Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@tugbaaycaaltindas

Hızla ayağa kalkıp elimdeki beton mumluğu bütün gücümle cama fırlattım. Bütün cam büyük bir gürültüyle tuzla buz olmuş, yere inmişti. Camın kırılma sesinin şiddetiyle karşımdaki kişi kulaklarını kapatıp başını yere eğmiş refleks olarak dizlerini kırmıştı. O anki cesaretimle diz kapağına kuvvetli bir tekme atıp hızla oturma odasından çıkmak için koltuğun üstünden atladım. Bir eliyle dizini tutarken diğer eliyle saçlarımdan yakalamıştı. Canım çok acıyordu. Kafamı hiçbir yere kımıldatamıyordum. Elimdeki bıçağı savurmamla dudaklarından bir çığlık koptu. Bu bir kız sesiydi. Karşımda bir kız mı var diye düşünürken çığlıktan sızlanmaya dönüşen bu ses bir erkeğe aitti. Gevşeyen parmaklarının arasından sıyrılmaya çalışırken üstümdeki ağırlıkla kapıya dönük bakışlarım üstümdeki kişinin gözlerini bulmuştu.

Yüzümün aldığı şekli tahmin bile demiyordum ama belli ki onun çok hoşuna gitmişti. Bu yeşil gözleri tanıyordum. Bu gülüşü biliyordum. Lanet olsun bir an bile aklıma gelmemişti. Bir an bile bu ihtimali düşünmemiştim.

“Lara!”

Gözlerindeki o tatminkâr bakış yerini nefret ve iğrenmeye bıraktı. Kaşlarını çatmış yüzündeki bütün kaslar gerilmişti. Dudakları düz bir çizgi halini alırken bir eliyle boğazıma yapıştı ve sıkmaya başladı.

“Lara değilim ben! Duyuyor musun beni? Ben Lara değilim!”

Nefes alamıyordum ama onu sakinleştirmem lazımdı. Kesik kesik çıkacağını hatta belki de son sözlerim olacağını bilmeme rağmen bütün gücümü toplayıp konuşmaya çalıştım.

“Ki-kim-sin?”

Elleri hafifçe gevşemiş boğazımdaki baskıyı azaltmıştı. Gözlerindeki nefret ve iğrenme yerini duygusuzluğa bırakmıştı. Dudaklarının kenarları yukarı kıvrıldı. Yüzünde oynayan tek mimik dudak kıvrımıydı.

“Liam.” Sesi buz gibi çıkmıştı.

Sahiden de Lara değil miydi? İkizi falan mıydı acaba diye düşünürken debelenmekten sıcaklamış olacak ki kafasındaki şapkayı çıkarmasıyla o kızıl kıvırcık saçlarının omuzlarından beline dökülmesi bir oldu. Hayır karşımdaki Liam falan değildi. Karşımdaki basbayağı Laraydı ama kendini Liam zannediyordu. Boğazımdaki eli hala nefes almamı zorlaştırırken onu anlamaya çalışmak için soru sormaya başladım.

“Liam. Kaç yaşındasın?”

Boğazımdaki eli baskısını daha da hafifletirken bakışlarında bir duygu aradım. Ne yazık ki duygu kırıntısı bile yoktu.

“28”

“Benden büyükmüşsün.”

Gözündeki nefret geri gelmişti. Yanlış bir şey söylemiştim ama yanlışın ne olduğunu anlayamamıştım.

“Ya-yapma. Nef-es ala-…-rum”

“Haklısın seni boğarak öldürmeyeceğim.” Diyerek elini boğazımdan çekip üstümden indi.

Ben öksürerek nefes alamaya çalışırken saçımdan tuttuğu gibi beni şöminenin önüne attı. Elimdeki bıçak yerde sürüklenirken düşmenin şiddetiyle kafamı şömine taşının çıkıntısına vurmuştum. Dudaklarımdan çıkan feryat ile ağlamaya başladım. Elimi kafama götürdüğümde kanadığını görmemle panik yapmam da bir olmuştu. Yavaş adımlarla bana doğru gelip şöminenin yanındaki odunlardan birini alıp közleşmeye yüz tutmuş ateşi karıştırmaya başladı. Aklından geçenleri anlamıştım ama anlamak istemiyordum. Bana yapacağı şeylerin haddi yoktu bunu biliyordum.

“Liam lütfen yapma. Ben… ben seninle arkadaş olmayı çok isterim.”

Hıçkırıklarımın arasında kesik kesik söylediklerime ben de oldukça şaşırmıştım. Közleri karıştırdığı odunu ateşe teslim edip bana döndü. Ayaklarının üstünde dizlerini kırıp çöktüğünde saçlarımdan tutup başımı geriye doğru çekti ve ona bakmamı sağladı.

