@tugbalal
|
Elleri saçlarımı okşamayı bir an olsun bırakmamıştı. O kadar iyi hissettiriyordu ki. Tarifi imkansızdı. Arada saç diplerime dudaklarını bastırıyordu. Dediğim gibi tek kelime etmemişti. Sadece sarıp sarmalamıştı. Onu hissetmemi sağlamıştı. "Güzelim." "Hııı" "Üzerini giydiriyim mi. Hasta olacaksın. Hava soğuk." "Üşümüyorum ki" "Kurban olurum sana." Başımın üzerinden tekrar öptü. Yerimden doğruldum. Ellerim hala göğsündeydi. "Deme öyle. Dolaylıda olsa ölümü ağzına alma" Yerinden doğrulup anlıma dudaklarını bastırdı. "Affet. Bir daha söz. Asla anmayacam." "Sen anlatacaklarını anlatta afedilecek bir şeyse bakarız." Başımı cama çevirdim. Yaptığım ile dudakları kıvrılmıştı. "Tamam o vakit önce kahvaltı yapalım. Sonra ben sana her şeyi en baştan anlatayım. Olur mu nefesim" Başımı olumlu anlamda salladım. Üzerimi giyinmek için ayaklanmıştım ki. O da benimle birlikte ayaklandı. Ben daha gidemeden. Belimden tutup kendine çekti. Çıplak göğsüne çarptım. İçim titredi. Dudaklarıma doğru eğilmişti ki başımı yan çevirince dudakları yanağıma değdi. "Sanırım öpmeye henüz izin yok?" Dudakları yanağımdayken mırıldanmıştı. Kollarından sıyrılıp merdivenlere yol aldım. Kendini affettirsindi sonrasına bakardık. Arkamdan seslendiğini işittim. "Bunada şükür be nefesim." Dudaklarım kıvrıldı. Bende seni süründürmezsem banada Eflal demesinlerdi. Yukarıda üzerimi değişip indim. Üzerindeki pantolon nemliydi. Umarım hasta olmazdı. Üzeri hala çıplaktı. Aklıma gelenle Sevgi annenin dün getirdiği ve benim hala açmadığım poşetlere ilerledim. İçinden siyah bir tişörtü çıktı. Çok sıcak tutmazdı ama idare ederdi. Mutfakta kahvaltı hazırlıyordu. "Yüzbaşı" Bakışları bana döndü. Elimdeki tişörtü çekingence ona uzattım. Tek kaşı havalandı. Dişlerimi alt dudağıma geçirdim. Dudakları kıvrıldı. Yanıma gelip elini çeneme koydu. "Yavrum dişleme dudaklarını. Benim öpmek için can attığımı sen acıtıyorsun." Dediği ile yaptığım şeyden vazgeçtim. Dudakları kıvrıldı. "Ben bu tişörtü bir yerden hatırlayacak gibiyim." Başımı önüme eğip ayaklarıma baktım. "Senin tişörtün... Sevgi anne getirdi." Dediğimden anlamadığı aşikardı. Onun olduğunu elbet anlamıştı. Anlamadığı annesinin neden getirdiğiydi. "Ben istedim... Ben kokunu özleyince. Oda..." Daha fazla konuşamadım. Beni hızla kollarına aldı. Boynumdan derince kokladı. Bende ellerimi sırtına koydum. Kokusu üstüme sinsin istedim. Onun gibi kokmak istedim. "Birde bana sor. Sanıyor musun ki ben daha az özledim. Kokunu , tenini aramadığım tek bir an yok. Saçlarını okşamayı, teninde can bulmayı. Yüzünü doya doya izlemeyi öyle özledim ki. Sesini biraz duymak için canımı verirdim. Senin çektiğin acının yanında belki konuşmam bile suç ama bende özledim. Bil. Eğer ki seni en az senin kadar özlemem içini bir nebze olsun rahatlatacaksa bilki bende özledim. Tüm operasyonu siktir edip gelmeyi kaç defa düşündüğümü tahmin edemezsin. Sana gelmeyi nasıl istedim bilemezsin." Kollarımı daha fazla sıkılaştırdım. Geri çekildi. Ellerini yanaklarıma koydu. "Hadi kahvaltımızı yapalım. Sonrasında sensiz geçen günleri anlatacam sana." Başımı olumlu anlamda salladım. Anlımdan öptü. Verdiğim tişörtü üzerine geçirdi. Gelip karşıma oturunca ikimizde sessizce kahvaltımızı yapmaya başladık. İkimizinde üzerinde dinginlik vardı. Allah biliyor ya her şeye rağman huzurluydum. O çoktan kahvaltısını bitirip beni izliyordu. Galiba