@tugbalal
|
Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Birden kapı açıldı. İçeri albayın postası girdi. "Komutanım İbrahim albayım sizi emretti." Ayağa kalktım. Önde ben arkamdan o albayın odasına doğru yürüdük. Kapıyı çalıp onay bekledim. Gir emri gelince içeri girdim. "Gel üsteğmen, otur." Karşısındaki boş sandalyeye oturdum." "Kendini nasıl hissediyorsun?" "Göründüğüm gibiyim?" Derin bir nefes alıp verdi. "Senden şu an bunu istemek ne kadar doğru bilmiyorum. Ama kuzguna ihtiyacım var." "Emredin komutanım " "Kalabalık bir terörist kampı. Ordan alınacak evraklar var. Nerden baksan yüz kişiden fazla terörist. O evraklar gerekli. Eğer yapamam dersen başka biri...." "Yaparım" Gözlerinde gurur vardı. Ama bende yaprak dahi kımıldamadı. "Bu sefer yalnız olmayacaksın" "Nasıl" "Çakır kod adlı askerimiz sana eşlik edecek. İkinizde birbirinizin kimliğini bilmeyeceksiniz. Sen sadece uzaktan ona destek sağlayacaksın. Belgeleri gerekli yere o götürecek. İkinizede güvenimiz tam. Vatan sizden hizmet bekliyor. " O ayaklanınca bende ayaklandım. "Kızım" Boş bakışlarım yüzüne kenetlendi. "Dikkatli ol" "Merak etme. Kaybedecek bir şeyim yok" Son söylediğim ile derince yutkundu. "Cezanı arttırdığımı söyleyecem Karan yüzbaşıya. Kimliğini hala bilmiyor. Şimdilik bilmeyecek. "Emredersiniz komutanım. " Ondan gerekli bilgileri aldıktan sonra önce gerekli mühimmat ve araçları hazırladım. Sonra üzerime herhangi bir bayrak yada nereye mensup olduğuma dair bir işaret taşımayan bir kamuflaj geçirdim. Gideceğim konum İran sınırının ötesindeydi. Helikopter ile sınıra olabildiğince yakın bir mesafeye iniş yaptım. Nerden baksan yarım günlük bir yolum vardı. Tabana kuvvet kızım. Ya Allah bismillah. Önce sınırdan geçtim. Sonrasında uzunca bir süre daha yürüdüm. Kat ettiğim yol boyunca toplam dört defa onar dakika olmak üzere mola vermiştim. Bir iki defada ihtiyaç molası vermiştim o kadar. On saatin sonunda hedefe varmıştım. Yüksek bir noktaya mevzilenip dürbün ile etrafı taramaya başladım. Karşı dağdaki hareketlilik ile dürbünü daha çok yakınlaştırdım. Ellerine odaklanınca yaptığı Bozkurt işareti ile Çakır denilen askerin o olduğunu anladım. Telsizden albaya bağlandım. "Komutanım görüş teması sağlandı. İletişim izni var mı?" "Sizi bağlıyoruz." Birkaç dakika sonra telsizden bağlantı sağlandığına dair ses duydum. "Çakır , ben kuzgun " Bir kaç dakika sonra mekanik bir ses duyuldu. Anladığım kadarı ile sesimiz parazitlenmişti. "Seni dinliyorum kuzgun" "Yerini aldığında başlayalım istersen" Rütbesini bilmiyordum. O yüzden emir komutanın kimde olduğu belli değildi. Ortak bir operasyon düzenleyecektik o kadar. Onay vermesi ile operasyona başladık. O yavaş yavaş kampa inmeye başladı. Bende ona arkadan yaklaşan adamları indirmeye başladım. Her adımda karşısına birileri çıkıyordu. Her birini çok seri şekilde zorlanmadan indiriyordu. Sağından ve solundan yaklaşan adamları görünce bu defa devreye ben girdim. İkisini de indirdim. Bir anlığına duraksasa da devam etti. Aslında bu yaptığı büyük riskti . Onca adamın içine tek başına dalmak yürek isterdi. Bana güvenmesi ise ayrı bir mevzuydu. En küçük hatamda ölüm kaçınılmazdı. Çakır son kayayıda dönmek üzereyken sesim ile durdu. "Bekle!" "Ne oldu?" "İki keskin nişancı konuşlandı. Ben