“Arkadaş mı?”

Hızla kafamı salladım. Biraz yanında duran bıçağı alıp tek hamlede omzumdan köprücük kemiğime kadar yüzeysel bir kesik attı tıpkı kâğıt kesiği gibiydi. Canım çok yanıyordu. Ağlamam gittikçe şiddetlenirken gözlerini gözlerime çiviledi.

“Benim arkadaşım olmaz. Ben tek çalışırım. Ben hep tektim.”

“Tamam. Neyin olmamı istersen olurum yeter ki…”

“Yeter ki ne?”

“Yalvarırım bana zarar verme.”

Bıçakla bu kez de dizimden kasığıma doğru bir çizik attı. Bu kesik bir öncekinden daha derindi. Yavaş yavaş, acı çektirerek öldürüyordu beni. Hemen ölmemi istemiyordu.

“Kurbanım olmanı istiyorum. Olur musun gerçekten?”

Kurbanı mı? Hayır hayır bu değil. Beklediğim cevap bu değil. Neden? Neden düşündüğüm gibi gitmiyor konuşmalar? Neden sürekli başka şeyler söylüyor?

“Kurban mı?”

“Evet. Benim ruhum için kurbanım olmanı istiyorum.”

“Nasıl yani?”

“Her yeni senede o senenin son rakamı kadar kurban veririm kendime.”

“Bir sebebi var mı peki? Varsa bilmek istiyorum kurbanın olarak.”

“Tabii bilebilirsin ama saat bir olmadan önce kurban olmalısın ve bizim sadece dört dakikamız var.”

“Hızlı anlat o zaman.”

Bu cevabı beklemiyor olmalıydı ki bir kaşı havaya kalktı ve gülümsedi. Gülümsemesi ile damarlarımda akan kanın durduğunu hissettim. Gülüşünde sanki bütün kötü emeller toplanmıştı. Bütün vahşet ve bütün canilik o gülüşte gizliydi. Sırtımdan soğuk ter boşalmıştı. Zorla da olsa yutkundum ve kendimden emin olmaya çalışarak yattığım yerden gözlerinin en içine baktım. Gözlerinden belki de içindeki bu bedenin asıl sahibine ulaşabilirdim. Lara’ya seslendim içten içe. Oralarda bir yerdeydi biliyordum bunu.

“Dinle o zaman. Sekiz yaşındaydım.”

Kısa bir sessizlik oldu bir eliyle başını tuttu ve gözlerini kapattı. Gözlerini tekrar açtığında bakışları yumuşak ve endişe doluydu.

“Aden!”

“Lara?”

“Kahretsin. Hayır Lara gelmene izin veremem. Beni ele geçirmeye çalışmayı kes ve uykuna devam et.”

Konuşan Liamdı. Gözlerindeki o net değişime şahit olduğumda şok üstüne şok yaşıyordum. Saniyelik aralıklarla nasıl bu kadar keskin ve net bir duygu değişimine bürünebilirdi bir insanın gözleri. Anlayamıyordum. Bana bakan gözler yeşilin en sakin tonundayken konuşmaya başladı.

“Aden, ne yapıyor sana?”

Yalvaran gözlerle bakıyordu bana. Bu Lara’ydı. Bu yumuşak bakışlar bu endişeli yüz ifadesi ve bu korku dolu ses Lara’ya aitti. Bir anda başını tutup tekrar gözlerini kapattı. Açtığında gözlerinin koyulaşmasından ve barındırdığı ifadeden bana bakan kişinin Liam olduğunu anlamak hiç de zor değildi. Az önce yeşil bakan gözler şimdi neredeyse siyahlaşmış yeşilin en koyu tonuna bürünmüştü. Sesi ise bir erkek sesi gibi tekrar kalınlaşmış ve duygudan yoksundu.

“Şimdi değil Lara. Arkadaşınla konuşuyorum…”

“Ona zarar verme”

“Hayır ona bir şey yapmayacağım, sadece konuşuyoruz. Şimdi uyu…”

İçindeki Lara’ya ulaşmıştım bir an ama Liam onu geri püskürtmüştü. Demek ki bu vücudun baskın karakteri Liamdı. Gözleri yeniden yeşilin en koyu tonuna ulaşmışken sesi değişmiş duruşu dikleşip hareketleri sertleşmişti.

