@tugbalal
|
(Sana en çok ne yakıştı diye sorsan benim sevdam derdim. Sana en çok ne yakıştı diye sorarsan sen derdim. Yüreğime en çok sen yakıştın. Tenime en çok senin tenin , kokuma en çok senin kokun yakıştı derdim.)
Zaman nasıl geçiyor anlamıyorum dünya nasıl dönüyor onsuz. Ben onun güldüğü zamanlarda takılı kalmışken gün geceye nasıl dönüyor. Dursundu yada bir an önce vuslata ereceğimiz güne gitsindi olmazmıydı. Aklım hala onda o da merak ediyor mu? Benim gibi aramak istiyor mu mesela. Bir haber almak için delireceğim az kaldı. Üçüncü ayıda devirdik neredeyse. Yüzüme vuran serin hava ile dudaklarımda küçük bir tebessüm oluştu. Hastalandığı gün geldi aklıma son anda düşmesine engel olabilmiştim. Baygın bakışlarını görünce yüreğimde endişe peyda oldu. Elim anlına gitti. Ateş gibi yanıyordu. Hızla kendi evime götürmüştüm. Kendi yatağıma yatırmıştım . Titriyordu hemde öyle böyle değil. Doktor gelipte serum takıncaya kadar yanından bir an olsun ayrılmadım . Durmadan inliyordu. Ne söylediğini anlayamadım. Ateşi serumdan sonra her ne kadar düşecek gibi olsada gece tekrar yükseldi. Üzerindeki ince pikeye sanki elinde kalan son şeymiş gibi sarılıyordu. O hali ciğerimi pare pare etti. Daha fazla durmadım. Üstündeki battaniyeyi çekip kucağıma aldım. Kuş yavrusuydu sanki. Eğitimdeykende bu kadar hafifti onunla çalışırken hiç zorlanmıyordum. Ama başkasıyla eşleşmesinide istemiyordum. Onu duşa kabine soktuğumda ayakta duracak hali yoktu. Kendini hemen duvara dayadı. Suyu hafif açmamla ağzından küçük bir çığlık koptu. Çıkmaya çalışsada izin vermedim. Başını göğsüme dayayınca geri çevirememiş bende onunla duşa girmiştim . Elleri sanki tutunacağı son dalmışım gibi üzerimdeki gömleği sıkıyordu. Onu göğsüme çektim kollarımı bedenine sardım. Çeneme anca geliyordu. Titremesi hafifleyince duştan çıkardım. Yatak odasında bulunan koltuğa yatırdım. Üzerini değişmemiz lazımdı. Pansumanlarınında yenilenmesi gerekti. Ama tüm bunlar için üstünün çıkması lazımdı. Uyuduğu için izin alamazdım. İzinsiz üstünü değiştirirsem büyük ihtimalle sabah beni vururdu. Sinirlenince katil civcive benziyordu. Songül'ü çağırdım. O üstünü değiştirirken bende ilaç almaya çıktım. Eve geldiğimde onu benim yatağımda benim kıyafetlerim ile görmek dudaklarımda tebessüme neden oldu. Songül 'e teşekkür edip gönderdim. Baş ucuna oturdum elim istemsiz saçlarına gitmişti. Bir saç nasıl bu kadar yumuşak olabilir anlamıyorum. Eğilip saç diplerine bir buse kondurdum. Bir insan nasıl bu kadar güzel kokabilirdi. Kendine meftun ederdi bu kadın beni. Gönüllü kölesi olurdu insan. Dudaklarından küçük bir inleme kaçtı. Bir elimi yanağına koydum ,usulca okşadım. Kulağına eğildim "Geçicek, sana söz veriyorum. Canını acıtan her neyse geçicek " Verdiğim sözü tutamayacağımı canını yakacağımı bilemedim o an. Eğilip birkez daha saçlarına bastırdım dudaklarımı. Yanağındaki elimi kavradı parmakları. "Gitme "diye inledi bu defa. "Beni bırakma" diyişini ömrü hayatım boyunca silemem hafızamdan. Bu bir yakarıştı sanki. En büyük acı çığlığı dahi böyle kazınamazdı yüreğime. Yanına uzanıp belinden kendime doğru çektim. "Sen yeterki iste yanından bir an olsun ayrılmam" Demiştim . Bu anı bekliyordu sanki kedi gibi sindi göğsüme başını boynuma gömdü. Derince kokumu soluduğunu hissettim. Şimdi nasıl isterdi beni yanında.
