22. Bölüm

21. Bölüm – UZAK 

Tuğba Ayça Altındaş
tugbaaycaaltindas

***
Bölümü oylamak için yıldıza dokunmayı ve yorumlarınızla fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın sevgili okurlarım <3
Bölüm şarkısı: Elyas & Taha – Otobüs Durağında
Keyifli okumalar dilerim <3
***

Günler günleri kovalarken Iraz’ın buradan gitmesinin üstünden neredeyse iki ay geçmişti. Iraz’ın gidişinin ardından İdil ve Nefes de gitmişlerdi. Nefes her hafta sonu gelse de İdil çok sık gelemiyordu. Ya da benim haberim olmuyordu. Bilmiyorum… Okulum çoktan başlamış deneme sınavlarının stresi ile baş etmeye çalışıyordum. Tabii Umay ile Öniz de benim gibilerdi. Öniz okul çıkışlarında spor salonuna gidip antrenman yapıyor, Umay ise dil kursuna gidiyordu. Bense eve gelip kitap okuyor yazılar yazıyordum. Neredeyse okulun ilk dönemini yarılamıştık. Zaman nasıl böyle hızlı geçiyor, hayat nasıl böylesine hızlı akıyor anlam veremiyorum bazen.
Iraz’ı şimdiden özlemiştim. Bütün yaz görüştükten sonra böyle görüşememek zorluyordu bizi. Ama bizim için en zor olan artık görüşmek için ikimizin de uygun olduğu zamanları beklemek durumunda olmamızdı. Benim okulum sabah sekiz akşam altı olmak üzere stabildi. Ama Iraz’ın okulu öyle değil. Bazen bütün gün boş oluyorken bazen de bütün gün dolu olabiliyordu. Bir de okul sonrası çalışmaları ve hazırladıkları projeler ile oldukça yoğun bir hayatı vardı. Gün içinde belki bir kez sesini duyabiliyordum. Bazı günlerse hiç…
Yine çok özlediğim bir gün oldu bugün. Yine bol bol resimlerimize baktım. Yine okuldan eve giderken Iraz’ın evinin önünden geçmek için yolumu uzattım. Zor olacağını biliyordum ama böyle tarifsiz bir duygu seline kapılacağımı hiç düşünmemiştim. Bazen onunla kurduğumuz hayalleri hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğimizi düşünüyorum. Özellikle de bu günkü gibi çok fazla özlediysem düşüyor bu düşünce aklıma. Ani bir umutsuzluğa kapılıyorum. Size de oluyor mu? Sevdiğiniz birisiyle konuşmadığınızda ya da fazla ayrı kaldığınızda sizin de yüreğinize taş oturuyor, zihninizde imkansızlıklar beliriyor mu?
Yatağıma oturmuş Iraz’ın doğum gününde Öniz’in çektiği fotoğraflara bakıyordum. Çalışma masama bıraktığım telefonumun titremesi ile elimdeki fotoğrafları bırakıp yatağımdan kalktım ve masama ilerledim. Telefonumun ekranında gördüğüm isim ile az önce özlem dolu olan tebessümüm yerini heyecanlı bir gülümsemeye bıraktı.
“Alo. Iraz.”
“Kızıl gezegenim. Nasılsın?”
“İyiyim sevdiğim. Sen nasılsın?”
“İyiyim ben de. Müsait misin?”
“Müsaidim canım.”
“Ne yapıyordu bakalım benim Kızıl Gezegenim? Sesin çok enerjik geliyor.”
“Fotoğraflarımıza bakıyordum sevgilim.”
Karşıdan sevimli bir tebessüm sesi geldi. Nasıl mı? Tebessüm ederken insan nefesini verir ya. Anlaşılır, tebessümlü bir nefesin sesidir o işitilen. İşte Iraz da öyle yapmıştı. Tebessümlü bir nefes vermişti. O sesi duyduğumda istemeden ben de tebessüm etmiştim.
“Müsaitsen görüntülü konuşalım mı Kızıl Gezegenim? Seni çok özledim.”
“Benim aklımdan da bu geçiyordu. Kapatalım şimdi ben seni arayayım olur mu?”
“Olur sevgilim.” Dedi huzurlu bir sesle.
