Yeni Üyelik
41.
Bölüm

41. Bölüm

@tugbalal

Kırık cam misali yüreğim

Parçaları canıma batıyor.

Biraz mutlu ol diyorlar,

Mutluluğu anlat.

Karanlıkta büyümüş biri,

Gökkuşağını tasvir edebilir mi hiç)

 

 

Sabah uyanmak istemedim . Lakin ben ne kadar uyanmak istemiyorsam. Biri beni uyandırmak için o kadar çaba sarf ediyordu. Ama ben hatırlayamadığım kadar uzun zamandır ilk defa bu kadar huzurlu uyumuştum. Önce sırtımda dolaştı bir el sonrasında saçlarımda. Yüzümde dolandı elinin tersi yanaklarımı tavaf etti. Derken dudaklarımın üzerine değdi. Baş parmağı orda oyalandı biraz. Şakağıma doğru yol aldı. Anlımda hissettim dudaklarının sıcaklığını. Bir tutam saçımı eline alışı geldi hayalime ,sonrasında dudaklarını bastırışı. Her bir teline tek tek bastırdı sanki dudaklarını. Tekrar yüzüme geldi eli. Dudaklarımı boydan boya okşadı baş parmağı . Lakin yabancıydı bu his bana. Daha önce kimseye bu kadar yakın olmamıştım ki ben. Peki onda beni kendine böyle çeken neydi. Böylesine güven veren. Bıraksalar tüm hayatımı eline veririm. Bedenimi ,kalbimi, aklımı , hayallerimi diyorum ya ben bu adama ömür emanet ederim . Tüm kırılmışlığıma rağmen. Aptal mıydım ki ben. Bilemedim, anlamadım. Aklım kaç derken ,yüreğim inatla kal diyor. Kal bir daha böyle hissedemeyiz. Kal bir daha böylesini yaşayamayız. Aptallık mı ettim bilmem . Ama kırılmış kalbimden geriye ne varsa kaç parça varsa dağıldıkları yerden tek tek topladım verdim avuçlarına. Bu saatten sonra dönüşü yoktu. Olamazdı. İster birleştirir ,harabeye çevirdiği yüreği cennet bahçesi ederdi. İster geriye kalan parçaları yere çalar tuzla buz ederdi. Bundan gayrısı Allahın bize biçtiği kaderdi .

"Güzelim uyan artık "

Biraz daha sokuldum göğsüne. Erkeksi kıkırtısı doldu kulaklarıma. Yuvamdı burası . Bunca yıl kimsesiz yuvasız bir kuş gibi uçmuştum. Şimdi dinlenmek hakkımdı .

"Canımın canı"

Saçlarıma tekrar bastırdı dudaklarını.

"Ömrümün baharı, öğlen olacak neredeyse, ilaçlarınıda almadın bak"

"Birazcık daha ne olur."

"Yavrum biraz diye diye akşam olacak"

Gözlerimi istemesemde araladım. Uyku mahmurluğu ile doğru duyup duymadığımı kestiremedim. Yavrum dedi ,güzelim de dedi. Mavi hareleri yüzümde dolandı. Bir kolu hala başımın altındaydı. Diğerini yanağıma koyup usul usul okşadı. Bence temas bağımlısıydı. Tabi farkında değildi ama bende onun temas bağımlısı olmuştum bana dokunmasını seviyordum.

"Günaydın"

Gökyüzüne rengi verilirken aynı renkten çalmıştı sanki. Öyle parlak bir mavi olamazdı.

"Gözlerin"

Alt dudağını dişledi . Gülmemek için kendini zor tuttuğu her halinden belliydi.

"Ne olmuş gözlerime?"

"Sanki gök yüzü gibi, rengini gökten çalmışsın gibi."

