82. Bölüm

@tugbalal

Boş bakışlarım kucağımdaki ellerime kaydı. Titriyordum. Ellerimi bir birine kenetledim . Üşüyor muydum. Emin değildim. Dışarıdan gelen gök gürültüsü sesi ile yerimden sıçradım.. Bir an boş bulunmuştum. Cama yağmur damlaları vuruyordu. Bir kaç dakika sonra iyice arttı. Ayaklanıp pencereye doğru yavaş adımlarla ilerledim. Yağmuru izlemek rahatlatıyordu. Bulutlardan yeryüzüne süzülen damlaları seyretmek. Güzel hissetiriyordu. Son zamanlarda yaptığım en iyi aktiviteydi. Hoş yaptığım başka bir şeyde yoktu.

Pencereden gördüğüm ile daha demin dinen sinirim tekrar geri geldi. Bu yağmurda dışarıda ne yapıyordu. Hasta olması içten bile değildi. Çıldırmıştı. Ve benide çıldırtmak istiyordu. Ellerimi saçlarımdan geçirdim. Sert adımlarla dışarı çıktım. Dışarı adımımı atar atmaz ıslanmaya başlamıştım. Kimbilir ne zamandır orda duruyordu. Beni görünce yerinden doğruldu.

"NE YAPIYORSUN BURDA."

Yağan yağmurun sesinden kendi sesimi duyamıyordum. O da benim gibi bağırmaya başladı.

"BEKLİYORUM "

"BEKLEME ,SANA GİTMENİ SÖYLEDİM."

"HAYIR GÜZELİM. SEN BANA DIŞARI ÇIK DEDİN.BENDE ÇIKTIM."

"DELİRDİN Mİ SEN. HASTA OLACAKSIN."

"ÖNEMİ YOK"

Bu dediğine gözlerimi devirdim. Onun için önemi olmayabilirdi. Ama benim için önemliydi. Lakin kendi çizgisiden asla şaşmazdı. İnattı. Safi inattı.

"YA ARABAYA GEÇ BARİ"

"GEREK YOK BÖYLE İYİ"

Öfkeli bakışlarımı yüzüne çevirdim. Yağmurdan görüşüm net değildi. Gözlerimi kıstım. Derin bir nefes aldım. Pes ettim.

" TAMAM... TAMAM , İÇERİ GEÇELİM. ÇOK ISLANDIK."

"SEN GEÇ BEN GELMİYORUM."

Şokla ağzım aralandı.

"NE DEMEK GELMİYORUM?"

"SANA GEL DERSEN GELMEM DEDİM."

"YA SANKİ HER DEDİĞİMİ YAPIYORMUŞ GİBİ DAVRANMA."

"İSTEMEDİĞİNİ BİLİYORUM SEN GEÇ"

"HAYIR."

"NE DEMEK HAYIR"

"SEN GELMEZSEN BENDE DURURUM BURDA"

Kollarımı kendime doladım. Üşüyordum. İç çamaşırlarıma kadar ıslanmıştım. Üzerimizden sular akıyordu. Benimde onunla beklediğimi görünce bu defa pes eden o oldu. Yaslandığı arabadan doğruldu ve beni kucağına aldı. İşte bunu beklemiyordum.

"İNDİR BENİ."

"OLMAZ BERABER GİRİCEZ"

Bir şey diyemedim. Zaten hemen bizi içeri sokmuştu. Eve adım atar atmaz kucağından inmek için hareketlendim. O da daha fazla zorlamadı. Hava kararmak üzereydi. Üzerimizden akan sular parkeleri ıslatıyordu. Daha fazla bu şekilde durursak ikimizde hasta olacaktık. Yüzüne bakmadan yukarı çıkıp üzerimi değiştim. Aylar önce geldiğimizde bir kaç parça kıyafeti kalmıştı. Dolaptan onun için bir eşofman altı ve tişört buldum. Bunlarla idare edecekti artık. Onlarıda yanıma alıp aşağıya indim. Aşağıya indiğimde şöminenin önünde diz çökmüş yakmaya çalışıyordu. Ben yanına varmadan yaktıda. Adımlarım hemen önünde durdu aşağıdan bana baktı. Saçlarından bir damla su damladı. Gerçekten çok ıslanmıştı. Elimdekileri ona uzattım.

"Üzerini değiştir."

Emrivaki konuşmama sadece tebessüm etti. Ama bir şey söylemedi. Elimdeki kıyafetleri alırken sıcak elleri benim soğuk elime temas etti. Bu küçük teması bile içimi titretti. O üzerini değişmek için yukarı çıkarken bende mutfağa gidip çay demledim. Yanında atıştırmak için bir şeyler hazırladım. Onun çayını masaya koydum. Kendi alsındı. Kendi kupamı alıp şöminenin yanına oturdum. Gözlerim odunların arasında dans eden alevleri seyre daldı. Ateşin sıcaklığı dahi içimdeki soğuğa iyi gelmiyordu. Bir süre sonra adım sesleri doldu kulaklarıma. Ama dönüp bakmadım. Gelip karşıma oturdu. Önümdeki çay kupasını eline alıp dudaklarına götürdü. Sert bakışlarımı ona diktim ama takmadı.