Hemen çalışma masamın çekmecesindeki cep aynamı alıp kendime baktım. Fena görünmüyordum ama sanki yüzüm soluk gibiydi. Sürmeyi sevdiğim tek şey olan dudak parlatıcımı almak için hızla şifonyerime ilerleyip parlatıcıyı aceleyle sürdüm. Iraz’ı bekletmek istemiyordum. Camın önündeki o pamuk kadar yumuşak, beni sarıp sarmalayan koltuğuma oturup elimdeki telefona gülümseyerek baktım. Saçlarımı geri atıp arama butonuna bastım. Hazırdım ve heyecanlıydım.
Ne kadar zaman geçerse geçsin ne kadar Iraz’ın hayatımdaki varlığına alıştım dersem diyeyim bu heyecanım hiç geçmiyordu ve bence hiç geçmeyecekti. Belki de aşk bu diye geçirdim içimden. Belki de aşk; her gününü birlikte geçirsen de olaylara vereceği tepkileri tahmin etsen de yüzünün her zerresini ezberlesen her güne o kişinin yüzünü görerek başlasan da heyecanının hiç dinmemesi, kalbinin dört nala o kişiye koşmasıdır…
İlk çalışta açtı. Yüzünde kocaman gülüşü vardı. O gülüşünü parlatan gamzeleri ise bütün güzelliği ve derinliği ile dudaklarının iki yanında yerlerini almışlar gözlerimi kamaştırıyorlardı. Gözlerindeki o özlem dolu bakış kalbimin artık daha da hızlı atmasına sebep olmuştu. Çok özlemiştim. Görünce anladım ki sandığımdan çok daha fazla özlemiştim.
“Kızıl Gezegenim…”
“Sevdiğim…”
“Nasılsın Kızıl Gezegenim? Seni çok özledim.”
“Gözlerim yıldızlarına ben en güzel manzarama kavuştum. Çok, çok iyiyim şu an.” Dedim. Sesim resmen cıvıldıyordu. Kocaman gülümseyerek devam ettim konuşmama.
“Ben de seni çok ama çok özledim sevdiğim… Anlat bakalım neler yapıyorsun?”
“Kısa film çekme ödevimiz var. Onunla ilgili araştırmalar yapıyorum birkaç gündür. Sana mesaj atmadan önce de konu bulmak için düşünüyordum. Sonra bir de baktım ödevimi değil seni düşünüyorum.”
Elini önce ensesine götürmüş ardından alnını kaşımıştı. Son cümleleri söylerken utanmışçasına gözlerini benden kaçırdı. Gülümserken dudaklarını yalayıp ardından alt dudağını ısırmıştı. Gülüşünü saklamaya çalışıyordu ama asla başarılı değildi. Öyle sevimliydi ki karşımdaki şu hali. Ekrana elimi uzattım yüzüne dokunmak için. Keşke elim ekrandan geçse de onun o güzel yüzünü okşayabilsem diye düşünürken Iraz’ın sorusu ile düşüncelerimden sıyrıldım.
“Sen neler yaptın Kızıl Gezegenim?”
“Be-ben ne yapayım ya. Ders çalışmaya devam ediyorum. Arada Umay ve Öniz ile sohbet ediyoruz okulda. Rutin bir hayat… Sen anlat bakalım bu kısa film ödevi nasıl bir şey? Merak ettim. Hem belki yardımcı olabilirim.”
“Kısa film çekmemizi istedi hocamız. Sesli ya da sessiz olabilir. Sessiz olmasını tercih ederim sanırım. Yani diyalogsuz olması daha güzel olur gibi geliyor bana. Ama istiyorum ki konusu çoğu kişinin yapmadığı aklına gelmeyeceği bir konu olsun. Hayatın içinden ve çarpıcı bir konu bulmalıyım.”
“Anladım sevgilim. Ben de düşüneyim belki aklıma bir şeyler gelir.”
“Benim minik Gezegenim sevgilisine yardım mı etmek istiyormuş bakalım.” Dedi yüzünde muzur bir ifade varken sesini bebekleştirmişti. Iraz’ın bir bana böyle olması öyle güzeldi ki. Evrende tek ben varmışım gibi bir his… Tarifi yok bu hissin. Kıkırdayarak gülmeye başladım.
“Sen ne güzel konuştun öyle.” Dedim boynumu büküp gülen gözlerle Iraz’a bakıyordum. Sanki telefon ekranında değil de karşımda gibi hissetmiştim.
“Öyle mi?” dedi o da benim gibi boynunu bükerek. Bir kaşı da havaya kalkmıştı.
