**Meri’nin Ağzından**
Annemin bir gece yanıma gelmesi ile uykumdan uyandım. Canı bir şeye sıkkın gibiydi. Daha doğrusu benimle bir derdini paylaşmak ister gibi bir hali vardı.
“Anneciğim bir şey mi oldu?”
“Yok bir şey kızım uyku tutmadı da salonda oturayım dedim ama seni de rahatsız ettim en iyisi balkona çıkayım.”
“Hayır hayır, beni rahatsız etmedin. Ama senin canın sıkkın gibi. Bana anlatmak ister misin?”
“Peki madem gel biraz dertleşelim.”
Uzunca bir süre cümlelerini toparlamak için uğraştı annem. Gözleri dolu dolu ellerine bakıyordu. Onu ilk defa böyle görüyordum. Dahası tam konuşacakken iç çekerek susuyor sonra bana bakıp tekrar konuşmak için ağzını açıyor ama bir türlü konuşmuyordu benimle. Hem ona yanında olduğumu hissettirmek hem de konuşmasına yardımcı olmak için ellerini avuçlarımın içine aldım ve tebessümle yüzüne baktım. Gözlerini bana çevirdiğinde acı bir tebessüm yayıldı yüzüne. Derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.
“Beş yıl kadar önce yağmurlu bir günde Umay’ı ve seni anneannenlere bırakıp aceleyle İzmir’e gitmiştik hatırlıyor musun?”
Usulca başımı salladım.
“İşte o gün bize İzmir’den bir hastaneden telefon gelmişti. Bize derken anneannenlere. Bizim bir kardeşimiz daha olacaktı. Teyzenden sonra bir küçük kardeşimiz daha olmuştu ama bebekken ölmüştü. İşte o gün bize gelen o telefon bize kardeşimizin yaşadığını bildiren telefondu. Bu yüzden aceleyle hastaneye gitmiştik.”
Sakince nefes aldı annem. Bu anlatılanlara şaşırdığım kadar da merak ediyordum.
“Peki nasıl anlamışlar nereden biliyorlarmış yaşadığını ben anlamadım orasını.”
“Seneler sonra bir şikâyet dilekçesi almışlar. O sene hastaneden bir bebek kaybolmuş. Sanırım kaçırılmış. Bununla ilgili geriye dönük araştırma yapanlar o seneki evraklardaki bilgilerin yanlış olduklarını fark etmişler ve bütün doğum evraklarını tekrar gözden geçirmişler. Bazı çocukların öldü gösterildiğini fark etmişler. Gerçekten ölen çocuklarla öldü gösterilen çocukların yerlerinin değiştirildiğini söylediler bize.”
“Anne bu inanılmaz bir şey. Hiç mi fark etmemişler? Bunu yapan nasıl bir vicdansız?”
Dehşetle anneme aklımdan geçenleri söylerken annem sırtımı sıvazladı ve konuşmaya devam etti.
“Evet canım haklısın biz de bütün bu olanlara anlam vermekte zorlandık. Sonra öğrendik ki bunu yapan hemşire başka insanlarla çalışıyormuş. Çocukları olmayan zengin ailelere para ile burada öldü gösterilen çocukları veriyorlarmış.”
“Eee peki yakalanmışlar mı? Ya kardeşiniz? Buldunuz mu?”
“Evet, yakalanmışlar. Ama biz kardeşimizi bulamadık. Daha doğrusu bulamamıştık.”
“Şimdi? Şimdi buldunuz mu peki?”
“Sanırım. Kardeşimiz olduğunu düşündüğümüz birine ulaştık.”
“Konuştunuz mu? Kardeşiniz miymiş?”
“Henüz konuşamadık. Ne teyzen ne de ben henüz cesaret edip anneannen ile dedene bile söylemedik. Seneler sonra doğru çıkmazsa tekrar üzülmelerinden çekiniyoruz.”
“Anne haklısınız ama ya doğruysa ya o kişi sizin kardeşiniz bizim… Sahi bizim neyimiz olacaktı eğer bu karışıklık olmasaydı?”
“Dayın olacaktı birtanem.”
“Heh ya bizim de dayımızsa? Tamam anneannemle dedeme söylememekte size hak veriyorum ama bence konuşup doğrulamalısınız. DNA testi yaptırıp doğruladıktan sonra anneannem ve dedeme söylersiniz. Olmaz mı böyle bir yol izlenemez mi?”
“Tabi ki olabilir ama korkuyoruz biz de seneler sonra kardeşimizi bulduğumuzu sanıp kaybetmekten korkuyoruz.”
“Eğer şimdi korkup peşini bırakırsanız belki de kardeşinizi hiç bulamayacak ve pişmanlıkla yaşayacaksınız Kumru.”
