@tugbalal
|
EFLAL KARCA
Hayatım boyunca bir beklentim olmamıştı. Ne biliyim, yaşasamda olur yaşamasamda diye düşünmüştüm. Bir amacım yoktu. Bir umudum. Açıkçası yaşamaya dair bir beklentimde yoktu. Kimsenin keşke o da olsaydısı veya iyikisi olmamıştım mesela. Herkesi hep en yüksek değerden almıştım hayatıma. Hep en paha biçilmez değeri vermiştim. Ama hayatlarında hiçbir zaman bir yerimin olduğunu düşünmedim. Mantar gibi yoktan var olmuştum sanki. Kimsenin merak ettiği olmamışım meğer. Hayatında güzellikler varken aklına gelen olmamışım. Onlar hayatlarını yaşamış benide hayatlarının kıyısına köşesine yerleştirmişlerdi. Ben onları hayatımda başrol etmişken kendi hayatımda figüran dahi olamamışım. Şimdi bakıyorumda, ben gerçekten çok acımasız çok vicdansızmışım. Herkese sonsuz olan merhametim sıra kendime döndüğünde yok olmuş. Ben kendim için acımasız bir cellada dönüşmüşüm...
Gülümseyerek parmağımdaki yüzüklere bakıyordum. Sevdiğim adamın alyansını takmıştım. Ve onun parmağında da benim adımın yazılı olduğu bir yüzük vardı. Bu halimi dışarıdan biri görse büyük ihtimalle gömleği ters giydirir tımarhaneye yollardı. Gülen gözlerim tavana kaydı. Yok ya bence benim evimin tavanları gayet güzeldi. Ne değiştiricem kalsın böyle. Gerçi şuan gözüme herşey güzel görünüyordu. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Ve benim içim içime sığmadığı için uyuyamıyordum. Telefonum titredi. Yüzümdeki gülüş dahada büyüdü. Bu saate ondan başka kimse yazmazdı. "Uyudun mu bebeğim?" "Ne mümkün." Bir kaç saniye sonra Telefonum çalmaya başladı. Bekletmeden açtım. "Efendim" "Canımın canı." "Alparslan ,şimdi bu kadar mutluysam düğünümüzde nasıl olurum bilmiyorum. " "Merak etme canımın canı o gün senin yanında olacam. Ve ellerini bir daha asla bırakmayacam." "Seni çok seviyorum. " "Bende bebeğim. Bende seni seviyorum. Ama şimdi uyu. Yoksa yarın uyanamazsın. " "Bana diyene bak. Sen neden uyumadın." "Kollarımda değilsin. Kokun yok geçerli sebeplerim var." "Kollarında değilim. Kokun yok. Gördüğün gibi benimde geçerli sebeplerim var. " Telefondan bir kaç hışırtı geldi. "Yüzbaşı orda mısın?" "Kapıyı aç bebeğim." Koşarak kapıyı açtım. Telefon hala kulağımdaydı. Gülerek telefonu indirince bende hala açık olan telefonu kapattım. Kendimi kollarına attım. "Hayır ya, bu olmamalı. Bir sarılışınla hayatımdaki tüm dertleri sıkıntıları alamazsın. Bir nefeslik kokunla tüm yorgunluğumu çekemezsin. Böyle bir gücün olmamalı." "Kölenim kadın. Kokunun, teninin müptelasıyım. " Boynuma dudaklarını bastırdı. Kalçamdan destek verince Bende bacaklarımı beline sardım. İkimizi odaya götürdü. Önce ben sonra o yatağa yattı. Hiç beklemeden koynuna aldı beni. Sanki sabahtan beri yatakta debelenen ben değilmişim gibi. Ona sarılınca gözlerim hemen kapandı. Son duyduğum ise erkeksi kıkırtısı olmuştu. Kolları beni kendine biraz daha çekmiş. Saçlarıma dudaklarını bastırmıştı. Sonrası karanlık... Sabah gözlerimi açtığımda Alparslan yanımda yoktu. Komedinin üzerinde bir not vardı. "Ömrümün baharı, her ne kadar seni severek uyandırmak istesemde gitmem gerek seni canımdan çok seviyorum. Bir an önce uyanıp karargaha gelsen iyi olur zira yanından kalktığım saniyeden itibaren seni özlemeye başladım... Sana deli gibi aşık olan yüzbaşın
Okuduğum ile yüzümdeki sırıtmaya engel olamadım. Hemen yerimden kalkıp banyoya gittim. İşlerimi halledip hızla üstümü giyindim. İyi göründüğüme kanaat getirince evden ayrılıp hızlı adımlarla askeriyeye yürümeye başladım. Zira beni özleyen ve özlediğim bir adam vardı. Karagaha geldiğimde Alparslan albayın yanındaydı. Bende kantine geçtim. Bizimkiler gülerek sohbet ediyordu. Bende yanlarına gidip boş sandalyelerin birine oturdum. "Günaydın herkese" "Günaydın komutanım " "Günaydın civciv " Herkesin cevaplaması ve şakalaşması ile günümüz başlamıştı. Bir asker gelip bizi harekat merkezinden çağırdıklarını iletmişti. Yüksek ihtimalle görev vardı. Hepimiz ayaklanıp gittik. İçerde Alparslan ve albay vardı. Hepimiz