Yeni Üyelik
3.
Bölüm

"Bir"

@tukenmisizbiz

***

 

Tekrardan merhaba. Sizlere bu satırları yazdıktan hemen sonra ilk bölümümüzü yazmaya başlayacağım. Bu bölümle birlikte büyük bir maceraya giriş yapmış olacağız. Umarım aklımdakileri istediğim gibi yazıya dökebilir ve sizlere okutabilirim.

 

 

Şimdiden keyifli okumalar dilerim <3

***

Karanlıkta sessizce büyütülmüş bir beden, parlayan güneşin altında nasıl var olabilirdi ki?

Bilmiyordum. Açıkçası bilmek istediğimden de emin değildim. Her şey, o kadar net ve gerçekti ki, gözlerimi kapatsam da, güneşin tenimde bıraktığı sıcaklığı hissedebiliyordum. Tıpkı tenimi okşayan şefkatli bir el gibiydi. Gözlerim arada bir ağaçların arasından sızarak dar patikayı aydınlatan güneş ışınlarına kayıyordu. Tüm bu ışıklar, altın tozu gibi etrafı kaplıyor, büyülü bir masaldan fırlamışçasına ışıldıyordu.

Yavaşça içimi çektim ve hasret kaldığım havanın o taze ve temiz kokusunu hissettim. Uzaklarda bir yerlerden kulaklarıma dolan kuş cıvıltılarını hayranlıkla dinledim. İlk defa, gerçekten de bu dünyada olduğumu hissettim.

Ağaçların yaprakları rüzgarın dokunuşlarıyla birbirine fısıldıyor, göğün maviliği ise gün aydınlandıkça genişleyerek canlanıyordu.

Her şey hayallerimin çok daha ötesindeydi. Doğa öylesine güzel ve eşsizdi ki insanlar sahip oldukları tüm bu güzelliğin farkında bile değildi.

Rosemarry'nin bana bahsettiği yollardan geçerken, gördüğüm her bir çiçeği bile zihnime derince kazıyor, ilk defa yakaladığım bu fırsatı dilediğimce değerlendirmeye çalışıyordum.

Ben Odellia. Çok küçük yaşlarda Bayan Matilda tarafından büyüdüğüm sığınağa getirilmiş ve burada tıpkı diğer cadılar gibi eğitilerek yaşamaya devam etmiştim.

Bayan Matilda bizleri sığınakta toplayan, doğanın ve ilahi varlıkların bizlere bahşettiği güçleri kullanarak en iyi versiyonumuzu bulmamızda bizlere yardımcı olan, saygı duyulması gereken bir kadındı.

Ben ise Odellia'ydım. Sadece Odellia. Küçük yaşlarımı hatırlamıyordum. Kendime dair hatırladığım en eski anılar bile yaşadığımız sığınağın içindeydi ve ben, on sekiz yıllık hayatımın neredeyse tamamını bu sığınakta geçirmiştim.

Sığınak demişken, söylerken aklımıza gelenlerden çok daha fazlasıydı. Bundan yüzlerce yıl öncesinde atalarımız tarafından bir mağara ve içine inşa edilmiş, büyük bir kısmı yer altında olan genişçe bir yapıydı. Neredeyse her bir köşesi büyüler ve mühürlerle doldurulmuş, dışarıdan gelecek her türlü tehlikeye karşı korunulmuştu. Aradan geçen yıllar boyunca geliştirilerek günümüzdeki halini almıştı. Birkaç girişi olduğu gibi birçok gizli geçite de sahipti. Gerçi hiç kimsenin bu gizli geçitleri kullanmaya ihtiyacı yoktu. Dikkat ettikleri sürece her bir cadı buraya girip çıkabilirdi. Tabii, ben hariç.

Her cadının üst düzey sezgileri dışında, doğa tarafından kendilerine bahşedilen bazı güçleri vardı. Örneğin Rosemary tek bir dokunuşla küçük bir fidanı dev bir ağaca dönüştürebilir, bitkileri sanki vücudunun bir uzuvuymuşçasına rahatça kontrol edebilirdi.

