45. Bölüm

@tugbalal

Bazen uçan bir balon olmak geliyor içimden.

İpi kopan ,gök yüzüne doğru süzülüp sonsuzluğa doğru yol alan.

Özgür , sonu ,sınırı belli olmayan.

Yada belkide kayıp giden bir yıldız.

Başkalarının karanlığını aydınlatmak için kendi ışığını feda etmeyen.

Kimsesiz bir kuş olmak isterdim.

Gök yüzünde kanat çırpıp yer yüzünde ayak basmadık yer bırakmamak mesela.

Sahipsiz bir ruh olmak isterdim.

Ayaklarımda ki pırangalardan kurtulmak.

Ve kimbilir belki o zaman ben ben olabilirdim...

 

EFLAL KARCA

 

Günler durmadan birbirini kovalıyor. Zamanı tutabilene aşk olsun. Başımı yukarı kaldırıp gökyüzüne baktım. Belki özlediğim rengi orda görürüm diye. İki hafta önce gelen görev emri ile sınır ötesine gitmişlerdi. Ve ben lanet olası ameliyat yaram yüzünden onlarla gidememiştim. Onlar gittiğinden beri neyseki olumsuz herhangi bir şey olmamıştı. Albaydan öğrendiğim kadarı ile dönmeleri yakındı. Ateş'le Songül 'ün düğününe birkaç gün kalmıştı. Hepimiz dört gözle dönmelerini bekliyorduk. Songül heyecandan yerinde duramıyor bu hali hepimize geçiyordu. Geçen hafta anne ve babası da buraya gelmişler düğün süresi boyunca burda kalacaklardı. Kızlarla sözleşmiştik. Bizimkiler sağ salim dönsün benim evde kına gecesi yapacaktık.

"Gökyüzüne tebessüm etmeyen de ne biliyim."

Yanımdan gelen sesle hafif irkildim. Boş bulundum.

"Eylül , korkuttun beni"

Gülerek gelip yanıma oturdu.

"Neye gülümsüyorsun öyle?"

"Hiiiç"

"Hı hı hiç. Bende yedim. Alparslan yüzbaşıya olan bakışlarını görmesek belki."

"Eylül!"

"Ne Eylül "

"Bana laf edeceğinize doktor hanım siz kendi bakışlarınıza hakim olun bence. Zira Sinan 'a olan bakışlarını görmemek için kör olmak gerek"

"Yok öyle birşey"

"Hıhı yok"

"Offff ,anlaşılan bizim acilen kız kıza konuşmamız gerek"

"Bencede"

Gülerek ona bakmıştım. Her ne kadar belli etmemeye çalışsalarda Sinan ile aralarındaki bakışları yakalamıştım. Aşık kekler sizi benden kaçar mı?

O sırada bakışlarım uzaktan bizi inceleyen Semih 'e kaydı. Aklından ne geçiyordu bilmiyorum lakin bakışları hiç hoşuma gitmiyordu.

"Seni radarına almış farkında mısın?"

"Fark etmemek için kör olmak gerek."

İkimizinde bakışlarını üzerinde hissedince içeri girdi. Bize doğru gelen bir asker önümde selam durdu.

"Komutanım Bozkurt timi karargaha giriş yaptı. Haber ver demiştiniz "

Söylediği ile ikimizde yerimizden hızla kalktık. Helikopter pistine doğru hızlı adımlarla ilerledim. Çok özledim elimde değil. Yanında olmak istiyordum.

Pistin yakınlarına gelince bizimkileri gördüm. En önde yürüyordu. Omzuna astığı silahı sırtındaki çantası. Gerçek bir savaşçıydı. Bir kahraman . Benim kahramanım. Yerdeki bakışları karşıya bakınca benimle göz göze geldi. Bakışlarım önce dudaklarının kıvrılışına şahit oldu. Sonrasında dudaklarından adım çıktı fısıltı şeklinde. Tebessümü gözlerine ulaştı. Beklemeden yanına doğru koştum. Tam karşısında durdu adımlarım. Allah biliyor ya kollarına atılmamak için zor tutmuştum kendimi.

"Hoş geldiniz."

"Hoş buldum."

Bakışlarım vücudunu taradı. En son kolundaki sargıya takıldı. Yaralanmış mıydı.

"Yaralandın mı"

"Küçük bir sıyrık önemli değil"

"Nasıl önemli değil. Senin canının hiç mi kıymeti yok"

Dudakları daha çok kıvrıldı. Çocuk gibi azarlamam hoş değildi sanırım.

