Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11. Bölüm - KIZIL GEZEGEN

@tugbaaycaaltindas

Bölüm şarkısı: Vagon-Manzara

Şarkıyı açın ve sessiz bir yerde sıcacık hislerle yüzünüze şimdiden bir tebessüm kondurun. Hazırsanız Meri ve Iraz’ın dünyasına geçelim <3

***

Bunu yazarken hala inanamasam da şu an benim odamda Iraz var. Evet evet, yanlış okumadınız. Benim odamda Iraz var. Ve ben salonda yatağımı hazırlamış oturmuş size yazıyorum. Iraz hastaneden çıkalı üç gün oldu bile. Peki ben neden size şimdi yazıyorum diye soruyorsunuz tabii. Çünkü yaşadığım şokları anca atlatabildim.

Doktor Iraz’ın yorulmaması gerektiğini ve birisi tarafından bakılması gerektiğini söyleyince annem Iraz’ın ailesi ile iletişime geçti. Kaburgasındaki eziklerin iyileşmesi için tuvalete gitmek haricinde asla ama asla yataktan kalkamayacaktı Iraz. Bu da demek oluyordu ki Iraz’ın yanında her an birisi olması gerekiyordu. Iraz’ın ailesi en kısa zamanda yurtdışındaki işlerini halledip geleceklerini söylediler ve o zamana kadar bizden Iraz’a bakmamızı istediler. Biz de Iraz’ı alıp evimize getirdik.

Genelde geceleri Iraz’ın yanında babam kalıyor bazen de annem. Ben sabahları ilgileniyorum çoğunlukla. Annem ve babam işe gittiklerinde Iraz ile ilgilenmek onun yanında olmak için Nefes, Umay, Öniz de geliyor ve hep birlikte keyifli zamanlar geçiriyoruz.

Iraz’ın hastaneden çıktığı gün yine bu kadro ile Iraz’ın evine kişisel eşyalarını almaya gittik. Anahtar ile kapıyı açarken Venüs’ün miyavlama sesini duyabiliyorduk. Kapıyı açar açmaz Venüs’ün sesinin geldiği yere yöneldim. Kapıyı açtığımda Iraz’ın odası olduğunu anlamıştım. Hemen Venüs’ü kucağım alıp tüylerini okşamaya başladım.

“Tamam güzel oğlum ben geldim buradayım. Sen çok mu endişelendin bakalım.”

Venüs çok huysuzdu. Kucağımda az da olsa sakinleşmişti ama agresif bir şekilde miyavlamaya, tırnaklarını çıkarmaya devam ediyordu. İçeriden Nefes’in bağırışı ile yanlarına gittim.

“Bu hayvanın mama kabı burada ve maması bitmiş. Aç olmalı.”

“Ben Iraz’ı arayıp sorayım mamasının nerede olduğunu.” Diyerek cebimden telefonumu çıkardım. Telefon biraz çaldıktan sonra açıldı.

“Alo Iraz. Venüs’ün mama kabı boş, biraz da agresif sanırım acıkmış. Maması nerede?”

“Benim odama git kapıdan içeri girip kapının arkasına dolan. Orada bir kapı daha var. Sağ tarafında kalacak. O kapıyı açtığında hemen köşede.”

“Bir saniye… Tamam geldim ama bu kapı açılmıyor Iraz. Kilitli sanırım.” Dedim. Bir yandan da kapının kulpunu zorluyordum.

“Aa doğru kilitlemiştim.”

“Anahtarı nerede?”

“Hatırlamaya çalışıyorum… Yatağımın başucunda bir komodin var. Üstünde de abajur var. O abajurun altında.”

“Ne? Abajurun altında hiçbir şey yok Irazcığım.” Bir yanda bacaklarıma atlayan Venüs, diğer tarafta anahtarın olması gereken yerde olmayışı bir anlık sinirimi zıplatmıştı.

