@tugbalal
|
Dünya bir tarlaymışta diğer insanlar tohum misali serpilmiş, bir ben yabani ot misali yoktan var olmuşum sanki. Öylesine istenmeyen olmuşum. Herkes bir taraftan çekip köklerimden ayırmaya çalışıyor. Oysa kimseye bir zararımda yoktu hani. Neyeydi bunca kin, bunca öfke. Anlayamadım. Zaten ben kendimide anlayamadım ya. Neye bunca var olma çaban. Neye? Kime kendini sevdirmek için bunca çırpınış? En nihayetinde kör gözlere değil mi tüm bu güzel renkleri göstermek isteyişin. Hani allahın zoruna gitmese . Rabbim günah yazmasa şimdi vazgeçerdim. Soldurdular nitekim tüm renklerimi. Susturdular en güzel şarkılarımı. Kırdılar kanatlarımı. Tüm dünyada yol almışta ruhumu bir yerde unutmuş gibiyim. Öylesine içi boş. Öylesine hiç. Ben beni kime neye anlatayım bilemedim ki.... Ve yine onlar değil miydi ? En benden bildiklerim. Şu hayatta en sevdiklerim. Onlar değil miydi? Ruhumu deşe deşe yok eden. İçimi oyup bir cesede çeviren. Kime neye bu var olma çabam. Vazgeç diyor bir ses. En derinden. En içten. Vazgeç. Seni senden ettiler vazgeç. Bir sabah buluversinler cansız bedenini bir incir ağacında yalın ayak sallanırken. Onlar değil miydi? Sana bir salıncağı bile çok gören. Onlar değil miydi? Çocuk olmayı bile çok gören. Bırak kaysın o gece bir yıldız gökten. Kimden ne eksilir ki. Kaç kişi ağlar ardından. Bu hayatta kaç cana dokunabildin ki. Şu saatten sonra ne canın kaldı ki. Bir ezanla geldin. Bir sela ile git işte. Sessizce kimseyi rahatsız etmeden. Kimsenin hayatında var olmadan...
Aklım inatla gözlerimi sonsuzluğa kapamak istesede yine beceremiştim. Ölmeyi bile beceremiyorum. Bizimkilerin sesleri kafamın içinde yankılanıyor. Gözlerim yarı açık tıpkı onları yarım yamalak algılayan bilincim gibi. "BACIM AÇ GÖZLERİNİ" Rıdvan abinin sesiydi bu. Çok yakınımdan geliyordu. Bir yandan beni sarsmamaya özen gösterirken diğer yandan yanağıma hafifçe vuruyordu. Kulaklarımda feci bir uğultu vardı. Kolumda hafif bir sızı. Savrulduğumda vurulduğum kolumun üzerine düşmüştüm. Sızısı kendini şimdi gösteriyordu. "Eflal iyi misin? Bacım Allah rızası için pes etme." Rıdvan abi bir yandan başımı desteklerken bir yandan beni kendime getirmeye çalışıyordu. "ABİ O İYİ Mİ?" Dursun'un sesinide duyuyordum ve diğerlerinin. Baygın bakışlarım hepsinin yüzünde gezindi. "Abi bir şey söyle iyi mi?" "Bilmiyorum, lanet olsun Bilmiyorum. " "Helikoptere haber verdim gelir birazdan" Bunu söyleyen Karan komutandı. Kulağım çınlıyordu . Sırtımı kayaya çarptığım için feci şekilde acıyordu. Ellerimden destek almaya çalıştım. "Yavaş , sakin kalkma. Bekle helikopter gelsin." "Gerek yok abi iyiyim merak etmeyin." Beni iyi görmenin verdiği rahatlama ile derin birer nefes aldılar. Şükür bunu da atlatmıştık. Meraklı bakışlarım Rıdvan abiye döndü. "Abi Çınar nasıl?" "İyi kardeşim, sayende herkes iyi." Az ilerde Ali'nin kucağında etrafına korkak gözlerle bakıyordu. Kimbilir bu yaşadıkları onda nasıl bir etki bırakmıştı. Allah hepsinin belasını versindi. Savaş denilen illet en çok kadın ve çocuklara zarar veriyordu. Erkekler belki sadece sevdiklerini, yurdunu ,canını veriyordu. Ama kadın ve çocuklar. Geleceğini ,geçmişini , canını, anne , babasını ve belkide namusunu. Hiçbir zaman eskisi gibi olamıyordu. Yıllar geçsede peşini bırakmıyordu. Başımı tamam anlamında salladım. Bizimkiler Sara denen kadını aldılar. Elleri arkadan kelepçeli başı önündeydi. Beklesindi sıra elbet onada gelecekti. Çocuğa el uzatmayı ona gösterecektim. Helikopter inişe geçince hepimiz sırayla bindik. Sormam gereken sorularım vardı. Almam gereken cevaplar. Yolculuk boyunca hepimiz sakindik. Rıdvan abi Çınar'ı kucağına almış sarılıyordu. Diğerleri sessizdi. Bakışlarım yukarıdan ufacık görünen dağlarda gezindi. Ağaçlarda ,tepelerde. İnişe geçtiğimize dair anons geldi. Hepimiz bir bir indik. Pistte bizi Nergis abla ve annemler karşıladı. Nergis abla hızla koşup Çınar'a sarıldı. Onu kucağına alıp bağrına bastı.