@tugbalal
|
Gözlerimi araladığımda hala yüzbaşının kolları arasındaydım, bir bacağını kendine doğru çekmiş diğerini ise uzatmış benide her iki bacağının arasına almış kolları ile sarmıştı. Sırtını duvara dayamış yüzünde her an tetikte olduğuna dair bir ifade vardı. Üstüm sırılsıklam olmasına rağmen dün gece hiç üşümemiştim oda benimle ıslanmıştı. Şimdi ikimizde hafif kurumuştuk. Ondan uzaklaşmam gerekiyordu. Kimsenin görmemesi gerekliydi. Hele ki o adamların yoksa bunu bile bize acı çektirmek için kullanırlardı. Yavaşça önce kollarını omuzlarımdan ayırdım sonrada bacaklarının arasından uzaklaştım. Üşümeyeyim diye öyle bir sarmıştı ki, o hiç farkına varmamıştı belki ama ne zaman yakınımda yöremde olsa ben hiç üşümemiştim. Şimdi öyle bir şey yapmıştı ki bedenim üşümüyordu. Lakin kalbimi buza çevirmişti. Hafif kıpırdansa da çok yorgun düştüğü belliydi uyanmadı. Rıdvan abi bir köşede kollarını bağlamış uyuyordu. Sinan az ötesinde sırt üstü uzanmıştı. Bir eli yüzünü kapatıyordu. Ateş ile Dursun yan yana bir birlerine dayanmışlardı. Ali ise demirlere sırtını vermişti bende onlardan en uzak noktaya geçtim. Sırtımı duvara dayadım dizlerimi biraz kendime çektim . Kollarımı bağlayıp demin uyandığım uykunun tam aksine rahatsız bir uykuya daldım. ***** bacaklarımın tekmelenmesi ile gözlerimi hızla açtım. Bizimkilerde aynı şekilde ayaklanmıştı. Karşımızda silahlı adamlar vardı. Kassam tepemde dikiliyordu. Pis sırıtışından midem kalktı. Bunca zamandır burdaydık sadece yaşayabileceğimiz ölçüde su ve az miktarda kuru ekmek yiyiyorduk , duş dahi alamıyorduk ama ne yalan söyleyeyim bu piçler kadar kötü kokmuyorduk hiç birimiz. "Ee üsteğmen biraz kendine geldin." Yine cevap vermedim aslında oda benden cevap beklemiyordu. "Dün çok üşüdün ha, ama merak etme bu defa seni ısıtacaz, değil mi Ahu?" Ahu denilen kancıkta bana bakıp güldü. İkiside iğrençti, hatta hepsi. Beni tekrar çözüp dışarı çıkardılar. İki kişi kollarımdan tuttu . Tam karşıma içi hala yanmakta olan ateş dolu bir mangal getirdiler . Mangalın içinde demirler vardı. Saçlarımı arkaya doğru çekiştirdi. "ee üsteğmen hazır mısın?" O sırada bizimkilerden de sesler yükseldi. Kulaklarım ilk onun sesini algıladı. "Bırak lan, dokunma ona" "Sıkıyorsa bizi alsana siktiğimin piçi" Küfür eden Rıdvan abiydi. Onu diğerleri devam ettirdi. "Gücün ona mı yetiyor şerefsiz" "Dokunmayın lan kardeşimize" "Burdan bir çıkayım sizi sağ bırakanın Allah belasını versin" Kassam onlara dönüp alayvari şekilde "Merak etmeyin sizede sıra gelecek, bu işler sıra ile, öyle değil üsteğmen?" "Sıranın sana gelmesini bekle o zaman Kassam ,o gün parçanı bile bulamayacaklar" Yüzüne tükürdüm. Başımı sertçe itip yüzünü sildi. Sonrasında kızgın demirlerden birini alıp sağ göğsümün biraz üstüne bastırdı. Çığlık atmamak içten değildi . Günlerdir kendime yeminler etmiştim direnmiştim, ona istediğini vermemek için ,lakin canım o kadar yanıyordu ki tutamadım kendimi. " yapma lan şerefsiz, dokunma ona, dokunma lan" Yüzbaşının bağırışları benim çığlıklarımın arasına karıştı. Ama o durmadı. Mağaranın içini yanık et kokusu sarmıştı . Bir kez daha başka bir demir aldı bu defa diğer tarafıma aynı şekilde bastırdı. Aynı anda benden bir feryat daha koptu hareket etmek kalkmak istedim lakin beni tutan adamlar kollarımdan tututyorlardı ancak dizlerimin üzerine çökebilmiştim . Acıdan