"Şey, yani ben "

"Sen ney?"

"Eylül, yüzbaşı yaralanmış yarasına bakar mısın?"

Daha fazla onun bakışlarına maruz kalmak istemediğim için odak noktamı Eylül'e çevirdim. Sinan' a odaklı bakışları sesimle bana kaydı.

"Tabi , revire gidelim."

O önde ben ve yüzbaşı arkasında revire girdik. Eylül önce yarayı temizlemişti. Sonrasında tekrar temiz bir sargı ile sarmıştı.

"Kurşun sıyırmış, düzenli pansuman yapsanız yeterli olacaktır."

Bakışlarım Eylül'de can kulağı ile dinliyordum.

"Tamam, çok teşekkür ederim."

"Rica ederim görevim"

O ellerini yıkayıp dışarı çıktı. Bakışlarım sedyede oturan yüzbaşıya kaydı. Onu zaten bana bakarken görmek ellerimin titremesine neden oldu.

Ben daha ne olduğunu anlayamadan kendimi onun kucağında buldum. Beni tek eli ile kucağına çekip kollarını belime sardı. Başını boynuma gömüp derince nefes aldı.

"Nihayet, yalnızız"

Sesi boğuk çıkmıştı.

"Yüzbaşı"

"Hıı"

"Ne yapıyorsun ?"

"Dinleniyorum "

"Yaralısın, canın acıyacak"

"Acımaz, bırak biraz böyle kalalım"

Sadece başımı salladım. Bende kollarımı boynuna sardım . Kokusunu doyasıya içime çektim. Barutla karışık kokusu ciğerlerime doldukça ben yaşadığımı anladım.

"Çok özledim, çok."

Saçlarım da dolaştı eli. Dudaklarını boynuma bastırması ile içim titredi.

"Yüzbaşı"

Lanet olsun resmen inlemiştim.

"Yüzbaşının canı. Nefesim."

Başını boynumdan çıkarmadan cevap verdi bana. Boynundaki kollarımı daha çok sıkılaştırdım. Oda benim gibi beni kendine daha çok çekti. Kapıya yaklaşan ayak sesleri ile hızla kendime gelip ondan uzaklaştım . Kaşları çatıldı. Ne zaman yakınlaşsak biri bölüyordu ve bu duruma çok sinirlenmişti.

"Komutanım "

Kapıda duran Dursun' u görünce dudaklarımı birbirine bastırdım. Çünkü şu an yüzbaşı siktim belanı dermiş gibi bakıyordu.

"Ne var!"

"Şey komutanım, arı soktu ya ona baktıracaktım."

"Dursun seni arı kovanına sokmayanın ben ta...."

Hızla ona doğru gidip elimle ağzını kapatmıştım. Dursun ise ben yine ne yaptım dermiş gibi bakıyordu.

Elimi yavaşça çektim. Sinirli bakışlarını Dursun 'a dikti.

"Dursun ,şu kapıdaki Çınar ağacı var ya"

"Evet komutanım "

"Heh işte sana görev, yarın sabah öğlen saat ikiye kadar o ağaca selam verip künye okuyacaksın."

Dursun'un acıklı bakışları bana döndü. Ama benim elimden bir şey gelmez ki. Olumsuzca başımı salladım.

"ANLAŞILDI MI ASKER"

"EMREDERSINIZ KOMUTANIM "

"Aferin şimdi çık git , sokturma arına şimdi."

Dursun hızla kapıdan çıkarken bende dudaklarımı birbirine bastırdım. Ona hem acıdım hemde çok gülesim gelmişti. Bu kısacık zamanda öğrendiğim Dursun arıdan feci tırsıyordu.

Bakışları bana dönünce sinirden eser kalmadı. Hemen yumuşamıştı.

"Şey bende gidiyim madem. "

Arkama bakmadan kaçmıştım. Gariptir ki Dursun gelmese daha ne kadar ileri giderdim bilmiyorum . Ama şimdi içimi bir utanç duygusu kaplamıştı. Ben sadece güveni değil cesareti de ondan alıyordum...

Aynadan kendime baktım. Bu gece Songül'ün kına gecesini bizde yapacaktık. Üzerime siyah kalem etek ince askılı bir elbise giydim. Ayaklarıma siyah sivri topuk ayakkabılarımı geçirdim. Sabah pastaneden atıştırmakıklar almıştım. Kınayı Eylül halledecekti. Sevgi teyze ve Fulya da birazdan gelir diye bekliyordum. Kapı çalınca kapıya doğru ilerledim. Kızlardan birini beklerken yüzbaşıyı karşımda görmek hem şaşırtmış hem heycanlandırmıştı. Onlarda bu gün dışarda erkek erkeğe bir gece geçirecekti .