“Sekiz yaşındaydım. Bir yeni yıl günü evimizde verilen yemekte ben piyano çalmış, kuzenim ise arya söylemişti. Saatler ilerledi, davetliler gitti ben de uyudum. Gece yarısı babam beni kaldırdı yatağımdan. Yeni yıla girerken piyano dinlemek istemiş. Carmen operasını dinlemek istemiş canı. Bilmiyordum o operayı hiç çalmamıştım sadece dinlemiştim. Bilmediğimi söylediğimde bana öyle bir tokat attı ki kulağımdan kan gelmişti.”

Gözlerini bir an olsun üstümden çekmiyor bunları anlatırken her hissettiği duyguyu elindeki bıçakla bana da hissettiriyordu. Vücudum dikenli çalıların arasına düşmüş gibi yüzeysel kesiklerle dolmuştu. Acıyla yerde kıvranırken mutfaktan gelen minicik bir ‘clik’ sesi ile bir saniyelik bakışlarımı kaçırdım. Bu sesi duymuş olması imkansızdı. Beyaz bir ışık hüzmesi gördüğümde kalp atışlarım daha da hızlanmıştı. Eğer şu an birisi varsa zaman kazanmalıydım. Yoksa da biraz daha yaşamak istiyordum.

“Devam et sonra ne oldu?”

“Piyanonun üstündeki metronomu başlattı. Ben ne zaman durdurursam o zamana kadar çalacaksın dedi. Her yanlış bastığım notada kafamı piyanoya vurdu ve sonra devam etmemi istedi. Evdeki gürültüyle annem ve kardeşim de uyanmışlardı. Kardeşim annemin kucağındaydı. Ağlıyordu. Annemse ağzını açıp babama bir kez bile yapma demedi. Kardeşim iki yaşındaydı o zaman… Saat neredeyse bir olmuştu. Ellerim çok ağrıyordu. Parçayı bir türlü çalamıyordum. Babam gözlerini kapatmış koltukta oturuyordu. Uyuduğunu düşünüp çalmayı bıraktım.”

Çantasını açıp demir bir maşa çıkardı. Şömineden aldığı közleri bir bir vücuduma bırakmaya başladı. Çığlıklarımın arasında anlatmaya devam ederken gözlerim kapıda dehşetle bana bakan Doré ile buluştu. Ne kadar canım acısa da artık hissetmiyordum. Elinde tuttuğu bıçağı gördüğümde yavaşça başımı yapma demek için salladım. Doré’nin arkasından üniformasının içinde, elindeki tabancasıyla Doré’nin önüne geçen polisi gördüğümde kendimi serbest bıraktım. O ise anlatmaya devam etti.

 

Saat 00:59

“Babam gözlerini açtı. Lara hissetmiş gibi ağlıyordu. Annemse Lara’nın başını okşuyordu. Ben onlara bakarken babam yanındaki şöminenin karıştırma çubuğunu alıp hiç düşünmeden…”

Elindeki ucu sivri maşayı iki eliyle sıkıca tutup göğsüme dik bir şekilde tuttu. Saplayacaktı belki de ama umurumda değildi. Beni daha çok dehşete düşüren şey Liam’ın Lara’nın abisi olmasıydı.

“Göğsüme sapladı.”

Cümlesini tamamlamasıyla Doré’nin bağırması bir olmuştu. Şaşkınlıkla kafasını kapıya çevirirken elindeki maşayı bırakmıştı. Vücudumda kalan son damla güç ile kenara kaçmayı başarmıştım ama maşa yere saplanırken kolumu yaralamasından kaçamamıştım. Doré’yi ve polisleri gören Liam aniden ayağa kalmış ve sonra birden yere yığılmıştı.

Polislerin içeri girmesiyle Doré koşarak bana gelmişti. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Beni göğsüne sıkı sıkı bastırdıktan sonra geri çekilerek beni incelemeye başladı.

“Sevgilim ben çok özür dilerim daha erken gelmeliydim. Daha erken anlamalıydım. Çok üzgünüm.”

“Hayır. Gelsen de bir şey yapamazdın. Sen de tehlikeye girerdin. O her şeyi planlamış. Her şeyi, hepimizi…”

Başımı tuttuğu elini çektiğinde irileşen göz bebekleriyle gözlerime baktı.

“Başın kanıyor.”

“İyiyim.”

Gelen sağlık ekipleriyle kapının önündeki ambulansa gitmiş sedyede oturuyordum. Başımı ve diğer yaralarımı bandajlıyorlardı. Doré ise sırtını eve dönmüş sadece bana bakıyor ve elimden tutuyordu. Yanımıza gelen polis memurları sağlık görevlileri ile konuşup Doré’ye döndüler. Öyle hızlı Fransızca konuşuyorlardı ki anlayamıyordum onları. Doré bana döndü.

“İfade almak istiyorlar. Sağlık görevlileri ifade verebilir demişler.”