"Ne diye benim bardağımı aldın seninki masada."

"Evet. Ama bu daha tatlı."

“Lahavle vela Kuvvete illa Billahil Aliyyil azim “

"Amin"

Yüzündeki bakışlarımı ateşe çevirdim.

Bir süre öylece kaldım. Bakışları yüzümdeydi. Saçlarımda, yanaklarımda dudaklarımda. Tüm bedenimi izledi. İçim kıpır kıpır olsada tepkisiz kaldım. Eli önüme düşen bir tutam saça uzandı. Kendimi geri çektim. Gözlerine hüzün yerleşti. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

"Nefesim, beni dinlemeyecek misin?"

Hiç bir şey söylemeden yerimden kalkıp odaya gittim. Kapıyıda üzerime kitlendim. Odanın içinde bir ileri bir geri gidip geliyordum. Neden gelmiştiki sanki. Gelmesindi. Tamam özledim. Hemde çok özledim ama gelmesin işte. Bakmasın öyle. İçimi ısıtmasın bakışı. Ayakta durmaktan sıkılıp yatağa uzandım. Gözlerimi kapatıp zamanın geçmesini bekledim. Hava iyice kararmıştı. Pencereden artık ışık sızmıyordu. Bende ışıkları açma zahmetinde bulunmamıştım. Günü bitirmiştim ve acıkmıştım. El mahkum yerimden kalkıp aşağıya indim. Mutfak tarafından sesler geliyordu. Adım seslerine döndü.

"Kalktın mı? Bize yiyecek bir şeyler hazırladım. Hadi."

Hazırladığı masaya oturdum. Gözlerim ona bakmadığım için isyan etsede dinlemedim. Yerime oturup yemeğimi yedim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ki....İki kişilik yalnızlık olur mu diye sormayın. Oluyormuş. Şu an bu evde iki kişiydik ama sanki yalnızdık. İkimizden de ses çıkmıyordu. Ben konuşmak istemiyordum. Oda zorlamıyordu. Bu sessizliğe daha fazla katlanamadım. Ben ayaklanınca bakışları bana döndü. Lakin ben ona dönmedim.Adımlarım yukarı yöneldi. Üzerimi değişip pijamalarımı giydim. Aklım ve kalbim her ne kadar aşağıda kalsada bedenimi soğuk çarşafa bıraktım. Şimdi burda olsa bu kadar üşümezdim belki. Gözlerim dolsada çok düşünmemeye çalıştım. Çünkü düşündükçe delirecek gibi oluyordum. Kendimi karanlığa bıraktım.

Gece beni kendine çeken bir çift kol vardı. Huysuzca mırıldandım. Ama beni göğsüne daha fazla çekti.

"Şşşşt uyu bebeğim."

Başımı göğsüne daha çok bastırdım. Kokusunu derince soludum. Ellerim ikimizin göğsü arasında sıkışmıştı. Belimdeki kollarını dahada sıktı. Bir eli saçlarımda gezindi.

"Çok özledim. Bebeğim benim. Canımın canı. Nefesim."

Sıcak dudakları yüzümde saçlarımda dolaştı. Her bir noktaya öpücüklerini bırakıyordu. Boynumdan derince kokladı.

"Allahım bu koku için ne çok bekledim. Ne çok özledim."

Dudakları şakağımda gezindi. Gözlerimi açabilsem kızacam ama yapamadım. Bende uykuma devam ettim. Huzurdu. Hayattı. Nefes almaktı. Kokusu beni öyle mayıştırıyordu ki. Kendimi karanlığa bırakmadan yapamadım.

Sabah gözlerimi açtığımda gün çoktan doğmuştu. Hava bulutlu olsada güneş tepedeydi. Karnıma sarılı olan bir çift kol bedenimi kendine doğru çekti. Nefesini ensemde hissediyordum. Yavaşça yüzümü ona döndüm. Gülen gözleri yüzümde gezindi. Hızla kollarından çıktım. Yaptığım ile biraz mahzunlaşsada bir şey diyemedi. Odadaki banyoya girdim. İşlerimi halledip çıktığımda odada değildi. Üzerimi değiştirip aşağıya indim. Mutfaktaydı. Tepki vermedim. Yanından geçip kendime kahve yapmaya başladım.

"Aç karnına kahve mi içeceksin. "

Yanıt vermedim. ona neydi. İstersem kezzap içerdim.