“Evet. Bir daha söyle… Çok hoşuma gitti.” Dedim alt dudağımı ısırıp beklemeye başladım.
“Tamam söylerim ama bir şartım var.”
“Neymiş o şart?”
“Az önce yaptığını ben yanında değilken yapma.”
“Anlamadım, ne yaptım ki?” dedim kaşlarımı çatmış anlamadığım için gülüyordum.
“Dudağını dişledin az önce. Yapma.”
“Ne?” böyle bir şey diyeceğini düşünmemiştim.
Tamam Iraz yaptığında benim dikkatimi çekiyordu evet, kabul ediyorum. Ama ben şu an ne az önce dudağımı ısırdığımın farkındaydım ne de Iraz’ın içinin buna gittiğinin. Yüzüme yayılan gülümsemenin arasında aklıma gelen fikir ile daha da büyüdü gülüşüm. Şimdi Iraz ile uğraşmanın tam sırasıydı.
“Nasıl yaptım ki?.. Böyle mi?” alt dudağımın sağ kenarını ısırdım.
Vereceği tepkiyi öyle merak ediyordum ki gözlerimi açmış sakince bekliyordum. Bu hareketimi gören Iraz önce gözlerini kapattı ardından yavaşça gözlerini açıp yüzünü telefona yaklaştırdı. Elini yüzüne götürüp parmaklarıyla kirli kısa sakallarıyla oynadı. Parmaklarını yavaşça dudağının köşesinde gezdirdi. Dudaklarını yalayıp oturduğu yerde geri yaslandı.
“Yapma. Evet böyle yaptın ve ben yanında değilken bunu yapmanı istemiyorum.”
“Ama neden?” içinden sabırlar diliyordu. Öyle iyi biliyordum ki. Ama yine de bu soruyu sormuştum. Nedenini ondan daha iyi bilsem de onun sesinden işitmek istiyordum.
“Çünkü… Çünkü içim gidiyor.” Dedi eliyle alnını kaşırken. Tekrar oturduğu yerde öne doğru eğilip dizlerinin üstüne dirseklerini koydu.
“Şimdi yanında olsaydım sarılır saklardım senin bu halini herkesten. Kendimden bile.” Dedi tebessüm ederken.
Yüzümdeki bütün kaslar içimin gülüşünü dışıma yansıtmakla meşgullerdi. Gözlerim dolu dolu ekrandaki o bir çift yıldız göze bakmakla, kalbimse manzaramı özlemekle. Ellerim onun o sıcacık ellerini özlemişti. Omuzlarım içinde yalnız benim olduğum başını, kollarım sarmaya yetmeyen sırtını, kulaklarımsa kalbimin ritmini değiştiren, benim için atan, o kalbin sesini özlemişti. Kalbimin derinlerinde bir yerde Iraz ile sarılıyorduk. Başka bir yerinde ise benim çocukluğum Iraz’ı öylesine özlemişti ki avaz avaz ağlıyordu özleminden. Ama gözlerimde ona olan sevgimden başka bir şey yoktu.
“Tamam yapmam.” Dedim, öylece bakıyordum ekrana.
“Teşekkür ederim.” Dedi fısıltıyla, gözlerini bir an olsun çekmemişti kameradan. Sanki oradan içimi görmek istiyordu.
Kapının tıklamasıyla oturduğum yerde biraz kımıldadım ve sırtımı yasladığım koltuğun minderinin üstünden başımı yukarı kaldırıp arkama baktım. Gelen babamdı.
“Oray amca, Kumru teyze nasıllar?”
“İyiler onlar da. Babam geldi şimdi yanımda.” Dedim. Az önceki sohbetten dolayı yüzüm bir tık kızarmıştı. Utançla gülümsedim. Ama sesim tuhaf bir şekilde rahat çıkmıştı.
“Iraz mı?” diye sordu babam yatağımın ayak ucuna oturacakken bana bakıyordu.
“Evet.” Dedim gülümseyerek. Babam hafifçe tebessüm edip başını salladı ve yanıma gelip koltuğun koluna oturur gibi yaptı. Artık kadrajda babam da vardı.
“Iraz oğlum nasılsın?”
“İyiyim Oray amca siz nasılsınız?”
“Biz de iyiyiz oğlum şükür. Nasıl gidiyor okulun, derslerin?”
