Yeni Üyelik
46.
Bölüm

46. Bölüm

@tugbalal

Tebessüm et sevgilim

Etki gözlerinin kenarında oluşan kırışıklıkta can bulayım.

Gülüşlerinde cenneti yaşayayım.

Kalbinde hep çocuk kalayım.

Günün birinde toprağa yar olsamda

Hep senin kalbinde nefes alayım..

 

 

ALPARSLAN KARAHANLI

Sabah gözlerimi evdeki seslerle aralamıştım. Dün gece bizimkilerle bir mekanda oturup sohbet etmiştik yarın Ateş ile Songül'ün düğünü vardı. Dün gece kızlar kendi aralarında kına gecesi yapmışlardı. Kolumu başımın altına alıp tavanı izledim. Dün gece geldi aklıma. Nasıl bir güzelliktir ya Rab. Teni, saçları, kokusu. Alparslan kulun hayran kalsın, meftun olsun diye mi yaratmışsın sen bu kadını. Gece boyu gözlerimi ne zaman kapatsam gözlerimin önüne hayali düşmüştü. Bu saatten sonra ben iflah olmazdım.

Eğer o Dursun olacak yavşak yırtık çorap deliğinden kaçan parmak gibi her yerden çıkmasa bu defa dudaklarında can bulacaktım. Lakin yine olmamıştı. Ben bu kadar sabırlı bir insan değildim normalde. Gel gör ki bu kadın sabrımıda sevdamıda sınıyordu. Gece Fulya'nın gönderdiği videolardaki gülüşü düştü aklıma gece boyu o görüntüleri izleyip iç çekmiştim. Mutlu görünüyordu. Allahım sen yüzünden gülüşünü eksik etme diye dua ettim.

Nede çok yakışıyordu ona gülmek. Nede çok yakışıyordu bana yüreğime.

Gelen seslerle yerimden kalktım bu gidişle ev tepemize yıkılacaktı . Hayır anlamıyorum bu hazırlıklar neden benim evimde yapılıyordu. Odadan çıkınca Ali ile çarpıştım.

"Pardon komutanım "

Ben cevap vermeden mutfaktan Dursun çıktı. Elinde bir tepsi vardı. Dünden sonra askeriyedeki tuvaletleri diş fırçası ile fırçalamıştı. Banyoya gidiyordum ki banyo kapısında Sinan ile dip dibe geldim.

"Günaydın komutanım "

Ne oluyor lan bu evde. Yan odadan çıkan annemi görünce bende peşine takıldım.

"Anne sabah sabah ne bu tantana"

"Düğünümüz var ya oğlum aaa"

"Anne düğün Ateş'in değil mi? Neden onlarda değilsiniz. Sabah sabah neden tımarhane gibi burası."

Arkamdan duyduğum naif ses ile geri kalan sözlerimi yutmak zorunda kaldım.

"Günaydın yüzbaşım"

Karşımda üstünde mavi bir elbise ile gülerek bakarken nasıl aymazdı gün.

Elimi enseme atıp tebessüm ettim

"Günaydın."

Gülerek yanımdan geçip annemin yanına oturdu.

"Elinden gelse herkesi evden dışarı atacaktın abi ne oldu. Duruldun."

"Sus kız "

Yanımda konuşan kardeşimi gülerek kolumun altına aldım en güzel manzaraya bakmaya devam ettim.

"Yalnız elini çabuk tutsan iyi edersin abicim önümüzde düğün var"

"O ne demek"

"Düğün demek oğlu olan kadınların kendilerine gelin bakma alanı demek benden söylemesi "

Bana göz kırpıp diğerlerinin yanına geçti.

Ben ise şokla annemle sohbet eden Lâl' e bakıyordum. Ne olursa olsun düğün boyunca yanından ayrılmama kararı aldım. Yada hiç gitmesemiydik. Sonuçta düğün bizim değildi.

"Oğlum kahvaltı yapacak mısın?"

