Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@tugbalal

Özlemek böyle bir şey miydi ?

Yarım hissetmek.

Rüzgarın esintisinde dokunuşunu aramak.

En güzel çiçeklerde kokunu aramak mıydı?

Gelsen, sarsan ,

Sıcaklığında can bulsam.

Özlemek böyle birşey miydi.

Özlemek sarılmakla geçer miydi?

 

Gideli iki hafta olmuştu. Ve sadece bir defa konuşabilmiştik . Hepimizin yüreği ağzındaydı. Hasretim gittikçe büyüyordu...

Nerdesin yüzbaşı , iyi misin ?

Bir haber ,Allahım ne olur bir haber.

Konuşmamızın üzerinden beş gün geçti. Sonrasında irtibatı kaybetmiştik.

Salona geçtiğimde Sevgi teyze elindeki kuran-ı kerimi kapatıp bana baktı. Gözleri nemlenmişti.

"Sevgi teyze iyi misin?"

"İyiyim kuzum"

Yanına gidip önünde diz çöktüm. Bakışları yüzümü taradı.

"Gideli kaç gün oldu. Haber alamamak beni tüketiyor be kızım. Yüreğim ağzımda bir haber alsam en azından ,bir nebzede olsa rahatlardım. "

"Bak ne diycem. İstersen karargaha gidip bir sorayım. Belki bir haber vardır."

"Söylerlermi ki"

"Aşk olsun Sevgi teyze, benim o karargahta bir havam var. Büyük bir ağırlığım var."

Bu söylediğime gülmüştü.

"Sen beni güldürdün Allah'ta seni güldürsün. Deli kızım benim."

Eli yüzümü okşadı.

Üzerimi değiştirip karargaha doğru yürüdüm. Askeriyenin kapısına gelince kapıyı açtılar. İçeri giridiğim de gördüğüm ilk askere albayı sordum . Harekat merkezinde olduğunu öğrenince oraya doğru yol aldım.

Kapıdaki askerden içeri haber vermesini isteyince içeri girdi. Geri geldiğinde

"Albayım sizi bekliyor komutanım "

Beklemeden içeri girdim.

Karşısına geçip selam durdum.

"Üsteğmen Eflal Karca Diyarbakır "

"Hayırdır üsteğmen ,burda ne işin var"

"Komutanım ben bizim timden bir haber varmı diye soracaktım. Biliyorsunuz Sevgi teyzelerde kalıyorum. Kaç gündür haber alamayınca çok endişelendi. En azından yaşadıklarını bilse yeter."

"Biliyorum üsteğmen. Ona çocukların iyi olduğunu söyleyebilirsin. Ümit ediyorum ki en kısa zamanda görevlerini bitirip geri geleceklerdir."

Tam dışarı çıkacaktım ki yanımızdaki askerin dediği ile durdum.

"Komutanım Alparslan yüzbaşı telsizde."

Albay telsizi eline alıp konuşmaya başladı. Bende kulak kesildim.

"Seni dinliyorum yüzbaşı "

"Komutanım pusuya düştük. Çok kalabalıklar , mühimmatımız yetersiz destek istiyoruz, tekrar ediyorum destek gerekli"

"Oraya en yakın desteği dört saat içerisinde yollayabilirim. "

"Komutanım o kadar dayanamayabiliriz"

"Yapabileceğim en kısa sürede destek göndermeye çalışıcam"

Arkadan çatışma sesleri yükseldi. Telsizden gelen sesi sustu. O sustu benim yüreğimden bir feryat koptu. O sustu ben can çekiştim. Yüreğim yerle bir oldu. Ama bedenim dimdik ayakta durdu.

"Oraya en yakın kim var"

"Süleyman albayın timi var Komutanım ama yeterli sürede orda olamayabilirler."

"Ben giderim"

Söylediğim ile bakışları bana kaydı.

"Olmaz raporlusun"

"Komutanım rapor dediğiniz kağıt parçasından ibaret"

"Yaralısın ÜSTEĞMEN "

"En erken ben gidebilirim. Bu dağlarda araziyi benden daha iyi bilen yok"

"Telsizden yardımcı olursun"

Dibine kadar girdim.