çok yavaş yemek yiyiyordum. Az yesemde ondan sonra doyuyordum. Çayımdan bir yudum alıp bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Doydum" "Bir şey yemedin ki. Eskisinden bile daha az yer oldun. Çok zayıflamışsın. Göz altların bile morarmış. Rengini kaybetmiş." "Sen olmayınca... yaşamanın bile anlamı yoktu ki. Nefes almaya yetecek kadar işte..." Dediğim ile gözleri hüzünlendi. Masadan bir dilim ekmek alıp üzerine vişne reçeli sürdü. Sonrada dudaklarıma uzattı. "Madem güzel karım ben yokken kilo verdi. Şimdi ben almasına yardımcı olucam. Aç bakalım ağzını" Sanki karşısında bir çocuk vardı. Hevesini kırmak istemedim. Dudaklarımı aralayıp uzattığı ekmekten bir ısırık aldım. Gerçekten çok güzeldi. Sevdiğim hazırlamıştı güzel olmaz olur muydu. Bir kaç ısırıktan sonra bitmişti. Tebessümle bana bakıyordu. İkimizde ayaklanıp sofrayı topladık. Sonrasında şöminenin yanına oturdum. Burda oturmayı seviyordum. Gelip karşımdaki mindere geçti. Nerden başlayacağını bilmiyordu. "En başından başla. " Bana minnetle baktı. Konuşmadan derdini anlamamaydı bu minneti. #" Hastanede gözlerimi açtığımda karşımda İbrahim albay , Karan ve tümgeneral Tahir vardı. Ben neler olup bittiğini anlayamadım ilk başta. Ben daha uyanmadan size şehit olduğuma dair haber verilmişti bile. Eğer istemezsem anlayacaklarınıda söylediler. Ama ben yapmayı seçtim. Tek başıma gideceğim bir görevdi. Belkide ölecektim. Bilmiyorum. Ama başarırsam... Hugo denilen iblisten aldığın belgelerde şifreli bir mesaj vardı. Aylardır askerlerimiz istihbaratçılar bu şifreyi çözmeye çalışıyordu. Aslında o piçin bu belgeleri bu kadar çok istemesinin nedeni de o şifreydi. Semih itinin ona çalışmaya başlamasıda o belgeler içindi. Semih daha öncede farklı teröristlere para karşılığı bilgi çalıyor. Bazen bazı adamlar konuşmadan öldürüyordu. Bu durum hepimizin dikkatindeydi. Ama bir türlü kimin yaptığına dair kanıt bulamıyorduk. Hesabına yüklü miktarda para transferi olunca araştırdık. Yurt dışından transfer yapılmış. Zaten Sonrasını sende biliyorsun. O belgeleri alamayınca senin üzerine saldırmaya başladı. Bir kaç defa sana suikast düzenlenecekken bizimkiler engel olmuş. Hastanede , evdeyken. Hatta karargaha giderken bile. Birinde neredeyse başarılı olacaktı. O gece seni evden aldıklarında , lojmanlara adamları gizlice sokanda Semih itiymiş. Haftalarca yapılan çalışmalar nihayet işe yaradı. Şifreyi çözdü bizimkiler. Ülkeye girişi sen belgeleri almadan yapılan kimyasal silah sevkiyatı... Silahın nerde olduğuna dair bilgimiz yoktu. Şanslıydık ki onlarda silahı patlatmak için gereken kodları bilmiyordu. Bana bilgi verildiğinde elimden kabul etmekten başka bir şey gelmedi. Hugo ve Semih iti hemen hemen hiç yan yana gelmiyordu. Hugo beni hiç görmemişti. Sadece senin ölmüş olan bir yüzbaşı sevgilin olduğunu biliyordu. İçeriden bir adam kimliğini korumamız ve cezasında indirim yapmamız karşılığında içeri sızmamda yardımcı oldu. İlk bir ay sıradan bir adam olarak aralarında dolaştım. Zaman geçtikçe bana güvenmeye başladılar. Ama hala yanımda konuşmuyorlardı. Fırsat buldukça aldığım bilgileri bizimkilere Karan aracılığı ile iletiyordum. Hugo bu sırada hiç boş durmuyordu. Sürekli seni ortadan kaldırmanın albayı köşeye sıkıştırmanın yollarını arıyordu. Klinikte yatarken bir defasında çok yaklaşmıştı. Hemşire kılığında biri sen uyurken sana ilaç yapacakken