"Valla ayıp olmazsa aç karnımı doyurmayı planlıyorum Sevgi hanım "

Tiripli sesimle onlara bakıp mutfağa doğru geçtim.

Dolabın kapağını açıp içinden kahvaltılık bakmaya başladım.

"Yardım edebilir miyim?"

Arkamı dönmeden yüzümde oluşan sırıtışı sildim. Dayanamayıp ardımdan gelmişti.

Yüzümü ona döndüğümde ciddi bir ifade takındım.

"Yok kendim yapabilirim üsteğmenim"

Ağzı şaşkınlıkla açıldı.

"Yok artık, gerçekten tirip mi atacaksın?"

Omuz silkip başımı öbür tarafa çevirdim.

"İyi de ben ne yaptım"

Hala ona bakmıyordum . Yanıma gelip dibime girdi tehlikeli sulardasın be güzelim. Zaten sana zaafım var.

"Yüzbaşı, yüzüme bakmayacak mısın?"

Parmak uçlarına yükseldi. Boyunu boyuma yetiştirip göz göze gelmeye çalıştı.

"Hadi ama , bana kıyacak mısın?"

Nasıl kıyarım kızım sana , kurban olurum sana. Yinede oyunuma devam ettim.

"Bir kere öpsem barışır mısın?"

Tek kaşımı kaldırıp yüzüne baktım. Yüzünde çocuğunun gönlünü almaya çalışan bir annenin edası vardı.

"Dene, belki barışırım "

İyice dibime girdi. Ellerini göğsüme koyup destek almaya çalıştı. Dudaklarını çeneme bastırdı tıpkı geçen defa yaptığı gibi. Ama bu defa kaçmasına izin vermedim. Kollarımı beline sardım.

Gözleri kapalıydı hala.

"Barıştık mı?"

"Küsmüydük ?"

Bu defa dudakları kıvrılan o oldu. Sesi fısıltı gibi çıktı.

"Yüzbaşı"

"Hıı"

"Beni bırakmayacak mısın?"

"Hayır"

Tıpkı onun gibi bende fısıldadım. Anlımı anlına yasladım.

"Çok yakınız"

"Daha yakın olsak ya"

"Biri görücek"

"Görmez"

Bir elim yanağına gitti. Usulca okşadım. Teni yumuşacıktı. Pürüzsüz pamuk gibi.

"Ya Sevgi teyzeler gelirse"

"Gelmez, gelsede geri gider"

"Ya Dursun gelirse"

"Gelme...siktir bu defa vururum onu"

Ağzından bir kıkırtı çıktı.

"Lâl'im "

"Hıı"

Sesi kendinden geçmiş gibiydi. Ne dersem yaparmış gibi , benim gibi

"Sen hep böyle olsan ya"

"Nasıl"

"Böyle ,benim olsan ,yanımda yakınımda"

Burnumu burnuna sürttüm.

Titrek bir nefes firar etti dudaklarından. Verdiği nefesi çektim içime . Verdiği solukta can buldu yüreğim.

"Yüzbaşı, biri gelecek, bırakman gerek."

Dudaklarımı yanağına bastırdım. Ordan şakağına, derken boynunu koklayarak orayada bastırdım dudaklarımı. Doyamadım doymadım. Yetmedi. Yettiremedim uzaklaşmak zorunda kaldım. Haklıydı evin içi insanlarla doluydu. Gel gör ki isyan etti yüreğim.

Kapıdan çıkmadan önce ardından seslendim.

"Lâl "

"Efendim"

"Daha ne kadar dayanırım bilmem. Seni alıp kaçırsam bana sakın kızma."

Gülerek baktı yüzüme. Seviyordum. Seviyordu. Gayrı vuslat vaktiydi. Ama önce şu düğünü kazasız belasız atlatmam gerekti. Onun yanına yaklaşmaya kalkanı vurmayan adam değildi....

 

Loading...
0%