Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm - YENİDEN

@tugbaaycaaltindas

Bölüm şarkıları:

Perdenin Ardındakiler-Beni Kendinden Kurtar

Cem Adrian-Ben Geldim

***

 

Üç hafta sonra...

O günden sonra Iraz ile birbirimizi sadece bir kez görmüştük. Rüzgar’ın yaptıklarını itiraf ettikten bir hafta sonra Iraz ile aynı ortamda bulunmuştuk. Zaten ben evden dışarı pek çıkmıyordum. Iraz’dan kaçıyordum desek daha doğru olurdu. Çünkü karşılaştığımız o tek seferde ilk kez kalbimi çarptırmıştı. Ve o gün aynı zamanda Rüzgar’ın gittiği gündü.

Yazları kafenin bahçe kısmında konser haricinde etkinliklerde düzenlenirdi. Bunlardan biri de buket çiçek yapımı etkinliğiydi. Teyzemin bir arkadaşının çiçekçi dükkânı vardı ve yaz aylarında ayda bir kez bizim kafede buket çiçek yapımı etkinliği düzenlerdi. Bu etkinliğin en güzel yanı ise o gün her yerin buram buram çiçek kokmasıydı. Ve tabi ki eve kollarımız buketlerle dolu gitmemiz.

Umay ile kafede düzenlenen etkinliklerin arasında en sevdiğimiz etkinlikti. Haliyle bahçe düzeni ve teyzeme yardım etme işine de gönüllü olmuştuk. Annemle babam hala yurtdışında oldukları için kafenin tüm işi teyzemle anneanneme kalmıştı. Kafeye gidip bahçedeki masaları ayarlarken hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Daha doğrusu benim hiç beklemediğim… Nefes ve Öniz de bize yardıma geleceklerdi onlarla anlaşmıştık bir gün öncesinden. Ama yanlarında Iraz’ı da getireceklerini bilmiyordum. Geldiklerinde çoktan Umay ile hazırlıkları bitirmiştik ve etkinliğe katılacak olan insanlar da gelmişlerdi. Ben Iraz'ı gördüğüm gibi ‘hoş geldiniz’ diyerek içeri girmiştim. Umay da biraz zaman sonra arkamdan gelmişti. Nefes ve Öniz, Iraz’ı bir masaya oturtmuşlar ve yanımıza gelmişlerdi.

“Nefes inanamıyorum size. Iraz’ın burada ne işi var?”

“Meri, Iraz’ı biraz daha tanımak istedik. Birkaç gün buluşup sahilde oturduk. Gerçekten iyi bir çocuk.” Dedi Öniz. Nefes de ona katıldığını belli etmek için başıyla onayladı ve konuşmaya başladı.

“O gün sana nasıl baktığını gördüm Meri. Sadece ben değil, herkes gördü… Sen bile… Kabul etmek istemedin belki, belki güvenemiyorsun, seni anlıyorum. Neden güvenemediğini de en iyi biz biliyoruz. Ama Iraz bir şansı hak ediyor Meri… Hiç değilse senin onu biraz daha yakından tanımanı hak ediyor, inan bana.”

“Bilmiyorum Nefes…” Umay’a döndüm.

“Sen de mi böyle düşünüyorsun?”

“Tanımaktan zarar gelmez bence… Ben de yanlarındaydım, gerçekten samimi birisi. Seni bizden çok düşünüyor desem yalan söylemiş olmam. İki lafından birisi sendin… Hep nasıl olduğunu sordu. Sen kendini iyi hissedene kadar da karşına çıkmak istemedi. Ama biz düşündük ki sen onu tanımazsan, o da seni tanımazsa ikiniz de şimdikinden daha iyi hissedemezsiniz. O yüzden de buraya davet ettik.”

Haklılardı. Birisine hiç şans vermezsem iyi birisi olup olmadığını anlayamazdım. Hem ayrıca onun bakışları benim kalbime ulaşabilmişti. Sadece tanımak için bir adım atsam, pişman olmazdım. Gülümsedim.

“Peki. Dediğiniz gibi olsun. Bakalım arkadaşlığımızı hak ediyor mu?”

“Ötesi var ama bunu biliyorsun değil mi?” dedi Nefes.

“Nasıl yani?” şaşkınlıkla sorduğum soru hepsini güldürmüştü.

