@tugbalal
|
Çok bekledim seni, Kokunu kokuma katık etmeyi, Çok bekledim seni, Sevdana yüz sürmeyi, göz yaşında ıslanmayı. Ben seni çok bekledim , Yakub'un Yusuf'a hasret kalışı gibi. Adem'in Havva'yı arayışı gibi Ben seni çok bekledim. Ben seni çok özledim. Toprağın suya hasret kalışı gibi...)
Gözlerim dürbünde ,etrafı kolaçan ettim. Kapının önünde yedi adam saydım. Yanlarda dörder tane. İçeri giren iki kişi... Devriye gezen on altı kişi vardı. Binanın tepesinde üç keskin nişancı. İçeridekileri varın siz hesap edin. Burdan adam almak zordu. Lakin Bozkurttan adam almak daha zordu. Hele bu kişi Lâl ise imkansızdı. Telsize doğru konuştum. "Bozkurt herkes yerini aldı mı?" "EVET KOMUTANIM " Herkesten onay alınca devam ettim. "Atışımla başlıyoruz. Her mermiye bir leş istiyorum. Iskalayanı hedef tahtasına zımbalarım. O kızı sağ alacaz. Anlaşıldı mı?" "EMREDERSINIZ KOMUTANIM " İlk atışı keskin nişancılara aldım atışımla beraber ortalık mahşer yerine dönmüştü. İki saat önce gelen haber ile hepimiz helikoptere binmiştik. Güney sınırının ötesinde terk edilmiş bir binada tutulduğuna dair haber gelmişti. Bir nebzede olsa nefes almaya başladım. Hepimizin üzerinde normal askeri üniforma yerine siyah kamuflajlar vardı. Sadece Bozkurt timi olarak gelmiştik şayet yakalanma gibi bir durumumuz olursa hiç bir devlete mensup değildik. Yardım gelemezdi. Destek yoktu. Bir yanımızdaki adamlara birde Allaha güverek başlamıştık. Allah Nasib edersede onu sağ salim alacaktık. Yaklaşık iki saattir çatışıyorduk. Mühimmatımız çok az kalmıştı. Ama neyseki adamlarında sonu gelmek üzereydi mantar gibi türüyordu şerefsiz herifler. Bunlar sıradan terörist değildi. Paralı asker oldukları çok belliydi. Hem kullandıkları silahlar hemde aldıkları eğitim bunu çok net ortaya seriyordu. Adamlar nihayet etkisiz hale geldiğinde tedbirli şekilde ilerlemeye başladık. Sinan hemen arkamdan ilerledi. Rıdvan abi ve Dursun sağ tarafa doğru ilerlerken Ali ve Ateş soldan ilerledi. Yavaş yavaş ilerlerken tek tek binanın tüm odalarına bakıyorduk. Her telsizden temiz diye ses geldiğinde yüreğim ağzıma geliyodu. En alt kata kadar inmiştik . Neredeyse her odaya baktık lakin Lâl' den bir iz yoktu. İlerleyişimizde karşımıza yeni adamlar çıkıyordu. Onları indirip öyle devam ediyorduk. Tüm adamlar temizlendi lakin hala onu bulamadım. En alt katta artık güneş ışığının olmadığı yere gelmiştik. Elimizdeki fenerler ile ilerliyorduk. Geriye tek bir kapı kalmıştı. Sinan eli ile kapıyı açıp hızla geri çekildi. Ses olmayınca yandaki elektrik düğmesine uzandı elim oda o kadar karanlıktı ki göz gözü görmüyordu. Işıkları yaktığımda gözlerimle etrafı taradım arkama bakamadan Sinan 'ın sesi doldu kulaklarıma "Komutanım!" Bu bir fısıltıydı . Lakin haykırış etkisi yarattı bende . Arkamı döndüğümde yerde kanlar içinde yatan beden benim sevdiğim kadına mı aitti. Benim Lâl 'ime . Silahım usulca yere düştü. Nefesim kesildi. Dünya dönmeyi bırakır mı? O an bıraktı. Benim dünyam o nefes aldıkça dönüyormuş. Daha fazla duramadım. Ayaklarım ona doğru koştu lakin yüreğim sendeleyen adımlarla vardı yanına. Başını kaldırıp dizlerime koydum. Siyah saçları dahi kanla boyanmıştı. Ne zamandır bu haldeydi. Ne zamandır . Geç kalmıştık. Biz ona geç mi kalmıştık. Dudaklarımdan fısıltı şeklinde adı çıktı. "Lâl " Dua eder gibi duyuldu ismi. Allaha yakarıştı benimkisi. Gözlerini açsın istedim. Lakin karşılık bulamadım. Hani Allah sizi en sevdiğiniz ile sınarmış ya bende son nefesime kadar onunla sınanacakmışım . Kanlar içindeki bedenini kucaklayınca anladım. Telsizden Sinan'ın sesi duyuldu. "Rıdvan abi, buraya gelmen lazım acil" "Buldunuz mu Eflal 'i?" "Bulduk ama" Onunda gözleri dolmuştu konuşamıyordu. "Abi ,çok kan var ,ne olur çabuk gel" "Sinan kardeşim ,ne oluyor orda?" Bu defa ateş konuşmuştu. Çok geçmeden Dursun ile Ali'nin de sesi duyuldu. "Sinan iyi misiniz siz? Eflal bacıma mı bir şey oldu?" "Komutanım Eflal Komutanım iyi mi neden bir şey söylemiyorsunuz?" İkimizde öylece kala kaldık. İyi değildi yaşıyor mu o bile belli değildi. Nabzını hissedemiyordum. Tekrar seslendim bir