Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@tugbalal

Kişi asla kendi potansiyelinin farkında değildir. Çünkü insan beyni her zaman kendimizi kandırmamıza sebeb olur, yani kendine karşı her zaman en çok yalan söyleyen yine kişinin kendi benliğidir.

Beynimizin hiçbir zaman yüzde yüzünü kullanmayız bu durum bedenimizin barındırdığı sahip olduğu gücünde tamamını kullanmamızı engeller. Lakin bazı durumlar gerçekleşir ve ruhumuz beynimizin iletilerini yok sayar. Potansiyel gücümüzün çok üzerinde bir güç sergilememiz gerekir. İşte o anlar en karanlık anlardır.

Tavanları mı boyatsam diye düşündüm. Evet sabahtan beri bunu düşünüyorum.

Tüm gece kafamın içinde yüzbaşı ile kavga etmiş ve kendi galibiyetimi ilan etmiştim.

Hepsi onun suçuydu. Ne olurdu adam gibi özür dilese. Ama yapamaz değil mi maazallah incileri dökülür paşamızın.

Çalan telefon sesi ile gözlerim komidinin üzerindeki telefona kaydı Ateş arıyor

"Efendim "

"Günaydın komutanım "

"Günaydın Ateş"

"Şey, komutanım biz akşam Rıdvan komutanımda toplanacaz da sizinde bir planınız yoksa bekleriz"

" Tamam Ateş adresi mesaj atarsın. Akşam görüşürüz "

Daha fazla bir şey söylemesine müsaade etmeden telefonu kapattım. En azından duvarların rengi şimdilik bekleyebilirdi.

Kalkıp kahvaltı hazırladım. Karnımı doyurduktan sonra bulaşıkları makineye yerleştirdim.

Etrafı toparladım. Akşam eli boş gitmek olmazdı. Bende elmalı kurabiye yapmaya karar verdim.

Malzemeleri tezgaha çıkarıp kurabiyeleri yapmaya başladım. Pek tatlı yapmayı bilmezdim.

Yapabildiğim sayılı tatlıların arasında bu vardı ve tabi en iyi yaptığım

Son kurabiyeyi tepsiye dizdikten sonra fırına attım. Onlar pişerken bende hazırlanmaya geçtim.

Dolaba şöyle bir göz gezdirirken gözüme kırmızı renk triko bir takım çarptı güzel görünüyordu daha önce birkaç kez giymiştim. Kırmızı midi bir elbise ve üzerindeki aynı renk hırkası gayet şık duruyordu.

Zaten sürekli kamuflaj giyiyorum. Dışarıda en çok elbise giymeyi severdim aslında bakarsanız ruhumdaki karanlığa inat renkli giyinmeyi severdim. Hele ki yazları rengarenk çiçekli elbiselerim ile dolabım bahar bahçesini andırırdı.

Saçlarımı doğal hali ile bıraktım. Hafif bir makyaj ile tamamladım. O sırada kurabiyelerde pişmiş biraz soğumuştu. Onları saklama kabına koyduktan sonra evden ayrıldım. Zaten yakındı.

Rıdvan abilere geldiğimde sesler bahçeden geliyordu. Tek katlı, müstakil , bahçesi olan çok tatlı bir yerdi, yer yer çiçekler ekilmiş, bahçenin duvarlarını rengarenk saksılar süslüyordu.

Tam oraya yöneleceken arkadaki ses duraksamama sebep oldu. Ama hayır neden o, hayır neden bir başkası değil de o

"Lâl"

"Komutanım "

"Meraba , nasılsın?"

"İyiyim komutanım, sağolun "

Umarım sen kötüsüdür demek vardı. Ama işte tam başka bir şey daha söyleyecekti ki biricik kardeşim en sevdiğim çaylağım araya girdi.

"Aaa hoş geldiniz komutanım nasılsınız "

"İyiyim ali sen nasılsın "

"Bende iyiyim komutanım, bu arada çok hoş görünüyorsunuz. Alparslan komutanım sizde hoş geldiniz. "

Ben Aliy 'e teşekkür edip diğerlerinin yanına geçtim yüzbaşıda hoş geldin faslından sonra tam karşımda yerini almıştı.

O sırada Rıdvan abi eşi ile birlikte bana doğru geldi . Bende ayağa kalktım onlar gelince. Çok tatlı bir kadındı gerçekten. Orta yaşlı olmasına rağmen epey genç gösteriyordu.

