum. Bu ses arkamdan değil yanımdan geliyor. Yanımdaki duvarın dışından. Cama doğru mu yürüyor yoksa evin önüne doğru mu?.. Nasıl olur? Bir anda olduğu yerden nasıl kaybolur bir ses? Durdu mu?... Sanırım durdu.

Lara acaba hava almaya mı çıkmıştı? Peki ya o ayak izi? Başına bir şey gelmiş olabilir. Şimdi sakince normale dönmeliyim. Odağımı değiştirmeliyim. Yavaşça bunu yapmalıyım. Yapabilirim. Bir dakika bu ses ne peki? Tok bir sesti duyduğum. Bir şeye vurma sesi gibiydi. Evet eminim bir şey duydum, eminim. Sessizlik… Peki, belki de yanıld- Birisi yukarıda bir şeyi yerde sürüklüyor. Tam başımın üstünde durdu.

Birden gözlerimi açtım. Karşımda Devin vardı ve dikkatle bana bakıyordu. Gözlerimi aniden açmamla irkilmişti. Yanında ise Selis vardı. O da korkmuştu.

“Özün nerede?” dedim sert çıkan sesimle ikisi de gerilmişlerdi.

“Yukarıdan inmedi daha.” Dedi Selis yutkunurken.

“Yukarı çıkmalıyız. Hemen!”

Kızlar verdiğim tepkinin şokunu atlatamadan peşimden koşmaya başlamışlardı. Bense çoktan oturma odasının üstünde bulunan yattığım odanın kapısına varmıştım ama içeri girememiştim. Kapının altından loş bir ışık sızıyordu. Vücudumdaki gerilimden kaynaklı olmalı dilim damağım kurumuştu. Yutkundum. Daha fazla zaman kaybedemezdim. Elimle kapı kulpunu tuttum, sertçe açıp içeri girdim ve hemen ışığı yaktım.

İçerisi bomboştu. Ne birisi vardı ne de daha önce birisi olduğuna dair bir emare. Hiçbir şey yoktu. Dışarıdaki sokak lambasının ışığı camdan içeri süzülüyordu. Kapının altından gördüğüm loş ışık da bu olmalıydı. Arkamda duran kızların hızla alıp verdikleri nefes seslerini işitebiliyordum. Gözlerimi kapatırken derin bir nefes aldım. İşte tam o sırada başladı tekrar. Demir dövme sesine benzer o ses... Aynı zamanda bir metronom sesi gibiydi. Belli aralıklarla devam eden metalik bir sesti. Bir saatin geri sayımını andırıyordu. Sanki, sanki zamanımız daralıyordu…

Omzumdaki el ile irkilerek arkama döndüm. Elin sahibi Devindi. Kızlara dünden beri fark ettiğim gariplikleri anlatma zamanım gelmişti. Ama önce aşağı inmeliydik. Bu ses dikkatimi dağıtıyor ve paniğe kapılmama neden oluyordu.

“Diğer odalara bakıp aşağı inelim.” Dedim. Devin ve Selis birbirlerine baktılar ve bakışlarını bana döndürüp kafalarını sallayarak dediğimi onayladılar.

Kızlar odadan çıkmışlar, ben ise dün gece uyuduğum bu odaya şöyle bir göz atmak istemiştim. Kıyafetlerimi koyduğum dolaba ilerledim adımımı sessiz atmaya çalışıyordum. Sürekli arkamda birisi varmış gibi hissediyordum ve omzumun üstünden arkama bakıyordum bu küçücük odanın içinde. Yatağın yanındaki dolabın önüne geldiğimde bu kez de yatağın altında birisi olma fikri ile kalp atışlarım hızlandı. Yatağın altına bakmak için eğileceğim esnada ise dolabın içinde biri olma olasılığı belirdi zihnimde. Ya aklım benimle oyun oynuyordu ya da ben delirmek üzereydim.

Seçimimi dolaptan yana yapmıştım. Yatağın altında birisi varsa ben dolaba bakana kadar ancak çıkmış olurdu. Ama ya ayağımdan tutar da beni çekerse? O zaman da düşme sesini kızlar duyup gelirlerdi. Evet evet, en mantıklısı bu olacaktı. Önce yatağın altına bakmak için eğilirsem hızla dolaptan çıkıp beni etkisiz hale getirmesi daha kolay olurdu. Yani ben böyle düşünüyordum.

