@tugbalal
|
Karanlık bir dünyadayız sevgilim Sevginin olmadığı Küçük çocukların aç kaldığı , öldürüldüğü bir dünyada Merhametin olmadığı İhanetin kol gezdiği, Karanlık bir dünya burası. Zifiri karanlık bir dünyadayız sevgilim Kadının kolunun kanadının kırıldığı Bir dünyada, Ekilen her bir sevgi tohumunun filizlenmeden koparılıp atıldığı Bir dünya burası sevgilim. İşte ben tüm bunların inadına seviyorum seni Namahremin aşk zannedildiği Heveslerine nefislerine yenik düşmüş insanların yalan aşklarına inat mahşere kalacağımızı bilemeden bu karanlık dünyaya bir umut diye Sevdim ben seni)
Bir insan ne kadar sevilebilir diye sormayın anlatamam , anlatması imkansız. Kirpiğinden tut her zerresine tapılırmış. Ben bu gün onu anladım . O nefes alsın diye can verilir can alınırmış. Ama o orda lanet olası ameliyat masasında canı için savaş verirken ben onun için hiç bir şey yapamayınca çaresizlik neymiş bir kez daha anladım. Cansızmış gibi duran kanlı bedenini kucaklayınca çaresizlik neymiş ben dibine kadar anladım. Kaç saat geçti o içeri gireli ne kadar oldu. Ben saymayı bıraktım ben yaşamayı bıraktım. Öfkeliyim . Kendime öfkeliyim. Ona onu sevdiğini söyleyemeyen kalbime öfkeliyim. Onu kıran inciten dilime öfkeliyim. Ben onsuz dönen bu dünyaya öfkeliyim. Bıraksalar dünyayı alt üst ederim. Lakin oturup öylece bana dönmesini bekliyorum. Ben öfkemi kime, neye kusacağım bilmiyorum . Gözlerim diğerlerine kaydı. Onlarda en az benim kadar perişandı. Hepsi bir köşede doktorun çıkıp iyi bir haber vermesini bekliyordu. Hepimizin dilinde aynı dua vardı. Allahım onu bize, sevdiklerine bağışla... Bakışlarım saatlerdir baktığım ameliyathane kapısından elimdeki yaraya kaydı. Ameliyata gireli bir saat olmuşken kendime hakim olamamıştım. Duvarı yumruklamıştım. Kendimi kaybettiğim sayılı anlardan biriydi. Bundan önce ki, gitmek istediğini duyduğum andı. Gitmesine izin vermeyeceğimi söylediğimde yüzüme bağırması ile bir kez daha nefret ettim kendimden. O günde duvara yumruğumu geçirmiştim. Her defasında Rıdvan abi araya giriyordu. Diğerleride gördükleri karşısında şaşkındı. Yıllardır tanıyorlardı beni bir çok silah arkadaşımızı kaybetmiş, ne badireler atlatmıştık hiç birinde kendimi böylesine kaybetmemiştim. Sanırım doğru kelime buydu. Ben kaybolmuştum. O olmadan ben kendimde değildim ki o neredeyse onunlaydım. "Yüzbaşı " Bize doğru gelen İbrahim albayla ayaklandım. "Kızım nasıl evlat" "Ameliyatta hala , daha haber çıkmadı. Bekliyoruz." Yıllardır tanırdım İbrahim albayı . Oda ağlamıştı Gözlerindeki kızarıklıklardan belli oluyordu. Gelip yanımda boş olan sandalyeye oturdu. Biz yedi koca adam, bedeni küçük lakin yüreği deryalar kadar büyük olan bir kadının bekleyişine durduk. Vatan toprağının nöbetini tutar gibi durduk. Bir umut bir haber gelsin , gelsin de yüreğimize su serpilsin diye bekledik. Uzun bekleyişimizin ardından ameliyathanenin kapıları açıldı. Üzerinde ameliyat önlüğü ile doktor dışarı çıktı. "Durumu nasıl?" Hepimiz birden ayaklanıp yanına koştuk. Hepimizin