"Hoş geldin Eflal tanıştırayım eşim Nergis "

Nergis hanım bana elini uzatınca bende ona doğru kibarca elimi uzattım

"Memnun oldum bende Eflal "

Tanışma faslı bitince erkekler mangalın başına geçmişti. Bizde Nergis abla ile salatadan mesul tutulmuştuk. Bana o kadar sıcak davranmıştı ki insan kendini rahat hissediyordu onun yanında. Abla dememi istemişti. Bir abla gibi davranmıştı. Kimsesi olmayan bir insan için küçük bir tebessüm bile bir nimetti. Ama insanlar bunu bilmez anlamazdı.

Etler pişmiş bizde salatayı halletmiştik sofrada herkes kendi halinde sohbet ediyordu.

Hemen yanımdaki Nergis ablanın bacağına beş yaşlarında kumral bir çocuk yapıştı hala gözlerini ovmasından yeni uyandığı belli oluyordu.

"Annecim uyandın mı?"

Küçük çocuk annesinin kucağına yerleşti ve onaylayan mırıltılar çıkardı. Çok tatlıydı.

Gözleri kısa bir anlığına bana kaydı. Önce bir şaşırdı. Sonrada annesinin kucağından inip bana doğru geldi. Hemen yanımda durup yüzüme baktı bende ona tebessüm ettim.

"Senin adın ne?"

"Eflal ben ,peki senin adın ne"

"Çınar bende ,yeni mi geldin sen"

"Evet yeni geldim."

"Seninde çocuğun var mı?

"Yok ben evli değilim "

Sorduğu sorular o kadar alakasız ve komikti ki tebessüm etmeme sebep oluyordu.

Başka birsey demeden yanımdan uzaklaştı evin yan tarafına geçti. Arkasından tebessüm ettim önüme döndüğümde yüzbaşının da dudaklarında benimkine benzer bir tebessüm vardı. Bu defa da tebessümüm şaşkınlığa çevrildi. İlk defa onu tebessüm ederken görüyordum. Genelde somurtkan herifin teki.

Birkaç dakika geçtikten sonra

Çınar elinde küçük kırmızı bir çiçekle geldi. Bana doğru uzattı hem şaşırmış hemde mutlu olmuştum.

"Teşekkür ederim Çınar "

"Sana benziyor "

Bu defa herkesten gülme sesi yükselmişti. Elbiseyle aynı renkteki çiçeği, o bana benzetmiş haklı olarak. Çınar bu defada ona gülenlere kızmış ama daha çok gülmelerine sebep olmuştu. Onun bu haline daha fazla dayanamamış kucağıma almıştım. Küçük kollarını boynuma doladı. Çok tatlı bir çocuktu.

Bir süre öyle kalmıştı. Siyah saçlarım hoşuna gitmiş olacak ki onlarla oynuyordu.

Babasına dönüp

"Baba Eflal benim gelinim olsun mu? Hem çocuğu da yok"

Çınar'ın tek kriterinin çocuğumun olmayışı olması da ayrı bir ironi

Rıdvan abi içtiği suyu püskürtürken diğerleri kahkahalar ile gülüyordu. Bunu bende beklemiyordum. Ama bende kendimi tutamayıp gülmüştüm. Sanırım masada gülmeyen bir Rıdvan abi birde yüzbaşıydı .

Kaşlarını çatmış bize bakıyordu. Sanırım Çınar 'ın bana yakın olması sinirini bozmuştu. Soğuk nevale ne olacak

"Oğlum! ne diyorsun sen! Eflal kusura bakma çocuk işte, gel bakalım sen benim kucağıma "

Çınar kollarını bana dolayınca gitmek istemediğini anladım. Valla benimde bırakasım yoktu.

"Yok abi ne kusuru kalsın hem"

Ne söylediğimi anlayınca geçte olsa biraz utandım. İçimden abi diyordum ama o benim komutanımdı.

"Şeyy, komutanım, ben biraz boş bulundum. Kusura bakmayın, yani Çınar kalsın ben rahatsız olmadım "

"Estağfurullah kardeşim askeriye dışında elbette abinim senin"

"Teşekkür ederim "

Ben ona minnet dolu bakışlar atarken onda şevkat vardı. Lakin anlamadığım başka bir duygu vardı ,adını bir türlü koyamadığım.