"Baba, kuzgun gitmezse orda hepsi can vericek. Benim bir kayba daha dayanacak gücüm yok. Sende biliyorsun. İzin ver gidiyim."

Gözlerimdeki kararlılığı o da gördü. Beni burda tutamayacağınıda .

"Eğer burnun dahi kanarsa bilki çok ,ama çok uzun süre sahaya çıkamazsın."

Tebessüm ederek başımı aşağı yukarı salladım.

"Şimdi git ve o dağların zirvesinde bir kuzgun gibi uç. Onlara kimin kızı olduğunu göster."

Beklemeden arkamı döndüm. Mihimmat deposuna gidip sırt çantama gerekli olan tüm teçhizatı yerleştirdim. Ekseriyet olarak mermi ve patlayıcı aldım. Zaten temel ihtiyaçlara ihtiyacım olacak kadar çok kalmayacaktım. Helikopter sahasına giderken telefonla Sevgi teyzeyi aradım.

"Alo kızım , gideli çok oldu seni merak ettim."

"Merak etme Sevgi teyze ben iyiyim. Yüzbaşıda iyiymiş için rahat etsin."

"O ses ne, nerdesin ,ne zaman geleceksin?"

"Sevgi teyze benim biraz işim var gelemeyeceğimi haber vermek için aradım."

"Ama kızım.."

"Benim kapatmam lazım kendine dikkat et"

Daha fazla beklemeden kapattım. Helikoptere bindim.

Pilota beni bırakacağı yeri söyledim.

"Komutanım ,orası sarp kayalık oraya iniş yapamayız"

"İniş yapmana gerek yok sen yere yaklaşabildiğin kadar yaklaş yeter."

Aradan yarım saat geçmişti. İneceğim noktaya varmıştık. Belime halatı bağladım. Dikkatli ve yavaş şekilde kendimi helikopterden aşağı bıraktım. Yere indiğimde halatı çözdüm. Helikopter gitmeye başlayınca bende gideceğim mesafeyi hesapladım. Hızlı olursam en geç bir saatte oradaydım. Dayanın dedim kendi kendime dayanın yüzbaşı.

Bir saatin sonunda olmam gereken mevziye gelmiştim. Kendimi en yüksek noktada kamufle ettim. Gerçekten çok kalabalık bir guruptu. Mühimmatları azaldığı için artık daha dikkatli ateş ediyorlardı.

Keskin nişancı tüfeğimin dürbünü ile etrafı taradım. Oradaydı işte. Kendine bir kayayı siper etmiş savaşıyordu. Onu sağ görmek yüreğimi ferahlattı. Ben nefes almaya başladım.

Biraz sağında sızmaya çalışan biri vardı. Mermisi bittiği için belindeki kasaturayı çıkardı. Arkasında sinsice dolaşan adamı fark edemedi. Adam nişan almışken Beklemeden kafasına sıktım. Benim atışımla arkasına baktı. Yüzündeki şaşkınlık dudaklarımın kıvrılmasına sebep oldu. Sonrasında diğerlerini hedef alan adamlara nişan aldım. Hepsini tek tek indirirken şerefsizlerin neye uğradığını şaşıran halleri keyfimi daha çok yerine getirdi. Telsize doğru konuştum.

"Beni Bozkurt timine bağlayın.

"Bağlantı hazır Komutanım "

Telsizi dudaklarıma daha fazla yaklaştırdım bir yandan da bizimkilere yaklaşanları bir bir indiriyordum.

"Bozkurt"

Telsizden gelen şaşkın ses günlerdir duymayı beklediğim hasret kaldığım sesti.

"Lâl "

"Üsteğmen Eflal Karca, emirlerinizi bekliyorum Komutanım "

O konuşamadan diğerlerinin sesi işitildi.

"Civciv senin burda ne işin var"

"Eflal komutanım gerçekten siz misiniz?"