“Altında pil koymak için iki tane kapak olacak. Büyük olanı aç Kızıl Gezegenim., orada olması lazım.”

“Tamamdır buldum…” anahtarı elime almış inceliyordum.

“Sevgilim bu anahtar neden böyle bir yerde? Doğruyu söyle ne saklıyorsun o odada.” dedim kıkırdayarak.

“Girince görürsün Kızıl Gezegenim. Bir şey isteyeceğim senden.” Dedi tedirgin bir ses tonuyla. “Telefonu kapatma olur mu?”

“Neden?” dedim şaşkınlıkla. Tuhafıma gitmişti bu istek. Kapıyı açıp içeri girdim. İşte o an bunu neden istediğini anladım.

“Iraz… Burası… Burası ne böyle?” hayranlıkla odanın bir o tarafına bir bu tarafına bakıyordum. İnanılmaz bir yere açılmıştı kapı.

“Burayı sana ben göstermek isterdim. Keşke yanında olabilseydim.”

“Keşke…” dedim fısılsayarak. Gözlerim dolmuştu ama mutluluktandı bu inciler.

“Seni çok seviyorum sevgilim. Burası… Burası muhteşem.”

“Beğenmene sevindim.” Sesi öyle hüzünlü geliyordu ki bu anı yaşarken yanımda ne kadar çok bulunmak istediğini anlamamak imkansızdı. Bacaklarıma sürtünen Venüs beni kendime getirmişti.

“Ah doğru! Venüs’ü unuttum. Ben, seni tekrar arayacağım sevgilim.”

Venüs’ü besledikten sonra oturma odasına girdim. Bizimkiler birbirleriyle konuşmaya dalmışlardı ve beni fark etmemişlerdi. Bunu fırsat bilerek Iraz’ın odasına yöneldim ve o muhteşem odaya girdim. Yani Iraz’ın gizli yerine…

Odaya ilk girdiğimde tam karşımda duran çift kişilik bir yatak ve yatağın baş kısmında duvara çizilmiş gezegen resmi karşıladı beni. Hangi gezegen olduğunu tahmin edin. Tabi ki de adımın anlamı olan kızıl gezegen, Mars… Kızıl Gezegenin gölgeleri iki kişinin silüetini oluşturuyordu. El ele tutuşmuş iki kişiyi. Tavanın yatağın üstüne gelen kısımlarında ise yıldızlar vardı. Gerçekten uzaydaymış gibi hissettiriyordu burası insana.

Yatağın yanında duvara dönük bir şövale vardı. Yatağa doğru yürüyüp yüzüm kapıya dönük bir şekilde yatağa oturdum. Karşımda bir dolap vardı. Dolabın kapağının altında ise bir kâğıt. Kalkıp dolaba doğru gittim ve yerde duran kâğıdı aldım. Iraz’ın çizdiği resimlerden birisiydi. Dolabın kapağını açıp bölmelerine baktım. Bir sürü küçüklü büyüklü kağıtlara çizilmiş resimler vardı. Birkaç tanesini elime alıp baktığımda şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Bunlar benim resimlerimdi.

Bana gönderdiği çizimlerin haricinde, Rüzgar’ın bana gösterdiği resimlerin haricinde onlarca çizilmiş resmim vardı. Bir sürü farklı yer ve zamanda çizilmiş resimlerdi. Bazı resimler karakalem bazıları yağlı boya bazıları suluboya ile yapılmıştı. Bazılarının ise hangi cins boya ve hangi teknikle yapıldığını bile bilmiyordum. Öylesine şaşırmıştım ki ellerimdeki kağıtlar yere düşüverdi. Bunları Iraz’a sormalıydım. Sadece yaz tatilinde gelen birisinin yılın her döneminde çizimlerimin olduğu bu dolabı açıklaması gerekiyordu. Elimden düşenleri apar topar toplayıp yerine koydum. Onlarca resmim vardı Iraz’ın çizdiği. Umay’ın bana seslenişi ile zar zor kendime geldim ve boş boş baktığım duvarı fark ettim.