Çınar en son babasına gitmeyi kabul etmişti. Bizde Nergis abla ile çay koyuyorduk. Çayların yanına getirdiğim kurabiyeleri de servis ettik.

Bu defa ilk konuşan Ateş oldu.

"Ee komutanım sizi biraz tanımak isteriz biraz bahsetseniz "

"Tabi Ateş ne merak ediyorsanız sorabilirsiniz "

"Mesela sevdiğiniz biri var mı yoksa neden yok?"

"Sevdiğim biri yok ,olmamasının bir nedeni de yok kısmet olmadı "

Bu defa soran Sinan oldu.

"Daha önce bir time mensup değilmişsiniz nedeni var mı?"

Bu soruyla yüzüm düştü. Elbet bir gün sorulacaktı.

"Birkaç yıl önce bir timim vardı ,sonra , onlar, şehit oldular. "

Bu cümleyi kurmak bile beni çok fazla yormuştu. Onlarında yüzü düştü. Cümleye devam ettim.

"Bir süre yalnız kalmak durumunda kaldım şimdi burdayım."

(Aylarca hastanede yattım. Psikolojik destek aldım. Kendimden yeni bir ben yaratıp kardeşlerimin intikamını aldım. Ben yeni bir kimlik yarattım. Ağlamaya bile hakkı olmadığını düşünen bir ben)

"Başınız sağolsun"

"Vatan sağolsun "

Bu defa Nergis abla konuyu dağıtmak ister gibi başka bir soru yöneltti ama kapanmayan başka bir yaraya bastığının o da farkında değildi.

"Annen ile baban nerdeler"

"Onlar ,hayatta değiller, kaybettim. Küçükken"

"Nasıl oldu "

Bu defa soran Dursun oldu.

"Ben beş yaşlarında falandım. Köye bir saldırı oldu. İnsanları toplayıp bir konteynerın içine koydular sonrasında ise kurşun yağmuruna tuttular. Annem ve babam. Benim üzerime kapandı. Orda ne kadar kaldım bilmiyorum. Ama ceset kokusunu hala anımsıyorum. Annem, babam, komşularımızın çürümeye başlayan bedenlerini... Beni askerler çıkardı ordan. Sonrasında ise ,o askerlerden biri beni evlatlık aldı. "

"Allah belalarını versin "

"Kötü olan neydi biliyor musunuz? Biz Kürttük lakin bunu yapanlar başka bir dil konuşuyordu. Bu ülkede konuşulmayan bir dil. Ama katliamı yapan Kürtler dendi. Onlarda ise Türkler. Herkes birbirini suçladı. Kimse sınırların dışındaki düşman bizi birbirimize düşürüyor demedi. "

Ben sözlerimi bitirirken onlarda pür dikkat bana bakıyordu. Neden bu kadar dikkatli bakıyorlar. Saçlarımla yüzümü kapamak istedim. Bakmasalar olmaz mı? Anlamış olacaklar ki bakışlarını benim üzerimden çektiler. Yüzbaşı hariç, o hala bana odaklanmış öylece bakıyor, bakmasına be adam.

"Nergis ' im kurabiyeler ne güzel olmuş öyle eline sağlık "

Herkesten onaylar mırıltılar çıkınca sevindim beğenmelerine

"Ben yapmadım canım sağolsun Eflal yapıp getirmiş "

Yine bakışlar bana döndü. Bu defa bana eline sağlık denmişti bende ortaya afiyet olsun demiş sıyrılmıştım, ki Nergis abla yine yaptı yapacağını

"Pek marifetlisin kuzum seni çok boş bırakmazlar hemen alırlar benden demesi "

Bu defa yüzüm elbiseme uyum sağlayacak gibi kızardı . Ne diyeceğimi bilemedim ki kurtarıcım Çınar oldu.

"O benim gelinim . Değil mi Eflal? Sen ben büyüyünce benle evlenirsin degil mi?"

Tatlılığına dayanamayıp kucağıma aldım. Yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.

"Elbette senin gelinin olurum, hem senden daha yakışıklı birini bulamam"

Dediğim karşısında bu defa o utanmış kafasını boynuma gömmüştü

Gecenin geri kalanı ise sorunsuz devam etti tabi Alparslan yüzbaşının bakışları altında.....

 

 

 

 

Loading...
0%