“Senden hoşlanıyor. Farkındasın değil mi?” dedi Öniz. Yanaklarım alev alırken içimden 'tabi ki de biliyorum ama dümdüz söylemeseydiniz keşke' demeden edemedim. Bakışlarımı kaçırıp ellerimi yüzüme kapattım.

“Evet biliyormuş.” Dedi Umay gülerek. “Neyse Meri kendine geledursun biz de şu kurabiyeleri standa dizelim de etkinlik sonuna hazır olsun.” Diyerek mutfağa gitti. Arkasından da Nefes mutfağa doğru yol aldı. Öniz ise Iraz’ın yanına, bahçeye gitmişti.

Kendimi toparlayıp bahçeye çıktım ve yavaş adımlarla Öniz ile Iraz’ın yanına gittim.

“Hoş geldin Iraz. Kusura bakma,kafe yoğun bugün, öyle yanınızdan geçip gittim.”

“Hoş buldum. Evet epey kalabalık, anlıyorum.” Dedi gülümseyerek. Bakışları da gülüyordu ya da bana öyle geliyordu.

Müşterilerden birisinin beni çağırmasıyla yanlarından ayrıldım. İki masayı birleştirmek istiyorlardı. Masaları tek kişi taşımak ise benim için oldukça zordu. Müşterinin ise yardım etmek gibi bir düşüncesi yok gibiydi. Masayı Herkül misali kucaklayıp kaldırdığımda adım atamayacağımı anlamıştım. Arkamdan uzanan bir çift el ile vücudum kaskatı kesilmişti. Az önce zar zor kaldırdığım masa kuş gibi havalanıp ellerimden kurtuluvermişti. Şaşkınlıkla arkamı döndüğümde kendimi Iraz ile burun buruna bulmuştum. İşte kalbimin göğüs kafesimden kaçmak istercesine çarptığı o andan sonra Iraz’dan kaçmaya başlamıştım.

Iraz’ın kolları masayı üstümden geçirip birleştirmemi istedikleri masanın yanına konulurken gözlerim bahçe çitlerinin arkasından bana bakan bir çift göze takılmıştı. Az önce delicesine çırpınan kalbim birden göğüs kafesime düşüverdi. Rüzgar öyle derin bir üzüntüyle bakıyordu ki bana, nedense kendimi ona açıklamak isterken bulmuştum. Bana böylesi derin bir hayal kırıklığıyla bakması kendimi kötü hissettirmişti. Tek eliyle yanağını sildiğinde ise ağladığını anlamıştım. Başını öne eğip soluna döndü ve yürümeye başladı. Iraz da Rüzgar’ı görmüş olmalı ki koşarak kafeye girdi. Arkasından koştuğumda Iraz’ın bahçe çitlerinin sonunda Rüzgar’a yetiştiğini ve onu durdurduğunu görmüştüm.

Iraz, Rüzgar’ın kolundan tutarken Rüzgar sert bir hamle ile kolunu Iraz’ın elinden çekti. Diğer elinde ise bavulu vardı.

“Gerçekten böylece gidecek misin?”

“Ne yapmamı bekliyorsun?”

İkisi de sessizleşti. Bir müddet sessizce birbirlerine baktılar. Rüzgar dönmüş giderken Iraz bir kez daha kolundan tuttu. Rüzgar’ın eli yumruğunu sıkmaktan bembeyaz olmuştu. Yanlarına gidecek cesaretim yoktu. Benim yüzümden bu haldelermiş gibi hissediyordum. Kötü bir şeylere sebep olmanın dayanılmaz vicdan azabını çekiyordu kalbim.

“Sen benim kuzenimsin.” Dedi Iraz. Sesi çaresiz çıkmıştı.

“Emin misin? Ne önemi var ki?” dedi Rüzgar. Meydan okuyordu gözleri Iraz’a. Yumruk yaptığı elini gevşettiği anda yere buruşmuş bir kâğıt düştü. İkisi de kâğıda bakarken Rüzgar arkasına döndü ve yürümeye başladı. Iraz birkaç saniye olduğu yerden Rüzgar’a baktı, başını gökyüzüne çevirip saçlarını karıştırdı ve ardından ayağının ucuna az önce düşen kâğıdı alıp bana doğru yürümeye başladı.

“Bu, sanırım sana” dedi elindeki buruşuk kâğıdı uzatırken.

“Gitti mi?”