sana söyleyinceye kadar orda kal." Bulunduğu yere yükleniyorlardı. İlk ağaçların arasına saklanan keskin nişancıyı indirdim. Ardından tepede kamufle olanı hedef almıştım ki yanımda duran kayaya isabet oldu. Hemen geri çekildim. Bir kaç saniye bekledikten sonra onuda indirdim. "Çakır koruma ateşi açıcam. İşaretim ile." Diğer adamların üzerine ateş açtığım gibi "Şimdiii" Diye bağırdım. Benim işaretim ile yerinden çıkıp ilerlemeye devam etti. Gece yarısı başlamıştık. Neredeyse sabah olmuştu. Gün doğmak üzereydi. Artık etrafta bir kaç adam kalmıştı o kadar. Geriye kalanlarıda indirdiğimizde. Çakır gereken belgeleri almıştı. Telsizden sesi duyuldu. "Kuzgun belgeleri aldım. Seninle aynı mevzide çarpışmak şerefti. " "Benim içinde. Allaha emanet ol" Sol elinin işaret ve orta parmağını havaya kaldırıp anlına değdirdi. Asker selamı gibi selam verdi. Sanırım bu eyvallah demekti. Şimdi aynı yolu geri gitmem gerekiyordu. Yola çıktığımdan bu yana üç gün geçmişti. Karagaha vardığımda dördüncü gündeydik. İlk albaya rapor vermiştim. Bu gün disiplin koğuşunda dinlenmemi söylemişti. Normalde izin kullanırdım. Lakin Karan komutana bunun açıklamasını yapamazdık. Babam bana ceza verdiğini cezanın yarın biteceğini söylemişti. Yarın sabah bende onlara katılacaktım. İçeri girip kendimi ranzaya bıraktım. Gözlerim küçük pencereden görünen gök yüzüne kaydı. 'Sevgilim beni görüyor musun. Keşke bende seni görebilseydim. ' Gözümden bir damla yaş yastığa damladı. Daha fazla dayanamadı göz kapaklarım kendimi karanlığa bıraktım. Sabah gözlerim kapının sesi ile aralandı. Rıdvan abiler gelmişti. Sadece Bozkurt burdaydı. Gözlerinde hüzün vardı. Onlarda göreve çıktığımı bilmiyordu. "Civciv iyi misin?" "Kardeşim biz yanına gelemedik. Yalnız kaldın biliyorum. " Sinan başını yere eğdi. Beni yanlız bırakmamaya yemin etmişti. "Kaç gündür kapının etrafında dört döndük abla ama gelemedik. " Daha fazla dayanamadım bu hallerine kendilerini suçlamalarını istemiyordum. "Dün geldim" Bakışları hızla yüzümü buldu. "Kuzguna haber verdim. Dün geldim bende." Anlamaları gerekeni anladılar. Hepsinin gözlerinde gurur belirdi. Daha fazla durmadım. Ayağa kalkıp ayak ucuma bıraktığım parkamı giydim. "Hadi gidelim. Eğitime geç kalmayalım" Beni onaylamaları ile hepimiz eğitim alanına geldik. Biz girdikten bir kaç dakika sonra Karan komutan içeri geldi. Sağ yanağında yumruk yediği bariz belli olan bir kızarıklık vardı. Üzerinde fazla durmadım. Bakışları bana döndü. Ama bir şey demedi. Sanırım aklından kim bilir ne halt yedinde cezan uzadı dediğine eminim. Emri ile hepimiz önce tam teçhizatlı koşuya başladık. En son sıra barfikse geldi. Boğazım düğümlendi. Herkes eşleşince Karan komutanın bakışları bana kaydı. "Komutanım izniniz olursa ağırlıkla çalışsam olur mu?" Ona karşı sanırım ilk defa bu kadar kibar konuşmuştum. O da sağ olsun kabul etti. Etmeyebilirdi de. Sonuçta burda komutan olan oydu. Ayaklarıma ağırlık bağlayıp kendimi yukarı çekmeye başladım. Kendimi her yukarı çektiğimde gözlerim doldu. Bedenim değil lakin kalbim yorgun düştü . Ellerim kendiliğinden bıraktı. Yere dizlerimin üzerine düştüm. Gözlerimdeki yaşlardan etraf bulanık görünüyordu. Rıdvan abi ile Sinan bana doğru geldi. Rıdvan abi yüzümü avuçladı. "Kardeşim iyi misin. Ne