Önünde durduğum dolabın kapaklarının kulplarından tuttum. Sertçe yutkundum. Huzursuzdum. Hem de çok. Ama şimdi kendimden emin ve güçlü olmak zorundaydım. Bir daha kırpmayacakmışçasına son kez kırptım gözlerimi. İfadesiz ve gerginlikten sertleşmiş yüzümü bütün kaslarımla hissedebiliyordum. Hızla dolabın kapaklarını açtım. Gördüğüm manzara ile olduğum yere çakıldım. Kıyafetlerim… Kıyafetlerimin hiçbiri yerinde yoktu.

Bomboş dolaba bakarken aklıma birden yatağın altı geldi. Hızla arkama dönüp yatağın altına baktım. Kimse yoktu. Kalkacakken gözüme bir parıltı takıldı. Yatağımın altında durduğum yerin diğer ucunda yerde ışığın vurmasıyla parlayan bir şey vardı. Hafif bombeli yapısı topak haline gelmiş toz birikintisini andırıyordu. Yatağın altında kaldığı için karanlıktı ve rengi de belli olmuyordu. Sadece çevredeki ışığı geri yansıtabildiğini fark etmiştim. Ne olduğunu anlayabilmek için yatağın diğer ucuna gittim.

Gördüğümü düşündüğüm yeri tahmin edip dizlerimin üstüne çöktüm ve başımı aşağı eğdim. Doğru görmüştüm. Ama ne olduğunu hâlâ anlayamamıştım. Elimi uzatıp yerden alacakken kapıdan gelen ayak sesleri ile başımı kaldırıp yatağın üstünden kapıya baktım. Devin ve Selis endişeli gözlerle bana bakıyorlardı. Yorganın ucundan tutup yukarı kaldırdım ve iki elimi yatağa dayayarak hafifçe ittirdim. Hatırladım. Bu sesi hatırladım. Merdivenlerden çıkarken duyduğum o sesti. Adımlarımın hızlanmasına sebep olan ve ben kapıya geldiğimde kesilen o sesin aynısıydı yatağı ittiğimde duyduğum ses. Yatağı biraz daha ittiğimde ışığın altında parlayan o şeyi görmemle arkaya düşmem bir oldu. Devin hızla yanım gelmiş dizlerinin üstüne çökmüştü. Selis ise ayakta duruyordu ve hepimiz yerdeki ışığın altında parlayan koyu kırmızı damlaya bakıyorduk. Hepimiz gördüğümüz koyu kırmızı renkteki o tek damlanın kan olduğunu biliyorduk.

Saat: 00:17

Aşağı indiğimizde kızlara ilk gösterdiğim şey camın önündeki bir çift ayak izi olmuştu. Dehşetle bana baktıklarında konuşmaya başladım.

“Özün mutfakta bardak kırmadan hemen önce gördüm. Doré’nin geldiğini sanmıştım, ta ki Devin, Lara yok diyene kadar. Yine de Lara’nın evin başka bir yerinde olmasını umdum ve dağılıp odalara baktık. Fakat bu kez de Özün yok.” Sesim çatlamıştı. Derin bir nefes alıp dolan gözlerimi akmadan sildim.

Korkuyorlardı. Ben de korkuyordum hem de iliklerime kadar. Doré’i aramalıydım. Elimdeki telefona baktım. Ne bir arama ne de mesaj vardı. Sözleştiğimiz saat geçmeden evvel beni aramıştı ve ben açamamıştım. Şimdi ise bu saat olmuş ve beni tekrar aramamıştı. Doré’nin huyu değildi, kesinlikle arardı beni. Her şey neden bu kadar tersti.

“Kızlar polisi aramalıyız bence.” Selis’in cümlesi ile gözlerimi telefondan ayırıp Selis’e baktım.

“Önce bahçeye bakalım belki de bahçedelerdir. Sonrasında ararız. Aden bu evin deposu falan var mı?”

“Kiler var bir tane bu katta. Dışarıda küçük bir depo var. Bir de içeriden de kapısı olan garaj var. Başka bir yer var mı bilmiyorum. Doré’ye sormalıyım.” Dedim Devin’e bakarak sorularını cevaplarken.