Başını sallamakla yetindi Iraz. Elime doğru uzanıp elimi avcunun içine aldı ve diğer elinde tuttuğu kâğıdı avcuma koydu. Yanımdan geçerek kafeye girdi. Elimdeki kâğıda bakarken öylece kalakalmıştım. Rüzgar’ın söyledikleri Iraz’ı çok yaralamış olmalıydı. Avcumdaki kâğıdı açıp düzgünce katladım ve pantolonumun arka cebine koydum.

Etkinlik bitmiş ortalığı toparlamıştık. Elimizde yaptığımız buketlerle evin yolunu tutmuştuk. Öniz, Nefes ve Iraz’da çiçek buketi yapmışlardı. Nefes yaptığı çiçek buketini Umay’a vermişti annesinin polene alerjisi olduğu için eve götüremiyorlardı. Öniz ise Alçin’e verecekti. Umay yaptığı çiçek buketini teyzeme vermeyi düşünüyordu ben de fotoğrafını annemlere attıktan sonra anneanneme götürecektim. Umaylara yaklaştığımızda Iraz çekimser bir ses tonuyla bana seslendi.

“Bunu sana vermek istiyorum.” Dedi elinde tuttuğu çiçek buketini uzatırken.

“Evde tek kalıyorum. Verebileceğim kimse yok. Yaparken ben keyif aldım, bakarken de sen mutlu ol isterim.”

“Iraz, teşekkür ederim ama sende dursa daha güzel olur sonuçta sen yaptın.”

“Evet ama sende durması beni daha çok mutlu eder. Lütfen kabul et.” Tebessümle Iraz'ın gözlerine baktım.

“Teşekkür ederim.” Uzattığı buketi yaptığım buketin üstüne koyarak tek koluma yatırdım ikisini de. Bize bakarak gülümseyen arkadaşlarımı ise görmezden gelmeye çalışıyordum.

Günler geçti ve Iraz’dan kaçabilmek, kendime gelebilmek, Rüzgar’ın giderken bıraktığı, içindeSeni çok sevdim, belki beni affettiğinde sevgimi görürsün. Gidiyorum…’ yazan notu okuduğumda yaşadığım vicdan azabından kurtulabilmek için eve kapandım. Yani Umay’ın odasına. Zaten seneye üniversite sınavına girecektim ve şimdiden biraz başlamam gerekiyordu. Her gün az az da olsa çalışmaya çalışıyor kendimi şimdiden alıştırmaya çalışıyordum. Rüzgar’ı hala affedemiyor, Iraz’ı düşünmeden edemiyordum. Kalbimi ise dinlemek istemiyordum. Fırsat bu fırsat diyerek derslere asılmaya başlamıştım. Krizi fırsata çevirmezsem hayatımın en büyük krizlerinden birinin içine düşeceğimi çok iyi biliyordum.

Üniversite sınavı sonucundaki hedefim film tasarımı ve yazarlık bölümüydü. Yazdığım yazılarımı geliştirmek ve onları seyirciyle buluşturmak istiyorum. Her şey çok güzel giderken, krizleri fırsata dönüştürdüğümü düşünürken iyi gitmeyen şeyler de vardı. Iraz, ben, kalbim...

Evet hayatım güzeldi sadece Iraz'ı gördüğümde o kullanmayı çok sevdiğim beynim devre dışı kalıyordu sanki. Kalbim hızlı hızlı atıyor, yanaklarımı ateş basıyordu. Ve ben bu durumdan hiç memnun değildim. Bu nedenle de dışarı çıktığım o nadir zamanlarda uzaktan Iraz’ı görürsem koşa koşa eve gelip Umay’ın odasına kapanıyordum. Yine bir gün Umay'ın odasında oturmuş dizi izliyor, zihnimi dağıtmaya çalışıyordum. Dizinin bitmesine az kalmıştı ki telefonum çaldı. Arayan Nefes' ti.

"Alo Meri nasılsın?"

"İyiyim Nefes sen?"

"Ben de iyiyim. Sana bir şey söyleyecektim."

"Dinliyorum."

"Küçük bir hafta sonu tatili yapalım diyoruz Öniz ile. Ankara'dan kuzenlerim geldi de onları gezdireceğiz. Berfu'yu tanıyorsun zaten. Berfu tatil lafını duyunca Umay'da gelsin diye tutturdu. Annem de Umay'ın annesini aradı o da sen de gelirsen izin vereceğini söylemiş. Annem de..."

"Ben ders çalışıyorum Nefes. Gelemem."