Bayan Matilda, istediği herhangi birinin vücudunu hükmedebilir, karşısındaki kişinin bedeniyle tıpkı bir kedinin fareyle oynadığı gibi oynayabilirdi.

Bana gelince, ben ölümün eliydim. Yani diğerleri gücüm için böyle söylerdi. Dokunduğum herkes can verirdi, bende dokunmazdım. Herkes gücünün onlara verilen bir ödül olduğunu düşünürken, benim gücüm ise en büyük kabusumdu. Gücümü kullanmaz, eldivenlerimi asla çıkartmazdım. Bazı cadılar tarafından bile ucube muamelesi görürdüm ki bu, eldivenlerimi çıkartıp onlara dokunma dürtümü dizginlemek için binbir çaba vermemi gerektirirdi.

Özel yeteneğimi kullanamadığımdan, yalnızca sıradan cadıların sahip olduklarıyla yetinirdim ve buna rağmen Bayan Matilda tarafından sığınaktan dışarıya çıkmam yasaklanılmıştı. Soğuk ve boğucu duvarların arasında koca bir ömür geçirmiştim.

Belki de bugüne kadar yüzlerce kez Bayan Matilda'ya dışarıya çıkabilmek için yalvarmış olabilirdim, fakat her defasında aynı bıkkınlıkla odama gönderiliyordum.

Bugün ise uzun zamandır aklımda olan planı gerçekleştirmiş, bunu yapmak içinse Ross'u ikna etmem hiçte kolay olmamıştı.

Duyduğuma göre hanedanlığın yeni bir veliahtı doğmuştu ve bunun şerefine kasabanın her yerinde gece gündüz süren kutlamalar başlamıştı.

Fırsat bu fırsattı. Kalabalıkta dikkat çekmeyecek, bir süre kutlamaların ve dışarıdaki hayatın tadını çıkaracak ve ardından tekrar sığınağa dönecektim.

Düşüncelerimle birlikte ormanda uzun bir süre daha yürüdükten sonra, ağaçların yavaş yavaş seyrekleştiği ve sonunda düzlüğe çıktığım yoldan ilerleyerek görünmeye başlayan evlerin olduğu yere, kasabaya doğru ilerlemeye başladım.

Üzerimde uzun işlemeli yeşil bir elbise, onun üzerine ise siyah pelerinimi giymiştim. Kasabaya doğru yaklaşınca pelerinimin kapüşonunu başıma geçirdim ve ilerlemeye devam ettim.

Tam bu esnada kasabadaki evlerin arasından buraya doğru büyük bir hızla gelen birkaç silüet gördüm. Yaklaştıkça bunların biri önde, diğer üçü arkada dört tane adam olduğunu fark ettim ve henüz ben neler olduğunu bile anlayamadan öndeki adamın sertçe omzuma çarparak ormanlık alana doğru koşmaya devam etmesiyle ileriye doğru savruldum.

"Siz ikiniz takip edin, yakalayın!" diye bağırarak arkasındaki adamları koşanın peşinden yollayan adam sımsıkı kollarımdan tutmuş ve beni yere düşmekten kurtarmıştı. "İyi misiniz hanımefendi?" diye sordu ilgiliymiş gibi çıkan ses tonuyla.

Kahverengi dağılmış saçları, esmer ve kemikli bir yüzü, ince ama biçimli dudakları ve dudağının sol üst köşesinde oldukça minik bir beni bulunan, tıpkı yüzü gibi kemikli ve biçimli bir burna sahip, kavruk teniyle müthiş bir tezatlık sağlayan yeşilin en açık tonuna sahip gözleriyle gözlerimin içine bakan bu adam, bir cevap vermemi beklercesine gür kirpiklerinin ardından gözlerimin içine bakıyordu. Boyu benden oldukça uzun, omuzları ise genişti. Üzerinde simsiyah pelerini ve aynı renk kıyafetleri vardı.