“Şimdilik güzel gidiyor Oray amca. Bir ödevim var onun da konusunu bulursam bu dönemi güzelce atlatacağımı düşünüyorum.”
“Çok güzel. Kolay gelsin oğlum. Yardımcı olabileceğimiz bir şey olursa çekinmeden söyle.”
“Aslında bu ödevimde fikirleriniz benim için çok kıymetli. Ben Meri’ye anlatırım ödevimi o da size aktarır. Fikirlerinizi bana ulaştırır… Yaparsın değil mi Kızıl Gezegenim?”
Şok olmuş bir şekilde Iraz’a bakıyordum. Ortamda bir sessizlik hakimdi. Iraz bana ilk defa ailemden birinin karşısında hiç sakınmadan dümdüz Kızıl Gezegenim demişti. Artık onun Kızıl Gezegeni olduğumu babam da biliyordu. Odamdan çıkıp aşağı indiğinde annem de bilecekti. Ve ben kelimenin tam anlamıyla kal gelmişçesine ekrana bakıyordum. Sadece bakıyordum.
“Kızım? Iraz cevap bekliyor.” Dedi babam omzuma dokunarak. Anlamıştı beni ve Iraz ile anlaşmışlar gibi beni utandırıyorlardı.
“Evet Kızıl Gezegenim. Tabii işin yoksa benim için Kumru teyzeye ve Oray amcaya anlatır mısın ödevimin konusunu?”
“Be-Ben… Anlatırım, tabii.”
İkisine de ayrı ayrı baktım. Bana bakıp gülüyorlardı. Tebessüm ettim.
“Neyse oğlum ben Kumru teyzenin yanına ineceğim. Var mı bizden istediğin bir şey?”
“Yok Oray amca teşekkür ederim. En kısa zamanda gelmeye çalışacağım.” Iraz’ın bu cümlesiyle içim kıpır kıpır olmuş kalbim hızla atmaya başlamıştı. Iraz’ın yanıma gelecek olma ihtimali bile beni sevindiriyordu.
“Gel oğlum bekleriz. Gelene kadar bizi de ara ama hep Meri’yi arama. Özletme kendini.” Diyerek bir kahkaha attı babam. Utanmıştım.
Senelerce düşünsem onu böyle içten kabullenecekleri aklıma gelmezdi. Ama olmuştu. Ailem onu kabullenmişti ve Iraz’da ailemi ayrı seviyor onlara ayrı saygı duyuyordu. Utançla karışık gururlu bir gülüşle bir telefon ekranında bana hayranlıkla bakan sevgilime bir de yanımdaki babama baktım.
“Ararım tabii. Görüşürüz Oray amca. Kumru teyzeye selam söyleyin.”
“Aleykümselam oğlum.”
Babam odadan çıktığında hızla telefonu elime aldım. Sanki Iraz’a ne kadar yaklaşırsam söylediklerime hissettiğim duygulara Iraz’ı o kadar inandırabilirdim.
“Kızıl Gezegenim dedin.” Gözlerimi kocaman açmış fısıltıyla söylemiştim bu cümleyi Iraz’a.
“Evet dedim. Hep diyorum zaten Kızıl Gezegenim.”
“Babamın yanında dedin.” Sesim biraz isyankâr çokça şaşkın çıkmıştı. Iraz ise karşımda kıkırdıyordu.
Benim bu şaşkın halim anlaşılan ona keyif veriyordu. Bir müddet sessizce bana baktıktan sonra gözleri hüzünlendi. Bakışlarını kaçırdı benden. Bir şey olmuştu. Aklına bir şey gelmişti ve benden saklamaya çalışıyordu. Ama benden tabi ki de kaçmazdı.
“Sevgilim ne oldu? Moralin bozuldu sanki birden.”
“Bir şey olmadı Merim.”
“Olmuş işte sen ciddileşince Merim dersim bana. Hadi söyle ne oldu?”
“Seni çok özledim. Bir de…”
“Evet? Bir de ne?”
“Bir de bu ödev için Ankara’ya gitmem gerekiyor. Bir dönem orada olacağız.”
“Ankara mı? Olacağız mı? Nasıl, kiminle?”
“Bu ödev bütün derslerin ortak ödevi. Hem staj hem de ödev yerine geçiyor. Hocalar sınıfı üçe böldü. Birinci grup İstanbul’da ikinci grup Ankara’da üçüncü grup da İzmir’de kalacak. Kısa filmin konusunu bulup yapım şirketleriyle anlaşacağız. Hem filmi çekeceğiz hem de staj yapacağız.”
