@tugbalal
|
Gece gelen arama ile hepimiz karargaha gelmiştik. Şimdi kapının önünde içeriden gelecek görev emrini bekliyorduk. Kapı açılıp içeriden bir kaç asker dışarı çıktı. Ardından albayın postası dışarı çıkıp bizi içeri çağırdı. "Gelin çocuklar " Hepimiz masanın etrafında bulunan sandalyelere oturduk. "Aldığımız haberlere göre kalabalık bir gurup bir sınır karakoluna saldırı düzenleyecek. Oradaki Mehmetçiğe destek vereceksiniz. Onlara verilecek tek bir evladımız yok. Gidin ve bunu onlara ezberletin" Hepimiz ayaklandık. Sırtımızda teçhizatla araçlara bindik. Aracın arkasında gözlerim gökte öylece bakıyordum. Son zamanlarda dahada sessizleşmiştim. Gittikçe dahada zayıflıyor daha az uyuyordum. Göz altlarım mosmordu. Hani derler ya gözlerinin feri sönmüş diye öyle işte. Esen rüzgar saçlarımı okşuyordu. Göz kapaklarım kapandı. Sol yanağıma doğru bir yaş süzüldü. Elimin tersi ile hızla sildim. Yanımda Ali oturuyordu. "Komutanım, iyi misiniz?" "Göründüğüm gibiyim Ali " Artık yalan bile olsa iyi olduğumu söyleyemiyordum. Ona ölmek için saniye saydığımı söylemedim. Karakola az bir mesafe kalmıştı. Gözlerim etrafı tarıyordu. Konvoyun önündeki aracın isabet alması ile hepimiz mevzi aldık. "PUSUUUU!" "Mevzi alın. Hadi hızlı olun!" "Herkes iyi mi?" "EVET KOMUTANIM " Karan komutanın telsizden gelen sesi ile hepimiz olumlu dönüş yapmıştık. Kimsenin yaralanmaması ile derin bir nefes aldık. Aynı zamanda uzaktan gelen silah sesleride duyuluyordu. "Komutanım karakola saldırı var." "BİR AN ÖNCE BURDAN ÇIKMAMIZ GEREK YOKSA ÇOK GEÇ OLACAK." "Jandarma karakolu iki buçuk kilometre uzakta. Bir an önce burdan kurtulmamız gerek." Bir yandan iletişimi sağlamaya çalışırken diğer yandan karşıdaki adamlara ateş etmeye çalışıyordum. Etrafımızı sarmışlardı. Hemen her yerden ateş ediliyordu. Tek çıkış makinalıyı kullanan adamı indirmekti. "Yolu tutmuşlar. Açabilirsek devam edebiliriz. " Rıdvan abinin önerisi en olası olandı. "Yola yaklaşırsak makineliyi kullanan terörist bizi delik deşik eder." Diye itiraz etti Karan komutan. Söylediğinde haklıydı. Ama bu imkansız değildi. Burda geçen her saniye karakoldaki askerlerin durumu kötüye gidiyordu. Kaybedecek zamanımız yoktu... "Ben açarım komutanım " "Hayır üsteğmen yerinde kal" Onu dinlemedim. Yerimden hızla çıkıp makineliye doğru koştum. Ayaklarımın dibine isabet eden kurşunlar vardı. "Eflal mevziye dön" "Komutanım geri dönün " "Koruma ateşi açın hadi." Diğerlerinin seslerini duysamda geri dönmedim. Tam tersine üzerime yağan mermilere rağmen hedefime doğru zik zak çizerek koşmaya devam ettim. Adama yaklaşınca makinalıyı bırakıp belindeki silaha sarıldı. Silahın dipçiğini suratına geçirdim. Geri devrildiğinde üzerine atlayıp bıçakla boğazını kestim. Boynundan akan kanlar tüm yüzüme sıçradı. Ayağa kalkmadan sürünerek silaha doğru yanaştım. Kullandığı makineli tüfeğin başına geçip yönünü onlara doğru çevirdim. Yol üzerinde ne kadar terörist varsa hepsini biçmeye başladım. Etrafta kullandığım