@tugbalal
|
Yüreğim yanıyordu benim. Öyle bir yangınla büyümüşüm ki, Tüm dünyayı alevler içinde sanmışım Ama değilmiş. Ruhumu buza çevirince anladım...)
Aradan bir hafta geçti . Bir haftadır yüzbaşı hastanede bir an olsun yanımdan ayrılmamış. Diğerleride arada gidip gelmişlerdi. Her biri kendince kendini affettirmeye çalışmıştı. Lakin ben ne konuşmuş nede konuşturmuştum. İki gün önce gözlerimi sesleri ile aralamıştım onlar bunu fark etmeyince. Bende uyuyor numarası yapmıştım . Kimseyle konuşmak istemiyordum. "Komutanım ne yapacaz biz ,böyle devam edemeyiz." Ateşi'in sorusu yüzbaşıyaydı. "Ne konuda ?" Bu defa cevap veren Sinan oldu. "Eflal komutanım ile alakalı" Sessiz kaldı. Oysaki ben ne cevap vereceğini merak ediyordum. Rıdvan abinin sesi duyuldu. "Konuşabilsek belki affeder lakin yüzümüze dahi bakmıyor. " "Haksız mı komutanım " Bu defa konuşan Dursun 'du. "Zaman " dedi yüzbaşı "Zamanla belki öfkesi diner, şimdilik çok üstüne gitmeyin" Öfke elbet zamanla geçerdi. Lakin ben öfkeli değildim ki. Ben kırgındım. Canımı emanet ettiğim gerektiğinde uğurlarında can vereceğim insanların bana güvenmemesine kırgınım. Üstüne üstlük bana haksızlık yapmışlar arkamdan iş çevirmişlerdi. Güveniyor gibi yapmışlardı. Bu zamanla geçer miydi? Biraz daha konuşmuşlar. Sonrasında da gitmek için ayaklanmışlardı.benim gözlerim hala kapalıydı. Uyanmayacağımı düşünüp gittiler kapı kapanma sesi duyulunca aynı anda yüzbaşının sesi duyuldu. "Gözlerini açabilirsin. Gittiler." Şimdiye kadar ses çıkarmamış olması bile mucizeydi. Bir özel kuvvetler askerinden heleki bir yüzbaşından kaçmak imkansızdı. Usulca gözlerimi araladım mavi gözlerinde yaramaz parıltılar vardı. Dudaklarında küçük bir tebessüm vardı . Bakışlarımı tavana çevirdim kendi evimin tavanı bence daha güzeldi. Konuşmayacağımı anlayınca o da susmuştu. Şimdi ise taburcu olacaktım. Babam özel bir toplantı için Ankara 'ya gitmişti . Beni sürekli gerek görüntülü gerek sesli aramıştı. Onun evinde kalmamı istesede kabul etmemiştim. Kendi evimde daha rahat ederdim. Yüzbaşı dün gece karargaha geçmişti. Kapıya iki asker dikmişti. Üstüm olduğundan karşı gelememiştim . Şimdi ise o gelmeden evime gitmek istiyordum. Hemşireden çıkış işlemlerini yapmasını rica ettim sağolsun beni kırmamıştı. Kapı çalınıp hemşire içeri girdi . Güler yüzlü bir bayandı. "İşlemleri hallettim istediğiniz zaman çıkabilirsiniz. Bu da reçeteniz kremleri düzenli kullanırsanız iz kalmaz yakın zamanda iyileşirsiniz. Çıkarken sekreterden raporunuzu almayı unutmayın. Tekrar geçmiş olsun." "Çok teşekkür ederim, bana o kadar yardımcı oldunuz ki." Bana tebessüm edip çıktı . Bende üstümü giydim ve evime gitmek için çıktım. *****eve geldiğimde elinde mavi bir valiz olan genç bir kadın apartman kapısında kapıyı açmaya çalışıyordu. Onu ilk defa görmüştüm. Daha önce burda hiç karşılaşmadığıma emindim. "Yardımcı olabilir miyim." Kadın bakışlarını bana çevirdi. Orta boylu, beyaz tenli tesettürlü bir kadındı. "Merabalar, nişanlım burda kalıyorda ziyarete geldim. Ama anahtar kapıya olmadı." "Şüpheci bir şekilde sorguladım. "Nişanlınız kim , yanlış anlamazsanız,sizi daha önce hiç görmedim?" Kadın bu söylediğime tebessüm etti alışkın olmalıydı . Sonuçta askeri lojmana elini kolunu sallayarak giremezdi. Elini bana doğru uzattı. "Songül ben ,nişanlımın ismide Ateş" Gözlerim fal taşı gibi açıldı bizim timdeki ateşin nişanlısıydı sanırım. Beklemeden elini sıktım. "Memnun oldum, bende Eflal, kilidi geçenlerde değiştirdiler büyük ihtimalle sendeki anahtar ondan olmuyordur." "Hadi ya" Dudaklarını büzdü bu hali oldukça tatlıydı. "Bende anahtar var merak etme" "Çok teşekkür ederim, sen olmasan ya karargaha gidecektim yada kapıda kalacaktım." Tebessüm ettim. "Rica ederim" Kapıyı açıp önce