Yeni Üyelik
79.
Bölüm

79. Bölüm

@tugbalal

Şimdi her şey için çok geç. Yorgunum şimdilerde. Ve herşeye karşı öfkeli. Bitik bir vaziyetteyim. Yaşamaya geç kalmışım. Ölmeye mecalim yok. Kimseleri istemiyorum etrafımda. Kimselere tahammülüm yok. Yer yüzü çiçek açsa içimdeki ormanlar yaprak döküyor. Yer yüzü beyaza bulunsa gözlerim kefen görüyor. Geç kalmışım şimdilerde. Her şeye ve herkese. Yorgunum uyumam gerek. Uyanmaya takatim yok. Her şeyim yok mesela. Konuşmaya, duymaya ve bilhassa nefes almaya mecalim yok. Benim yaşamaya hevesim yok. Ve işte yine geldi bahar. Yaprak döküyor ağaçlar. Ve umarım sondur. Sondur gördüğüm ve görebileceğim bu bahar. Bitmiştir bu yaşayamayıp içimde ukte kalanlar. Ve evet biliyorum herkes bir gün ölmek için yaşar. Peki bazılarımız neden yaşayamadan ölür...

 

Yatakta öylece uzanıyordum. Hava daha henüz kararmaya başlamıştı. Gökyüzü mavi rengini kızıla bırakıyordu. Bir kaç saate kalmaz oda karanlıkta kaybolacaktı. Tıpkı benim kaybolduğum gibi. Yerimden doğruldum. Bakışlarım kısa bir an bileğimdeki belli belirsiz yara izine takıldı. Dikkatli bakılmadığı sürece kimse görmezdi. Acımı, dayanacak gücümün kalmadığını görmedikleri gibi. Kliniğe yattıktan kısa bir süre sonra kendimi tamamen kaybettiğimde yapmıştım. Artık onsuz bir dünyada nefes almak istemediğimden banyodaki aynayı kırmış ordan aldığım parçayı bileğime bastırmıştım. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Ama Allah biliyorya bedenimdeki acı için değildi. Yüreğimde öyle bir acı vardı ki bileğimdeki şuncacık acı o acıyı sonlandıracaktı. Bir kaç santimden sonra artık bitecekti. Her şeyin son bulmasına saniyeler kala banyonun kapısı açılmıştı. Bana şaşkın bakışları ile bakan Sevgi anne ve Fulya'ya göz yaşlarımın arasından bakmakla yetinmiştim. Annem elimdeki cam parçasını hızla alırken Fulya doktora haber vermişti. Şokun etkisi ile banyonun soğuk zeminine çöküp ağlamıştım. Sevgi annemde benim yanıma çökmüş kollarını bana dolayıp benimle birlikte ağlamıştı.

Sonrasında gelen doktor ve hemşireler ilaçlarla uyutmuşlardı beni. Gözlerimi araladığımda Sevgi annem dolu gözleri ile baş ucumda oturuyordu. Uyandığımı görünce elini saçlarıma atıp okşamıştı. Sanki oğlunun bıraktığını o devr almıştı.

"Bunu bir daha sakın yapma. Ölüm hiçbir şeyi çözmez. Allahın verdiğini sen alırsan Allah böyle bir günahı asla affetmez. Kıyamete kadar cehennemde kalırsın. Öte dünyada bile kavuşamazsın sevdiğine. Sen bana oğlumun emanetisin. Beni mahşerde onun karşısında boynu bükük bırakma. Acın büyük elbet. Lakin bende annesiyim, kızım. Sana sahip çıkamazsam ben evladımın mezarına nasıl giderim. Ben oğluma nasıl hesap veririm. Yüzüne nasıl bakarım?"

Söyledikleri ile ağlamam daha fazla şiddetlenmişti. Yanıma uzanıp beni göğsüne çekmişti. O günden sonra bir daha böyle bir şeye kalkışmamıştım. O da hemen her gün gelip beni kontrol etmiş bağrına basmıştı. Allah biliyorya öz annem olsa anca bu kadar severdi. Anca bu kadar severdim. Üç gün , tamı tamına üç gündür burda kalıyordum. Bizimkilerden herhangi bir haber yoktu. Yerimden kalkıp kapıya gittim. Var gücümle kapıya vurmaya başladım. Bir yandan da bağırıyordum

"BENİ DAHA NE KADAR BURDA TUTUCAKSINIZ. NE DEDİĞİNİZ UMRUMDA DEĞİL. DUYDUNUZ MU BENİ. UMRUMDA DEĞİL. HİÇ BİRİNİZE İNANMIYORUM."

Kapıya son defa tekme atıp yönümü arkaya çevirdim. Yorulmuştum artık. Yeterdi. Bende bir candım nihayetinde. Acıyordu. Yüreğim, ruhum. Kapıdan gelen seslerle birilerinin geldiğini anladım. İçeri birden fazla kişi girdi. Sanırım babam artık burdan çıkmamı emretmişti.

"Baba bak eğe...."

Gördüğüm yüzle sözlerim yarım kaldı. Tüm kanım çekildi sanki. Bir iki adım geriye sendeledim. Sol gözümden bir damla yaş aktı. Hayal miydi. Eğer öyleyse beni uyandırmasınlardı.

