Yeni Üyelik
50.
Bölüm

50. Bölüm

@tugbalal

ALPARSLAN KARAHANLI

 

Gözlerim kollarımdaki meleğin yüzünde dolaştı. Çok güzeldi. Tarif edemeyeceğim kadar çok. Ellerimi uzatıp saçlarından bir tutam aldım. Dudaklarımı bastırdım. Allahım bu nasıl bir kokudur. Dudaklarımı bu defa anlına bastırdım. Yanağında dudaklarında dolaştım.

İki gündür burdaydık. Sadece ben ve o. Tüm dünyadan, kandan, savaştan uzaktık. Hayal gibiydi. Cennette gibiydim. Saat ona geliyordu . Ama hala derin bir uykudaydı .

Elimi yanağına koydum. Başparmağımla elmacık kemiğini okşadım.

"Lâl'im , güzelim uyan artık."

Uyanmak yerine bana daha çok sokuldu.

"Canımın canı, meleğim benim"

Dudaklarımı saçlarına bastırdım.

"Ömrümün baharı, nefesim,"

Her kelimemde dudaklarımı saçlarına bastırdım. Derin soluklar aldım. Başını boynuma gömüp derince bir soluk çekti.

"Çok güzel , kokun çok güzel yüzbaşı."

Dudaklarım kıvrıldı.

"Yüzümü güldürenim. Hadi bebeğim uyan artık."

Usulca açtı gözlerini. Siyahı aratmayan koyu kahve gözleri mavilerimi buldu.

Dudakları kıvrıldı.

"Günaydın"

"Uyandığına göre aymış olmalı"

Doğrulup dudaklarını boynuma bastırdı. Sonra çeneme , ordan dudağımın kenarına buna daha fazla dayanamadım. Ellerimi başının arkasından geçirip kendime bastırdım. Derince öpmeye başladım. Ağzını aralayınca dilimi ağzının içine ittim. Alt dudağını dudaklarımın arasına alıp emdim , üst dudağında aynı şeyi yaptığımda ağzımın içine doğru inledi. Belinden tutup altıma aldım. Kollarını boynuma doladı. Acemice karşılık vermeye başladı . Bu hali beni kendimden geçiriyordu. Durmak o kadar zordu ki. Dudaklarım boynuna doğru indi. Boynuna dişlerimi geçirdim. İnlemesi odada duyuldu. Isırdığım noktayı emerek acısını geçirmeye çalıştım. Kendini bana doğru bastırdı. Bu kendimi kontrol etmemi dahada zorlaştırdı.

"Alparslan "

"Canımın canı, nefesim."

Dudaklarım tekrar dudaklarını buldu. Nefessiz kalana kadar ayırmadım dudaklarımızı. Ayrıldığımda nefes nefese kalmıştı. Gözlerinin rengi dahada koyulaşmıştı.

Ben doğrulunca yine yüzü düştü. Bu tebessüm etmeme neden oldu. İlk öpüşümde karşılık alamayınca istemediğini sandım. Allah biliyor ya yüreğim parçalandı. Ama yanlış anlamışım. İstiyormuş , en az benim onu istediğim kadar istiyor o da beni.

"Düşmesin yüzün , kurban olurum sana"

"Ne yapıyım? Elimde değil."

İki elimide yanaklarına koydum. Öyle masum bakıyordu ki alıp içime sokasım geldi.

"Canımın canı, sabır bende en az senin kadar istiyorum. Sadece sabır."

"Ama yüzbaşı bizim yarınımız bile belli değilken"

Bakışlarını kaçırdı. Haklıydı. Bizim yarınımız belli değildi. Elimi çenesine koyup yüzünü kendime çevirdim.

"Yüzbaşı"

"Yüzbaşının canı "

"Söz konusu sen olunca ben galiba arsız bir kız oluyorum. "

Söylediği ile kahkahama engel olamadım.

Omzuma küçük bir sille çaktı.

"Gülme."

"Tamam gülmüyorum."

Bunu söylerken hala gülmeye devam etmesem daha iyi olacaktı. Sinirle yerinden kalktı. O banyoya doğru ilerlerken bende mutfağa geçtim. Bu gün burdaki son günümüzdü. Ve gitmeden yapmak istediğim şeyler vardı.

Şimdi mutfakta karşılıklı kahvaltımızı yapıyorduk. Siniri hala yerini koruyordu.

Yanına gidip dizlerimin üstüne çöktüm.

"Anladığım kadarı ile benim küçük sevgilim bana hala kızgın"

Yüzünü öbür tarafa çevirdi. Bu hali yüzümde tebessüme neden oldu.

"Peki ne yapsam barışır acaba."

Hala bakmıyordu. Ama dudakları yana doğru kıvrıldı.

Ellerini avuçlarımın içine alıp üzerlerinden öptüm.

"Güzelim benim , seni ne kadar istediğimi bir bilsen. Seni öpmenin bile ne kadar çok hayalini kurdum bir bilsen. Seni istediğim kadar beni istiyor olduğunu görmek. "

Bakışları bana dönünce gülüşü büyüdü.

Elini yanağıma koydu. Başımı eline yasladım. Avucuna dudaklarımı bastırdım. Gözlerim kapandı.

"Seni çok seviyorum yüzbaşı, sevgimi tarif edecek kelime yok"

"Bende güzelim , bende seni çok seviyorum. "

 

"Güzelim benim merkezde birkaç saatlik işim var ben gelene kadar sen burda beni bekliyorsun anlaştık mı?"