“Kilere ben bakmıştım. Hiç kimse yoktu.” Dedi Selis. O an aklıma kilerde kapısı bulunan bodrum geldi. Kullanmıyordu Doré bu yüzden de kapısını demirden yaptırmıştı ve hep kilitli duruyordu.

“Kilerde bodruma açılan bir kapak var. Doré kapağı metalden yaptırdı ve hep kilitli duruyor. Orayı hiç kullanmadı.”

“Anahtarı evde miydi peki?”

“Bilmiyorum.” Devin sakinleşmişti. Onun sakinleşmesi beni az da olsa rahatlatmıştı.

İçimdeki panik duygusunu bastırmaya çalışırken kızların korkulu gözlerini görmem işimi zorlaştırıyordu. Selis’in gözündeki korku da gitmişti. Evet hepimiz korkuyorduk ve bunu çok iyi biliyorduk ama hepimiz birbirimiz için güçlü duruyorduk.

“O zaman şöyle yapalım. Ben bahçedeki depoya bakayım. Selis garaja baksın. Aden sen de kilerdeki kapak açık mı değil mi onu kontrol et. Açıksa hemen kilerden çıkıp kilerin kapısını kilitle. Açık değilse Doré’yi arayıp anahtarın nerede olduğunu sor.”

Selis ile aynı anda “Tamam.” Diyerek odanın kapısında son kez birbirimize baktık.

Mutfağın merdivene bitişik duvarındaki kapıya doğru ilerledim. Kapının önünde durduğumda başımı hafifçe yana eğerek koridorun sonundaki garaj kapısına baktım. Selis çoktan garaja girmiş ışıkları açmıştı. Arkama dönerek camdan bahçeye baktım. Elinde telefonun flaşı ile bahçenin arka köşesine yapılmış depoya yürüyen Devin’i gördüm. Yeniden önüme dönerek kilerin kapısını açtım önce, ardından kapının hemen yanındaki düğmeye basarak ışığı açtım.

Kilere serili halının köşesinden tutup kendime doğru çektim. Gözlerim kapağın kenarındaki anahtar deliğinden kapağın üstündeki lekelere doğru kaydığında dizlerim titremeye başlamıştı. Lekelerin ne olduğunu anlamıştım ama emin olmak için gidip yakından bakamıyordum. Bir ucunu hâlâ elimde tuttuğum halıyı iki elimde ters çevirdim. Tahmin ettiğim gibi o lekeler kan lekesiydi. Korkuyla geri geri çıktığımda kapatmak için kapıyı tutup hızla çektim ama kapı yerinden oynamamıştı bile. Önüme düşen gölge ile çığlık attım. Aynı anda evin zifiri karanlığa boğulmasıyla çığlığım da karanlığa esir olmuştu…

Lanet olsun iliklerime kadar korkuyordum. Kim vardı arkamda, bugün neden bu kadar kötü bir gündü, ben neden sabah kızlara hiçbir şey anlatmamıştım? Hiçbir fikrim yoktu. Pişmandım. Yeni yılı geçirmek için heyecanla planlar yapmıştım. Her şeyin çok güzel olacağına öylesine inanmıştım ki. Ama şu an deliler gibi pişmandım. Neden bunları biz yaşıyoruz? Neden kimse çıkıp da şaka yaptım demiyor? Neden her şey bu kadar gerçek? Düşüncelerimin içinde kaybolurken duyduğum ses ile arkama döndüm.

“Aden benim Devin. Sakin ol!”

Devin’in sesini duymamla olduğum yere çöküp sessizce ağlamaya başladım. Dışarıdan sızan ışıklar sayesinde Devin’i artık seçebiliyordum. Anlaşılan evin sigortaları atmıştı. Bölgeyi kapsayan bir kesinti olsa sokak lambaları da yanmazdı. Bu evde kesinlikle başka birisi vardı. Aniden aklıma sırtımı döndüğüm ve hâlâ açık olan kiler kapısı geldi. Aceleyle kalkıp kapıyı kapattım ve açmadan önce cebime attığım anahtarla kilitledim.

“Devin kapağın üstünde de kan lekeleri vardı. Halıyı çekince iz yaptılar.”