yüreğine pelesenk olmuş soruyu albay sordu. "Hastanın kalbi buraya geldiğinde durmuştu. Karın boşluğundan üç kurşun çıkardık. Kurşunlardan biri karaciğere denk gelmiş. Çok kan kaybetmiş. Yapılan müdahaleler sonrasında geri döndü. İki gün uyutucaz. Bu iki gün bizim için çok önemli. Sonrasında her hangi bir sorun çıkmazsa uyanmasını bekliycez. Çok güçlü biri, umarım kendine gelir ,geçmiş olsun " Doktor yanımızdan giderken ben onu düşündüm Üç kurşun demişti doktor. Küçücük bedeninden tam üç kurşun çıkarmışlardı. Gözümden akan yaşı hızla sildim. O güçlüydü benimde güçlü durmam gerekti. Kapılar birkez daha açıldı. Sedye üzerinde öylece yatıyordu. Göğsüne kadar örtmüşlerdi. Buğday teni bembeyazdı. Saçlarında yeşil bir bone vardı. Oysaki ben o saçların rüzgarda dalgalanmasını isterdim. Göğsünden aşağıya iki hortum içi kanlı olan iki hazneye iniyordu. Ağzında bir hortum vardı. Yanında ilerleyen hemşire durmadan ambuluyordu. Ona nefes olmak istedim. Beklemeden yanımızdan ilerlediler hızla yanına doğru ilerledim elim eline uzandı. Buz gibiydi. Çok üşümüştü. O zaten hep üşürdü. Sarmak gerekti. Onu sımsıkı sarıp sarmalamak. Elimden hiç birşey gelmedi. Uzun bekleyişimiz bu defa yoğun bakımın önünde başladı. Göz kapakları kapalıydı. Sanki çok yorulmuşta kendine izin vermiş gibiydi. Çok yoruldu uyumak hakkı diye düşündüm. Ellerim istemsizce camdaki yansımasına gitti. Usulca okşadım. " Uyu ama sonra uyan olur mu? Çünkü artık ben sensiz yaşayamam . Ben bu kadar sen olmuşken içimi böylesine kaplamışken olmaz. Yapamam." Fısıltımı duymadı. Zaten bende duysun diye değil Rabbim içimi biliyor duam birde dilimden dökülsün diye konuşmuştum.
İki gün oldu . Tam iki gündür o camın ardında gözlerini açmasını bekliyorum. Ama açmadı. Bu sabah doktorlar gelip ilaçları kestiğini kendiliğinden uyanmasını bekleyeceklerini söylemişti. Saatler oldu lakin tek bir kıpırtı dahi olmadı. Bizimkileri gece evlerine göndermiştim. Bu sabah tekrar gelmişlerdi. Nergis abla dün gelmişti Ama Çınar komşuda durmayınca gitmek zorunda kalmıştı. İbrahim albay'da burdaydı. Göndermek istesekte gitmemiş kızının başında beklemek istemişti. İlk gün ona bir oda ayarlamıştık. Bir kaç defada Songül gelip bakmıştı. Değişiklik olmayınca mecbur oda gitmişti. Şimdi herkes bir yerlere dağılmıştı. Koridorda tek başımaydım. İçeriden çıkan doktoru görünce yanına doğru adımladım. "Durumu nasıl?" "Malesef, bir değişiklik yok" İki gündür durmadan aynı soruyu soruyordum. Adamda ne yazıkki aynı cevabı veriyordu. "Şey ,ben yanına girebilir miyim?" Adam yüzüme baktı. Halim içler acısıydı. Kaç gündür yemek yemiyor, uyumuyor, burdan ayrılmıyordum. "Çok kısa" "Teşekkür ederim " Yanımızdaki hemşireye beni içeri alması için talimat verdi. Üzerime önlük ,maske ,bone ne kadar koruyucu ekipman varsa geçirdim. Saçlarında hala bone vardı. Ağzındaki hortumu dün sabah çıkarmışlardı. Elinde ve göğsünde kablolar serumlar vardı. Elim eline uzandı. Küçük elini avuçlarımın arasına aldım. Dudaklarıma götürüp üzerini öptüm. Bir elim elini