“Sen yaparsın halledersin sevgilim. Neden kendine dert ediyorsun?”
“Çünkü projesini büyütüp bir kanal ile anlaşan 10 kişi dersi geçebilecek ve senesi uzamayacak. Bu da beni biraz strese sokuyor.”
“Anladım. Doğal olarak seneni uzatmak istemiyorsun sen de ama nasıl yapacağını henüz kafanda netleştiremediğin için strese giriyorsun.”
“Evet. Yapamazsam diye de korkuyorum. Henüz konumu bile bulamadım.”
“Yaparsın sevgilim. Ben sana inanıyorum. Sen de kendine inan. Ben şimdi annemle babama da anlatırım. Hatta bizimkilerle buluşurum ödevini anlatırım. Akıllarına gelen konuları not ederim sana söylerim. Birlikte hallederiz biz, sen strese girme.
Gururla ve içindeki bin bir sevgi ifadesiyle baktı bana. Yüzündeki tebessüm gözlerindeki o bakış bana içindeki her şeyi anlatıyordu. Yüzünden okuduğum o ferahlamayı anladığımda mutlulukla doldu içim. Kalbim resmen ona, onun kalbine kalbine akıyordu.
“İyi ki varsın Kızıl Gezegenim. Öyle iyi geldin ki bana. İyi ki beni dünyana kabul ettin.”
“Sen beni böylesine incitmeden severken hediyesin benim dünyama. Sen de iyi ki varsın bir tanem.”
Tebessümle ekrana bakarken Iraz’ın gülüşü dondu.
“Saat çok geç olmuş hiç fark etmedim Kızıl Gezegenim. Yarın okulun var. Kapatalım mı artık?”
“Ben de hiç fark etmedim sevgilim. Seninle konuşurken zaman nasıl geçiyor fark etmiyorum.” Dedim gülerek. Bir elimle de saçımla oynamaya başladım. Bunu Iraz’a daha önce de söylemiştim ama gerçek anlamda ilk defa bu kadar uzun konuşmuştuk.
“Hadi kapatalım sen de dinlen sevgilim.”
“Seni seviyorum Kızıl Gezegenim. İyi geceler, rüyanda beni gör sevgilim.”
“Sen de beni gör sevgilim. Seni seviyorum.”
Telefonu kapattığımda koşarak aşağı inmiş anneme ve babama Iraz’ın ödevini anlatmıştım. Nasıl bir konu olabileceği ile ilgili bir müddet konuştuk. Kafamda birkaç fikirle yatağıma uzandığımda içimden geçen tek düşünce Iraz’a yardım etmem gerektiğiydi. Onun o endişeli halini gördüğümde bir daha hiç endişelensin istemedi kalbim.
(1 Hafta Sonra)
“Alo Iraz.”
“Meri?”
“Buldum buldum.” Sevinçten havalara uçuyordum.
“Neyi buldun? Dur sakin ol bir.”
“Kısa film için konuyu buldum.” Odamın içinde bir ileri bir geri yürürken hızla koltuğuma zıplayıp oturdum ve anında içine gömüldüm.
“Gerçekten mi? Söyle bakalım ne buldu benim Kızıl Gezegenim?”
“Bekle sana hazırladığım konuşmayı yapacağım.” Dedim kıkırdarken.
“Konuşma da mı hazırlamış benim minik Gezegenim?”
“Evet hazırladım tabii. Hazır mısın?”
“Evet dinliyorum.”
Boğazımı temizleyerek camın önüne gittim. Sırtımı camın pervazına yaslayıp konuşmaya başladım.
“Bu konuyu bizden yola çıkarak buldum aslında. İnsanların sevdikleri kişilere hitabını konu edinebilirsin diye düşündüm.” Elimi kalbime götürdüm. Gözlerimi kapatıp konuşmaya devam ettim.
“Sen bana nasıl Kızıl Gezegenim diyorsan, ben sana nasıl en güzel manzaram diyorsam birbirlerini seven diğer insanlar da birbirlerine güzel kelimelerle hitap ediyorlardır. Ben de düşündüm ve dedim ki hem farklı hem de içten bir konu, ben bu düşüncelerimi sevgilime söylemeliyim.”