doktor son anda durdurabilmişti. Bunu öğrendiğimde gidip o piçin kafasına sıkmak istedim. Ellerimle boğmak istediğim adamın yüzüne gülmek zorunda kaldım. Seni hastaneye yatırdıklarını duyduğumda canımdan can gitti. Karan bir gün, kadın milleti çabuk unutur merak etme üç gün ağlar sonra hayatına bakar demişti. Keşke demiştim o gün. Bana delirmişim gibi baktı. Sevdiğin kadının seni unutmasını nasıl istiyorsun demişti. Bilmiyordu ki. Bilemezdi. Keşke beni unutsada hayatına devam etse. Benimle olmasada iyi olduğunu bileyim o bana yeter. Lakin Allah biliyor ya beni unutursun diyede yüreğim sıkışıyordu. Ben tüm bu olasılıklar arasında sıkışıp kalmıştım. Aradan iki ay geçmesine rağmen elimizde elle tutulur bir bilgi yoktu. Ve bu iş gittikçe canımı sıkmaya başladı. Karan beni arayıp buluşmak istediğini söylediğinde ters giden bir şeylerin olduğunu anladım. Annem , sen ,Fulya , arkadaşlarım. Birinizden birine bir şey olma ihtimali bitirdi beni. Buluştuğumuzda gözlerinde gördüğüm ifade yüreğimde deprem etkisi yarattı. "Kardeşim " "Hangisi... Karan hangisi." "Kardeşim sevdiğin..." Daha fazlasını dinleyememiştim. Dizlerimin üzerine düştüm. Allah beni kahretsin dedim. Hızla gelip kollarımdan beni ayağa kaldırdı. "Alparslan o iyi. Sakin ol o iyi." Dolu gözlerim kahverengi gözlerini buldu. İyi miydi gerçekten. "Dün. İntihar etmeye kalkmış. Sevgi teyzeler son anda yetişip engel olmuş." Duyduğum şey gözlerimin kararmasına neden oldu. Ben sevdiğim kadına ne yaptım dedim. Sana gelmek sarmak istedim. Ama yapamadım. O kadar aciz bir durumdaydım ki. Artık gerçekten bir şeyler yapmamız gerektiğinin farkına vardım. Ne olursa olsun yapabileceğim en kısa sürede bu işi bitirip sana gelecektim. O gün plan yaptık. Karan bir tim ile Hugo itinin bulunduğu bir yere saldıracaktı. Bende onu kurtaracaktım. Ne büyük saçmalık değilmi. Tüm kemiklerini tek tek kırmak istediğim adamın hayatını kurtardım. Sevdiğim kadının kanını akıtan adam için kanımı akıttım. İki gün sonra yapılan silah sevkiyatının detaylarını bizimkilere verdim. Baskın yapıldığında Hugo şerefsizine Karan ateş etmişti. Bende sanki son anda yetişmişim gibi onu çekmiş kolumdan vurulmuştum. Sonrasında nereye giderse gitsin beni yanında götürdü. Yeterli olmasada başlangıç için en azından kendimi ona gösterdim. Şimdilik bu şekilde devam edecektim...."# Anlattıkları ile kafam allak bullak olmuştu. Karan komutan her şeyi biliyordu. Ve sonra bahs ettiği kimyasal silah. Şok bakışlarım yüzünde gezindi. "Alparslan sen ne dediğinin farkında mısın?" "Ne yazık ki farkındayım." "Eğer o bomba patlasaydı. Aman allahım." Yerimden kalktım. Bakışlarım cama çarpan yağmur damlalarına kaydı. Bu nasıl bir vahşetti. Dur durakları yoktu. Biz ne yaparsak yapalım bitmiyorlardı. Bakışlarımı ona çevirdim tekrar. Anlattıklarını sindirmemi bekliyordu. Yavaşça yerinden kalkıp yanıma geldi. Ellerimi avuçlarına alıp avuç içimden öptü. Sonrasında bileklerime kestiğim noktaya bastırdı dudaklarını. O gün yapamadığını şimdi yapıyordu. Yaralarımı sarmaya çalışıyordu. "Bir daha yapma. Lâl'im. Nefesim. Bir daha canıma zarar verme. Bil senin canın bir yanarsa benimki bin yanar." Beni kendine çekip sımsıkı sardı. Kollarım belini buldu. Yapabildiğim tek şey ağlamak oldu. Geçmişimize şimdimize ve belkide olmayacak olan geleceğimize her birine ayrı ayrı ağladım.....
Bölüm : 12.12.2024 05:04 tarihinde eklendi |