Bakışları baştan aşağı beni süzdü. Gözleri en son kırmızıya boyadığım dudaklarımda takılı kaldı. Mavileri koyulaştı. Titrek bir nefes kaçtı dudaklarımdan. Yerimde kıpırdandım.

"Yüzbaşı "

Boğazını temizleyip bakışlarını gözlerime çıkardı. Elini saçlarından geçirip ensesini kaşıdı.

"Şey ben , biz çıkıcaz da bir şeye ihtiyacınız olursa ara diye haber vermek istedim"

"Tamam"

Bakışlarındaki yoğunluk yerini hala koruyordu. Gözlerimin önüne gelen saçıma uzandı eli. Bir tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Normalde dalgalı olan saçlarımı bu gün düzleştirmiştim. Eli orda kaldı. Baş parmağı yanağımı okşadı. Elimi kaldırıp yanağımdaki elinin üstüne koydum. Yanağımı avuç içine bastırdım.

"Lâl "

"Hıı"

Bana doğru biraz daha yaklaştı . Nefesleri sıklaştı .

"Neden her işe ben koşuyorum."

Gelen sesle ikimizde birbirimizden uzaklaştık. Yüzbaşı derin derin nefesler alıp verdi. Sanırım kim olduğunu söylememe gerek yoktur. Dursun elinde bir kaç poşetle merdivenleri çıktı. Başını yerden kaldırıp bizi görünce yerinde durup derince yutkundu. Bu saatten sonra seni kimse kurtaramaz kardeşim. İyi adamdın, yazık oldu.

"Komutanım?"

"Dursun "

"Şey komutanım , ben kına malzemelerini getirmiştim de"

Alt dudağımı dişleyerek baktım ona.

"Dursun ben artık sana ceza düşünemiyorum koçum. "

"Komutanım bu sefer ne yaptım "

"Ben anlatıcam aslanım sana. Sen yorma o güzel aklını."

Elindeki poşetleri alırken kısık sesle "geçmiş olsun" dedim.

"Sağol bacım"

Onlar asansöre doğru giderken bende eve geçtim. Poşetleri masaya koymuştum ki kapım tekrar çaldı. Bu sefer gelen bizim kızlardı .

"Hoş geldiniz "

Kapıyı sonuna kadar açıp onları buyur ettim. Önde Sevgi teyze ve Songül'ün annesi Leyla hanım girdi. Onlardan sonra Fulya, Eylül, Songül geldi. Hastaneden bir kaç kız daha vardı.

İlerleyen saatlerde hepimiz başımızda kırmızı tütülü taçlarla Songül'ün etrafında malum şarkıyla dolanıyorduk. Önce onun sonrada hepimizin ellerine kınalar yaktık. Ellerimize kırmızı renk küçük çiçek şeklinde eldivenler geçirdik. Ortamdaki hüzünlü havayı dağıtmak için kızlar hareketli oyun havaları çaldı. Hepimiz kendi halimizde oynuyorduk. Sırtımı Songül'ün sırtına dayayıp karşılıklı Gülerek dans ediyordum. Mutluydum mutluyduk. Gece boyunca yerimde durmamış kurtlarımı dökmüştüm Ankara havasından erik dalına, mezdekeye varana kadar oynamıştık. Yüzbaşının tüm bunları Fulya'nın gönderdiği videolardan yüzünde tebessümle izlediğini nerden bilebilirdim. Öğrendiğimde çok geç olacaktı. Akşam sona ermişti . Herkes tek tek kalkıyordu. En son Sevgi teyze ile Fulya 'yı kapıdan geçirdim. İçeri geçmek üzereydim ki asansörden yüzbaşı indi. Sevgi teyzeler evine girerken o bana doğru geldi. Bakışları saçlarıma taktığım taca kaydı. Ordan elimdeki kınaya.

"Çok güzel olmuşsun"

"Teşekkür ederim "

Bakışlarımı kaçırdım. Ondan iltifat almak utandırmıştı.

"İçeri geç hava soğuk üşüyeceksin"

"Sende , iyi geceler "

"Sanada"

Kapıyı usulca kapattım.

Dudaklarımdaki sırıtmayla uyumaya geçtim. Farkında değildi ama gecelerim o varsa güzeldi...

 

 

Bölüm : 12.12.2024 00:08 tarihinde eklendi
Loading...