nefesim kesilmişti. "bu günlük bu kadar ama merak etme üsteğmen tekrar gelecem, özletmem kendimi." Başım öne düşmüştü. Kollarımdan sürükleyerek tekrar içeri attılar . Yere düşmeden yüzbaşı hemen koltuk altlarımdan yakaladı göğsüme değmemeye özen göstermişti. Çünkü yaralar şimdiden su toplamaya başlamıştı. Kimisi iki kimisi üçüncü derece yanıklardı. Beni sırtım duvara denk gelecek şekilde bıraktılar. "Ali su getir" Gelen suyu yavaşça yaraların üzerine dökmeleri ile belim havalandı acı içinde inledim. "Özür dilerim, ama bunu yapmak zorundayız" Sesi titriyordu. Ali tam tekrar dökecekti ki konuşmaya başladım. "Yapmayın nolur çok acıyor, dayanamıyorum. " Artık ağlıyordum onlara güçsüz tarafımı göstermek istemezdim. Ama bu acının tarifi yoktu. "Mecburuz abim ,yoksa yanık derinleşecek, soğusun ki acın dinsin" Bu defa Rıdvan abi konuştu. Mecburen başımı olumlu anlamda salladım. Ali suyu tekrar yavaş yavaş dökmeye başladı . Ağzımdan tekrar bir inleme kaçtı. Ellerimle toprağı avuçlamak istedim . Birden ellerim sıcak bir elin arasına alındı. Yüzbaşı ellerimi avucunun arasına almıştı. "Elimi sık, dayan az kaldı, bitecek " Onlar suyu göğsüme dökerken onun elimdeki elini sıktım zaten sadece üç tane parmağını sarbilmişti elim. Biraz daha sıkarsam kırılacaktı. Onlar işini bitirince çok az da olsa rahatladım lakin canım hala çok yanıyordu... *****aradan bir kaç gün geçti yaralarım sanırım enfeksiyon kapmıştı. Bu birkaç günde Kassam hiç gelmemişti. Hepimiz bitik haldeydik. Sanırım kurşunu atmanın zamanı geldi. Kapının açılması ile bakışlarım o tarafa doğru döndü. Gelen Ahu 'ydu. Son birkaç günde sık sık geliyordu. Bazen fizyolojik bazen psikolojik şiddet uyguluyordu. Bu defa bakışları direkt yüzbaşıya kaydı. Uzun uzun inceledi. Aklımızdaki soruyu o sordu. "Ne bakıyorsun" " her şey farklı olabilirdi." "Ne saçmalıyorsun" Eli yüzbaşının yüzüne gitti. "Ben bu tarafta sen o tarafta olmasaydın belki birlikte" Yüzbaşı hınçla başını çevirdi. Ve elinden uzaklaştı. "Senin gibi bir hayinle olmak mı ,Allah yazdıysa bozsun. Ha diyelim ki hain olmasaydın yinede asla seninle olmazdım" "Neden ,neden olmazdın?" Bakışları bana döndü "nedeni o değil mi ? onun yüzünden istemiyorsun beni?" Bu kadın gerçekten kafayı yemişti. Vatanına, milletine, silah arkadaşlarına ihanet etmişti. Gözlerinin önünde kardeşlerini öldürmüş hepsine ayrı ayrı işkence etmişti şimdi tek engel beni mi görüyordu. "Gördüm ,onun için çırpınışını, nasıl endişelendiğini gördüm ." "Sen kafayı yemişsin" "YEDİM EVET ,BURDA ONCA ADAMIN YATAĞINA GİRMEK NE DEMEK HABERİN VAR MI, İNSAN YERİNE KONMAMAK" bağrışı tüm mağarada çınladı. Bakışları bana döndü . O kadar kin doluydu ki , kini tam olarak kimeydi. Bana mı yoksa kendine mi? "Ama seni benden aldığına pişman olacak" Gerçekten aklını yitirmişti. Tüm timi karşı duvarda ayakta zincirletmişti. Beni ise yüzbaşının tam karşısına yüzüm ona dönük zincirletmişti. Daha doğrusu elimdeki zincir yukarıdan bir çengele takılmıştı. "Bakalım ne kadar dayanıklısın he üsteğmen" Sözlerinin bitmesi ile sırtıma bir kırbaç darbesinin inmesi bir oldu. Göğsüm öne doğru hareketlendi ağzımdan bir inilti koptu. Aynı şeyi bir çok kez tekrarladı. Aynı yerlere gelen darbelerden dolayı sırtımda ki bazı yerlerde ıslaklık hissettim. Sanırım kanamıştı .gözlerim zar zor açık duruyordu. O an onunla göz göze geldim. Kahvelerim