@tugbalal
|
Akşama kadar odadan çıkmadım. Zaten eğitimlerede katılmıyorum. Sanırım raporların bana sağladığı en güzel şey bu oldu. İstemediğimde odadan çıkmak zorunda kalmamak akşam işlerimi halledip eve geçmek için yerimden kalktım. Bu gün yüzümü güldüren tek şey olan çiçeklerimi kucağıma alıp dışarı çıktım tam karargahın kapısındayken telefonum çaldı. Arayan babamdı. "Kızım" "Yüzümdeki gülüşün sebebi" Hitabımla erkeksi bir şekilde güldü. "Nasılsın, nasıl geçti ilk günün?" "Senin sayende güne çok güzel başladım." "Bunu duyduğuma çok sevindim güzel kızım" "Baba ne zaman dönüceksin" "Henüz belli değil ,birkaç gün daha buralardayım. Bir sorun mu var" "Önemli bir şey değil ,sen geldiğinde konuşuruz." "Sen öyle diyorsan" Arkadan sesler duyuldu. Babamı çağırıyorlardı. "Güzelim benim kapatmam lazım " "Tamam yakışıklım , seni çok seviyorum" " Bende seni seviyorum, kendine dikkat et" "Sende" Diyip telefonu kapadım yüzümde küçük bir tebessüm vardı. Çiçekleri yüzüme yaklaştırıp derin bir nefes aldım. Gerçekten çok güzel kokuyorlardı. Konuşarak yürütmüştüm tüm yolu eve geldiğimi bile anlamadım. Asansör tam kapanacakken son anda içerideki kişi kapıyı tuttu . Keşke tutmasaydı dedirtti. İçeride yüzbaşı vardı bakışları ilk bana kaydı sonrasında elimdeki çiçekleri gördü. Kaşları çatıldı. Asansöre binmemi bekledi lakin binmedim. Yönümü merdivenlere çevirdim. Arkamdan seslensede dönüp bakmadım. "Lâl " Lâl 'miş üsteğmen Eflal Karca 'ya ne oldu. Daha bu sabah askeriyenin orta yerinde bana bu şekilde kükremiyor muydu. Zaten o hırsla dördüncü kata nasıl çıktığımda anlamamıştım. Kapımı açıp kendimi eve attım. Çok açtım , canım feci sarma çekti. Üşenmedim, kalktım tüm malzemeleri çıkarıp içini hazırlamaya başladım . Yarım saatin sonunda nihayet her şey hazırdı . Oturup sarmaya başladım. Sarmayı bitirdiğim sarmaları tencereye dizdim. Ocağa koyup kendimi banyoya attım . O pişerken bende kısa bir duş aldım. Çıktığımda evin içi mis gibi yemek kokuyordu. Suyunu çektiğini görünce altını kapadım. Masama kurulup afiyetle yedim. Kapı çaldı. Ama umursamadım. Gelen her kimse geldiği gibi gidebilirdi. Zaten gelen kişi de çok ısrarcı olmadı. Salonda biraz zaman geçirip odama geçtim pijamalarımı giyip gözlerimi kapadım. Sabah gözlerim yine alarmdan önce açılmıştı. El mahkum üzerimi değiştirip evden ayrıldım. Kahvaltı yapmadığım için kantine gittim daha erkendi. Kimse yoktu. Salih'e karışık tost ve çay istediğimi söyleyip pencere kenarına oturdum. Karşımdaki sandalyenin çekilmesi ile yüzbaşı tam karşıma oturdu. Bu kaçıncı seviye yüzsüzlüktü. Daha onu sindiremeden yanımdaki sandalyeye Rıdvan komutan oturdu. Onun karşısına Sinan bunların amacı ne? Ateş ,Dursun ve Ali de gelip masama kuruldu. Salih tostumla çayımı getirince kalkmak için ayaklandım ama sinirimi tepeme çıkaran sesi duyuldu. "Otur üsteğmen ve evet bu bir emirdir." Bir şey söylemeden yerime oturdum. Onları yok sayıp tostumdan bir ısırık aldım. Bakışlarını üzerimde hissediyordum ama dönüp bakmadım. "Siz ne dersiniz Eflal komutanım " Bana yöneltilen soru ile bakışlarım Ali 'ye döndü. Dinlemedim ki . "Ne konuda" Bakışlarında mahcubiyet hissediliyordu. Onları yok saydığımın farkındalardı ve tabi nedenininde "Havalar gittikçe iyiye gidiyor. Hafta sonu mangal yapalım diyoruz?" Ateş devam etti. "Sizde gelirsiniz değil mi? " "İşim var benim gelemem" Hiçbir işim yoktu aslında ama gitmiycem. "Ne zaman müsait olursanız o zaman yapalım" Ali ısrar etmeye çalıştı ama nafileydi. Bakışlarımı ona çevirdim. "Size müsait olacağımı düşünmüyorum " Açık ve net . İştahım da kalmamıştı zaten "Yüzbaşı yapmam gereken dosyalar var kalkabilir miyim?" Başını usulca salladı. Bende arkama bakmadan çıkıp gittim . Bunlar ne sanıyordu hiç birşey olmamış gibi yapınca herşey yoluna mı girecekti. Ben daha eski yaptıklarını sindiremişken yeni yaralar açan onlardı şimdi de gelip beni yemeğe davet ediyorlar. Bu neyin kafası böyle. Her ne içiyorlarsa bende ondan istiyorum yemin ederim. Öğle yemeğinde şekerpare vardı ve ben çoook sevrim. İşlerimi bitirip yemekhaneye geçtim. Ama şekerpare yoktu. Baklava vardı. Yemek dağıtan ere