"Sen orayı karıştırma da beni dinle. Annem de anneni aramış ve izin almış. Annen artık biraz dinlenmen gerektiğini düşünüyormuş ve bizimle minik bir tatil yapmanın seni az da olsa dinlendireceğini düşünüyormuş. Yani sen ne kadar itiraz etsen de geliyorsun. Hem biz buluşmayalı ne kadar oldu özlemedin mi sen bizi?"

"Ama ben..."

"İtiraz istemiyoruz sen de geliyorsun. Çabuk hazırlanmaya başla iki saat sonra yola çıkacağız."

"Nasıl yani hemen mi? Ama çok ani oldu bu."

"Yapacak bir şey yok. Her şey ani gelişti. Neyse görüşürüz. İki saate hazır ol."

"Peki."

Telefonu kapattıktan sonra annemi aradım ve annem de gitmem gerektiğini söyleyince hazırlanmaya başladım. Birkaç parça kıyafet ve kişisel eşyalarımı almak için eve gittim. Annemler tatilden daha dönmemişlerdi ve tatil süresini bir ay daha uzatmışlardı. Bu nedenle Umaylarda kalmaya devam ediyordum. Eve geçtiğimde küçük el bavulumun içine kurtarıcı parçalardan kombinler koydum, kişisel eşyalarımı seyahat boy kutucuklara koyup yerleştirdim ve yavaşça kitaplığıma seğirttim. Biraz düşündükten sonra daha önceden okumuş olduğum bir kitabı okumamın daha iyi olacağı kanaatine vardım ve Çok Kullanılmış Kalpler Dükkânı kitabını elime alıp sayfalarında gezindim. İlk okuyuşumda nasıl etkilendiğimi hatırladım.

Tam iki saat sonra Nefes beni almaya gelmişti. Arabaya bindim ve Umay'ı sordum. Ben hazırlanmak için evden çıktığımda Umay banyoda şarkı söyleyerek duş alıyordu.

"Sen buradayken o hazırlanıp Berfu'nun yanına gitmiş bile. Bizi bekliyorlar."

"İnsan bir haber verirdi ben de giderdim."

Nefesten aldığım cevapla Umay'ın hızına şaşkınlığım artmıştı. Çünkü genelde en son o hazırlanırdı. On dakika içinde hepimiz buluşmuş arabanın içinde terminale doğru gidiyorduk. Bense nereye gittiğimizi bilmediğimi daha yeni fark etmiştim.

"Biz nereye gidiyoruz şimdi."

Umay heyecanla yerinde kıpırdadı ve çocuksu bir mutlulukla;

"Ölü Deniz'i görmeye." dedi. Kıkırdayarak aynadan bize bakan Nefes'e göz kırptı.

Bir şeyler çeviriyor gibilerdi ama anlamamıştım. Dahası uğraşmak istemiyordum. Madem tatile gidecek ve dinlenecektim şimdiden buna başlamalıydım. Terminale vardığımızda bizi Nefes'in diğer kuzenleri karşıladı. Berfu'nun iki tane de abisi vardı, Aypan ve Meriç. Hep birlikte Fethiye otobüsüne bindik ve yerlerimize geçtik. Nefes Öniz ile Umay Berfu ile Aypan da kardeşi Miraç ile oturmuştu. Ben de onların arkasına tek başıma hemencecik cam kenarına geçtim.

Tek başıma yolculuk etmeyi çok severdim. Manzarayı izlerken rahatsız edilmemek benim en büyük keyfimdi. Arabanın hareket etmesine yakın birisi yanıma oturdu. İnşallah rahatsız etmez, yol boyunca sessiz sakin gideriz diye içimden dua ediyordum. Bir elimde kalem bir elimde küçük not defterim kucağımda kitabım hoşuma giden cümlelerden birini yazmaya çalışıyordum. Yazmayı bitirip not defterimi kapattım ve yanımdaki kişi konuşmaya başladı.

"Başka bir başlangıca gitsek seninle, başka bir yerde tekrar tanışsak..."

Ne kadar güzel cümleler söylediği kız çok şanslı olmalı diye düşünürken cümlesini tamamladı.

"Şimdi olduğu gibi..."

Hızla kafamı kaldırdım. Bana gülümseyerek bakıyor ve elini uzatıyordu karşımdaki. Tekrar konuşmaya başladı, yüzünde mahcup bir ifade vardı ama gözleri kendinden emin olduğunu belli ediyordu.

"Merhaba Meri, ben Iraz."

