@tugbalal
|
Gözlerimi gök yüzüne dikmiş öylece duruyordum. Gökteki bakışlarımı parmağımdaki yüzüklere çevirdim. Kulübede parmağıma taktığı tek taş ve alyansım. Sevgi ile okşadım. 'Taktığım yüzüğü kıskanacam güzelim. Bu kadar mı güzel.' Demişti o gün. Güzel olan ona ait olan yüzüğü takmaktı . Yoksa parmağıma ip dahi taksa ben dünyanın en mutlu kadını olurdum zaten. Bu sabah Sevgi annemin kolları arasında uyanmıştım. Gecede yine ağlayarak uyuya kalmıştım. Ona sarılınca acım bir nebzede olsa diniyordu. "Eflal!" Bakışlarım bana telaşla bakan Eylül'e kaydı. Bir şey olmuştu. Yerimden ayaklandım. Bir kaç saniye es verdikten sonra tekrar konuşmaya başladı. "İbrahim baba" Sonrasını dinlemedim. Koşarak karargahın içine girdim. Babam bu sabah kan davası son bulan bir köye gitmek üzere yola çıkmıştı. Beklemeden harekat merkezine daldım. Karan komutan ve üst rütbe bir kaç subay konuşuyordu. "Ne oldu üsteğmen?" "Babama ne oldu?" Dediğim ile bakışları merakla yüzümde dolaştı. "Albay İbrahim Türkmen. Babam, Ne oldu ona." "Dışarı çık . Sana bilgi vericem." "Şimdi duymak istiyorum " "ÜSTEĞMEN!" Kararlığım karşısında derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. "Gittiği köye saldırı düzenlenmiş. Çatışma halinde oldukları gelen bilgiler arasında. Emir gelir gelmez bir tim onları almak için çıkacak." "Siz emir bekleyin ben gidiyorum. " "Üsteğmen sabrımı zorlama. Emri bekle." Belimdeki silahı ve askeri kimliğimi masaya sert bir şekilde bıraktım. "Ben öyle yada böyle gidicem. Siz isterseniz bekleyin. Ama benim verecek bir kaybım daha yok." Daha fazla durmadım orda. Kapıyı açıp çıktım. Sert adımlarım koridorda duyuluyordu. Koridoru bitirmeden bizimkiler belirdi karşımda. "Eflal bacım." Bakışlarım hepsinin üzerinde gezindi. "Bir haber var mı" "Emir bekliyorlarmış" "Sen nereye kardeşim?" "Babamı almaya." "Ama dedin ki emir..." "Onlar bekliyor Dursun. Beklemeye devam edebilirler. Ben çıkıyorum. " Tam giderken Rıdvan abi kolumdan tuttu. Derin bir nefes bıraktım. "Abi durdurma beni." "Seni durdurmuyorum bizde seninle geliyoruz." "Ne?" "Kuzgunun emrinde çarpışmak bana şereftir." Söylediği ile dona kaldım. Nasıl nerden biliyorlardı. "Siz, nasıl?" "Seni kurtardığımızda albay söyledi." "Abi, emir gelmedi. Ben silahımı bırakıp çıktım." "Bizde bırakırız o vakit." Söylediği ile bakışlarımda minnet vardı. Hepimiz köye gitmek üzere yola çıktık. ********* Bulunduğumuz mevziden köyü izliyorduk. "Komutanım köyün tamamını sarmış durumdalar." Ateş'in sesi telsizden duyuldu. "Ee civciv ne yapıyoruz plan ne" "Abi estağfurullah olur mu öyle?" "Emir komuta sende kuzgun" "Emredersiniz komutanım " "Hadi bakalım göster kendini." Telsizden gelen sesi ile bakışlarım etrafta gezindi. "Her yeri değil" "Nasıl komutanım " "Dedim ki her yeri değil. Dere yatağından giricez Ali. Umarım nefesini iyi tutabiliyorsundur." Normalde şakayla karışık söylerdim lakin sesim o kadar soğuktu ki artık ben bile kendimi tanıyamıyordum. "Ateş ,Ali Rıdvan abi siz ön kısımdan ateş açın. Biz dereden giricez" Herkes onaylayınca fark edilemeyceğimiz ve köye en yakın noktadan dereye girdik. Sinan ben ve Dursun nefeslerimizi tutup suyun altına daldık. Artık konuşmadan işaret dili ile anlaşmaya başlamıştık. Belli bir mesafeden sonra su yüzeyine çıktım. Derin nefesler alıp vermeye başladım. Bizimkiler başlamıştı. Silah sesleri durmaksızın devam ediyordu. Olabildiğince sessiz bir şekilde ilerledik. Hemen her köşeyi döndüğümüzde biri çıkıyordu. Hepsini