“Nasıl yani, kapak açık mı?”

“Bilmiyorum ben bakamadım, yaklaşamadım.”

“Tamam sakin ol. Önce şu ışıkları açıp Selis’e bakalım. Sonra da buraya bakalım.”

Hızla başımı salladım. Devin çok soğuk kanlıydı. Şu anda nasıl bu kadar sakin durabiliyor nasıl böyle mantıklı harekete edebiliyor hayret ediyordum. Elimden tutup hızlı adımlarla koridorda yürüdü. Elektrik şalterleri çoğu evde olduğu gibi burada da garajdaydı. Bir aralık dönüp bana baktı ve güldü Devin.

“Korkma ben yanındayım. Sigorta kutusu garajda değil mi?”

“Evet” dedim fısıldayarak. Adımlarını yavaşlattı. Garaj kapısı aralıktı ve içeri beyaz zayıf bir ışık sızıyordu. Birbirimize baktık. İkimizin gözlerinde de şaşkınlıkla karışık korku vardı. Az önce zorla sakinleştirdiğim kalbim yine delicesine korkuyla atmaya başlamıştı. Devin kapıyı biraz daha açarak girebileceğimiz kadar aralanmasını sağladı. Bunu yaparken sessiz olmaya özen göstermişti. Avuç içleri terlemişti ama bir an bile elimi bırakmamıştı.

Garaj kapısından içeri süzülüp yerde duran ışık kaynağına doğru yürümeye başladık. Devin’in adımları yavaşlamıştı. Aniden durup bana döndü. Yüzündeki bu ifade ve gözlerindeki bakışla bir şeylerin fazlasıyla ters gittiğini anlamıştım. Bir adım daha atıp Devin’in yanında durdum. Gözlerim yerde ışık saçan o cisme takılı kalmıştı. Bu Selis’in telefonuydu. Flaşı açıktı ve ekranı zaminle temas halindeydi. Selis ise ortalıkta yoktu. Telefon öyle mi bırakılmıştı yoksa düşmüş müydü bilmiyorduk. Öğrenmenin ise tek bir yolu vardı. Eğer telefon düşmüşse ve biz de şanslıysak telefonun ekranı kırılmış ya da hasar görmüş olmalıydı. Devin’in elini bırakıp telefona yaklaştım. Tam telefonu alacakken Devin’in sesi ile durdum.

“Aden polisi aramalıyız. Önce Lara ardından Özün ve Selis birden yok oldular. Başlarına bir şey geldiyse evdeki çoğu şey delil sayılır. Dokunmasak daha iyi olur.”

“Delil mi?..” Resmen bir kurgunun içinde gibiydik. Burası da bir olay yeri... Yaşadığımız hiçbir şey normal değildi.

“Doğru söylüyorsun.”

 

Saat 00:25

Elimdeki telefona baktım. Ne bir arama ne bir mesaj vardı. Hiçbir bildirim gelmemişti telefonuma. Sosyal medya bildirimlerim bile ekranıma düşmemişti. Buna imkân yoktu. İnternetim mi açık değil acaba diye düşünerek baktığım üst panelde telefonumun çekmediğini görmemle panikle telefonumun kilidini açıp kurcalamaya başladım. Benim bu endişeli ve debelenen halimi gören Devin tuttuğu kolumdaki parmaklarını sıkarak beni sarstı.

“Aden ne oluyor?”

“Devin telefonum çekmiyor.”

Aceleyle kendi telefonunu cebinden çıkardı Devin. Ekranını açtığında çaresizlikle gözlerime baktı.

“Benimki de çekmiyor. Ne yapacağız şimdi? Nasıl arayacağız polisi?”

“Bilmiyorum Devin. Evde sabit hat da yok.” Sıkıntıyla nefes verdiğim sırada dışarıda duyduğumuz sesle Devin bana daha çok yaklaşmıştı.

Ev mi daha güvenliydi yoksa dışarısı mı karar vermek güçtü. Odamdaki ve kilerdeki kan izleri ile garajda bulduğumuz Selis’in telefonunu düşündüğümde evden kaçmak istiyordum ama dışarıda gördüğüm ayak izleri ve şu an duyduğumuz bu ses beni ürkütüyordu. Hangisini seçersek seçelim tehlikedeydik.