makinalı tüfeğin sesi yankılanıyordu. Elimdeki tüm mermileri üzerlerine yağmur misali yağdırdım. Çoğu cehennemi boylarken bazıları teslim olmayı seçmişti. Kaçmaya çalışanlara izin vermedik. Hepsini atış mesafesinden çıkmadan indirmeye başladık. Silah sesleri azalmaya başlamıştı. Bunlar geri çekilince karakola baskın yapanlarda geri çekilmişti. Artık silah sesi gelmiyordu. Karan komutan ve diğerleri üzerime doğru geldi. Karan komutan hırsla koluma yapıştı. "DERDİN NE SENİN . SANA EMİRLERİME KARŞI GELME DEMEDİM Mİ." "ÇEK ELİNİ" "SANA MEVZİDE KAL DEDİM. KURŞUNLARA KAFA ATMAK NE DEMEK. ÖLMEK Mİ İSTİYORSUN " "EVET" Söylediğim ile gözlerindeki duygu değişti. Öfkesi yerini başka bir duyguya bıraktı. Ama ne olduğunu çözemedim. Böyle bir cevabı beklemiyordu. Eli kolumdan usulca düştü. Diğerlerininde gözlerinde hüzün vardı. Öyle yada böyle yaşadığımı düşünüyorlardı. Kendimden vazgeçtiğimi net olarak ilk defa bu gün görüyorlardı. İyide ben ölmeyi ilk defa düşünmüyordum ki. Hatta ben yaşamıyordum. Ben onun canıydım. Ama şimdi o yoktu. Biz iki beden tek candık. O yoksa benim var olmamın bir anlamı yoktu. Bakışlarını benim üzerimden çekti. Bir kaç adım uzaklaşıp telsizden karakolla iletişime geçti. Her şeyin yolunda olduğundan emin olunca karagahla iletişim kurdu. Görevin başarılı geçtiğini iletince geri dönüş emrini aldık... Karagaha geldiğimizde babamın bana olan bakışları herşeyi öğrendiğini gösteriyordu. Hüzün. Hepsinin gözlerinde hüzün vardı. "Bozkurt dağılabilrsiniz" Yanından geçmek üzereydim ki sesi ile durakladım. "Kızım" Boş bakışlarım yüzünde gezindi. Orda ne gördü bilmiyorum ama derince yutkunmasına neden oldu. Bizi karşılamaya gelen bir manga er ve Bozkurt timi bana acıyarak bakıyordu. Acınacak haldeydim değil mi. Ölmeyi bile beceremiyordum. "Kızım iyi misin?" "Göründüğüm gibiyim baba. " Artık kimseye yalan söyleyecek takatim de isteğim de yoktu. Varsın görsünlerdi. Bu saatten sonra kimse zerre umrumda değildi. Buna kendimde dahildim. Eve geçtiğimde Sevgi anne bende ne gördü bilmiyorum ama gözleri doldu. Bir şey diyemedi. Biz sözleri bitirmiştik. Sevdamı bir o anlardı zaten. Acımıda anlıyordu... Ayakta duracak kadar bile takatim yoktu. Odaya geçip üzerimdeki formayı çıkardım. Onu özenle askıya asıp onun formasının yanına astım. Ellerim formasının üzerinde gezindi. Biz evlenince böyle yan yana olacaktı. Ama şimdi o yoktu. Dolaptaki tişörtlerden birini üzerime geçirdim. Yatağa uzanıp gözlerimi kapattım. Yastığa bir damla aktı. "Yüzbaşı kokun artık yok. Ne yatağın ne elbiseler. Gidiyor. Kokun beni terk ediyor. Tıpkı senin gibi o da benden gidiyor. Ve benim elimden özlemekten başka bir şey gelmiyor. Ölmeyi bile beceremiyorum. Ben senin olmayı hak etmiyorum. Haddim değil belki. Ama çok özledim. Bu özlem benim sonum olacak. Allah biliyor ya intihar ettiğimde cehenneme gidersem sen cennettesin seni göremem diye canıma kıymıyorum. Yoksa beni tutan başka bir şey yok. Öyle birşey olursa kıyamete kadar seni kaybederim diye