@tugbalal
|
Acının en derin hali neydi? Ağlamak mı Bağırmak çığlık atmak mı. Gülmek miydi Acının en derin hali Belkide delirmek, Soranlara söyle Gelip sensiz kalmış bedenime baksınlar. Zira sensizken Acının vücut bulmuş haliyim
SİNAN ŞAHİN
Sabah karargaha gittiğimde gözlerim ilk onun bulunduğu alana kaydı. Her sabah istisnasız burda bu saatte revirin önündeki bankta oturur kahvesini içerdi. Ayaklarım benden bağımsız onun yanına gitti. "Merhaba " "Merhaba " "Seviyorsun sanırım?" Bakışlarında anlaşılmazlık belirdi. "Kahveyi diyorum seviyorsun herhalde. Her sabah içerken görüyorum." "Ha evet seviyorum. Sabahları beni kendime getiriyor. İsterseniz sizede yapabilirim." "Yok ama sözünüz olsun" Tebessüm ederek baktı yüzüme. Açık kumral saçlarından yüzüne gelen asi bir tutamı kulağının arkasına aldı. Bıraksa saatlerce izlerdim herhalde. Onu ilk gördüğümde Alparslan yüzbaşı ile Eflal komutanım kavga ediyordu. Sözünü sakınmadan söylemiş sonrasında gitmişti. Bense arkasından baka kalmıştım. Cesur kadındı vesselam. Daha sonrasında bir kaç kere küçük yaralar için pansuman yaptırmaya gitmiştim. O kadar naif bir kadındı ki bu kadar adamın olduğu yerde onun gibi kırılgan biri ile karşılaşınca ne yapacağımı şaşırıyordum. Bir keresinde elimdeki kesik için revire gitmem gerekmişti. Başını önündeki dosyadan kaldırıp yüzüme bakmıştı. "Buyrun" "Elim kesildi. Pansuman gerek." Kaşları çatıldı. Çatık kaşlarım ve bariton sesim ile biraz fazla kaba bir durum oluşturmuştum. "Buyrun sedyeye geçin." Gösterdiği sedyeye geçip oturdum. Eline eldiven geçirip bana doğru geldi. Ona göre fazla büyük olan elimi iki elinin arasına aldı. Yarayı önce inceledi. Sonra serum ile yıkadı. "Dikiş atılması gerek. Uyuşturup dikicem" "Uyuşturmana gerek yok dik gitsin." Başını kaldırıp bakışlarını yüzüme dikti. "Ne demek gerek yok?" "Ben alışkınım gerek yok demek" Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Gözleri ne renkti bu kadının sarı mı yeşil mi yoksa kahve mi çözemedim. Geri çekildi. "Silahı yanlış kullanıyorsun" "Ne" "Silahı diyorum yanlış kullanıyorsun" "Silahımı tutmayı senden öğrenecek değilim doktor." Sesim sert çıkmıştı. Beni sinir etmeyi başarmış olmanın zevki vardı bakışlarında. "Doğru diyorsun işini yapmayı benden öğrenmeyeceksin. Tıpkı kendi işimi yapmayı senden öğrenmeyeceğim gibi." Bana arkasını dönüp dolaptan iğne ve ilaç aldı. Tezgaha gidip ilacı hazırlamaya başladı. "İşini öğretmiyorum . Sadece alışkınım gerek yok dedim." Dediklerim ile elleri kısa bir an durdu. Sonra işine devam etti. "Acıya dayanıklı olman acı çekmen gerektiği anlamına gelmez. " Söylediği ile bu defa şaşıran ben olmuştum. Tekrar bana doğru gelip işini kendi bildiği gibi yapmış sonrasında sarmıştı. Kokusu bu mesafeden bile adamı mest ederdi. Dudaklarım istemsiz yukarı kıvrıldı. Anlam verememiş olacak ki "Ne oldu?neden gülüyorsunuz ?" "Hiç aklıma birşey geldi." "Öyle olsun" "Sonra görüşürüz" diyip onu çağıran askerle revire doğru ilerledi. Bende bizimkilerin yanına doğru gittim. Alparslan yüzbaşı ve Eflal komutan dışında tüm tim burdaydı. Boş bir yere