tek tek indiriyorduk. Köyün içine doğru ilerledikçe babamı ve mahiyeti olan askerler elleri bağlı şekilde diğer köylülerin yanında duruyordu. Başlarında bir çok terörist vardı. Yanımda duran leşin üzerindeki telsizden ses geldi. "madha yahduth hunaka? limadha la tujib" (Ne oluyor orada. Neden cevap vermiyorsunuz) Adamın konuşmasından anladığım kadarı ile araptı. Telsizi elime alıp konuşmaya başladım. "laqad ja' jaladuki, sllm ealaa hadha almawti, allaenat ealaa madik" (Celladın geldi. Olan bu. Ölüme merhaba de evveliyatını siktiğimin piçi.) Ettiğim küfür ile Dursun'un gözleri fal taşı gibi açıldı. Anlaşılan Arapça anlıyordu. Beni daha önce küfür ederken hiç görmemişti. Beklemeden ilerlemeye devam ettim. Şerefsiz etrafındaki adamları kendini korumaları için dağıttı. Bir evin çatısına çıktım. Dursun ve Sinan da kendilerine mevzi buldu. Gördüğüm tüm adamları tek tek indirdim. Her kurşuna bir leş. Boşa atacağım tek bir kurşunum dahi yoktu. Artık geriye tek tük adam kalmışlardı. Burdan sağ çıkamayacaklarını anladıklarında ellerini havaya kaldırıp teslim olmak istediklerini söylediler. "Teslim oluyorum ateş etmeyin." Türkçe konuşarak elleri havada öne çıktı. Dikkatli bir şekilde onlara doğru ilerledik. Adamlar silahlarını attıklarında Rıdvan abilerde gelmişti. Köylülerin gözlerinde korku vardı. Bazıları ağlarken bazıları bizi minnetle karşılamışlardı. Çocuk ,yaşlı, kadın hepsini buraya toplamışlardı. Yaklaşık altmış kişilik bir guruptu . Sağ ele geçirdiğimiz beş adam vardı. Başları olan adama döndüm. Ensesinden tuttuğum gibi babamın ayaklarının dibine attım. Ayağa kalkamadan yüzüne tekme attım. Bacağımdaki silahı çıkarıp anlına bastırdım. "Bana bir sebep söyle. Tetiği çekmemem için tek bir sebeb." Korkak bakışlarını bana çevirdi. Ama yinede direndi. "Sana hiç bir şey söylemem." Sağ bacağına sıktım. Acı çığlıkları etrafta yayıldı. Etraftaki insanlardan takdir eden sesler duyuyordum. "Bana bak bu defa diz kapağına sıkarım geberene kadar sürünürsün. Öldürmem , ama yaşamanada izin vermem duydun mu?" "Tam diğer bacağınada sıkıyordum ki, "Tamam , tamam söyleyecem. Yapma." "Konuş." "Semih , Semih gönderdi bizi. Hugo ve Semih albayı istiyor." Adamı Ateş'e doğru ittim. Ellerini arkadan kelepçeledi. Bakışlarımı babama çevirdim. Gözlerinde gurur vardı. Benimkilerde ise boşluk. "Aferin asker. Sizinle gurur duyuyorum." "SAĞOLUN" O sırada askeri araçlar köye giriş yapmaya başladı. Üç askeri araç her birinin içinde bir manga adam vardı. En önde Karan komutan bize doğru geldi. Bakışları önce benim sonrasında diğerlerinin üzerinde gezindi. Bakışlarındaki öfke elle tutulurdu. Peki bu benim umrumda mıydı. Hiç sanmıyorum. Bize doğru gelip babama selam durdu. "Albayım" "Gel evlat. " "İyi misiniz komutanım. " "Önce Allah sonra Bozkurt sayesinde. Son anda yetiştiler. Allah onları başımızdan eksik etmesin." Karan komutan başka bir şey diyememişti. Hepimiz köyün ileri gelenleri ile vedalaşıp gelen araçlara bindik. Bakalım alacağımız ceza ne olacaktı. Karargaha geldiğimizde hepimiz tek sıra halinde Karan komutanın karşısında dizilmiştik. Barut gibiydi. "Bir daha , bir daha böyle bir şey gerçekleşmeyecek. Anladınız mı beni?" "EMREDERSINIZ KOMUTANIM " "Üsteğmen, disiplin koğuşuna, iki gün cezalısın. Ve bir dahaki sefere bu kadarla kurtulamazsın. Emin ol." Emrini verip arkasını dönüp gitmişti. Bende bizimkilere teşekkür edip disiplin koğuşuna doğru gitmiştim. İki gün kafamı dinlemek güzel olacaktı... |
0% |