Gözlerimi açtım. Kalbimdeki elim ağzıma gitti. Dişlerimle parmağımı ısırıp Iraz’ın söyleyeceklerini bekliyordum. Uzun bir müddet sessizlik oldu. Telefonun ucundaydı, soluk alıp verişlerini duyabiliyordum. İçimde kocaman bir hayal kırıklığı ve endişe büyürken sessizliği bozmak istercesine iç çektim.
“Sen… konuyu beğenmedin sanırım.”
“Kızıl Gezegenim üzgünüm…”
“Tamam Iraz başka konu bulursun ben aklıma geleni söyledim zaten.” Sözünü yarıda kesmiştim. Kalbim kırılmıştı. Hayır ne bekliyordum ki sanki? Hemen fikrimi beğenip olur demesini mi? Zaten ben daha liseye giden küçük bir kızım. Ne anlarım ki onun derslerinden ödevlerinden?
“Hayır hayır çok beğendim. Defterime söylediklerini not ediyordum. Öyle güzel öyle ince düşünmüşsün ki… Zaten böyle güzel bir fikir ancak benim narin ve zarif kiraz çiçeğimden çıkardı.”
“Kiraz çiçeğim mi?”
“Evet… Kiraz dallarında açan pembe çiçekler gibisin sen. Narin, zarif ve hassas…”
“Bazen sen bana böyle güzel yakıştırmalar böyle özel hitaplar söylediğinde kendimi bu konuda çok yetersiz hissediyorum.” Sevinçle başlayan cümlem hüzünle bitmişti. Kısa bir sessizlik oldu. Devam ettim.
“Ama sen kalbimin ritmini değiştirenimsin. En güzel manzara senin kalbini yansıtan gözlerinde saklı. Sen benim hem kalbimin ritmisin hem de en güzel manzaram…” Sesimdeki o sevinç eminim kalbinin kelebeklerini uçurmuştu.
“Sen hiçbir zaman yetersiz olamazsın. Senin kelimelerin değil, bana hissettirdiklerin, bana bakışın, bana gülüşünle bana bütün güzel kelimeleri söylüyor bütün özel hitapları ediyorsun.”
Şimdi kalbinin kelebekleri uçan kişi ben olmuştum. Onun her kelimesi kalbimin kelebeklerini uçurmaya yetiyordu. Bir elimle yüzüme düşen saçımla oynuyor diğer yandan sağ dizimi hafifçe kırıp ayak parmaklarımın tersini ritim tutar gibi yere vuruyordum. Kıkırdadım. Karşılığında ise kahkaha sesi duydum.
“Eminim şu an bir saçınla oynayıp ayağını yere vurarak ritim tutuyorsun.” Dedi Iraz. Her hareketimi uzakta olsa da biliyor olması beni her seferinde hem şaşırtıyor hem de mutlu ediyordu. Belki de ona ilk andan itibaren bu kadar güvenmemin daha doğrusu onun benim güvenimi kısa sürede kazanmasının sebebi buydu.
Hiçbir şey yapmamış gibi görünürken o kadar çok şey yapmıştı ki… Güzel bir cümle işitmek istediğimde ihtiyacım olan o güzel cümleyi Iraz’ın söylemesi, omzuma birisi elini koyup bana destek olsa keşke şimdi dediğimde omzuma elini koyan kişinin Iraz olması, bir kişi de beni anlasın artık dediğimde bana beni anladığını sonuna kadar hissettiren samimi bir bakışla bakması… Ona bu kadar çabuk güvenmemin, benim güvenimi çok çabuk ve kolay kazanmasının basit ama derin sebepleriydi.
Fikirlerimizin detayları hakkında konuşurken zihnim yalnızca Iraz ile doluydu. Kalbim Iraz diye atıyordu. Dilim onun fikirlerini onaylamak ve ona yeni fikirler veriyor olsa da bunu sadece o an gerektiği için yapıyordu. Vücudumun her zerresiyle onu çok özlüyor ama özlediğimden daha çok bağlanıyordum ve bunun henüz farkında değildim.

***

Bölümlerle ilgili duyurular ve kitap hakkında daha fazla bilgi, etkinlik ve yaptığım editlerle karakterlerin ruhunu anlamak ve yaşamak için beni instagramdan takip etmeyi unutmayın.

&gt;&gt; Instagram – tugbaycaltindas

Bölüm : 01.12.2024 00:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...