Bir tehlike vardı. Tanımadığımız ya da tanıdığımız, bu gece beş kız burada olduğumuzu bilen, arkadaşlarımızın kaybolmasına sebep olan birisi vardı. Herkes birer birer yok olmuştu. Adeta buharlaşıp uçmuşlardı evden ve geriye Devin ile ikimiz kalmıştık. Sıra hangimizde asla bilmiyorduk. Birlikte olmalıydık yoksa birbirimizi bir daha hiç göremeyebilirdik.

Düşüncelerimden sıyrılıp dışarıdaki sese odaklandım ve gözlerimi de dışarı çevirdim. Dışarıdan geldiğini sandığımız sesler garajın tavanından geliyordu. Koli bandını açarken çıkan bir ses vardır ya. Tiz ve hışırtılı bir sestir ve arada tutukluk yapar. O sesten daha tok bir sesti duyduğumuz. Bu kişi her kimse garajın üstündeydi. Bir anlık tavana çevirdiğim bakışlarımı tekrar garajın dışa açılan kepengine çevirdim. Gözlerim küçük bir ışık arıyordu. Dışarıdaki sokak lambalarından sızan küçük bir aralık aradım. Garajın dışa açılan kepengi kapalıydı, dışarıdan sızan minicik bir ışık dahi görememiştim ama bir şey bulmuştum. Garajın kepengi kapalıydı yani dışarıya çıkılamazdı. Peki Selis neredeydi? Bunu şu an ancak akıl edebiliyordum. Selis dışarı çıkmamıştı ya da çıkartılmamıştı. Daha doğrusu dışarı çıkmasına ya da çıkarılmasına imkân yoktu. Dışarı çıkacak ya da çıkarılacaksa bunu garajdan yapamazdı. Ya garajın içinde bir yerdeydi ya da evin içinde. Ama neredeydi?

“Devin garajın kepengi kapalı. Selis ya burada ya da evde.” Dedim fısıltıyla. Dışarıdaki ses kesilmişti.

“Doğru söylüyorsun. Bizim acilen polisi aramamız lazım. Belki de telefonlarımız garajda çekmiyordur.”

“İçeri girip tekrar deneyelim.”

Yavaş adımlarla girdiğimiz kapıdan çıkacakken Derin tuttuğu elimi çekti. Arkama dönüp baktım.

“Şalterler?”

“Şu tarafta.” Diyerek elimi kapının olduğu duvarın sonuna doğru uzattım. Hızlı adımlarla oraya doğru yürümeye başladı Devin. Bir elimi duvara koymuş diğer elimle Devin’in elini tutuyordum. Duvardaki elime gelen ıslaklıkla irkilerek Devin’i durdurdum.

“Devin burada bir şey var. Elim ıslandı.”

“Şu ışıkları bir açalım önce sonra bakarız.”

“Tamam.” Dedim yürümeye devam ederken.

Elime bir şey bulaşmıştı sanki. Karanlıkta ne olduğunu anlamam imkansızdı. Refleks olarak elimi koklamak için burnuma götürdüm. Metalimsi bir kokuydu burnuma gelen. Pas desem pas değil, demir gibi ama demir de değil. İkisinin arasında bir kokuydu bu duyduğum ve çok tanıdık bir kokunun içindeydi. Bu metalik koku, diğer kokudan daha baskındı. Diğer koku zihnimde, içinde taneleri birbirine yapışmış bir tuzluğu canlandırdı. Nemlenmiş tuz gibi bir kokuydu. Evet evet nemlenmiş biraz tuzun içinde oksitlenmiş metal gibi kokuyordu parmaklarım. Devin’in şalterleri kaldırmasıyla karanlığa alışan gözlerimizi kapatmıştık. Ellerimizi ise daha da sıkı tutuyorduk. Birkaç saniye sonra yavaşça gözlerimizi açtık. Elime baktığımda sırtımdan soğuk ter boşandığını hissettim. Devin’in bir elini ağzına götürmesi ve diğer eliyle duvarı göstermesiyle arkamı döndüm. Baktığımız dehşet verici görüntüyle birbirimize daha da sokulduk.

***

Insagram >> tugbaycaltindas

Loading...
0%