avuçlarken diğeri saçlarına gitti. Başındaki boneyi yavaşça çıkardım saçlarından. Uzun siyah saçları yastığa döküldü. Bu defada alnına bastırdım dudaklarımı hastane kokusu bile bastıramamıştı kokusunu bebek gibi kokması normal mi. Benim bebeğim diye geçirdim içimden. Saçlarını okşamaya devam ettim. "Lâl, bak ben geldim. Hadi aç gözlerini. Hepimiz seni bekliyoruz. Bana küstüğün için mi uyanmıyorsun? Eğer öyleyse ben cezamı çekmeye razıyım. İstersen hiç konuşma benimle ,yeterki aç gözlerini. Korkuyorum be güzelim , seni kaybedersem diye ,sana ulaşamayacağım kadar uzağa gidersen diye, ödüm kopuyor. Dağların aslanı diyorlardı bana, her aslana boyun eğdiren bir ceylan varmış meğer. Uyan artık. Ne çok uyudun . Uyanda, ağzıma sıç istersen. Gıkım çıkarsa namerdim. Lâl, çok özledim. Çok." Hemşire gelip uyarınca daha fazla kalamadım. Son defa saçlarına dudaklarımı bastırdım. Sonrasında camın arkasındaki yerime geri döndüm. İçeriden çıkalı neredeyse dört saat oluyordu. Ama hala bir hareketlenme yoktu. Bakışlarımı kirpiğinden el parmaklarında ki tırnaklarına kadar gezdirdim. Allaha bir kez daha yalvardım allahım ne olur onu bana bağışla. Bana bu acıyı yaşatma. "Bir değişiklik var mı?" "Yok komutanım," "Hadi sende evine git evlat günlerdir burdasın" Albayın Söylediği ile yerimde rahatsızca kıpırdadım . Ne diyecektim adama ben senin kızına sevdalandım ondan bir adım gidemem mi? Sanırım çeker vururdu. Ben cevap veremeden telefonu çaldı. Açıp bir süre karşıyı dinledi. En son kapatıp bana döndü. "Benim karargaha gitmem gerek çok önemli, biliyorum yorgunsun ama güvendiğim bir sen varsın" "Estağfurullah komutanım elbet ben kalıcam" "Eyvallah, bir değişiklik olursa haber ver mutlaka, kızım sana emanet" O uzaklaşırken bakışlarım tekrar camın arkasındaki kıza kaydı. Doktoru bulup tekrar yanına girdim. "Merhaba ,yine ben geldim. Şimdi uyanık olsan seni burda istemiyorum yüzbaşı diye diretirdin. Benim senden başka gidecek yerim yokmuş be güzelim. " Elim saçlarında dolaştı. Sanki yeri orasıydı. Bu kadının yeri benim yanımdı. Eğilip saçlarına bastırdım dudaklarımı kokusunu derince çektim içime bir sonrakine yetmesi gerekti. Dedim ya müptelası etmişti. Gayrı kurtuluşum yoktu. Kurtulmak isteyende yoktu ya. "Yü yüzbaşı" Duyduğum cılız ses ile doğruldum . Baygın bakan acı kahve gözleri bana bakarken görmek. Allahım çok şükür , çok şükür. O gözlerini açtı dünya dönmeye başladı. O gözlerini açtı, ben nefes almaya başladım. "Lâl" Bakışları kısa bir an bana baksada gözleri tekrar kapandı. Doktora uyandığını haber verdikten sonra albay ve diğerlerini de aradım onu normal odaya almışlardı. Ama hala uyuyordu. Doktor yorgun düştüğü için normal demişti. Şimdi hepimiz öylece ona bakıyorduk. Gözleri hafif kıpırdandı. Kurumuş dudaklarından önce bir inleme kaçtı. Sonrasında ise "Su" Diye fısıldadı. Hızla yerimden kalktım. Başını hafif destekleyip su bardağını dudaklarına yaklaştırdım. Bir kaç yudum içmiştiki öksürmeye başladı. Endişe ile geri çektim. "İyi misin " "Hı hı" Bakışları