Iraz karşımda duruyordu. Haftalar sonra benimle tanışmaya gelmişti. Gözlerini gözlerime dikmiş tebessüm ederek bana bakıyordu. Ne diyeceğimi bilemez ve son derece şaşkın halimle az önce defterime yazdığım o cümlenin kafamdan geçmesini engellemeye çalışıyordum. Ama başarılı değildim.

'Aşk bir masal ve hep şöyle başlar; ben varmış sen yokmuş.'

Bir anda gözlerim dolmaya başlamıştı. Midem ağrımaya, yanaklarımı ateş basmaya başlamıştı. Onu özlemiştim. Nasıl oluyor da onu özleyebildiğimi anlayamasam da özlemimi en derinden hissetmiştim. Gözlerimi onun ışıldayan kahverengi gözlerine diktim. Tebessüm etti.

"Benimle tanışmaya niyetin yok anlaşılan." Derken uzattığı elini yavaşça indiriyordu ki benim bile anlamama fırsat olmadan elini tuttum. O zaman fark ettim ki ellerim buz kesmişti. Iraz'ın elleri ise sıcacıktı.

Duygularımın karmaşasından vücudum da nasıl davranacağını şaşırmıştı anlaşılan. Gözlerim iyice dolu dolu oldu. Artık tutamayacaktım incilerimi. Bunu fark edince hemen başımı aşağıya eğdim ve gözlerimi kapattım. Iraz parmaklarıyla gözlerimden akan yaşları sildi. Utanmıştım, neden hemen dökülüverirdi ki gözyaşlarım. Sanki ağlamamı gerektirecek bir şey olmuştu. Ellerimle oynarken Iraz birden ellerimi tuttu ve beni kendine doğru döndürdü.

"Ellerin üşümüştü." dedi fısıltıyla. Ve ellerimi nefesiyle ısıtmaya başladı. Ellerim ısınınca yavaşça bıraktı. Kafamı dağıtmam gerekiyordu. Bütün yolculuğu bu gerginlikle geçirmek istemiyordum. Telefonumu alıp kulaklığı taktım ve kulaklığın bir tekini Iraz'a uzattım.

"Şarkı dinlemek ister misin?"

Gülümseyerek kafasını salladı ve kulaklığı taktı. En sevdiğim şarkılardan birini açtım ve başımı cama çevirerek gözlerimi kapadım. Yaşadığım bu anda kalmak istemiştim. Rüya gibi geliyordu yaşadıklarım. Iraz'ın bana söylediği cümleler, bana olan bakışları... Şarkı bittiğinde gözlerimi yavaşça açtım. Iraz yanımda koltuğunda bana doğru dönmüştü, gözlerinde hayranlık dudaklarının kenarında hafif bir tebessüm vardı. Şarkı değişti ve bu kez de o gözlerini kapattı. Bunları dışarıdan gören bir göz ne düşünürdü hiç bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa o da şu anın gerçekten çok güzel bir an olduğuydu.

Iraz'ın gözlerini kapatmasını fırsat bilerek onu incelemeye başladım. Uzun kıvrık kirpikleri vardı. Koyu kahve saçları neredeyse siyaha yakındı. Yüz hatları sert denilebilecek kadar keskindi. Elmacık kemikleri hafif çıkıktı bu nedenle gözleri küçük kalıyordu. Hafifçe gözlerini araladı ve hemen tekrar kapattı. Yüzüne bir gülümseme yayılmıştı. O an daha net fark ettim ki dudağının kenarında küçücük bir gamzesi vardı. Gülüşünü derinleştirip güzelleştiren, gülümsediğinde yüzünü aydınlatan bir gamze... Şarkı bitmişti ama Iraz gözlerini açmamıştı. Biraz daha baktıktan sonra ben de başımı cama çevirdim ve gözlerimi kapadım. Uyuduğunu düşünmüş ve rahatsız etmek istememiştim.

Şarkılar değişiyor biz ise Fethiye'ye daha da yaklaşıyorduk. İçimdeki huzurla karışık huzursuz bir heyecan vardı ve zaman geçtikçe daha da büyüyordu. Anlaşılan bu küçük hafta sonu kaçamağımız herkes için küçük olsa da benim için hiç de küçük olmayacaktı.

 

***

Bölümlerle ilgili duyurular ve kitap hakkında daha fazla bilgi, etkinlik ve yaptığım editlerle karakterlerin ruhunu anlamak ve yaşamak için beni instagramdan takip etmeyi unutmayın.

 

>> Instagram – tugbaycaltindas <<

Loading...
0%