"Valla anlamıştım. Adamları keklik gibi avlamasından belliydi"

Ateşin dediği ile daha çok güldüm.

"Lâl burda ne yapıyorsun sen"

"Destek lazım dediniz "

"Koca karargahta başka adam mı yoktu?"

"Bunları evde konuşsak yüzbaşım "

Derin bir nefes aldığını işittim.

"Emriniz nedir yüzbaşım"

"Önce makineliyi ve ağır silahlıları indir üsteğmen"

Üsteğmen dediğine göre baya kızmıştı. Umarım çok azarlamazdı dönüşte.

Dediğini yaptım. Önce havan atışı yapmaya hazırlanan adamı indirdim. Sonrasında makinalı tüfeği kullanan kişiyi."

"Makinalı ve havancı tamam yüzbaşım "

"Lâl keskin nişancı var kafamızı çıkaramıyoruz. Adamı indirebilir misin?"

Ben konuşamadan telsizden tiz bir ses geldi.

"Adam çok iyi saklanmış Komutanım bulmak imkansız...."

O daha konuşurken ben etrafı taramıştım. Ağaçların arasında saklanan adamın namlusunu gördüm. Gerçekten iyi saklanmıştı. Ama onun için imkansız olan benim için sadece zaman meselesiydi.

Tam namluyu hedef aldım. İlk atışımla adam şaşırıp kendini gösterdi. İkinciyi kafasına hedef alıp sıktım. Adamın cansız bedeni uçurumdan aşağı düştü.

"Bir şey mi demiştiniz üsteğmenim"

"Helal kız sana"

Rıdvan abinin sesi duyuldu.

Sonrasında diğerleri gözüne kestirdiğini indirmişti. Bende bulduğumu indiriyordum o sırada kaçmaya çalışan biri takıldı gözüme.

"Yüzbaşı "

"Söyle"

"Kaçmaya çalışan biri var. Adamlar onu koruyor. İndiriyim mi"

"Canlı alalım Lâl, konuşacakları önemli olabilir."

"Emredersiniz "

Önce adamın etrafında bulunan dört kişiyi tek tek indirdim.

Sonrasında adamın bacağını hedef alıp sıktım. Adam yere kapaklansada kaçmaya devam edince bu defa diğer bacağına sıktım. Yere düşünce bizimkiler yavaş yavaş mevzilerine çıkıp ona doğru inmeye başladı. Yerimden ayrılmadım ne olur ne olmaz diye. Adamı derdest ettiklerinde telsizden yüzbaşının sesi duyuldu.

"Lâl nerdesin"

"Yerimdeyim Komutanım. Uhud dağındaki okçulara benzemesin sonumuz diye bekliyorum. "

Diğerlerinin gülüşü doldu kulaklarıma.

"Başlarını yukarı kaldırıp bana bakındılar.

"Boşuna bakınmayın beyler, ben istemeden beni göremeyeceğinizi anlamanız lazımdı."

Adamı bağlayıp güvenli olduğunu düşündükleri bir noktaya geldiler.

"Lâl "

"Yüzbaşı "

"İnebilirsin"

"Emredersiniz "

Bulunduğum noktadan çıkıp onlara doğru gittim.

Aşağı indiğimde herkesi hasarsız görmek beni mutlu etmişti.

"Ulan ,ulan tüm adamlarımı bir bir indiren bu kadın mı?"

Adamın dediği ile dudaklarımda alaycı bir gülüş peyda oldu. Ama benim yerime cevabı Dursun verdi.

"Aslanın dişiside aslandır. Bunu bir öğrenemediniz."

Adam bana doğru atılmaya çalışınca yüzbaşı ile aynı anda adamın göğsüne ayaklarımızı koyduk.

Adamın sağ omzunda benim ayağım. Sol omuzunda onun ayağı vardı. Adamın sırtını arkasındaki kayaya bastırdık. Acı içinde kıvrandı.

"Allahın cezası kaltak..."

Adam cümlesini tamamlayamadan yüzbaşı silahının namlusunu ağzına soktu.