yine yüzümde dolaştı . Sonra etrafta ve bizimkilerde. Tekrar gözlerimin içine baktı. Gözleri doldu. "Yüzbaşı " "Şşşş dolmasın gözlerin" "Ge gerçeksiniz değil mi?" Neden durmadan gerçekliği sorguluyordu. "Gerçeğiz, hepimiz burdayız , yanında , sana zarar gelmeyecek söz veriyorum" Buğulu bakışları arasında tebessüm etti. "Bizi çok korkuttun civciv " Bakışları bu defa diğerlerine kaydı. "Geçmiş olsun Eflal Komutanım " Tebessüm eden Aliye başını salladı. "Sağol Aliş" Söylediği ile hepimiz gülümsedik. "Bir an hiç uyanmayacasun sandum valla " "Devrem doğru söylüyor. Ne ense yaptın bacım" Ateşle Dursun 'un dedikleri ile gülüşü büyüdü. Ne çok özlemiştik böyle gülmesini. "Geçmiş olsun kardeşim" "Sende sağol Sinan, hepiniz sağolun" "Eeee artık şöyle güzel bir mangalı hak ettik değil mi komutanım " "Ulan aklın fikrin yemekte ne beleşçi herif çıktın " "Öyle deme devrem bak ponçik kalbim kırılıyor" Ateşle Dursun'un şaklabanlıkları ile hepimiz gülmeye başlamıştık. Birden ne olduğunu anlamadım ama Lâl Sinan 'a odaklanarak bakmaya, başını her iki tarafa hayır şeklinde sallamaya başladı. "Hayır , hayır yapma, HAAYIIIR YAPMA BIRAAAKKKK" öyle bir çığlık attı ki ne olduğunu hiç birimiz anlayamadık. Ben her iki kolundan tutmaya çalıştıkça o ayağa kalkıp Sinan 'a doğru atılmaya çalıştı. "ÖLDÜRMEYİN SİNAAAAN ,HAYIR ,KARDEŞİM" Başını boynuma gömüp ağlamaya başladı. "Ali doktora haber ver çabuk" Başını kaldırıp yüzünü kendime çevirdim hala hayır diye sayıklıyor bir yandan da ağlıyordu. Ellerimi yanaklarına yerleştirdim "Lâl, Lâl bana bak" Gözlerini kapatmış sanki bir çeşit transtaydı. "Lâl, güzelim hadi bak bana, bak ben burdayım" Gözlerini yavaşça araladı. "Aferin güzelime, bak ben burdayım" Başımı aşağı yukarı salladım "Sinan'ı vurdu, öl öldürdüler onu" "Hayır , hayır o iyi, kimse ölmedi. Ölmeyecekte. İzin vermiycem tamam mı bak Sinan orda." Korkarak bakışlarını Sinan'ın olduğu tarafa yavaşça çevirdi. Sinan'ında gözleri dolmuştu. Eli hala üzerimdeki tişörtü sıkıyordu. Hafif geri çekilmek istedim ama telaşla daha çok yaklaştı. "Tamam ,tamam gitmiyorum , yanındayım" Etraftaki her şeyin gerçekliğini sorgular gibi bakıyordu. Sanki beni bırakırsa bu odadaki her şey yok olacak gibi. Kapı açıldı içeri albay , doktor ve Ali girdi. Albayın bakışları bir bana sıkı sıkıya tutunmuş olan Lâl 'e birde onu saran kollarıma kayınca kaşları çatıldı. "Ne oluyor burda yüzbaşı " Ben tam cevap verecektim ki konuşan cılız ses engel oldu. Elleri hala bana kenetlenmiş olsada bakışları babasındaydı. "Yüzbaşı , orda , orda babam var mı" Bu defa şokla hepimiz ona bakıyorduk. Gerçeklik algısını yitirmişti. "Babam şu an odada mı yüzbaşı?" "Evet , burda şu an bozkurt timi, bir doktor ve baban sağ bir şekilde burda Lâl hayal değil." "Ba baba" Ağzından bir hıçkırık kaçtı. Albay gelipte onu kollarına aldığında da babasına sarılıp ağlarkende bir eli hep bana tutunuyordu. Dedim ya bırakırsa her şey yok olacak gibi davranıyordu. Benim bebeğime ne yapmışlardı. Nasıl yakmışlardı canını......
|
0% |