@tugbalal
|
Neden diye sorma bana Kilitle kapıları Ör duvarları Sar sarmala kalbinde, seviyorsan İzin verme gitmeme Bırakma vazgeçme, Çünkü seninde kalbin emin Kalbim senin, Seninkinin benim olduğu kadar
ALPARSLAN KARAHANLI
Dünden beri içim içime sığmıyordu. En güzel aşk şarkıları dudaklarımdan ıslık olup havaya karışıyordu. Ne yakışmıştı ona benim gelinim olmak . Artık emindim. O da beni seviyordu. Benim yüreğimde yanan sevda ateşinin aynısı onunda yüreğinde yanıyordu. Hep düşmek üzereyken sarmıştım onu. Hep bana ihtiyacı olduğunda yanında durabilmiştim. Ama kendindeyken beni yanında istermiydi emin değildim. Dağıttığımı toplamaya izin verir miydi. Sevgisi gururundan öte gelir miydi. Gururluydu benim kadınım, kendini asla ezdirmez , dik başlı inatçı keçinin tekiydi. Operasyonda telsizden sesini ilk duyduğumda rüyadayım sandım. Allah şahidim özlemekten delirdim sandım. Yine yapmıştı yapacağını. Çekip çıkarmıştı ateşin içinden. Dursun 'un Aslanın eşide aslandır lafı yüreğimi yerinden oynamıştı. Çünkü aslandan kastı bendim. Ve onun benim eşim olma olasılığı anca rüyaydı benim için. Çok güçlü bir kadın ve çok iyi bir askerdi. Sinem' in saatlerce bulamadığı adamı birkaç dakikada bulup indirmişti. Yaralı haliyle oraya kadar gelmesi her ne kadar beni endişelendirsede sağ salim karşımda görmek yüreğimi ferahlattı. Helikopterde yanına oturduğumda titrediğini görmek... Heycanlanınca titriyordu. Duygularını kontrol edemediği tek yer benim yanımdı. Üşüyorum desede inanmadım. Üzerimdeki parkayı omuzlarına bıraktım. Parkanın içinde kayboldu resmen. Tekrar yanına kuruldum. Parkanın altında kalan parmaklarının üzerinde gezdirdim parmaklarımı. Allah vardı ya içime sokarcasına sarılmak vardı. Kokusunu doya doya içime çekmek. Baş parmağımı tutması ile aynı şeyi onunda istediğini anladım. Kimse bizi takmıyordu zaten. Parmaklarımı parmaklarına kenetledim. Avuçlarımda sanki eli değilde bir kor parçası vardı. Eve gelmemiz ise ayrı bir mevzuydu. Çocuk gibi beni anneme şikayet edişi , utanınca ortamdan kaçışı. Çok zor zamanlar geçirmişti. Çocukluğunu dahi yaşatmamışlardı. Şımarsın istiyordum. Bana şımarabildiği kadar şımarsın . Çocuklaşabildiği kadar çocuk olsun. Diyorum ya ne kadar güçlü olabileceğini biliyorum. Benim yanımda güçlü durmasına gerek yoktu. Benim yanımda dik durması gerekmezdi yaslansındı bana . Ona sarılmam için izin verdiğinde belki farkında değildi ama bana dünyaları vermiş gibi mutluydum. Kollarımın arasına almak, gece karası saçlarına yüzümü sürüp doya doya koklamak. Aşk bu muydu. Şayet bu aşk değilse ben ne hissediyordum. Benim hissettiklerime aşk demek ona olan sevgimi küçümsemek gibi geliyordu. Gece boyunca uyuyamamıştım. Onu seyretmek uyumaktan daha cazipti. Uyurken ki dinginliği arada başını kedi gibi göğsüme sürtüşü, burnunu boynuma gömüp kokumu içine çekişi. Diyorum ya her şeyi güzeldi bu kadının. Her bir zerresine aşıktım ben. Sabah uyanmak bilmedi . Benimde işime geldi. Uzun uzun sevdim yüzünü, saçlarını, baş parmağım dudaklarında dolandı. Uyurken bir kere öpsem ne olurdu. Günlerdir kıvrandığım buydu. Küçük masum bir öpücük. Dudaklarım dudaklarına yaklaşmaya başlayınca beynimden bir ses yankı yaptı. Fırsatçılık yapma Alparslan ! Hak verdim o sese . Anlına yöneldi dudaklarım. Özlemle bastırdım. Her bir anımızı bilsin hatırlasın istedim . İlk öpüşmemizi hatırlaması gerekti. Zira olurda yaşanırsa ben ömrü hayatım boyunca unutmayacaktım. Bu can bu bedende var olduğu sürece de ona her an uygulamalı olarak hatırlatacaktım. Buda benim kendime sözüm olsundu. Bir tutam saçını parmaklarıma doladım. Dudaklarımı bastırdım, tekrar ve tekrar her bir saç telini öpmek istiyordum. Hani derler ya sevmek kıyamamak mı yoksa sevdiğine doyamamak mı diye. Ben ikisinide aynı anda yaşıyordum. Canını yakacak bir şey yapacam diye ödüm kopuyordu. Lakin