81. Bölüm

@tugbalal

Bir insanın içi aynı anda hem mutluluktan kanat çırparken hemde acınadan deşilir mi. Oluyormuş. Gözlerim elimdeki küçük valize kaydı. Sabah erken saatlerdeydik. Gece boyu ya ağlamıştım. Yada boş bakışlarla tavanı izlemiştim. Gözlerimin içi kan çanağına dönmüştü. Bitmiyordu geçmiyordu. Yerimden doğruldum. Burda kalamazdım. Onda kalamazdım. Ama gidecek yerimde yoktu. Elim kapının kilidini kavradı yavaşça çevirip kapıdan dışarı adım attım. Daha henüz aralamıştım ki kapının hemen dibinde diz çökmüş olduğunu gördüm. Kilidin sesi duyulur duyulmaz ayaklandı. Mavi gözleri yüzümde gezindi. Uğruna belkide canımı vereceğim mavilerde en az benimkiler kadar kızarmıştı. Gece boyu uyumadığı belli oluyordu. Her ne kadar içim gitsede yüzüne bakamadım.

"Lâl'im?"

Adımlarım bir an duraksasada geri hareketlendim. Bakışları elimdeki valize kaydı. Gözlerine korku oturdu. Benim kadar korkmuş muydu. Hiç sanmıyorum. Adımlarım çıkış kapısına doğru ilerledi. Hemen karşıma geçti.

"Lâl'im"

Sevgi annemlerde kapıya geldi. Fulya ile bakışları yüzümdeydi.

"Kızım?"

İkisinin de yüzünde gezindi gözlerim beni anlamalarını bekledim. Anlamaları gerekiyordu.

"Anne ben. Ben gidiyorum "

"Olmaz. Olmaz gidemezsin"

Bakışlarım gözlerinin tam içine baktı. Gözlerimdeki kararlılığı görsün istedim.

"Çekil önümden."

"Asla. Gidemezsin. Beni dinlemelisin."

"İstemiyorum. Çekil"

"ÇEKİLMEM. BENİ BIRAKAMAZSIN. "

Gözleri dolmuştu. Sırtını kapıya yasladı.

"SEN BENİ BIRAKTIN AMA. ÇEKİL ARTIK. SENİ İSTEMİYORUM."

son söylediğim ile bakışları sarsıldı.

Başını her iki yana inanamazca salladı.

"Buna inanmamı beklememiyorsun herhalde. Biz birbirimize aidiz. "

Karşısına geçtim ama nafile bir çabaydı. Ben ne kadar gitmekte kararlıysam o da bırakmamakta kararlıydı.

"ÇEKİL DEDİM SANA"

"DAĞ OLURUM ÖNÜNDE, YİNEDE İZİN VERMEM GİTMENE"

Üzerime doğru resmen kükremişti. Durmadan onu dinlememi istidiyordu. Dinleyecek ne vardı ki.

Ben tam bir şey söyleyecektim ki , hiç ummadığım bir şey oldu. Sevgi annem Alparslan'ın yüzüne tokat attı. Dudaklarım aralık öylece baka kaldım. Oda neye uğradığını şaşırdı. Yüzü yana doğru eğilmişti.

"Çekil."

Başını yine iki yana salladı.

"Anne, olmaz"

"Alparslan, kızım gitmek istiyorsa gidecek. Ve sen ona daha fazla sorun çıkarmayacaksın ."

Onunda gözleri dolmuştu.

"Ben giderim o vakit. O kalsın."

Bakışları bu defa benim yüzümde gezindi.

"Beni affetmeni bekleyemem. Ama yalvarırım burda kal. Ben giderim. Gözüne görünmem. Sen yeter ki kal."

Gözlerim mavi gözlerine kenetlendi. O kadar çaresiz duruyordu ki. Ve ben aptal kalbime bir kez daha söz geçiremedim. Başımı usulca salladım.

Gözlerine ulaşamayan bir tebessüm yerleşti dudaklarına. Üzerine ceketini alıp kapıdan son defa yüzüme baktı. Sol gözünden bir damla yaş aktı. O yaş benim yüreğime kor gibi düştü. Allahım ben ne yapıcam böyle. Hüzünlü bakışlarım Fulya ile anneme kaydı. Onlarında gözleri dolmuştu.

"Anne"

"Kızım?"

"Anne ben özür dilerim. Benim yüzümden evladından ayrı kaldın"

"Şşşş sakın ha duymayayım. O oğlumsa sende kızımsın. Ve ben kızımın canı daha fazla yansın istemiyorum. "

Gidip boynuna sarıldım. Fulya'da gözleri dolmasına rağmen tebessümle bana bakıyordu.