Babamın sesiyle koltukta arkamıza dönüp merdivende oturup bize bakan babama baktık. Kalkıp yavaş adımlarla yanımıza geldi ve annemin diğer tarafına oturdu. Böylece annemi ortamıza almış olmuştuk.
“Oray? Sen neden...?”
“Senin kalktığını duyunca arkandan gelip seni kontrol etmek istedim. Anne kız çok güzel sohbet ediyordunuz ben de bölmek istemedim… Biz hep senin yanındayız hayatım. Ben hep senin destekçinim o yüzden korkma, çekinme… Yapılacak ne varsa birlikte üstesinden geliriz.”
Annemin gözleri dolarken babam sımsıkı sarıldı anneme ve benim elimi tutup öptü. Canım ailem nasıl da seviyorum onları. İyi ki benim anne babam onlar olmuş. İyi ki böyle sevimli çekirdek bir aileyiz. Onlar sohbete dalmış yapacaklarıyla ilgili konuşurlarken ben de Iraz’a bakmak için izin istedim ve odama çıktım. Kapıya yaklaştığımda ise Iraz’ın telefonla konuştuğunu duydum. Konuşması bitince kapıyı tıklattım ve Iraz’dan yanıt geldiğinde içeri girdim.
“Gece gece kiminle konuşuyordunuz Iraz Bey.”
“Annemler aradılar. Yakın zamanda geleceklermiş de onu haber vermek istemişler. Tabii orada henüz akşam olunca ancak bu saatte konuşabiliyoruz.”
“Eminim çok özlemişsindir.”
“Aslında alışığım bu duruma. Çocukluğumdan beri hep iş görüşmeleri için yurtdışına gidiyorlar. Elbette özlüyorum ama sizinle burada aile gibi olduğumuzu hissediyorum o yüzden sizinle vakit geçirdiğimde özlemim biraz da olsa diniyor.”
Mutlu gözlerle bakıyordum ona. Demek hepimizin samimiyeti onun kalbinin bir yerine yerleşmişti. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki. Bu hayatta en güzel şeylerden birisi samimiyetle bir insana yaklaşmaktır bence.
“Bir ihtiyacın var mı diye sormaya geldim. Benden istediğin bir şey var mı canım?”
“Teşekkür ederim Kızıl Gezegenim. Bir isteğim yok. Ama diyecek bir şeyim var.”
“Dinliyorum.”
“Biraz yaklaşır mısın?”
Başımla onaylayıp yavaşça yatak ucundan yanına seğirttim. Gözlerimin derinine baktı ve fısıltıyla ‘Seni seviyorum sevgilim, iyi geceler.’ dedi. Yüzüme hafifçe ve giderek büyüyen bir gülüş yayılırken kendimi daha fazla tutamayıp saçlarını karıştırdım ve ‘Ben de seni.’ dedim. Uzanan sevgilimin yüzüne baktım ve üstündeki pikeyi düzeltip kapıya doğru yürüdüm. Yatağımın yanındaki abajur Iraz’ın yüzünü hafifçe aydınlatıyordu. Gözlerinin hala bende olduğunu görebiliyordum. Gülümsedim ve kapıyı açmadan önce ‘Tatlı rüyalar sevgilim.’ dedim. Gülüşü odayı aydınlatırken zorla kendimi dışarı attım. Yanı huzur veriyordu ve benim de tam da bu sebepten yanından ayrılasım gelmiyordu.
Yavaşça merdivenlerden salona inerken mutfağın girişinde durdum. Annem ve babam gecenin bu kör saatinde kahve yapmış mutfak masasında sohbetlerine devam ediyorlardı.
“Sizin uyumaya niyetiniz yok sanırım.”
“Uykumuz kaçtı.” Dedi annem omuz silkerek.
“Sen uyuyor musun prensesim.”
“Evet babacım uyuyacağım. Size iyi sohbetler bana iyi uykular o zaman.”
“Meri dursana biraz sana bir şey söyleyecektim, salona birlikte geçelim.”
“Tamam anne.”
“Gel bakalım. Oraycığım ben acıktım sanki dolapta atıştırmalık bir şeyler var mı bakar mısın?”
“Tamam hayatım.”
Salona girip yatağıma oturduk annemle.