"Sende saçlarını geceden çalmışsın gibi ama ben birşey demiyorum "

Eli tekrar saçımda dolandı. Gözlerim kapandı. Bıraksa iki gün uyurdum daha

"Hadi uykucu, kalk bakalım"

"Sen ne zaman uyandın "

"Ben uyanalı çok oldu"

"Keşke uyandırsaydın"

"Halinden o kadar memnundun ki uyanmak bilmedin"

Söylediği ile alt dudağımı dişledim. Bakışlarımı kaçırmak istedim ama yaptığı ile daha çok utandım. Baş parmağını dişlediğim dudağıma götürüp boydan boya sürttü.

"Yapma kanatacaksın"

"Bişey olmaz"

"Olur ,ben, ben kıyamam"

Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Daha fazla duramadım hızla yataktan doğruldum.

"Ben , ben yüzümü yıkıyıp geliyorum."

Yüzüm alev almıştı. Her an öpecek gibi bakması normal miydi. Peki benim bunu istiyor oluşum normal miydi.

Hızla kendimi banyoya attım. Arkamdan kahkaha sesi duyuldu. Bu kadar utanmasam oturur izlerdim. O kadar güzel gülüyordu ki.

Sevgi teyzeler sabah kahvaltılarını yapmıştı. Biz öğlene doğru uyandığımız için ikinci bir kahvaltı sofrası kurmuştuk neyseki Sevgi teyze bir şey demiyordu. Aklıma gelenle yüzümü yüzbaşıya çevirdim. Bir insan neden kahvaltı tabağına tebessümle bakar ki.

"Yüzbaşı "

"Efendim"

"Şey ben artık kendi evimde kalabilir miyim?"

"Olmaz!"

Birden çıkışması ile neye uğradığımı şaşırdım. Demin yüzündeki tebessüm yerini telaşa bıraktı.

"Neden ki"

"Çünkü, "

Bakışlarını Sevgi teyzeye çevirdi. Orda her ne aradıysa bulamayınca tekrar bana döndü.

"Çünkü daha iyileşmedin"

"Bence iyileştim. Artık eskisi kadar kabus görmüyorum . "

"ameliyat yaran daha iyileşmedi ."

"İyide yüzbaşı o hemen iyileşecek bir şey değil ki. Hem o evde tek kalmama da engel değil."

Eninde sonunda gitmem gerektiğini o da biliyordu. Sürekli burda kalamazdım. Tamam anlamında başını salladı.

Sonra aklına ne geldiyse yüzünü bana çevirip

"Akşam Rıdvan abinin evinde toplanacaz yani hepimiz, akşam gidersin o zaman"

Bu defa başıyla onaylayan ben oldum.

Bu bir kaç gün izinliydiler. Kahvaltıyı yaptıktan sonra el birliği ile sofrayı toplamıştık. Her ne kadar yüzbaşı ile biraz zor olsada başarmıştım. Bakışlarını her an üstümde hissetmek heyecanlanmama o da titremeye neden oluyordu. Sakarlık yapıncada bu defa laf atıyordu. En son elimdeki çay bardağını devirince gelip elimden almış

"Evde bardak namına bir şey bırakmadın. Bu kadar sakar olduğun ortaya çıkarsa evde kalırsın bak."

"Beğenmeyen paşa oğluna almasın"

"Valla Bence beğenen beğendi."

Sinirli bakışlarımı gülen gözlerine çevirdim

Neden durmadan dalga geçiyordu ki

"O ne demek? Hem siz niye burda duruyorsunuz yüzbaşı işiniz yok mu sizin "

"Siz kısmına geçiş yaptığımıza göre baya öfkeliyiz"

Elimde kalan son tabağıda hırsla tezgaha bıraktım. Hayır yardım da etmiyor. Tepemden de ayrılmıyor. Gerçi dokunma diyende bendim. Makineye dizmeye yeltenmiştim ki elimden aldı.

"Bemce ben halledeyim, malum kırılıcak eşya çok "

"Ne halin varsa gör karışmıyorum "

Tam gidiyordum ki elimden tuttu.