dönüp "Yemekte şekerpare yok muydu?" "Vardı da bitti bizde baklava dağıtmaya başladık, taze çıtır çıtır veriyim mi komutanım " "Yok sağol aslanım" Açta değildim zaten bende çay alıp dışarı çıktım. Banklardan birine oturup karşıdaki dağları izledim. "Oturabilir miyim" "Eylül, tabi gel" Kupasında kahvesi ile gelip yanıma oturdu. "Dünden sonra nasıl olduğunu merak ettim." "İyiyim ya kafaya takılacak kadar önemli bir şey değildi zaten " "İnandırıcı, ama yemedim" Yüzüne bakıp tebessüm ettim. "Cevabını biliyorsan sorma doktor. " Başını omzuma dayadı. İkimizde yan yana karşıyı izledik. "Dün, sen gittikten sonra baya kötü oldu, hepsi" "Umrumda değil desem" "Haklısın ama bu sabah duydum, sizin yüzbaşı ile semih yüzbaşı arasında sürtüşme olmuş dün de Sinem senin hakkında iftira atınca Semih tutanak tutacağını söylemiş. Alparslan yüzbaşıya askerine sahip çık demiş. Siniri ondandı sanırım birde tutanak tutmasın diye biraz atışmışlar. " Semih yüzbaşıyı tanırdım gıcık herifin tekiydi. Duyduğum kadarıyla Sinem'in tim komutanıydı. "Öfkesinin sebebi ne olursa olsun ben günah keçisi değilim. Kaldı ki bir haltta yapamazdı. Eğer adam gibi gelip ne olduğunu sorsaydı kimseye ağız eğmek zorunda kalmazdı. Ama o gelip sormak yerine hüküm verdi. O kadının lafıyla... neyse ne sonuç olarak burdayız" "Peki şimdi ne yapacaksın" "Yapılacak olan belli, yakında sende görürsün." Bende çayımı yudumladım. Bir asker gelip Eylül 'ü çağırmıştı. O gidince bir süre daha oturup tekrar kantine geçtim . Bir bardak çay alıp odama gitmekti niyetim. Kantine giriş yapınca tüm Bozkurt timinin burda olduğunu fak ettim bakışları bana dönsede onlara bakmadım. Çayımı alıp arkamı dönmüştüm ki yüzbaşının sesi kulaklarıma doldu. "Hayırdır üsteğmen nereye?" Bakışlarını bana dikti. Elinin körüne demek vardı da diyemedim onun yerine yanına gidip hazır olda durdum. "Doldurmam gereken dosyalar vardı komutanım. " "Otur sonra doldurursun" Hayır dersem emir verip oturturdu. El mecbur sandalyeyi çekip oturdum ama ne oturuş. Sanki her an kaçacak gibi duruyordum. "Çaylarda geldiii " Salih elinde çay tepsisi ile geldi. Herkese çayları servis edip gitti. Birkaç dakika sonra elinde bir tabakla geldi. Tabağı tam benim önüme koydu. "Bu ne Salih " "Şey komutanım sabahtan beri bir şey yemediniz öğlenden size kalmaz diye ben size ayırdım." Önüme konan şekerpare tabağı ile resmen gözlerim parladı. "Sevdiğinizi biliyorum " Nerden biliyordu ki. Aman nerdense nerden elime çatalı alıp yemeye başladım. Her lokmayla resmen aşk yaşıyordum. Tadı gerçekten çok güzeldi. Bizim yemekhaneci bu işi biliyordu gerçekten. Ben kendimden geçmiş tatlımı yerken etraftan gelen kıkırtılar ile gözlerim açıldı. Hepsinin gözlerinde parıltılar vardı tebessümle bana bakıyorlardı. "Şey ben , siz yiyicek miydiniz?" Biraz utandım ne yalan söyleyeyim nezaketen sorsaydı bari, tabakta sadece iki adet kalmıştı. Ve ben onlarıda yemek istiyordum. İsteksiz bir şekilde sorduğumun onlarda farkındaydı. Ama ne yapabilirim şekerpare bu... "Biraz erken mi sordunuz komutanım " Diye konuştu Dursun. Tabi onu ekürisi Ateş takip etti. "Ben kalan iki taneyide yedikten sonra sorarsınız diye düşündüm." Bunlarda eğlence çıktı. "Bana gelmişti sonuçta , paylaşmayabilirdim de" Kendimi savunmam dillere destan olsada onlar bana gülmeye başladı. Sinir şeyler... "Aaaa arkadaşlar ne yapıyorsunuz?" Gelen sesle iştahım kapandı resmen. Bir sen eksiktin Sinem geldin tam oldu. Davet beklemeden yandan bir sandalye alıp yüzbaşının yanına oturdu. Kolu koluna değiyordu. Bakışlarımı onlardan çektim. "Şekerpare mi o?" "Yok fasülye" Söylediğim ile yüzü bozuldu. Dün yaptığından sonra hangi yüzle gelmişti. Daha fazla bu ortama katlanamadım. "Yemektekini beğenmediniz sizde değil mi bencede çok kötüydü. Naptınız dışarıdan mı söylediniz?" Sorusu diğerlerineydi. Ama kimse cevap vermedi. İyide bunu Salih yemekten ayırdım demedimi bu o değilse nerden geldi? " yüzbaşı bana söyleyecek bir şeyiniz yoksa kalkabilir miyim?" Onay aldıktan sonra son iki tatlımı yiyemeden aralarından ayrıldım. Yeni arkadaşları ile kaynaşabilirlerdi. Zaten benimde ağzımın tadı kaçtı....
|
0% |