“Kızım uzun zamandır seninle bunu konuşacaktım aslında ama şimdi aklıma geldi. Siz daha küçüksünüz kendinizi birbirinizin varlığına çok kaptırmayın olur mu? Tabi ki gençsiniz birbirinizi seveceksiniz ama bunun bir dozu olmalı körü körüne değil bilinçli sevin birbirinizi. Eğer körü körüne bir sevgi olursa bu aranızdaki ters giden bir durumda toparlanamazsınız. Tıpkı senin Iraz’a araba çarptığı zaman içinin acıdığı gibi, tıpkı teyzenin sen boğulma tehlikesi geçirdiğinde Iraz’ın ruh halini gördüğü gibi… Hatta bu örneklerden daha çok içiniz acır kalbiniz kırılır, toparlanamazsınız. Baban da ben de seni anlayışla karşılarız. Seviyenizi, sınırınızı ve bilinçli halinizi koruduğunuz sürece yanınızda oluruz. Ama siz yine de dikkat edin olur mu?”
“Olur annecim. Teşekkür ederim.”
“Bu konuyu Iraz ile sen konuşur musun? Yoksa ben mi konuşayım?”
“Anne aslında sen konuşsan daha iyi olur. Ben nasıl diyeceğimi bilemem şimdi.”
“Peki o zaman Meri’nin annesi olarak değil Iraz’ın Kumru ablası olarak konuşayım.”
“Evet lütfen.” Dedim derin bir rahatlama ile. Oysa konuşmayı yaparken kendimi kastığımın bile farkında değildim.
“Bir de baban sizin aranızdakileri biliyor. Ama babanla detayını sen konuşmalısın. Hazır hissettiğinle babanla konuşmayı unutma bir tanem.”
“Tamam annecim.” diyerek yatağıma uzandığımda annem de ayağa kalkıp üstümü pikeyle örttü yanağıma bir öpücük bırakarak mutfağa gidip kapıyı kapattı.
Zihnimde pek çok soru dolaşırken ben çaresizce uyumaya çalışıyordum. Bir dayımın olması ihtimali beni çok heyecanlandırıyordu. Acaba kaç yaşındaydı. Tüh anneme sormayı nasıl da unutmuştum? Babama nasıl anlatacağım? Evli miydi acaba? Peki ya çocuğu var mıydı? Babam Iraz’ı sevmese şimdiye kadar bir şeyleri sezerdim herhalde. Acaba dayım bizi sever mi? Iraz’ın ailesi ne zaman gelecekler ki? Dayımın mesleği ne acaba? Iraz’ı alıp Isparta’ya mı götürecekler? Bitmek bilmeyen soruların zihnimi yormasıyla uykuya düşmem beklediğimden de kolay olmuştu.
Sabah kalktığımda mutfaktan mis gibi kokular geliyordu. Yatağımı toplayıp koltuğun bir kenarına bırakıp hemen mutfağa koştum. Hafta sonlarını işte bu nedenle seviyordum. Mutfakta baba günüydü çünkü. Sabah babam kahvaltı hazırlar sonra önce annemi sonra beni öpücüklerle uyandırırdı. Keyifli bir kahvaltıdan sonra o günün kötü geçmesine de imkân olmuyordu haliyle. Babam mutfakta tek başına keyifle bir şeyler mırıldanırken sofrayı da kurmaya başlamıştı. Hemen gidip yanaklarına öpücükler kondurduktan sonra onunla bir şey konuşmak istediğimi söyledim. Asla toparlayamadığım cümlelerime başladım ve aynı karmaşık cümlelerle anlatmaya devam ettim ama bir edebiyatçı olan babam bu kadar kavram kargaşasına daha fazla dayanamayarak kahkahalarla gülmeye başladı. Sonra da anlatmaya çalıştıklarımı doğru düzgün birkaç cümlede özetleyiverdi.
“Yani Iraz ile burada tanıştınız birbirinizi tanıdıkça sevdiniz ve şu an sevgilisiniz. Doğru mu anlamışım?”
“Evet babacığım.” Dedim yüzüm kızarırken.
“Tamam güzel kızım. Benimle paylaştığın için teşekkür ederim.” Diyerek alnıma bir öpücük kondurdu ve en sevdiği şarkıyı mırıldanarak sofrayı kurmaya devam etti.
İçim artık kuş tüyü kadar hafifti. Iraz’dan emin olduktan sonra babama söylemek istemiştim ve nitekim Iraz’dan ailecek emin olmuştuk. Annem bizi destekliyor ve uyarıyordu. Babam ise anlayışla karşılamış ve teşekkür etmişti. Ben bulutların üstünde uçuyordum sanki. Iraz’ın yanına çıkarken içimden ‘Evet kesinlikle bugünün kötü geçmesine imkân yok.’ Dedim ve kocaman bir gülüşle Iraz’ın kapısını tıklattım.
***
Bölümlerle ilgili duyurular ve kitap hakkında daha fazla bilgi, etkinlik ve yaptığım editlerle karakterlerin ruhunu anlamak ve yaşamak için beni instagramdan takip etmeyi unutmayın.
>> Instagram – tugbaycaltindas <<