onun girmesine izin verdim. Sonrasında da ben geçtim.birlikte asansöre bindik. O ikinci katta indi bende kendi katıma geçtim. İnmeden önce bir şeye ihtiyacı olursa bana gelebileceğini söyledim o da teşekkür edip gitti. Anahtarla kapıyı açtım. Evimi özlemiştim ama önce güzel bir duş almak istedim. Yaralarımın üzerini su geçirmez bantla kapattım. Aynadaki yansımama bakmak o kadar zordu ki sadece görünenler bile canımı bir kez daha yaktı. Asker olabilirdim ama bende bir insandım kendimi o halde görmek. Çok kötü görünüyordum. Yansımama daha fazla bakamadım. Kendimi duşa kabine attım. Başımdan aşağı akan sular keşke üzerimdeki hastane kokusu ve kirlerle birlikte kafamın içindeki karmaşayıda alıp gider deliğinden götürebilseydi ama mümkün değildi. Banyodan çıkıp saçlarımı taradım . Biraz acıkmıştım mutfağa doğru yol alırken kapının sesi duyuldu. Kapıyı aralamam ile yüzbaşı ile yüz yüze geldim. "Nerdesin sen" Gerçekten üstüme doğru kükremişti. "Anlamadım yüzbaşım " "Hastaneden kimseye haber vermeden nasıl çıkarsın? Ne kadar merak ettim haberin var mı?" " YÜZBAŞI!" Derin bir nefes alıp biraz sakinleştim. Ses tonumu düşürüp tekrar konuşmaya başladım. "Kendinize gelin. Karargahta değiliz kapıma gelipte bu şekilde bana bağıramazsınız. " Söylediklerim karşısında o da sakinleşti. Sakinleşmek zorundaydı. Haklı olduğumu o da biliyordu. "Haber verebilirdin " "Evet verebilirdim. Ama vermek için hiçbir neden göremedim. Şimdi izninizle" Başka bir şey söylemeye gerek duymadan kapıyı suratına kapattım. İçeri geçip kendime dondurucudan zor günler için yaptığım böreklerden çıkardım. Isıtıp çayla beraber yedim zaten yorgundum odama geçip kendime düşünme fırsatı tanımadan kendimi uykunun kollarına bıraktım. Ertesi sabah uyandığımda kendimi daha iyi hissediyordum. Bir ay raporluyum. Ve bu bir ayda kimse ile uğraşmak istemiyordum. Evde bayağı bir eksik vardı. Kısa bir kahvaltı faslından sonra liste yapıp markete doğru yol aldım. **** İki saatin sonunda lazım olan her şeyi alıp eve dönmüştüm malzemeleri yerleştirirken kapı çaldı. Gidip açtığımda elinde kek tabağı ile Songül ' ü beklemiyordum. "Merhaba, kek yaptımda sanada getirmek istedim." "Merhaba, geçsene kapıda kaldın." Elindeki tabağı aldım. O da ben çekilince içeri geçti. "Zahmet etmeseydin keşke, sen geç bende bize çay koyayım." Ben çay suyu koyup içeri geçtim . Böylece kendime yeni bir arkadaş edinmek üzere güzel bir sohbet başlatmış olduk..... Konu konuyu açmış birbirimiz hakkında epey bir bilgi sahibi olmuştuk. Songül hemşireydi. Yıllar önce Ateş yaralanmış onun çalıştığı hastaneye götürülmüş orda tanışmışlar . Annesi ateş asker olduğu için biraz istememezlik yapsada sonrasında onlara karşı durmamış. Yaza doğru kısmet olursa nikah kıyacaklarmış. Çaylar bitince ben tazelemek için ayaklandım. Mutfaktayken kapının zili duyuldu.içeriden Songül ben bakarım diyince işime devam ettim. İçeri geçince ise gözlerime inanamadım. Bozkurt timi yüzbaşı dahil tam tekmil salonumda oturmuştu. Normalde kapıdan ne söyleyeceklerse söylüyorlardı. Hele şimdilerde hayatta eve almazdım . Songül 'ün hiçbir şeyden haberi olmadığı için onları içeri buyur etmişti. Bende ayıp olmasın diye ses etmedim. Havada esen gergin ve soğuk havanın herkes farkındaydı. Kimseden ses çıkmadı. Bende çay koymak için mutfağa geçtim arkamdan Songül 'de içeri geldi. "Eflal bir sorun mu var" "Yok ,sorun falan yok nerden çıkardın" Tek kaşı havalandı. Kollarını önünde bağladı sanırım bu dökül demekti. Derin bir nefes alıp bıraktım. "Şey bizimkilerle aramız biraz bozuk, o yüzden biraz modum düştü." Gerçeği söyleyemedim. " hepsi bu kadar, başka birşey yok yani?" "Yok kuzum, hadi içeri geçelim ayıp olmasın" İçeri geçip çayları servis ettim olabildiğince az muhatap olmaya