Öpüp kokluyordu. İçimi bir burukluk kapladı. O sırada Sevgi annem gelip bana sarıldı. Başımı göğsüne yasladı. Kollarımı ona doladım. "Anne" "Güzel kızım. Sakın bir daha böyle buruk bakma. Senin annen var burda." Kollarımı daha fazla sıktım. Benimde bir annem vardı. Geri çekildiğimde gözlerinde şevkat vardı. Bakışlarımı yanımızdaki askere çevirdim. "Albay nerde?" "Harekat merkezinde." "Anne siz eve geçin benim bir kaç işim var sonra gelicem" "Ne işi kızım daha yeni geldin. Kolunda yaralı doktora gidelim sonra yaparsın ne yapacaksan." Bakışlarım çatışmada yaralanan koluma kaydı. "Merak etme ben iyiyim. Siz Nergis ablalara gidin ben gelicem tamam mı?" Mecburen kabul etti. Annemleri arkamda bırakıp sert adımlarla oraya ilerledim. Diğerleride peşimden geldi. Sanki ne olduğunu anladılar. Hepsi ardımdan geliyordu. Gittiğim her yere koruma ordusuyla gidiyormuş hissi uyandırıyorlardı. Kapıyı çalmadan içeri daldım. İçerideki bir kaç subay ve babamın bakışları bana döndü. Kaşları çatıldı. "Bu ne densizlik. Ne oluyor böyle.?" Bakışlarımı yüzüne kitledim. Her mimiğini okumaya çalıştım. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Asıl neler döndüğünü bilmeyen bendim. "Yüzbaşı nerde?" Kaşları çatıldı. Bakışları Karan komutana kaydı. "YÜZBAŞI ALPARSLAN KARAHANLI NERDE?" Söylediğim ile herkes çok şaşırdı. Neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum. Ama yüzünden hiçbir şey anlaşılmıyordu. "Bu da ne demek oluyor?" "Ne olduğunu sizin söylemenizi bekliyordum." Alayvari tavrım ile kaşları daha çok çatıldı. "Kendine gel üsteğmen karşın...." "KAPA ÇENENİ ARTIK " Karan komutanın sözünü bitirmesine izin vermedim. "Sana son defa soruyorum baba. Kocam nerde. Eğer yaşıyorsa ve bana söylemiyorsanız affetmem. Yemin ederim sizi son nefesimde bile affetmem." "Bunu nerden çıkardın bilmiyorum ama o öldü." Bakışlarını kaçırıyordu. Belli olmuyordu. Ama göz bebekleri göz kontağı kurmuyordu. Yalan söylüyordu. "Hayal görmü..." "YETER. BANA DELİ MUAMELESİ YAPIP DURMAYIN. BEN NE GÖRDÜĞÜMÜN FARKINDAYIM. BEN ONUN GÖZLERİNİ TANIMAZ MIYIM. BU GÜN BENİ ORDA KURTARAN OYDU.... BENİ DAHA FAZLA KANDIRMAYIN." "KENDİNE GEL ÜSTEĞMEN. HADDİNİ AŞMA." Karan komutan kolumdan tutup beni kendine çevirdi. Daha fazla durmadım. Kolumu elinden hızla çekip suratına yumruğumu geçirdim. "Sakın.SAKIN BİR DAHA BANA DOKUNMA." Herkes şok olmuş gözlerle bana bakıyordu. Büyük ihtimalle bu yaptığımdan sonra çok ciddi bir yaptırım uygulanacaktı. Karargahın ortasında bir üstüme yumruk atmıştım. Bu affedilemezdi. Ateş ile Sinan beni kolumdan tuttular. Daha fazla ileri gitmemi engellemek istiyorlardı. Ama ben bırak gemileri limanı bile çoktan ateşe vermiştim. "YETER BU KADAR. RIDVAN ,SİNAN ÜSTEĞMENİ DİSİPLİN KOĞUŞUNA ATIN. İKİNCİ BİR EMRİME KADAR ORDA KALACAK." hayal kırıklığı ile babama baktım. Diğerleri Bunu yapmak istemiyordu. Ama emri ikiletemezlerdi. Onları zora sokmamak adına arkamı dönüp kendim çıktım. Adımlarım adeta yeri dövüyordu. Yalan söylüyorlardı. Oydu. Patlamada beni kucağına alan ordan uzaklaştıran oydu. Hayal miydi. Hayır , hayır değildi. O gözleri nerde olsa tanırım. Gök mavi gözleri kahverengilerime kenetlenmişti. İnsan sevdiğini bilmez mi. Disiplin koğuşuna adımımı atar atmaz ardımdan kapıyı kapatmışlardı. Gelirken bir kaç meraklı göz üzerimde gezinmişti. Bunlardan biride Sinem'di. Büyük ihtimalle babamın nasıl olduda beni cezalandırdığını düşünüyordu. Ben ise hala hayal mi yoksa gerçekmi olduğunu düşünüyordum. Aklım artık bana oyun oynuyordu. Kalbim neden bu kadar emindi öyleyse. Yatağın kenarına oturdum. Kollarımı dizlerime yasladım. Gözlerimi kapayıp düşündüm. O muydu. Ya değilse. Ama oydu. Gözlerimden yaşlar bir bir aktı. Sesim dahi çıkmadı. Ellerim saçlarımı kökünden sökmek ister gibi çekiştirdi. Hırsla yerimden kalktım. Allahım ne olur bitsin bu ızdırap. Duvar dibine çöktüm.Sadece omuzlarım sarsılıyordu. Allahım çok özledim. Ne olur allahım ne olur bizi birbirimize kavuştur. Ne olur dinsin bu hasret. Yalvarırım. Deliriyor muyum yarabbim. Kalbim hayal olma olasılığı ile kasıldı. Canım yanıyordu. Hemde hiç olmadığı kadar.... |
0% |