mavilerine karıştı. Bir kez daha sessizce özür diledi. Ve ben burda yaşadığım ,onun kedini suçladığı her şey için onu birkez daha affettim. Ama bana yaptıkları için değil. Burda gördüğüm işkenceler onun suçu değildi lakin masumda değildi. Anladı mı bilmem lakin bakışlarını kaçırdı. Yan taraftan bir adamın sesi geldi. "Kassam akşama gelecek seni telsize istiyor" Elindeki kırbacı yere bıraktı ve hışımla dışarı çıktı. Sanırım beklediğim fırsat geldi. Kassam kampta değil ise adamların çoğu burda yoktur. Onun gibi korkaklar asla az adamla dolaşmazdı. Şimdi sıra burdan çıkmaktaydı. Burdan çıkarsak geriye planı devreye sokmak kalmıştı. Kapının önünde iki adam vardı biri ile bakışlarımız kesişince "Ne bakıyorsun lan piç kurusu" ""Dön önüne getirme beni oraya zaten haşatın çıkmış birde benden belanı bulma" "Gelsene lan yiyorsa ,bu kendini dağlarda satmaya benzemez" "Lâl ne yapıyorsun yeterince yaran yok mu" Yüzbaşıyı duymazdan geldim. Adamda zaten istediğim gibi çıldırmış şekilde içeri girdi. Ama dışarıdaki kapıyı tekrar üstüne kapattı. Onuda içeri almamız lazımdı .Adam bana doğru gelince yüzüne kafa attım o geriye doğru gidince arkadaşıda içeri girmek için hareketlendi. O da bana doğru gelince ilk girenin göğsüne tekrar tekme atıp yüzbaşıya doğru ittim o da beklemedi adamın boynunu iki bacağının arasına aldı aynı şekilde bende diğerine aynı işlemi yaptım benim onu boğmam uzun sürdü. İkiside yeri boyladıklarında bende ellerimdeki zincirlere tırmandım ve zinciri çengelden kurtardım. O çıkınca yere devrilmem bir oldu. Gerçekten çok az gücüm kalmıştı. Lakin özgürlüğe ve intikama da az kalmıştı . Kapıdan çıkıp anahtarlara yöneldim adamların silahları masadaydı. Anahtarı alacağım sırada Ahu'nun buraya doğru geldiğini gördüm. Kenara çekildim. Eceline doğru geliyordu ama farkında değildi. Kapıdan geçtiği anda namluyu başına dayadım "Sesini çıkardığın anda beynini dağıtırım " Şok olmuştu. Bırak konuşmayı korkudan hareket dahi edemiyordu silahın ucu ile ileri doğru ittim "Yürü, sandalyeye otur ayaklarını ve ellerini kelpçele" "Burdan çıkamazsın" "Ben çıkamazsam sen dahil hiç kimse çıkamaz " Daha fazla bir şey demesine fırsat tanımadım silahın kabzası ile başına vurdum . O bayılınca anahtarları alarak diğerlerini çözdüm hepsinin gözünde şaşkınlık vardı. "Başka zaman şaşırırsınız hadi" Hepsini çözünce birer silah aldılar "Bu ne olacak öldürecek miyiz" Ateş'in sorusunu ben cevapladım. "Hayır benim onunla işim var" Diğerlerine döndüm. "Burdan çıkınca sağ tarafta küçük bir pencere var ordan çıkın kuzeye doğru gidin daha az kişi olması lazım" Cümlemi tamamlamamı engelleyen yüzbaşı oldu. "Ne demek çıkınca ,sen nereye?" "İşim var ,siz gidin ben size yetişirim" "Ne işin var? seni arkada bırakamayız" "Size ihanet etmenin yollarına bakacam, oldu mu ?" "Lâl " "Gidin yüzbaşı! Sizin için zor biliyorum ama bir kez olsun güvenin, size yetişirim, yarım saate kuzeydeki kayalıklarda olucam söz" Bakışlarımdaki kırgınlığı ve inadı gördü. Vazgeçmeyeceğimin o da farkındaydı ve son şansımızın bu olduğunun da " yarım saat ,eğer gelmezsen bilki ne olacağı umurumda değil geri gelirim" Başımı aşağı yukarı hareket ettirdim. Onlar sırayla dışarı çıkarken en son yüzbaşı kaldı benim aklımda ise giderken ki bakışı. Kendimi toparlayıp karşımda baygın yatan kadına döndüm 'hadi bakalım kuzgun şenlik başlasın'. |
0% |