"Ben seni iş yaparken izledim. Bence sende beni izleyebilirsin"

Omuzlarımı küçük bir çocuk gibi yukarı aşağı kaldırdım.

"Küstün mü?"

Bu defa başımı evet anlamında salladım.

"Tamam bak ne diycem. Bana portakallı kek yapar mısın?"

"Küsen benim neden ben yapıyorum?"

"Sen yaparken bende sana yardım ederim."

"Benim bu işten çıkarım ne?"

"Akşam sana şekerpare alırım"

O öyle söyleyince gözlerimden kalpler çıktığına yemin edebilirim. Elimi ona doğru uzattım.

"Anlaştık."

Başını her iki yana sen adam olmazsın der gibi salladı. Eliyle elimi sardı. Avucunda elim resmen kayboldu. Tebessüm ederek birleşen ellerimize baktım yüzümü yukarı ona doğru kaldırdığımda benim gibi oda birleşen ellerimize bakıyordu. Elimi geri çekip

"II şey malzemeleri çıkarayım ben o zaman."

 

Yüzbaşı bulaşıkları yerleştirmişti bende kek için gerekli malzemeleri çıkardım. Şimdi de ben yumurtaları çarparken ona portakallar sıkma görevi vermiştim. Arada bir bakışlarım ona kayıyordu. Her defasında da onu bana bakarken yakalıyordum. Kalbim resmen depara kalkmış gibi atıyordu.

"Ahhh"

Yanımdan gelen sesle bakışlarım ona döndü. Elinden akan kanı görünce ondan daha çok panik yaptım.

"İyi misin?"

"İyim iyim sorun yok küçük bir kesik "

Onun için küçük olan kesik benim yüreğimde oluşan koca bir kara delikti.

"Gel suya tutalım, çok kan akıyor."

Panik yapmıştım. Eminim bir asker olarak onlarca kez yaralanmıştı. Ve hepside bundan yüzlerce kat daha büyüktü. Ama ne yapabilirdim. Canı acımasın istedim .

Elini hızla suya tuttum.

"İlk Yardım çantası nerde? Yada Songül mü baksa, Yada yok hastaneye gidelim"

Benim panik halinde söylediklerim ile gülüşü büyüdü. Hayır neden gülüyor yaralı hali ile.

"Yavrum bunun için hastaneye gidilir mi?"

Attan alttan ona baktım.

"Neden gidilmezmiş"

Derin bir nefes aldı.

"Ben seninle ne yapıcam?"

Ben ne yapmıştım ki. Kek diye tutturan oydu. Elini kesende oydu.

"Ben şimdi bunu banyoda sarıp geliyorum. Sende kekimizi yapmaya devam ediyorsun anlaştık mı?"

"Anlaştık"

Tam kapıdan çıkarken seslendim.

"Ha bu arada, bu sakarlıkla evde kalırsınız sizi kimse almaz"

"Bende sana varırım , beni almaz mısın"

Söylediği ile şoka uğrayan ben oldum. Sesli bir şekilde gülerek mutfaktan çıktı. Bende kısa bir şoktan sonra kekimi yapmaya devam ettim. O gelene kadar zaten çoğunu hallettim. Geldikten sonrada el birliği ile gerisini bitirdik. Keki fırına verdikten sora ben odaya birkaç parça eşyamı toplamaya gittim. Gidiyor olmam hiç hoşuna gitmiyordu. Ve bunu göstermekten zerre geri durmuyordu.

Kek pişince çay demleyip yanına servis ettim. Sevgi teyze ve Fulya da gelmişti.

"Eline sağlık güzel kızım."

"Afiyet olsun"

"Keşke yormasaydın kendini abla , dışarıdan alırdım ben gelirken "

"Valla onu yüzbaşıya söyle canım sabah sabah kek diye beynimin etini yedi."

Tabi ben bunu söylerken yüzbaşı salonda değildi. Yoksa Allah var maçam yemezdi.