"Anne ben ne yapıcam bilmiyorum. "

"Zaman Kızım. Zamanla her şey yoluna girer."

"Girer değil mi? Diner bu acı. Bu özlem."

"Zamanla geçmeyen şey yok güzel kızım."

Kollarımı biraz daha sıktım...

Sonrasında valizimi geri odaya götürdüm. Eve kokusu sinmişti. Fulya'nın sesi geliyordu. Sanırım telefonla konuşuyordu. Eşyaları tekrar yerine yerleştirip mutfağa geçtim. Annemler ben gidince sustu. Sofraya geçip oturdum. Önümdeki zeytinlerle oynuyordum.

"Fulya"

"Efendim abla?"

"Şey ,nereye gitmiş."

İkisininde gözlerinde hüzün dudaklarında tebessüm vardı. Ona gidemiyorum belki ama ondanda gidemiyordum.

"Sinan abimdeymiş. Bir süre burda kalıcam sora bir çaresine bakarım dedi."

Tamam anlamında başımı salladım. Bu gün hafta sonuydu. Ama bir süre kimseyi görmek istemiyordum. Kahvaltıdan sonra odama çekilip telefonla albayı aradım.

"Alo kızım"

"Albayım, sizin içinde uygunsa bir süre izin kullanmak istiyorum "

Baba yerine albay demem elbet dikkatinden kaçmamıştı.

"Peki üsteğmen, iki hafta izinlisin. Kafanı topla sonra gel."

"Sağolun "

Telefonu kapatıp içeri girdim.

"Anne?"

"Söyle kızım."

"Şey , anne ben bir süre yalnız kalmak istiyorum. Ve bu yüzden izin aldım..."

Başını anladım anlamında salladı.

"İyi olacağını düşünüyorsan. Git kızım. Ama beni habersiz bırakma."

Başımı salladım. Sonrasında yanıma bir kaç parça eşya alıp çıktım. En azından bir süre uzak kalmak iyi gelebilirdi. Yada her şey dahada kötü olurdu. Bilmiyorum. Ben artık hiç bir şey bilmiyorum...

***********

Bakışlarım elimdeki çay bardağından dışarı kaydı. Hava bozacak gibiydi. Bulutlar grileşmişti. Artık yavaştan sonbahara giriyorduk. Arada yağmur bastırıyordu. Ağaçlardaki yapraklar sararmıştı. Rüzgar estiğinde muhtemelen artık ölü olanlar yağmur gibi savruluyordu. Tıpkı benim savrulduğum gibi. Pencereden yarısı görünen gölü izliyordum. Buraya baharda onunla gelmiştim. Ve şimdi son bahardı. Ne tuhaf ondan kaçarken bile yine onunla dolu anılarım olan bir yerdeydim. Ne yapabilirdim ki bende en fazla bu kadar uzaklaşabiliyordum işte. Elimdeki artık ılıklaşmış olan çay bardağını gidip mutfağa bıraktım. Sabah uyandığımda annem aramıştı. Akşamda pek sağlıklı bir konuşma yapamamıştık. Sesi gelmiyordu. En son bende el mahkum kapatmıştım. Telefonu elime alıp tekrar aradım. Bir kaç çalıştan sonra açtı.

"Alo kızım."

"Anne , Sabah konuşamadık. Her şey yolunda mı?"

"Kızım ben...."

Sesinde bir çekingenlik vardı. Ne olmuştu. Yoksa ona...

"Anne ne oldu?"

Sesimde kontrol edemediğim bir endişe peyda oldu.

"Kızım kızma bana. Sabah konuşmadım. Çünkü Alparslan burdaydı. Biliyorum ondan uzaklaşmak istediğin için gittin. Ama ben de anayım. Kıyamadım. Sesini bir kez duymak için yalvardı. Dayanamadım."

Gözlerimden yaş aktı.

"Özür dilemene gerek yok Anne....

Anne o iyi mi?"

Bir kaç saniye ses gelmedi. Sonrasında beklediğim cevap geldi.

"İyi kızım. Sen onu merak etme. Biz burdayız. Sen kendine dikkat et tamam mı? Var mı bir ihtiyacın?"

Derince yutkundum.

"Anne ben... Ben kokusunu çok özledim. Kokusunun sindiği bir tişörtünü getirir misin? Çok aptalca olduğunu biliyorum. Ama dayanamıyorum. Öyle özledim ki."