korkuyorum." Daha fazla duramadım. Kendimi karanlığa bıraktım..... ************ "Bu sabah uyandığımda, keşke dedim. Keşke o gün vurulduğumda yada o tabuta diri diri gömüldüğümde uyanmasaydım. Keşke hiç açmasaydım gözlerimi. Ama sonra aklıma sen geldin. Gülen mavi gözlerin. Gülüşün geldi aklıma. Kıyamadım. Bu çektiğim acıları senin çekebilme ihtimaline dayanamadım. Ama biliyor musun sana çok kızgınım. Öyle böyle değil hemde. Beni yanına almadığın için sana çok kızgınım." Gözlerim mezar taşında gezindi. Ellerim soğuk toprağı okşadı. "Ama yinede seni çok seviyorum. Bazen bizi ayıran bu kahpe dünyanın kıçına dünyadaki tüm patlayıcıları döşeyip havaya uçurasım geliyor. Elimden gelmiyor ama. Benim elimden tek gelen seni özlemek... Yüzbaşı ben seni özledim. Kokun gidiyor. Sesin gidiyor. Ödüm kopuyor seni unutursam diye. Ama biliyor musun her şeye rağmen gözlerimi ne zaman kapatsam gözlerin, yüzün beliriyor. İşte o zaman Allaha şükür ediyorum. Yüzbaşı ben Allah'a seni özlediğim için bile şükür ediyorum.... şimdi gitmem gerek ama merak etme ben yine gelirim. Ya yanına ya toprağına. Ama ben sana hep gelirim. Son nefesimde dilimde bir şehadetim ,bir adın olacak. Hoşça kal." Ayağa kalkıp mezar taşına dudaklarımı bastırdım. Allahım ne zordu. Ben onun kollarındayken bile özlüyordum. Şimdi... Arkamı döndüğümde Karan komutanı beklemiyordum. Sorgulayan bakışlarım yüzünde dolandı. "Aynı okuldaydık. Hatta aynı sınıfta. Çok başka bir adamdı. Bir kaç defada aynı operasyonda görev almıştık. Evli olduğunu bilmiyordum. Soy isimleriniz farklı olunca ilk gördüğümde anlayamadım." Bakışlarım toprağa kaydı. Gözlerimden yaşlar yanağıma süzüldü. "İmam nikahı kıydık. Sözümüzüde kestik. Ama düğünü yapmayı Allah nasip etmedi." "Çok şanslıymış" Anlamayan bakışlarım yüzünde gezindi. "Bizim gibiler ,yani yarını olmayanlar. Sevda konusunda pek şanslı olmuyor... iki yıl önce göreve gittiğimde nişanlandığım kadın beklemek yerine başkasını seçti. O şanslıymış. Baksana her şeye rağmen ona sadıksın." Gözlerinde beliren hüzün ve öfke acı şeyler yaşadığını gösteriyordu. "Biz ölürsek sevdamız cennette sürsün diye birbirimizi ruhumuzla sevdik. Kalp durur akıl unutur ama ruh. O sonsuza kadar diri kalır. O hem Allah katında hem yer yüzünde kocam. Sevdiğim , her şeyim. Şimdi o yok ve ben nasıl yaşanır bilmiyorum. Bilsemde istemiyorum. Ben onsuz yaşamak istemiyorum..." Başını usulca salladı. Daha fazla konuşmadık. Yan yana karargaha ilerledik. Sıkı bir eğitimin ardından albayın çağrısı ile yanına gittim. "Beni emretmişsiniz komutanım" "Gel üsteğmen " İçeride onun dışında Karan komutan da vardı. Gidip karşısındaki boş sandalyeye oturdum. "Bozkurt timine yeni birini almak niyetindeyiz. Türkmenistan asıllı bir göçmen. Adam Arapça ve Farsça'yı ana dili gibi iyi konuşuyor. " "Bunun benimle alakası ne anlamadım komutanım " "Adamın öfke kontrol problemleri var. Eğer time almazsak ordudan atılacak. Ama psikopatın teki. Belki sen ilgilenirsin diye düşündük." "Asker nerde