"Lâl cevap versen bari."

Daha fazla suskun kalmak istemedim. Elimdeki bardağı hırsla tezgaha çarptım. Bakışlarımı ona çevirdim.

"Ne. Ne istiyorsun.... Neden burdasın."

"Senin için. Bizim için burdayım."

"Biz diye bir şey yok. Olmayacakta."

"Lâl'im yapma"

"Yeter... Yalvarırım yeter. Seni istemiyorum "

Sesim o kadar güçsüz çıkmıştı ki. Bu ses bana mı aitti.

"Bunu söyleyip durma. Buna inanmamı bekleme. Sende beni seviyorsun. En az benim seni sevdiğim kadar. "

Gözlerim doldu.

"Ne değişir.... Seviyorum . Evet sana hala deli gibi aşığım. Ama bu hiç bir şeyi değiştirmiyor. Seni seviyorum ama seni sevmeyi hiç sevmedim ben. Seni seviyorum ama istemiyorum. "

Onunda gözleri doldu. Sol gözünden bir damla yaş aktı. Ne komik değilmi o ağladı ama benim içim yandı. Beni diri diri mezara gömen adamın gözlerinden yaş akıttım diye kendime düşman oldum o an. Bende öyle bir hal almıştı ki. Beni çekip vursa tetiği o çekti diye mutlu olacaktım. Ne hastalıklı bir aşktı bu... Daha fazla duramadım. Arkamı dönüp kendimi dışarı attım. Aldığım nefesler göğsümü zorladı. Elim kalbime gitti. Ne olur acıma artık. Adımlarımın götürdüğü yeri ben seçmedim. Kalbim Aklım öyle karışıktı ki. Her ne kadar istemiyorum desemde istiyordum. Seviyordum. Kalbimi yerinden sökmesine rağmen. Aklım bir türlü almıyordu. Neden bana bir şey söylememişti. Bir iz bir işaret yeterdi. Ben ona kıyamazdım. Bir yolunu bulurdum. Her ne olursa olsun ona kıyamazdım. O nasıl kıymıştı.

Aklıma düşen sözleri ile beynim ağrıdı. İki elim saçlarımı kökünden sökmek istercesine çekiştirdi.

"Denedim yemin ederim denedim ama olmadı"

Denemiş miydi. O bana yalan söylemezdi. Bir şeyleri saklardı ama yalan söylemezdi.

Gözlerimi karşımdaki gölden çekip göğe çevirdim. Aklımı zorlamaya çalıştım tüm bu olanları bir bir zihnimde canlandırdım. Vurulduğu andan şimdiye tüm bu yaşanılanlar.

Her gün baş ucuma konan beyaz güller. O bana hep beyaz gül alırdı. O zamanlar Rana hemşire getiriyor sanmıştım. Hatta nefret etmiştim. Çünkü artık o çiçekler bana sadece onun ölümünü hatırlatıyordu. Sonrasında babamın getirdiği video.

"Eflal'im yaşa. Benim için yaşa" demişti.Tanıştığımızdan bu yana bana bir kez bile Eflal dememişti. Ama o videoda demişti. Benim canım o kadar yanıyordu ki anlayamamıştım. O video önceden çekilmemişti. Belkide bana gelmeden hemen önce çekildi. Değilmi. Bir şeylerin ters gittiğini anlamam için tam adımı söylemişti. Ama ben yine anlamam gerekeni anlayamamıştım. Aklıma başka bir anımız geldi. Görevden henüz dönmüştük. Yan yana olmamıza rağmen dokunamadığımız için ikimizde özlem doluyduk. Onun odasında biraz fazla yakınlaşmıştık.

"Yüzbaşım eve gidelim"

Geri çekilip işaret ve baş parmağı ile asker selamı vermişti.

"Emredersin Hatunum."

Aynı selamı görevde Çakır kod adlı askerde vermişti. Çakır. Yüzbaşı. Çakır gözlü adam. Adı kendini yansıtıyordu. Denemişti. Gerçekten bana anlatmayı denemişti. Direkt olarak iletişime geçemediği için bana işaretler bırakmıştı. Ama ben anlayamamıştım. Allah kahretsindi. Nasıl anlamadım. Şimdi sadece kalbim değil aklımda acıyordu.

Gök yüzünde bir el silah sesi duyuldu. Ağaçlardaki kuşlar sesin yarattığı yankı ile havalandı. Yönüm hızla eve döndü. Alparslan...

Dudaklarımdan fısıltı gibi adı döküldü. Tövbemi böylemi bozacaktım. Ben adını andım lakin bana ölüm haberimi gelecekti. Nasuh tövbesi etmiştim. Adını bir daha anarsam sana ölüm haberim gelsin demiştim. Ama şimdi o. Ya ona bir şey olduysa. Allahım ne olur olmuş olmasın

Hızla eve doğru koştum. Yüreğim sıkıştı. Hayır. Hayır yine olamaz. Olmamalı.