Kapının arkasında kalan duvarda Iraz’ın bir resmi vardı. Hayran hayran baktığı bir resimdi bu. Gözlerindeki o bakış kalbimin hızlanmasına sebep olmuştu. Sanki bu anı yaşamışım gibi bir histi hissettiğim. Kalbim hızlı hızlı atarken kapının durduğum yerden odaya son kez göz gezdirdim. Daha da şaşıracağım bir şey kalmamıştır diye düşünürken kendimle karşılaşmam beni bir tık korkutmuştu.

Iraz’ın kendisini çizdiği o derin bakışlı resmin tam karşısında kalıyordu bu resim. Oldukça gerçekçi çizilmişti. Iraz’ın kendini çizdiği o detaylı ve büyük resimden çok daha detaylı bir çizimdi. Gerçek gibi. Ve o resimde de daha önce yaşamışçasına tanıdık bir hissiyat doldurdu içimi. Biraz daha baktığımda kıyafetlerim, saçım, duruşum, bakışım Fethiye yolculuğundaki gibiydi sanki. Dönüp Iraz’ın resmine baktığımda bu düşüncemi teyit etmiş oldum. Evet, bu resimler Iraz ve benim ikinci ama aslında ilk kez tanışmamızı, her şeye en baştan başlamamızı, Iraz’ın bana attığı en büyük adımı anlatıyordu…

Gülümseyerek odadan çıktım. Kapıyı kilitleyip anahtarı aldığım yere, gece lambasının altına, koydum. Iraz’ın birkaç parça eşyasını alıp odasının kapısını kapattım ve oturma odasına geçtim. Umay ve Nefes Öniz’in anlattıklarını dikkatle dinliyorlardı. Konuyu anlamak için bir müddet sessizce oturdum.

“Sınavlarına çalışacakmış. Ben bu süreçte ona engel oluyormuşum.”

“Abicim başka bir şey söylemedi mi? Bu mu yani kararının sebebi?”

“Hiçbir şey söylemedi abi. Sadece ayrılalım dedi. Ne kadar ısrar etsem de başka bir şey mi oldu desem de bir şey söylemedi. Zaten bir daha da konuşmadı benimle. Ben yokmuşum gibi davranıyor karşılaştığımızda.” Öniz, Alçin’den mi bahsediyordu yoksa?

“Meri ile biz konuşalım mı?”

“Hayır Umay. Ben, beni silen birisiyle konuşmam. Onun için uğraşmam, sizi de muhatap etmem. Ne kadar merak etsem de öğrenmek istemiyorum artık. Nedense öğrendiğimde daha da üzülecekmişim gibi hissediyorum.”

“Peki nasıl istersen.” Daha fazla dayanamayıp söze atıldım.

“Neler oluyor?”

“Alçin ile ayrıldık.” Yüzünde mimik oynamamıştı Öniz bu cevabı verdiğinde. Sinirden mi böyleydi yoksa umurunda mı değildi anlayamamıştım.

“Üzüldüm… Sebebi neymiş peki?”

“Sınavlarına çalışacakmış. Ben onu engelliyormuşum. Bence başka bir sebebi var.” Dedi saçlarını karıştırarak oturduğu yerde geri gidip sırtını yasladı ve kollarını önünde bağladı.

“Allah Allah. Ben konuşurum bakalım ne olmuş da bu kararı vermiş, öğrenirim.”

“Yok Meri konuşma, hiç gerek yok. Umurumda değil artık ne olduysa oldu. Bana söyleme zahmetine girmediğine göre benim de merak etmeme gerek yok.” Sesi öfkeli çıkmıştı. Onu böyle görmek üzüyordu beni. Lisenin başlarında da böyle gergin birisiydi. Şimdiki haline gelene kadar epey uğraşmıştık.

“Peki sen nasıl istersen. Ne zaman oldu peki bu?”

“Iraz’ın kaza yaptığı gün oldu.”