çalışıyordum. Saat ilerleyince herkes ayaklandı. Kapıya kadar eşlik ettim. Herkes tek tek iyi akşamlar dileyip gitti. Songül ile sarılıp vedalaştık. Songül Ateşi'lerin evinde kaldığı için onlarda Sinan 'a geçti birkaç gün öyle idare edeceklermiş. En son yüzbaşı kapıda ayakkabılarını giydi. Doğrulup gözlerimin içine baktı. "İyi misin" Cevap vermedim sadece başımı olumlu anlamda salladım. "Bir şeye ihtiyacın olursa, karşıda" "Olmaz, size iyi akşamlar yüzbaşı " Cümlesini tamamlamasına izin vermedim cevap vermesinede kapıyı yüzüne bir kez daha kapadım. Ondan zor durumda kalmadan yardım istemezdim... ***sabah uyandığımda epey bir ağrım vardı. Kremleri sürmem gerekti. Göğsüme sürdüm ama sırtımdaki yaralara sürmek benim için imkansızdı. Elim yetişmezdi. Telefonu elime alıp saate baktım çok erken değildi. Songül'ü aramak istedim ama numarası yoktu. Bende el mahkum Ateşi'i aradım ikici çalışta açıldı. Heyecanlı sesi duyuldu. "Alo , komutanım, buyurun komutanım." "Günaydın Ateş , benim bir konuda yardıma ihtiyacım varda acaba" "Hemen geliyoruz komutanım, iki dakikada ordayız " "Ateş sizin gelmenize gerek yok sade" Ama boşa konuştuğumu telefondan ve apartmanın içinden gelen seslerle anladım. "Abi , Aliş lan kalkın, kime diyorum Eflal komutanım çağırdı." "Lan ben sizi çağırmadım. " Ama beni duyan yoktu çok geçmeden kapının sesi duyuldu. Gidip açtım karşımda yeni uykudan uyandıkları belli olan Sinan , Ateş , Dursun ve Ali vardı . Tam ağzımı açmıştım ki karşı dairenin kapısı açıldı. Yüzbaşı yeni uyanmış hali ile kaşlarını çatıp bize baktı. Bir sen eksiktin. "Ne oluyor burda" Herkes hazır ola geçti. Ama ben umursamadım karargahta değiliz sonuçta. "Eflal komutanım çağırmış komutanım " Dedi Ali. Erdından Sinan devam etti. "Evet komutanım bizde hemen geldik." Bakışları bana döndü "Bir şey mi oldu" Derin bir nefes aldım bakışlarımı Ateş 'e çevirdim. "Aslında sizi ben çağırmadım" Bu defa onlar kaşlarını çatarak Ateş'e baktı. "Komutanım sabah siz aradınız yardıma ihtiyacım var dediniz" "Evet yardıma ihtiyacım var ,ama sizin yardımınıza değil" Bu defa hepsi bakışlarını kaçırdı. Tamam onlara kırgınım ama böyle bir şeyde söylemek istememiştim. Çünkü kırıcı olmuştu. Onlar beni kırmış olabilir ama ben hala kıyamıyorum. "Yani, ben Songül 'ün numarasını istiycektim." Tam bir şey diyorlardı ki merdivenlerden Songül çıktı. "Ne yapıyorsunuz hepiniz sabah sabah burda?" Elinde pastane poşetleri vardı. "Songül ,bende sana ulaşmaya çalışıyordum " "Ne oldu? " "Yardımın lazım" Onu içeri buyur edince tabiki diğerleri geri kalmamış onlarda peşimize takılmıştı. Hepsinin bakışları benim üstümdeydi. Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "şey benim kremlerim varda sırtıma sürülmesi gerek elim yetişmedi acaba sen yardım edebilir misin" Bakışlarım yere kaydı. Çünkü onların Bakışlarında hüzün ve acıma belirdi. Bu bakışlara maruz kalmak istemedim. Songül ile beraber odaya geçtik. Üzerimdeki hırkayı yavaşça çıkardım. Bir kaç saniye sürmesini bekledim lakin hareketlenme olmadı. Arkama dönüp baktım gözleri dolmuştu. "Çok mu kötü görünüyor. Eğer miden kaldırmıyorsa başkasından" "Hayır hayır ,sadece, çok acıyor mu" "Katlanılmayacak gibi değil" Arkamı döndüm o yavaş yavaş kremleri sürdü. Birkaç dakika emilmesini bekledim. "Göğsündeki?" "Onu hallettim ben sağol" Başını sallayıp banyoya geçti. O ellerini yıkarken ben kapının ardında bir gölge gördüm sandım. Lakin ses yoktu. Bende fazla üstünde durmadım. Sonrasında kimse gitmemiş herkes Nedendir bilinmez yine benim evimde kahvaltı yapmıştı. Lakin öncesinin aksine kimseden ses çıkmadı . Sessizce kahvaltı yapmış ve yine sessizce evlerine dağılmışlardı. Bende kanepeye uzanıp televizyon izlemeye başladım. Belki zaman böyle daha hızlı geçerdi.....
|
0% |