"Abim mi, iyide o hiç tatlı yemez ki"

"Demek bir yediren olması gerekmiş kızım "

Ben ortada yine ne döndüğünü anlamadım. Yüzbaşı gelince onada kek ve çay ikram ettim. Eline sağlık diyip büyük bir iştahla kekini yedi. Hani bu adam tatlı sevmezdi.

Akşam hepimiz Rıdvan abilerde oturuyorduk. Bahçede açık havanın tadını çıkarıyorduk. Hemen yanı başımda yüzbaşı oturuyordu.

"Eee ateş düğün ne zaman?"

"Kısmetse bir ay sonraya yer ayarladık. Zaten çok kalabalık olmaycak"

"Eflal sende benim gelinim olacaksın değil mi?

Çınar'dan gelen soru ile Yüzbaşı öksürmeye başladı. Önümde duran su bardağını ona uzattım. Yavaşça sırtını sıvazladım.

"İyi misin"

Evet anlamında başını salladı.

"Aslanım Lâl senin gelinin olmak için biraz büyük bence"

Çınarın bakışları yüzbaşıya döndü.

"Olsun hem zaten o çok güzel. Değil mi anne?"

Nergis abla bize bakarak kahkahayı bastı.

"Evet oğlum çok güzel ,ama belki bir sevdiği vardır?"

"Var mı?"

Biraz şok biraz şaşkınlık ve sinir vardı minik gözlerde ama korkutucu olmaktan çok tatlıydı.

"Biz sana başka gelin bulalım olmaz mı amcam"

"Neden Eflal senin gelinin mi olacak ?"

Son duyduğum ile içtiğim çayı karşımda oturan Dursun 'nun suratına püskürttüm.

"Elhamdülillah çok şükür "

Bir eli ile yüzünü sıvazladı. Utancımdan yerin dibine girip girip çıktım. Yüzbaşı ise gülüp duruyordu. Bu halim onu bayağı eğlendiriyordu anlaşılan. Neyseki Rıdvan abi olaya el atıp Çınar'ı yanına çağırmıştı. Kısa bir süre herkesin imalı bakışına maruz kalsamda sonrasında herkes başka konulardan sohbet etti.

İlerleyen saatlerde Nergis abla Songül ve Eylül tatlı ve çay servisi yapmışlardı. Her ne kadar yardım etmek istesemde yaralısın diyip oturtmuşlardı.

Önüme konan şekerpare ile çocuklar gibi şen oldum.

"Unuttuğumu düşünmedin herhalde?"

Bakışlarım bana doğru eğilmiş olan adama çevrildi. Gözleri karanlık geceye inat parlıyordu.

"Teşekkür ederim "

Göz kırpıp Sinan ve Rıdvan abi ile konuşmasına geri döndü. Ortamda bir şeyler konuşuluyordu ama ben tatlıma odaklandım. Herkes dörder tane yemesine rağmen ben sekiz tane yemiştim ama hala istiyordum. Önümdeki tabağın çekilmesi ile bakışlarım yanımdaki adama kaydı. Benim önümdeki boş tabağı kendi önüne aldı. Ve hala hiç dokunulmamış olan tatlısını benim önüme bıraktı. Bakışlarımı yüzüne çıkardım. Kulağıma doğru eğildi.

"Afiyet olsun , Alparslan 'ın gelini"

Söylediği ile rengim kıpkırmızı oldu. Ne dedi o . Bence ben yanlış duydum. Öyle dememiştir. Göz kırpıp önüne döndü. Bende şaşkın ördek bakışlarımı önümdeki tatlıya dikip yemeye başladım. Ama Allah biliyor ya yüreğim onun gelini olma ihtimali ile maratona koştu. Bense sadece koluma değen teninin sıcaklığı eşliğinde kafamda tekrar eden cümleyle mutluluktan havaya uçtum. Ne demişti Alparslan 'ın gelini....

 

Loading...
0%