Onunda ağladığına dair ses geldi.

"Getiririm elbet. Sen iyi ol yeter kuzum. Hadi Allaha emanet ol "

Sende, diyip telefonu kapattım. Annem gelene kadar odaya gidip dinlenmek istedim. Burda onunla beraber uyuduğum geceler düştü bir bir aklıma.

Gözlerim kapının tıklatılmasıyla aralandı. Annem gelmiş olmalıydı. Savsak adımlarla kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda Annem bana gülen gözlerle bakıyordu. Kollarımı boynuna doladım.

"Annem hoş geldin."

"Hoş buldum kuzum benim."

Onu içeri davet ettim. Buraya ikinci gelişiydi. Beni kolunun altına aldı. Kedi gibi hemen sindim göğsüne. Anne kokuyordu. Az bir şey miydi?"

Bir kaç saattir hiç bir şey söylemiyorduk. Aklım her ne kadar sus desede. Kalbim inatla onu sormamı istiyordu. İyi miydi. Canı yanıyor muydu. Oda benim gibi özlüyor muydu. Dilime gelen onlarca soruyu bir bir geri ittim. Annemde bir süre sonra eve gitmek için yanımdan ayrıldı. Kapıya kadar onu geçirdim. Öğleden sonra olmuştu bile. İçeri geçip her zaman yaptığım şeyi yapmaya devam ettim. Boş bakışlarla etrafı izlemek. Annem gideli bir kaç dakika olmuştu ki kapı tekrar çaldı. Sanırım bir şey unutmuştu. Adımlarım tekrar kapıya yöneldi. Kapıyı aralamam ile yerimde donmam bir oldu. Burda ne işi vardı. Neden gelmişti. Dahası burda olduğumu nerden biliyordu. Gözlerim mavilerinde takılı kaldı. Özlemim gözlerimden aktı. Ruhum gidip ruhuna dolandı. Kalbim ona gitmek için adete göğüs kafesimi dövdü. Ama bedenim öylece durdu.

"Senin burda ne işin var?"

"Sana geldim. Sen gelmeyince ben geldim."

Söylediği ile içim gitsede yüzümü ifadesiz tuttum.

"İyi nasıl geldiysen git şimdi."

Kapıyı kapatmak için hamle yapsam da izin vermedi. Ayağı ile engel oldu.

"Hiç kusura bakma. Onca yol geldim. Ne kadar uzun olduğundan haberin var mı?"

Ben bir şey yapamadan kendini eve atmıştı bile. Arkasından gittim.

"Gelmeseydin. Ben mi gel dedim."

Kimi kandırıyorum. Burda olması günlerdir hatta belkide aylardır olmayan huzurdu.

Ben konuşurken salonun ortasına kadar gitmişti bile.

"Ya kime diyorum. İstemiyorum. Gitsene be adam"

Sanki duvarla konuşuyordum. Kendini koltuğa attı. Başını kaldırıp yüzüme baktı.

"Konuşalım."

"Hayır. Çık dışarı."

"Bak çıkarım. Ama gel dediğinde gelmem bil."

Derin bir nefes aldım. Bunu asla yapmayacağımdan emin olabilirdi. Gözlerimizi kenetledim.

"Git."

Yerinden kalkıp dışarı çıktı. Bende ardından kapıyı çarparak kapattım. Ne sanıyordu. Bunca olup bitenden sonra her şey yolunda gibi mi davranacaktık. Neden sürekli böyle davranıyordu. Ne zaman bir sorun olsa sanki hiç olmamış gibi davranıyordu.

O gideli bir saat falan oldu. Yine gelip olmayan düzenimi alt üst etmişti. Onun kalktığı yerde öylece oturuyordum. Dengesiz herifin tekiydi. Benimde dengemi bozmuştu. Dengesizdi ama seviyordum işte. İnsan zamanla sevdiğine benzermiş. Doğruymuş demek. Bende dengesizin teki olup çıktım en nihayetinde. Bir yandan ondan kaçarken. Diğer yandan onun kollarına atılmamak için zor duruyordum. Kim bilir belkide gerçekten delirmişimdir. O tımarhaneden belkide hiç çıkmamalıydım. Bir çok insan bir başkasını anlayabilirdi. Sanırım bu hayatta benim anlayacağım kişi Mecnun'du...

Aşk insanı nasıl delirtir bizzat öğrenmiştim...

Bölüm : 12.12.2024 02:28 tarihinde eklendi
Loading...