umut belki duyar diye. "Lâl ,aç gözlerini ,ne olur" Bu defa çağrım yanıtsız kalmadı. Usulca açtı gözlerini ama çok güçsüzdü bakışları. Bakışları odak noktası arar gibi etrafı taradı. En son benim gözlerimde durdu. Cılız bir nefes bıraktı dudaklarından. "Ge geldin ,mi?" "Geldim ,burdayım bak " Ellerimle yüzünü okşadım gözleri yarı baygın bakıyordu. "Ge gerçek mi misin?" Konuşamıyordu. Her kelime dudaklarından ayrılırken nefes almak daha çok acı veriyordu. "Gerçeğim güzelim, bak geldik. Seni burda bırakır mıyız hiç?" Bakışları kısa bir an Sinan'a kaydı sonra göz kapakları kapandı. "LÂL BANA BAK , AÇ GÖZLERİNİ, BANA BAK.SİNAN NE OLUYOR" Sarsmama rağmen açmadı gözlerini. Kapının dışından koşuşturma sesleri yükseldi. Rıdvan abi hızla bize doğru koştu. Bu defa o baktı nabzına sıhıyeci olan oydu. "Nabzı çok zayıf bir an önce burdan götürmeliyiz. " Daha fazla beklemedim bir kolumu sırtına koydum. Diğerini bacaklarının altından geçirip hızla doğruldum. Olabildiğince hızlı ilerlemeye çalıştım. Helikopterin kalkış noktasına bir saatlik mesafedeydik Allahım ne olur onu bana bağışla diye dua ettim. Yürürken gözlerini ara ara açsada çok uzun süre açık tutamıyordu. Hepimiz tek sıra halinde ilerliyorduk. "Yalvarırım dayan, " bakışlarım bir yüzünü bir yolu izliyordu. Başını hafif kaldırıp anlına dudaklarımı bastırdım. "Daha kendimi affetirmedim sana. Daha sana seni..." "Komutanım biraz biz taşıyalım isterseniz?" Ateş'in sorusuna olumsuz anlamda başımı salladım. Kimselere vermezdim onu, zaten kuş kadar hafifti. Varış noktasına geldiğimizde helikopterin daha inmediğini görmek beni daha fazla germişti. Saniyelerle savaşıyorduk. "Lâl, bak geldik sayılır , sana hiçbir şey olmayacak." Gözleri birkez daha aralandı. Acı kahve gözleri artık odağını kaybetmişti. "Baş başım" "Başın mı ağrıyor?" Elim başına gitti herhangi görünür bir yara yoktu. Saçlarını okşadım kurban olurum ben o başa. Acımasındı canı. Gözleri tekrar kapandı. Helikopter gelince beklemeden bindik. Kısa süreliğine onu Sinan'a versemde binince tekrar kucağıma aldım. Cılız sesi bir kez daha duyuldu. "Üş üşüyo rum " Bakışlarım Rıdvan abiye döndü. Neden üşüyor. Neden titriyordu. "Şoka giriyor . Bir an önce hastaneye varmamız gerek" Kollarımı biraz daha sıkılaştırdım . Sanki çok sararsam gitmezmiş gibi geldi o an. "Gitme , ne olur benden, bizden gitme" Diğerleride bakışlarını ona odaklamıştı. Hepimizin canı yanıyordu. "Hak hakkı nızı helal ed edin" Duyduğum ile gözümden bir damla yaş aktı. Hayır veda edemezdi. "Hayır ,hayır olmaz ,veda edemezsin, böyle vazgeçemezsin" Ben konuştum lakin o gözlerini çoktan yummuştu. Yüzüne gelen saçları geri aldım uyanması için sarssamda bağırsamda uyanmadı. "Abi , abi uyanmıyor. Neden açmıyor gözünü?" Hızla oturduğu yerden kalkıp bana doğru geldi. İki parmağını şah damarının üstüne koydu. İki dudağından çıkacak olan kelimelere bağladım ben canımı. Bakışlarını gözlerime odakladı. Söyleyeceği şeyden korkuyordu. Bende duyacağımdan. "Nabzı dur durmuş" Hayır, hayır , hayır, ne olur böyle bitemez bitmemeli. Helikopterin inişe geçmesi ile hızla onu kucakladım. Bekleyen sağlık görevlilerine doğru gidip sedyeye bıraktım. Monitörize ettiler lakin hiç kalp atımı yoktu "Nabzı yok , hızlı olun hemen hastaneye" Sağlık çalışanının söylediği ile ben nefes almayı bıraktım. Bir sağlıkçı hızla kalp masajına geçti. Biri ağzından içeriye bir hortum takmaya çalışıyordu. Biride koluna damar yolu açıp ordan ilaç yapmaya başladı. Canını yakmayın demek istedim. Onun canı çok yandı. Daha fazla yakmayın! Onlar hızla ambulansa doğru giderken ben arkalarından baka kaldım dizlerim beni taşıyamayacak hale geldi. Dizlerimin üstüne düşüyordum ki Rıdvan abi beni kolumdan tuttu. "Kendine gel aslanım, onun bize ihtiyacı var" Hızla başımı salladım. Bizde daha fazla beklemedik. Ambulansın arkasından hastaneye doğru yol aldık. O kadar kolay vazgeçmek yoktu. Bu bir savaşsa bizler en iyi savaşçılardık. Ve onun kazanmaktan başka şansı yoktu. Bizde onun yanında yerimizi alacaktık .Uyanırsa kendini yalnız hissederdi. Biz vardık. Ben vardım. Yalnız değildi...
|
0% |