"Yüzyüzbaşı"

Sesim titriyordu. Sadece sesim değil tüm bedenim. Onunda gözleri doldu. Bana doğru bir adım attı. Başımı hızla iki yana salladım.

"Hayır. Hayır gelme ne olur."

Söylediğim ile attığı adımlar durdu.

"Nefesim "

Gözlerimden akan yaşların devamı geldi. Artık durdurabilene aşk olsundu.

"Gelme ne olur. Yaklaşma. Biraz daha bakabiliyim. Öyle özledim ki hayal de olsa göreyim."

"Canımın canı... benim hayal değil."

Dediği ile yüreğim kasıldı. Ona doğru adımladım. Elimi yavaşça kaldırdım. Parmaklarım titriyordu. Uzamış olan sakallarına değdirdim. Teni sıcacıktı.

"Gerçeksin... Ha hayal değilsin."

Yanağına koyduğum parmaklarıma dudaklarını bastırdı. İçim titredi. Bakışlarım arkadaki time ve babama kaydı.

"Baba ben delirmedim değil mi? Yüzbaşı burda değil mi?"

"Burda kızım ,burda."

Herkesin gözleri dolmuştu.

İki elini yanaklarıma koydu.

"Nefesim. Hayal değil, bak benim."

Başımı iki yana salladım. Geri çekildim. Elim kalbime gitti. O muydu. Arkama döndüm. Allahım sevdiğim mi yoksa yine hayal mi. Tekrar ona döndüm. Hala oradaydı. Gerçekti. Benim sevdiğimdi. Hızla kollarına atıldım. Beni bekletmedi. Kolları belimi sardı. Yüzünü saçlarıma gömdü. Derin nefesler alıyordu. Bende boynunda soluklandım. Kokular gerçekten unutulmuyormuş. Gözlerimdeki yaşlar üzerindeki kazağa damladı.

"Sensin. Döndün. Hayal değil. Sensin."

"Benim. Canımın canı. Ömrümün baharı."

Dudakları saçlarımda boynumda yer edindi. Hafif geri çekildi. Ellerim yüzünü buldu. İnanması imkansızdı sanki. Ayaklarım beni taşıyamadı. Yere düşücekken kollarımdan tuttu. Zaten hep tutardı. İkimiz birlikte yere çöktük. Dudaklarımı yüzünün her bir noktasına bastırdım. Yanaklarına , anlına , gözlerine, dudaklarına. Anlımı anlına yasladım. Nefesi yüzümü okşadı. Onun nefes alışını hissetmek. Elleri yüzüme gelen saçları geriye aldı. O da en az benim kadar özlem doluydu. Kollarımı boynuna doladım tekrar. Beni kucağına çekti. Ağlamam dahada şiddetlendi.

"Çok özledim. Neden gelmedin. Allahtan revamı bu. Yüzbaşı çok özledim. "

Konuşmak bu kadar zor muydu.

"Özür dilerim. Özür dilerim meleğim."

Kollarını daha fazla sıkılaştırdı. Dudakları saçlarımı buldu. İkimizde birbirimize sarılmış ağlıyorduk.

Hafif geri çekildim. Konuşmak istiyordum. Ama sesim çıkmıyordu.

"Bitti. Geçti kurban olduğum. "

Başımı her iki yana sallayabildim sadece. Yanaklarıma akan yaşlara dudaklarını bastırdı.

"Konuş benimle. Ben sesin olmadan yaşayamam."

"Alparslan?"

"Alparslan'ın canı."

Dudağımı dudaklarına bastırdım. Kimin izlediği zerre umrumda değildi. Geri çekildiğimde bile uzaklaşamamıştım. Nefesi yüzümü okşuyordu. Bedenim öyle bir titriyordu ki konrolümü tamamen kaybetmiştim.

"Gi gidelim burdan. Nolur götür beni. Gidelim."

Daha fazla bir şey söyleyemedim. Oda ihtiyaç duymadı. Beni kucaklayıp ayağa kalktı. Kollarımı boynuna sardım. Başımı omzuna yasladım. Huzurum geri döndü bana. Gözlerimdeki yaşların duru durağı yoktu. Dışarı çıktığımızı tenime değen soğuk hava ile anladım. Kollarım boynuna daha çok sarıldı. O da bedenimi kendine daha fazla yasladı. Başımı boynuna gömmüştüm. Dönmüştü. Bana gelmişti. Allaha şükür sebebimdi. Askeriyeden çıkarken tüm gözler bizim üstümüzdeydi. Onları suçlayamazdım. Öldü bildikleri komutanları karşılarındaydı. Aylardır ölüden farksız bir diğer komutanları onun kollarında kendinden geçmişti. Kim olsa bakardı. Ben kucağında meraklı gözlerin arasında ordan ayrıldık. Uyumak istiyordum. İnsan huzurlu hissedince uykusu gelirmiş gerçekten doğruymuş. Direnmek istesemde gözlerim bana ihanet etti. Kendimi onun kollarında karanlığa teslim ettim...

Loading...
0%