"ALPARSLAN..."

Eve yaklaştığımda arabasına binmeye hazırlanıyordu. Sesim ile yönünü bana çevirdi. Yerimde bir kaç saniye duraksadım. Nefes nefese kalmıştım. Gözlerim tüm bedenini taradı. İyiydi. Bir şey olmamıştı. Kalbimin yerinden sökülmesi dışında. Daha fazla olduğum yerde durmadım. Koşar adımlarla kollarına atıldım. Cevapsız kalmadım. Kolları hızla belimi kavradı. Öyle sıkı sarıldım ki bunca zamanın acısını çıkarmak ister gibi. Beni kendi etrafında çevirdi. Göz yaşlarım benden izinsiz akmaya başladı.

"Alparslan. "

"Alparslan'ın canı "

Ayaklarımı yere temas ettirdim. Lakin hala kolları ile sarıyordu. Hafif geri çekildim. Onunda gözleri doluydu. Ellerimi yanaklarına koydum.

"Konuş benimle. Hadi bebeğim. Sesini duymama izin ver."

"Sana bi şey oldu sandım. Seni kaybettim sandım."

"Olmadı. Olmadı .İyiyim bak."

"Silah sesi geldi."

"Avcılardı... Avcılardı kurban olduğum."

"Gitme. Yüzbaşı yalvarırım benden gitme. Beni bir daha bırakma. Ben sensiz yaşayamam."

Başımı boynuna gömdüm. Bir yandan da beni bırakmaması için yalvarıyordum.

"Ölsem bile gitmiycem. Sana söz bir daha seni asla bırakmayacam."

Dudakları boynumu buldu. Derince kokladı. Yağmur üzerimize yağmaya başladı. Geri çekilip yüzünün her bir noktasına dudaklarımı bastırdım. Yanaklarına, çenesine. Anlına. Dudaklarımın değmediği tek bir nokta bırakmadım. Kollarım tekrar boynuna dolandı. Gözümden akan yaşlar yağmurda kayboluyordu . İkimizde ıslanıyorduk. Ama umrumda değildi. Hiç üşümüyordum. Beni kucağına aldığı gibi eve doğru ilerlemeye başladı. Kollarım bir an olsun boynundan gevşememişti bile. Şöminenin önündeki minderlere oturttu beni. Çok fazla geri çekilmeden ellerini yanaklarıma koydu. Soğuktan mı yoksa ondan mı bilmiyorum ama çok titriyordum. Baş parmağı yanağımı okşadı.

"Güzelim üzerini çıkaralım. Hasta olma."

Başımı sadece olumlu anlamda salladım.Dudakları kıvrıldı. Oda farkındaydı. Ona doğru bir adım atmıştım. Ama bundan sonraki adımları o atacaktı. Elleri üzerimdeki kazağın eteklerinden tuttu. Sonrada başımdan çıkardı. Şimdi üzerimdeki siyah braletle kalmıştım. Bakışları gözlerimdeydi sadece. Benim kıyafetim vardı ama ona verecek bir şey yoktu. Dünkü elbiseleri de hala ıslaktı. O da hasta olabilirdi. Ellerim onun üzerindeki kazağa gitti. Konuşmadı. Bende tek kelime etmedim. Üstünden yavaşça sıyırdım. Bir kaç santim daha öne kaysam kucağına oturacaktım. İki elimide göğsüne yerleştirdim. Kalp atışları elimin hemen altındaydı. Başımı göğsüne yasladım. Kulağımın hemen altında duyuluyordu kalp atışları. Nede güzeldi yaşadığını hissetmek.

Kolları çıplak belimi sardı. Beni kendine doğru çekti. Artık kucağındaydım. Geriye doğru uzandı. Benide üzerine çekti. Bir kolu belimi okşarken. Diğeri saçlarımda geziniyordu.

"Lâl'im?"

Başımı yukarı kaldırıp gözlerine baktım.

"Ben..."

"Şimdi değil. Ne olur. Şimdi konuşmayalım. Sadece sarıl. Kokun üstüme sinsin. Varlığını hissedeyim. Başka bir şey istemiyorum. Sadece sarıl yüzbaşı. Kendi düşüncelerimi bile duymak istemiyorum. Sadece sen. Yalnızca sen yüzbaşı."

Başımı göğsüne bastırdı. Saçlarımda dudakları gezindi. Sanki mümkünmüş gibi kolları daha fazla sıkılaştı... çok özlemiştim. Ona sarılmayı kokusunu, onu hissetmeyi çok özledim....

Bölüm : 12.12.2024 02:32 tarihinde eklendi
Loading...