“Yanımda olacak mısın?”

“Evet yanındayım güzelim. Asla bırakmam seni.”

“Hazırım.”

Önümde duran polislerden birisi cebinden kâğıt ve kalem çıkardı. Diğeri ise bana bakıp konuşmaya başladı. Sakin ve tane tane konuşuyordu. Bu sayede onu anlayabiliyordum.

“Bu eve ne zaman geldiniz?”

“Ben bir haftadır burada kalıyorum. Arkadaşlarım dün geldiler.”

“Tarih verebilir misiniz?”

“31 Aralık 2023 de geldiler.” Dedim sesim titriyor kuruyan göz yaşlarım zorla akmaya çalışıyorlardı.

“31 Aralık gecesini anlatın.”

“Arkadaşlarım saat 22:00 civarında geldiler. Sohbet edip odalarını hazırladım ve uyuduk… Gece bir sese uyandım. Nereden geldiğini anlayamadım ilk başta sonra çatıdan geldiğini anlayıp Doré’yi aradım. Telefonda konuştuk. Kedi miyavlamalarını duyduğumda az önce işittiğim sesleri onların çıkardığını düşündüm. Sabah saatlerinde uyuyup birkaç saat sonra uyandım.”

“Evet devam edin.”

Olanların hepsini detaylıca anlattıktan sonra gece saatlerine gelmişti sıra. Nefesim daralmaya başlamıştı. Bunu fark eden Doré yanıma oturup kollarını bana sardı.

“3’ten geri sayıp birbirimize sarıldığımızda Lara’nın aramızda olmadığını fark ettik. Tuvalete gittiğini düşünüp umursamadık. Bahçede ayak izleri gördüm sonra Lara’nın hala gelmediğini fark ettim. Devin evin içinde onu aramaya başladı.”

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Lanet olsun onu aramak için çıktığımız bu yolda hepimizi öldürmüştü. Bedenen yaşasam da ruhen bir ölüden farksızdım artık.

“Lara içeride seninle olan kişi değil mi?”

Başımı salladım. Doré göz yaşlarımı silerken anlatmaya devam ettim. Bütün ayrıntılarıyla anlattım. Kızların tek tek kaybolmalarını. Onları nerede bulduğumuzu, hepsini anlattım. Sonra bir umut polislere baktım.

“Hepsi mi ölmüş?” sesim fısıltıyla çıkmıştı.

“Üzgünüm. Ne yazık ki.”

“İçeri girdiğimizde Lara ile konuşuyordun. Sana ne anlatıyordu?”

“Lara değildi o. Liam’dı.”

“Nasıl yani? Daha açık anlatır mısın?”

“Liam; Lara’nın abisi ve Lara’nın içinde yaşıyor. Bu psikolojik bir rahatsızlık. Sanırım çoklu kişilik bozukluğu yaşıyor… Lara nerede şu an?”

“Evin içinde ifadesi alınıyor. Yaptıklarını itiraf etmesi için bütün olay yeri gezdiriliyor.”

Kafamı salladım. Belki Lara’nın suçu değildi ama acı çeksin istemiştim. Tanıdığım o güne içimden lanetler okuyordum. Gözlerime nefret ve tiksinme hücum etmişti. Ama bir yandan Liam’ın anlattıkları kafamda dönüyordu. Üzülmüştüm. Bir anlık da olsa içim acımıştı ona.

Liam ile konuştuklarım,ı bana anlattıklarını bütün detayıyla anlattım polislere. Polisler yanımızdan giderken Önünde ve yanında birer polisle Lara geliyordu. Biraz uzağımdaki polis aracına bindirilecekti. Aracın kapısını açmalarından bu çıkarımı yapabilmiştim. Lara yere bakarak yürürken birden durup bana baktı. Gözleri gözlerimle buluştuğunda bağırdı.

“Özür dilerim. Onu içimde yaşatmamalıydım. Her sene ona kurbanlar bulmamalıydım. Bu kadar cani olduğunu bilmiyordum. Bunca acı yaşattığını bilmiyordum, yemin ederim bilmiyordum. Lanet olsun hepsi benim yüzümden.”

Cümlesinin bitmesi ile dirseğini yanında duran polise geçirip kelepçeli ellerini yan bir şekilde önünde duran polisin tabancasına uzatması bir oldu. Sadece bir saniye sonra gözlerimin içine bakarak namlusunu çenesinin altına dayadığı tabancayı ateşledi.

-SON-

...

[ HAYIR DEĞİL, BELKİ DE YENİ BİR HİKAYENİN BAŞLANGICI... ]

 

Takipte kalın... >> Instagram – tugbaycaltindas <<

 

Loading...
0%