komutanım " "Disiplin koğuşunda " "İzninizle" Çıkabileceğime dair izin alınca önce bizimkilerin yanına gittim. Rıdvan abi ve Sinan'ı yanıma alıp bahsi geçen askerin yanına geçtim. Koridorda ilerlerken bir askerin bağırış sesleri duyuluyordu. "Defol çık dedim lan sana . Bir dahada gelme bu odaya." Adımlarım hızlandı. Kapıda duran ere kapıyı açtırdım. "Ayağa kalk asker" Bağırışım tüm koridorda duyuldu. Yatakta sırt üstü uzanan asker sesim ile irkilip ayağa kalktı. Tam karşıma geçti. Gözlerinin tam içine baktım. Öfkeliydi. Acılıydı. Ve acısını öfkesi ile maskeliyordu. "Asker esas duruşa geç ve künye oku hemen" "Tüm saygımla söylüyorum komutanım odadan defolun" Biraz daha yanaşıp dibine girdim. Anlına kafayı gömmem ile arkaya doğru sendeledi. "Bana bak hemen kendine geliyorsun. Yarım saat içinde karşımda olacaksın. Artık Bozkurt timindesin." Bana bakıp histerik bir gülüş sergiledi. "Olmayan birini timine alamazsın üsteğmen. Ben eşimi, kızımı ,doğmamış bebeğimi toprağa verdim. Ben yokum. Ben bittim. ANLADIN MI BEN, BİTTİM." Yakasından tuttuğum gibi duvara yasladım. Bir elim boğazına yapıştı. Yavaş yavaş sıkmaya başladım. Rıdvan abiler araya girmek istesede uzak durmalarını söyledim. Nefesi gittikçe daralmaya başladı. Gözleri arkaya kaymaya başlayınca elimi geri çektim. Nefes nefese yere çöktü. Derin nefesler alıp öksürüyordu. "Nefesin mi kesildi. Başçavuş. " Başını aşağı yukarı salladı. Yanına eğilip kulağının dibinde bağırmaya başladım. "BENİ İYİ DİNLE BAŞÇAVUŞ. EĞER HALA NEFES ALIYORSAN BİTMEMİŞSİN DEMEKTİR. BİR TÜRK ASKERİ HALA NEFES ALIYORSA BİTMEMİŞTİR. ANLADIN MI?" Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. "Sen ne bileceksin. Evladını ,sevdiğini toprağa vermeyi sen nerden bileceksin." Ayağa kalkıp nemli gözlerle ona baktım. "İnan bana seni en iyi ben bilirim. " Daha fazla durmadan arkamı dönüp gittim. Bundan sonrası ona kalmıştı. Ben köşeyi dönerken Rıdvan abi ve Sinan da odadan çıkıyordu. Nefes almak için bahçeye çıktım. Başımı göğe kaldırdım. Mavi gözleri karşımdaydı sanki. Yanağımdan bir yaş süzüldü. "Komutanım " Arkamdan işittiğim sesle yavaşça yüzümü döndüm. "Astsubay Başçavuş Devran Sancak emret komutanım " "Aramıza hoş geldin Devran Başçavuş " "SAĞOL" Bizimkiler ve Karan komutan gelince onlarlada tanıştı. Hepimiz kantine geçip oturduk. Diğerleri kendi aralarında sohbet ediyordu. Bense sadece gökyüzünü izliyordum çalan telefon sesi ile bakışlarım kısa bir an onlara kaydı. Rıdvan abi telefonuna bakınca bende bakışlarımı dışarı çevirdim. Birkaç saniye sürmedi yalnız bu durum. Rıdvan abinin ayaklanması ile bende yerimden hızla kalktım. "Abi ne oldu?" "Çınar, oğlum..." Ağzından çıkanlar ile başımdan aşağıya kaynar sular döküldü sanki..... Çınar , allahım o daha çok küçük... Sen koru yarabbim. Allahım sen kimseye böyle bir acı yaşatma. Onu sevenlerine sevdiklerine bağışla. Bulacaktık. Bulmak zorundaydık. Madem bu iğrenç dünyayı sırtlanlar çakallar sarmış. Kurdun uyanma vakti gelmiş demektir... |
0% |