Sabaha kadar kollarımın arasında tuttum onu kokusunu doyasıya çektim içime. O uyanmadan yanından usulca kalktım. Karşımda tişörtün eteklerini çekiştire çekiştire kıvranışı kapıdaki yakınlaşmamızdaki heyecanı , hepsi ,tüm hareketleri bir bir düştü aklıma . Ezberlemiştim sanki onu. Hele annemin yanındaki halleri. Nede çabuk sevdirmişti kendini. Annem anlamış gibi sormak için can atıpta soramadığım soruyu sormuştu. Evli misin sorusuna çay boğazına kaçınca gözlerinden yaş gelene kadar öksürmüştü. Öperek silmek isterdim akan gözyaşını.Evli olmadığını biliyordum. Ama ya sevdiği varsa diyede kendimi yiyiyordum. Geçen günkü çiçeklere gitti aklım lakin ona da yok demişti. Yüreğime baharı getirdiğinin farkında bile değildi. İki gündür bu çiçekler yüzünden kendi kendimi yediğimi bilmiyordu. Bu cevabı ile Allah'ın izni ile beni cehennemden azat ettiğini bir bilseydi böylece yanımda otururmuydu. Albay çağırınca gitmişti. O gün gerçekten bizim timden gidecekmi diye düşünürken hepten sanki yok olmuştu. Albay izne ayrıldı dediğinde ise daha çok şaşırdım . Bir veda bile etmemişti. Şimdilerde ne yaptığını öyle çok merak ediyordum ki. Albayın postası gelip tüm Bozkurt timini harekat merkezinde beklediğini söyledi. Hepimiz dikdörtgen masada oturmuş ayakta duran albaya bakışlarımızı dikmiştik. Belliki çok önemli bir şey söyleyecekti. Çünkü o gittiğinden beri time geçici gelen Sinem aramızda değildi. Dahası harekat merkezinde görevli olan askerlerde yoktu. "Sizi neden buraya çağırdığımı merak ettiğinizi biliyorum, şimdi size anlatacaklarım bilmenizi isterim ki çok büyük sırlar , anlatacaklarımı canınız pahasına koruyacağınıza dair kuşkum yok." Bakışlarını hepimizin gözlerinde gezdirdi. "Kuzgunu hepiniz duymuşsunuzdur." Elbette duymuştum hatta bir keresinde hepimizin canını o kurtarmıştı. Koyu gözleri dışında hiç bir yeri görünmüyordu. Sesini bile işitmemiştik. "Onu bundan üç ay önce bir göreve yolladım çok zor bir göreve. Lakin son iki haftadır kendisinden haber alamıyorum. Ankara ile bağlantıya geçtim sizin operasyona dahil olup bu evladımızın hayatını kurtarmanızı istiyorlar." "Gidip kapıyı açtı. Görevli askerler tekrar eski yerlerine geçti. İşin sır kısmı bu kadardı sanırım. "Dediğim gibi askerimizden hala haber yok yaşıyor mu yoksa şehit mi edildi bilgisi bize ulaşmadı" Şehit mi derken bakışlarındaki hüznü görmemek için aptal olmak gerekti. "Yeri tesbit edildiğinde sizden gidip askerimizi sağ salim almanızı istiyorum." "Komutanım bir görüntü geldi" "Ekrana yansıt" Ekran açılınca tek gözü kör bir adam göründü. Fransız aksanı ile konuşmaya başladı. "Albaaaay bak burda kim var." Başında siyah bir çuval olan bir asker girdi kayda bu kuzgun olmalıydı. Adam askerin başındaki çuvalı çıkarınca hızla yerimden ayaklandım. Gördüğüm yüz Allah 'ım nolur. Hayır o olmasın. Kuzgun! LÂL! Diğerleride en az benim kadar şaşkındı. Ne yani kuzgun Lâl miydi. " gönderdiğin köstebek ne yazık ki yakalandı." Saçlarını geriye doğru çekti . Benim okşamaya kıyamadığım tek tek her bir teline dudaklarımı bastırmak istediğim saçlara o nasıl kıyıyordu . Bu adam benim elimde can verecekti. Onu dikine gömmeyen Alparslan değildi. "Belgelerim nerde asker?" "Kafamın içinde al alabiliyorsan?" Adam hırsla saçlarını bıraktı. "Ama gördüğün gibi aldığı belgelerin yerini söylemiyor. İki gün , size iki gün süre belgeleri bana getireceksiniz yoksa askeriniz ölür." Sonrasında ekran kapanmıştı. Telaşla başımı albaya çevirdim . " İstihbarattan haber bekliyoruz umut ediyorum ki bulacaklar. " Bakışları bana döndü. "Yerini bulduklarında bir aslan gibi oraya çök ve kızımı getir yüzbaşı, bunu senden Albay olarak değil bir baba olarak istiyorum. " Yapabileceğim tek şey başımı sallamak oldu. Hepimiz öylece bekledik. Umarım iyisindir. Allah'ım sen ona yardım et ,bize bağışla....
|
0% |