"Hadi konuş, tek kelime daha ette. Şarjörü ağzına boşaltıyım. Ona uzanan dilini kesiyim."

Adam korku içinde bakmaya başlayınca geri çekildik.

Diğerleri adamı alınca. Bakışlar bana döndü.

"Civciv, sen ne yaptın öyle ya"

Rıdvan abinin söylediğine herkes gülmeye başladı.

"Şimdi gelelim asıl meseleye"

Yüzbaşının bakışları bana döndü. Keşke dönmeseydi ya.

"Gelmesek"

"Yok, gelelim gelelim, senin burda ne işin var?"

"Şimdi şöyle ki , şey olunca ,şey oldu, ordan ben şey ettim. Sonra ,bir baktım burdayım. Evet böyle oldu."

Ona en tatlı olduğunu düşündüğüm bakışlarımı yolladım .Bana ne anlatıyor bu mal bakışları attığına yemin edebilirim. Ama ispatlayamam.

"Eve bir gidelim ben göstericem sana o şeyi."

Dudaklarımı kemirdim. Beni çok pis haşlayacaktı. Bakışlarım diğerlerine kaydı. Kurtarın bakışı attım onlara.

"Valla Komutanım iyiki gelmiş yoksa halimiz haraptı. "

"Dimi ,dimi iyiki gelmişim"

Ateşin dediğine hemen atlamıştım.

Yüzbaşının bakışları karardı resmen.

"Allahım sen bana sabır ver deli bir değil ki bağlayasın"

Gözlerimi ona diktim. Özlemiştim. Hemde çok, sarılmak vardı şimdi doyasıya kokusunu içime çekmek. Ama ne yer nede zaman müsait değildi.

Helikopterde dönüş yolunda kapıya yakın noktaya Ateş'in yanına oturdum. Sinem ve Rıdvan abinin yanı boştu. O bindiğinde inşallah Rıdvan abinin yanına oturur diye geçirdim içimden o ise hiç beklemediğim bir şey yaptı.

"Ateş yana kaysana"

"Emredersiniz komutanım "

Ateş yana kayınca ikimizin arasına oturdu. Dudaklarım kıvrıldı. Bakışlarımı dışarı çevirdim. Diğerleride bize bakıp bıyık altından güldü. Utandım ama belli etmemeye çalıştım. Sinemin kıskanç bakışlarına maruz kalsam da takmadım.

Heyecandan içim titredi. Sinan'ın Söylediği ile sadece içimin titremediğini anladım.

"Komutanım üşüyor musunuz "

"Anlamadım "

"Üşüyor musunuz ,elleriniz titriyor "

Bakışlarım ellerime kaydı . Gerçekten de parmaklarım titriyordu.

"Şey ,evet ,biraz üşüdüm sanırım "

Yanımda oturan Yüzbaşının dudakları yukarı doğru kıvrıldı.

Üzerindeki parkayı çıkarıp. Omuzlarıma bıraktı. Tekrar yanıma oturdu. Bedenlerimiz arasından hava geçmiyordu. Parkanın altında kalan parmaklarımın üzerinde parmaklarının ucunu hissettim. Başım hızla ona kaydı. Lakin gözlerini kapatmış. Başını geriye doğru yaslamıştı. Bir an gözlerini açıp bana baktı. Göz kırpıp eski pozisyonunda dinlenmeye devam etti. Usulca parmakları elimi okşadı. Küçük bir teması bedenimi ateşe vermiş gibi etki yarattı. Benim gibi sürekli üşüyen birni. İçim titredi. Bir anlık cesaretle baş parmağını avucuma aldım. Bu hareketimden o da cesaret almıştı. Parmaklarını parmaklarımdan geçirip elimi tuttu. Hani şarkıda diyor ya 'özlemek bu dokunmakla geçmiyor' diye gerçekten öyleydi. Geçmiyordu. Kendimi ana bıraktım bir adamın tek bir dokunuşu huzur verebilir miydi. Veriyordu işte....

 

Loading...
0%