“Anladım. Olaylardan üzgün olduğunu fark edememişim bile Öniz… Özür dilerim.”

“Öyle şey olur mu Meri? Yaşananlar basit şeyler değildi. Benimki yanında hiç kalır.”

Hepimiz kafa salladık. Hüzünlenmiştim yine birden o günkü korku düşmüştü içime. Nefes de olmasa kesin ağlamaya başlamıştım.

“Hadi siz şu poşetleri alın. Biz de bunları alalım da gidelim artık. Venüs’ü de götürüyoruz değil mi?”

“Evet evet. Venüs’ü alırım ben şimdi.”

Venüs’ün eşyalarının olduğu poşeti elime aldım, Venüs’ün tasmasını taktım ve kapının önüne çıktım. Venüs o kadar mutluydu ki sürekli bacaklarıma sürtünüyor, merdivenlere doğru hamleler yapıyordu ama birazdan onu kucağıma alacaktım. Umay, Nefes ve Öniz’de eşyaları paylaşıp aldıktan sonra yanıma geldiler. Kapıyı kilitleyip Venüs’ü kucağıma aldım ve telefonumu çıkarıp Iraz’ı aradım.

“Iraz.”

“Efendim Meri.” Şaşkınlıkla olduğum yerde kalmıştım. Ne demişti bana? Meri demişti değil mi? Dümdüz adımı söylemişti.

“Sen, bana Meri demezsin ama?” dedim tedirginlikle.

“Evet.”

“Senin yanında biri mi var?” kıkırdayarak sorduğum bu soruya Iraz boğazını temizleyerek cevap verdi.

“Evet evet. Onu da alırsanız çok iyi olur.” Büyük bir kahkaha patlattım. İlahi Iraz yanında kim olabilir ki böyle konuşuyorsun acaba benimle.

“Tamam dur dinle beni. Biz eşyalarını alıp geliyoruz şimdi. Seninle konuşmam lazım. O yüzden bir bahane bulup annemleri odandan çıkarıp beni çağırman ve bize biraz vakit kazandırman lazım. Tamam mı?”

“Tamamdır… Ne hakkındaymış?”

“Onu eve gelince söyleyeceğim sana.”

“Anladım. Eve göz kulak oluversin söyleyebilir misin? Eve gelince de haber versin bana.”

“Tamam haber veririm. Kapatıyorum şimdi. Seni Seviyorum.”

“Benden de selam söyle. Bak baban da selam söylüyor. Bay bay.” Demek yanında babam vardı. O kadar güldürmüştü ki beni Venüs bana tuhaf tuhaf bakıyor kucağımdan kaçmaya çalışıyordu.

Telefonu kapatıp derin bir nefes aldım. Merdivenlerden inip binanın kapısını kapattım. Bahçede beni bekleyen arkadaşlarım beni gördüklerinde ellerinden yere bıraktıkları poşetleri tekrar yüklenip yürümeye başlamışlardı. Ben de peşlerinden yürüyordum.

Yol boyu gözümün önüne o gizli oda gelmişti. Resimlerimin olduğu o dolap, yatağın başına çizilmiş kızıl gezegen ve üstündeki o gölgeden silüetler, tavandaki yıldızlar… Eve uçarak gidip Iraz ile konuşmak istiyordum. Venüs’ün sarı tüylerini severken kucağımda uyuyakalmasını izledim. Ama ona bakarken bile ardımda bıraktığım odayı görüyordum. İçim kıpır kıpırken delicesine merak ettiğim tek bir şey vardı. Her zerresine beni işlediği o odanın hikayesi acaba neydi?

***

Bölümlerle ilgili duyurular ve kitap hakkında daha fazla bilgi, etkinlik ve yaptığım editlerle karakterlerin ruhunu anlamak ve yaşamak için beni instagramdan takip etmeyi unutmayın.

 

>> Instagram – tugbaycaltindas <<

 

Loading...
0%