oturup çay söyledim. O sırada Alparslan yüzbaşı ve Eflal üsteğmen içeri geldi. İkisininde yüzünde güller açıyordu. Hepimizin aklından aynı şeyler geçiyordu. Lakin gel gör ki bu ikisine hiç güven olmuyordu . İkiside bir birine köpek gibi aşık olmasına rağmen bir türlü itiraf edemiyordu . En son Ateş'in düğününde el ele ayrılmışlardı . "Beyler keyfiniz yerinde bakıyorum." "Valla Komutanım sizinki kadar değil hayırdır inşallah " Bakışları ilk Eflal üsteğmene kaydı. İkisi arasında sözsüz bir onay oluştu. Ellerini kenetledi. İkisini elini yukarı kaldırdı. "Hayır kardeşim hayır." Hepimizden bir oh be sesi çıkmıştı. Eflal komutanın yüzünde ise şaşkınlık vardı. "Hiç şaşırma bacım. Burdaki herkes sizin içinizi biliyordu zaten. Biz ne zaman açılacaksınız diye bekliyorduk." Ateş'in dediğini hepimiz onayladık. "Sizden başka herkes sevginize şahitti zaten" Ali'yi Rıdvan abi devam ettirdi. "Benim oğlana bu yaşta aşk acısı çektirdiniz ya " Söylediği ile hepimiz gülmeye başlamıştık. "Ben zaten alduğum cezalardan anladıydım " "Askeriye etrafında yirmi tur mu istiyorum dedin Dursun tam duyamadım. "Yok komutanım hayırlı olsun dedim." Hepimizin gülüşü kahkahaya döndü. "Allah tamamına erdiğini görmeyi nasip etsin komutanım " "Amin kardeşim " İkisinide böyle gülerken görmek çok güzeldi. "Ee hadi o zaman doğru eğitime. " Hepimiz ayaklanıp eğitim alanına gittik. Benim ise aklımda Ahu gözlü bir ceylan vardı. Günün birinde böyle el ele olmayı Allah nasip eder miydi. İşlerimizi halledip eve gidiyorduk. Bizimkilerde gırgır peşindeydi. "Bişey sorucam, sizce İbrahim albay Alparslan komutanıma ne yapar?" "Bence topuğuna sıkar sizce" "Valla bencede abi" Asansör önünde beklerken birden arkamızdan hızla kapı açıldı. Koşar adımlarla Alparslan yüzbaşı içeri girdi. Yüzü kireç gibiydi. Koşarak merdivenlere doğru gitti. Peşinden ise albay geliyordu. O da beklemeden yukarı koştu. "Ne oluyor lan" "Koşun beyler" Bizde daha fazla beklemeden yukarı çıktık. Eflal komutanın kapısının önünde Sevgi teyze ve Fulya sarılmış ağlıyordu. Bizde içeri girdik. Her yer heryerdeydi. Yüzbaşı yıkıldı sanki. O her zaman dik duran omuzları çöktü. Onu en son Eflal üsteğmeni yaralı bulduğumuzda böyle yıkık görmüştüm. Masaya doğru ilerledi üzerindeki zarfı alıp okudu. Okudukça omuzları daha çok çöktü. Onun yerine koydum bir an kendimi sevdiğim kadının nerde olduğunu bilememek . Yaşarken cehennemi tatmak değil miydi. Bakışları hepimizde gezindi. "Bozkurt , hepiniz hazırlanın. Tam teçhizatlı hepinizi karşımda görmek istiyorum. Bizden Asenayı almak ne demek göstericez onlara anlaşıldı mı." "EMREDERSINIZ KOMUTANIM " hepimiz hızla karargaha doğru gitmeye başladık. Umarım onu sağ salim alabilirdik. Son yaşadıklarını daha atlatamadan tam mutlu olacaklar derken tüm bu olanlar kabus gibiydi. Arabada ben, Ateş ve yüzbaşı vardık. Bakışlarını karşıya dikmiş öylece bakıyordu. Sabah sevdiği kadına bakarken ki mavi gözlerde şimdi karanlık bulutlar geziyordu sanki. Allahım ne olur Eflal bacımı bir an önce sağ salim almayı nasip et . Yoksa yüzbaşıyı toparlayamazdık.... |
0% |