kokusunu içime çeksem sarılmak istiyordum. Sarılsam öpmek istiyordum. Hep daha fazlasını istiyordu yüreğim hep daha fazla açtı ona... Canımın canı dedim uyansın diye ömrümün baharı diye seslendim . Lakin nafile bir çabaydı benimkisi. Açılmadı göz kapakları. Açtığındaysa baharı getirdi sanki ömrüme. Gözlerimin rengini sevmiş olsa gerek gök yüzünden çalmışsın diyor. Bir bilse bu gözler bir ona bakarken böyle güzel. Bende içimden geçeni söyledim. Geceden çalmışsın saçlarını sevdiğim . Bana geceleri sevdirenim. Tam olarak bu cümlelerle olmasada içimden geçeni anlatmak istedim. Gel görki bunca güzel şeyden sonra yaşananlar yüreğimi kor gibi yaktı. Hayır demedi Semih itine. Benim ne işim var senin timinde demedi. Ben beni sevene yakışırım demedi. Hakkımızda hayırlısı demişti. Banada söyleyecek söz bırakmamıştı. Göğsümün üstüne yumruk yemiş gibi oldum. Lakin bir ah dahi etmedim. Kızamadım , hakkımda yoktu. Başımı önüme eğdim çektim gittim ordan. Akşama kadar odamda dosyalarla ilgilendim. İçimde öyle bir his vardı ki bırak odalara şu dünyaya sığamıyorum gibi hissediyordum. Yerimden kalkıp albayın odasına doğru gittim. Koridorda Lâl ile Semih itini karşı karşıya görünce elim yumruk oldu. "Eflal akşam müsait isen bir kahve içelim mi ? Yada istersen başka bir şeyde yapabiliriz" Duyduklarım ile her ne kadar şerefsizin suratına yumruğu geçirmek istesemde yanlarından sessizce geçip gittim. Geçerken bakışlarını üzerimde hissetsem de dönüp bakamadım. Diyorum ya onun hayatına karışacak vasıfta değildim. Yaptıklarımla kaybetmiştim . Onu kazanabilirim sanmıştım , lakin olmamıştı işte. Bundan böyle ona uzaktan bakmak dışında hiçbir şey yapamazdım. Akşam eve geldiğimde sanki günlerdir operasyondaydım. Evime girerken onun kapısı açıldı. Üzerinde bordo bir kazak ve kazağın takımı olan kısa bir etek vardı. Siyah saçlarını salmıştı. Dudaklarında bordo bir ruj vardı. Kaşlarım çatıldı . O şerefsiz için mi hazırlanmıştı. Sabah yanından geçerken verdiği cevabı duyamamıştım. Ama anladığım kadarı ile kabul etmişti. Kapıma doğru çevirdim yönümü. "Yüzbaşı " Bakışlarım ona döndü. Sanırım hiç bir şey söylemeden yanından gitmem dikkatini çekmişti. "İyi misin?" "Evet ,neden sordun?" "Bilmem iyi görünmedin de. Neyse iyi geceler." "Sanada" O asansöre doğru giderken ardında kaldım. Gitme demek istedim . Seni o şerefsizin yanına böyle göndermem demek istedim. Kolundan tutup yürü gidiyoruz demek istedim. Lakin elimden gelen sessizce evime girmek oldu. "Hoşgeldin oğlum " "Hoş buldum anacım" "İyi misin? Kötü bir şey yok ya?" "Yok anacım biraz yorgunum sadece dinlensem geçer." "Yemek yeseydin." "Aç değilim size afiyet olsun " Daha fazla birşey demedim. Odama geçtim. Banyoda aynadaki yansımama kaydı gözlerim. Ben yapmıştım. Onun canını yakıp hiç bir şey olmamış gibi davranmasını bekleyemezdim. Şu an o Semih iti ile oluşu geldi aklıma daha fazla tutamadım kendimi. Elimi hızla aynadaki yansımama geçirdim. Elimin üzeri kanlar içinde kalırken aynada tuzla buz oldu. Tıpkı şu an içimin olduğu gibi.. "Oğlum ne oldu?" Annemlerde seslere gelmişti. "Yok bir şey. " "Nasıl yok bir şey şu elinin haline bak. Hastaneye gidelim." Aklıma geçen gün elimi kestiğimdeki endişeli hali düştü. Küçük bir kesik için ne çok telaş yapmıştı. Şimdi bunu görse ne derdi acaba. Her ne kadar gerek görmesem de annem elimi sarmıştı. Şimdi ise küçük bir çocuk gibi dizlerinde yatıyordum. "Anlatmayacak mısın?" "Anlatacak bir şey yok ,kendim ettim kendim buldum." "Hımmm demek mevzu bizim yaralı kuzu" "Ben kaybettim anacım. Saramadım açtığım yaralarını" "Sabret oğlum zamanla elbet düzelir" Gözlerimden bir damla aktı. Bende daha fazla duramadım kapadım gözlerimi uyursam geçer miydi. Peki ben onun yokluğuna nasıl alışacaktım. Kokusuna bu kadar kısa sürede alışmışken... Sen bana dayanma gücü ver ya Rab...
|
0% |