"Bende gelsem."

"Nıç , sen burda beni bekle. Hem belki bana kek yaparsın olmaz mı"

"Yaparım sen yeter ki iste."

Ben üzerimi değiştirmek için odaya giderken o sofrayı topluyordu.

****

İşlerimi halledip kulübeye döndüğümde ev fazla sessizdi.

"Lâl "

Seslensemde ses yoktu.

"Lâl, nerdesin?"

Evde hala yaptığı kekin kokusu vardı. Ama ondan eser yoktu. İçime bir korku çöreklendi. Neredeydi? Kulübenin arka tarafına doğru yürüdüm . Bir yandan da bağırıyordum.

"LÂL NERDESİN, LÂL."

"Burdayım"

İlerden gelen sesle içim ferahladı. Onu göremeyince çok korkmuştum.

Sesin geldiği tarafa doğru ilerleyince göl kenarındaki papatya tarlasının içinde oturuyordu. Başına papatyalardan yaptığı bir taç vardı. Üzerinde sarı renk askılı kısa bir elbise vardı. Bu ne güzellik ya Rab. Bu kızın bana hiç mi acıması yoktu. Ben beklemek istedikçe her geçen an daha da güzelleşiyordu.

Elinde birkaç tane papatya vardı. Yüzündeki gülüşle bana doğru gelip tam karşımda durdu.

Daha fazla dayanamadım. Belinden tutup hızla kendime çektim. Ve dudaklarına yapıştım. Öyle derin bir öpüşme olmuştu ki ikimizde birbirimizin ağzının içine inlemiştik. Nefessiz kaldığını anlayınca geri çekildim.

"Ne yapıyorsun yüzbaşı?"

Bir yandan gülerken bir yandan söyleniyordu.

"Sevdiğim kadının gülüşünden öpüyorum. "

Anlını göğsüme dayadı. Alt dudağını dişledi.

"Nerde kaldın"

"İşlerimi anca bitirdim"

Elimden tutup bir ağacın altına doğru çekti. Gördüğüm ile Yüzümdeki gülüş büyüdü. Yere kilim sermişti. Sabah istediğim kek ile beraber birkaç atıştırmalık daha hazırlamıştı.

"Birlikte piknik yaparız dedim."

"Eline sağlık bebeğim hepsi çok güzel görünüyor."

Ben sırtımı ağaca yaslamış otururken o sırtını göğsüme yaslamış yarı oturur şekilde duruyordu.

"Lâl'im "

"Efendim "

Ben hareketlenince yönünü bana çevirdi. Elimi cebime atıp içindeki kutuyu çıkardım.

Bakışları bir kutuya bir bana dönüyordu. Kutuyu açtığımda ise gözlerindeki şaşkınlık beni daha çok mutlu etti . Lal taşlı bir kolyeydi. Bunu uzun zamandır ona vermek için bekliyordum. Nihayet zamanı gelmişti.

"Bunu sen gizli göreve gittiğinde yaptırmıştım. Sonrasında vermek bir türlü nasip olmadı. Lâl'im bunu benim için boynuna takar mısın."

"Yüzbaşı , bu çok güzel"

Kolyeyi kutusundan çıkardım. Sırtına bana dönüp saçlarını topladı. Bende kolyeyi boynuna taktım. Geri çekilmeden dudaklarımı boynuna bastırdım.

"Bana söz ver, bu kolyeyi boynundan bir an olsun çıkarmayacaksın"

"Söz, son nefesimde dahi boynumda olacak."

Bana döndüğünde yüzündeki gülümseme herşeye değerdi .

"Yakıştı mı?"

"Şu dünyada bir şey yok ki sana yakışmasın."

Kendime çekip başını göğsüme yasladım. Saçlarından derince bir soluk aldım.

Geri çekildiğinde hala gülüyordu. Eli kolyeyi okşadı. Bu çocuksu hali benide güldürdü.

"Lâl'im "

"Hııı"

"Evlen benimle"

Dediğim ile gözleri fal taşı gibi açıldı.

Ne dediğimi algılayamamış olacak ki

"Anlamadım "

"Evlen benimle, ben sensiz bir gün daha geçirmek istemiyorum. Ben kendimden de senden de eminim . Beklemek istemiyorum. Eğer sende ist..."

"İsterim, olur, evlenelim"

Verdiği cevapla hızla dudaklarına yapıştım.

Talebimi geri çevirmedi. Oda bana karşılık verdi. Beni üzerine doğru çekmesi ile üzerine doğru eğildim. Gittikçe derinleşiyordu öpüşmemiz ,biz bir birimizi öpmüyorduk. Adeta içiyorduk. Hep daha fazlasını istiyordum. Geri çekildiğimde gözleri hala kapalıydı.

"Nefesim."

"Hıı"

"Bence biz bu nikah işini çok uzatmayalım."

Dudaklarından bir kıkırtı kaçtı. Başını aşağı yukarı salladı. Ben yanına uzanınca başını göğsüme koydu. Koyun koyuna mavi gökyüzünü izlemeye başladık. Bu kadın uğruna ölünürdü. Can verilir can alınırdı. Öyle masumdu ki en küçük hareketi bile beni öyle bir etkiliyordu ki. Anlatılması imkansızdı.

 

Loading...
0%