oldu?" "Abiii!" "Abim" Gözlerimdeki yaşları daha fazla tutamadım. Karan komutan dahil tüm tim etrafımdaydı. Beni bir çemberin içine almışlardı. "Abi canım yanıyor. Dayanamıyorum. Nereye gitsem o var. Nereye dönsem onun hayali. Abi ben yüzbaşı olmadan yaşayamıyorum. Abi ben onsuz nefes alamıyorum. " Artık hıçkırıklarım alanda yankılanmaya başladı. "Yapma kardeşim, şehidin ardından isyan edilmez" Sinan'ın dediğine yüreğim burkuldu. "İsyanım şehide değil ki isyanım ona ,bana söz verdi. Yemin etti. Ama tutmadı yemini benide alsaydı ya yanına...." Rıdvan abi beni göğsüne yasladı. Sırtımı sıvazladı. Diğerleride benimle ağlıyordu. Karan komutanın gözlerinde hüzün vardı. Hıçkırıklarım artık iç çekişlere dönünce geri çekildi. "Daha iyi misin abim" Başımı evet anlamında salladım. Önce kendi ayaklandı. Sonra beni kaldırdı. Bakışlarım Karan komutana kaydı. "Komutanım ben.." "Sorun yok üsteğmen. Hepiniz dinlenebirsiniz." Ben eğilmeden Sinan önümde eğilip ayaklarımdaki ağırlığı çıkardı. Eğitim sahasından çıkarken telefonum çaldı. Arayan Sevgi annemdi. "Alo anne" "Kuzum. Nerdesin sen kaç gündür. Albay arayıp işin olduğunu demese meraktan delirecektim. " "Affet annem arayamadım. Allah izin verirse akşam gelicem." "Akşam istediğin bir şey var mı kuzum yapayım?" "Yok annem sen yorma kendini ben gelince yaparım. Gelirken birşey lazım mı?" "Tamam kuzum. Sen gelde başka bir şey istemem ben" telefonu kapatıp kantine geçtik. Bir süre vakit geçirince Eylül de yanımıza gelmişti. Bu geçen süre zarfında onlarda birbirine açılmıştı. Şimdilerde güzel bir ilişkileri vardı. Onlar adına çok mutlu olmuştum. Biraz sohbet ederken telefonum tekrar çaldı. Arayan Songül'dü. "Efendim Songül?" Ateş'in ve diğerlerinin bakışları bana kaydı. Telefonda duyduğum ile hızla yerimden doğruldum. "Hemen geliyorum" Ben ayaklanınca diğerleride benimle ayaklandı. "Bacım ne oldu?" "Annem , annem hastanedeymiş." Her ne kadar yanlız gitmek istesemde Karan komutan dahil timdekiler beni yalnız bırakmamış benimle gelmişti. Acil servisteki danışmadan ismini verince bizi müşahedeye almışlardı. Sedyede uzanan annemi görünce hızla yanına gittim. Yanında Songül de vardı. "Anne" "Kuzum sen neden geldin. İyiyim ben." "Anne sabah seninle konuştum. Neden bana söylemedin." "Söyleyecek bir şey yok kuzum. Tansiyonum yükselmiş o kadar." Elini avuçlarımın içine aldım. Gelen doktor ile dikkatimi ona verdim. "Durumu nasıl doktor?" "Kızımısınız" "Sayılır. Geliniyim" Dediğim ile hepsinin bakışları bana kaymıştı. Aynı dünyada değiliz diye nikahımız düşmedi ya. Ben hala Alparslan'ın geliniydim. Bu hem bu dünyada hemde öbür dünyada böyle olacaktı. "Hastamızın tansiyonu yükselmiş. Kendine biraz daha dikkat etmesi gerek. Biz gereken müdahaleyi yaptık. Korkulacak bir şey yok." Derin bir oh çekmiştim. Doktor gidince annem bana döndü. "Kızım" "Annem, birşey mi oldu. Bir yerin mi ağrıyor?" "Yok kızım , yok ben iyiyim. Merak etme. Ben sadece sen . Kızım benim oğlum şehit oldu. Sen hala..." "ANNE , anne deme öyle. Benim kocam şehit. Ve ben hala onun karısıyım. Bu son nefesime kadar öyle olacak. Bir daha böyle konuşma." Söylediklerim ile kimseden ses çıkmadı. Zaten buz gibi bakışlarım ve sesim vardı. Bıçak gibi kesmiştim. Benim ondan evvelim yoktu. Sonramda olmayacaktı....
|
0% |