yerimize oturduğumuzda albay konuşmaya başladı. "Merakla görevin ne olduğunu beklediğinizi biliyorum. Semih'in hain olduğu ve Hugo denilen şerefsizle ortak iş yaptığı malumunuz. Eflal üsteğmeninizin getirdiği bilgiler ve elimize son geçen istihbaratların doğrultusunda yakın zamanda Semih itinin başında duracağı bir sevkiyat olacak. Yüklü miktarda uyuşturucu madde Türkiye üzerinden yurt dışına satılacak. O sevkiyat yapılmayacak. İzin vermeyeceksiniz. ANLAŞILDI MI?" "EMREDERSINIZ KOMUTANIM " Hepimiz ayaklandık. Albay dışarı çıkınca bakışlarımızı Alparslan'a çevirdik. "Yarım saat içinde hazırlığınızı yapın uzun bir görev olacak. Kimsede yorgunluk emaresi istemiyorum..." O çıkınca bizde çıktık. Odama gidip hazırlanmaya başladım. Kapım çalınmadan açılınca bakışlarımı ona çevirdim. Zaten kapımı çalmadan girebilecek bir o vardı. Kapıyı ardından kitleyip hızla bana doğru geldi. Beklemeden kollarını belime sardı. Yüzünü boynuma gömdü. Bende kokusunu içime çektim. Görev esnasında bu kadar yakın olmayabilirdik. "Çok özledim..." "Bende..." "Böyle yakınken bile özlüyorum. Benim sana olan bu zaafımı ne yapacaz be güzelim." "Bilmiyorum. Ama bir yol bulursan banada söyle. Zira kollarındayken bile özlememin bir açıklaması olamaz. " Boynumdaki dudakları gerildi. Söylediklerim. Daha doğrusu ona olan sevgimi dile getirmem hoşuna gidiyordu. Daha fazla beklemeden ayrılmak zorunda kaldık. Önce o ,sonra ben odadan çıktık. Allahım sen sevdiğimi ,beni ,kardeşlerimi koru. Merhametini üzerimizden eksik etme. Hepimiz helikopter pistinde tam teçhizatlı albayın karşısında sıraya dizilmiştik. "BOZKURT SİZE GÜVENİM TAM. YÜZÜMÜ KARA ÇIKARMAYIN. PENÇENİZİ VURUN VE O VATAN HAİNLERİNE KİMİN PATRON OLDUĞUNU GÖSTERİN. RABİM HEPİNİZİ KORUSUN. " "SAĞOL " O geri çekilince. Sözü yüzbaşı devraldı. "BOZKURT HELİKOPTER BİN" Gelen emirle hepimiz tek tek helikoptere bindik. Ortamın gerginliğini dağıtmak için ilk Ateş konuştu. "Candaş?" "Söyle candaş" Diye cevap verdi Dursun . Bakışlarımız ikisi arasında gidip geliyordu. "Şimdi ben evlendim malum. Rıdvan abinin Nergisi var. Eee Eflal komutanım ile Alparslan komutanım sözlendi. Sinan komutanımın durumu hepimizin malumu zaten. Eeee candaş siz ne ayaksınız?" Dursun'un meraklı bakışları hepimizin yüzünde dolaştı. "O ne demek " "Diyorum ki ,sen ve Ali hayırdır. Sizin etrafınızda neden dişi sinek bile yok. Hayır bilmesem başka bir şey düşünecem. " Alinin şok bakışları Ateş'in yüzünde takılı kaldı. Biz ise artık kahkahalarla gülüyorduk. "Tövbe deyin komutanım. O nasıl laf öyle. " Kıyamam gerçekten panik yapmıştı. "Valla onu siz söyleyeceksiniz Aliş. Bakın çok yan yana takılıyorsunuz. Yarın laf söz olur benden söylemesi." "Ula, ula senun dilunun ayarunu sikeyum. Densuz Ateş. Daha dune gada Songül bacumun kapisinda it idun. O olmasa erkek kurusu olacağdun. Şimdi bize laf mu edeysun. Ha başumuza oldi fışki. " Dursun'un şivesi kaydığına göre epey sinirlenmişti. Ama Ali 'in sözleri ile gözleri karardı. "Abi, Ateş abim haklı. Biz ilişkimize biraz ara verelim. Bak kısmetimiz kapanır. Ben hayatımın aşkını daha bulamadan kaybedemem." İlişkimiz diyince ben kocaman bir kahkaha atmıştım. "Ula ne diysun?" "Ben hayatımın aşkını bulucam. Hatta Dursun abiye rağmen bulucam. Az kaldı inanıyorum." Dursun la havle çekmişti. Büyük ihtimalle ilk fırsatta Ali'yi vurma planı yapıyordu. Sabahtan beri yanımda olan biteni tebessüm ile izleyen yüzbaşının sesi doldu kulaklarıma . "Bence bu kadar kalabalık içindeyken böyle güzel gülmemelisin. İçime sokasım geliyor." Bakışlarımı yüzüne çevirdim. Yüzümde istemsiz oluşan utangaç bir tebessüm vardı. Sessizce dudaklarımı oynattım. "Seni seviyorum. " Kimse bize bakmıyorken elini elimin üzerine koydu. Ellerimize siper olacak şekilde kıpırdanıp yerimi düzelttim. Parmaklarımı parmaklarına kenetledim. Bakışlarımız diğerlerindeydi. Onlar ise kendi aralarında konuşuyordu. İçimden en güzel dualarımı ettim... Allahtan tek dileğim ellerimiz hiç ayrılmasın...
|
0% |