Tanrım, bu adam hayatımda gördüğüm en yakışıklı varlıktı!

Çarpmanın etkisiyle pelerinimin kapüşonu başımdan aşağıya düşmüş, siyah uzun saçlarımın bir kısmı yüzüme doğru savrulmuştu. Şaşkın bakışlar eşliğinde gözlerimi bile kırpamadan burnumun dibindeki yüzünü seyrettiğim adamdan onu nasıl seyrettiğimi fark ederek hızlıca bakışlarımı kaçırdım ve birkaç adım gerileyerek "İ-iyiyim, teşekkürler." diye mırıldandım.

Gerilememle rahatsız olduğumu düşünmüşçesine omzumdaki ellerini hızla benden çekti ve "Nereye gidiyorsunuz böyle?" diye sordu.

"Kasabaya gidiyordum." dedim ve bir yabancıyla konuşmanın getirdiği heyecanımı gizlemeye çalışarak devam ettim. "Kutlamalara katılacaktım."

"Anladım. O halde kasabaya kadar size eşlik edebilir miyim?"

"O-olabilir." dedim ve saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak yanımdaki adamla birlikte yürümeye devam ettim.

Kalbim alışık olmadığım bir biçimde atıyor, yıllardır tanımadığım hiçbir yüzle konuşmadığım için kendimi garip hissediyordum.

Birkaç saniye boyunca süren sessizliğin ardından yanımdaki özenle yaratılmış varlık bana döndü ve sordu: "Beni yanlış anlamazsanız isminizi ögrenebilir miyim?"

Hafifçe tebessüm ettim. "Odellia. Ya siz?"

"Bende Victor Alessandro, memnun oldum." diyerek hafifçe gülümsedi ve o an yanaklarındaki çukurlar da kendilerini belli etti.

"Bende." dedim ve önüme dönerek yürümeye devam ettim.

Yolun kalan kısmında havadan sudan, sohbet açılsın diye gerekli gereksiz her şeyden biraz bahsettik.

"Bana kalırsa tüm bu kutlamalar birer saçmalık." diye sitem etti Alessandro.

"O neden?" diye sordum merakla.

"Bilmem." diyerek omuz silkti. "Halkın vergilerini böyle gereksiz şeylere harcamak pek mantıklı gelmiyor. Siz ne düşünüyorsunuz?"

"Ben pek anlamam ki öyle." dedim ve parmaklarımı saçlarımın ucuna dolayarak konuşmaya devam ettim. "Aslına bakarsanız, daha önce hiç katılmamıştım. Fakat duyduklarıma göre güzel olduğu söyleniyor."

"Anladım." dercesine başını salladı ve bakışları saçlarıma dolanan parmaklarıma gitti. Kaşları çatılır gibi oldu ama hemen yüz ifadesini toparladı ve sordu: "Sormamda sakıncası yoksa, neden eldiven taktığınızı öğrenebilir miyim?"

"Ah o mu?" dedim ve "Şey" dedim gülümsemeye çalışarak. Ne demeliydim, nasıl kendimi açık etmeyecek bir bahane bulabilirdim? Tekrar "Şey" dedim ve başımı eğerek eldivenli ellerime bakındım. "Bir çeşit deri hastalığım var da."

"Öyle mi? Bunu daha önce hiç duymamıştım. İzniniz olursa bir bakabilir miyim?" dedi eldivenli ellerimden birini aniden avuç içine alırken.

Kalbim şiddetli bir biçimde atmaya başladı. Korku ve panikle avuçlarındaki elimi hızlıca çektim ve pelerinimin eteklerini sımsıkı tuttum. "Olmaz. Yani şey, görmenizi istemem."

"O halde kusurumu bağışlayın." dedi ve önüne dönerek sustu.

"Bende size bir şey sorabilir miyim?" dedim merakla ve Alessandro bana doğru döndü. "Elbette."

"Bana çarpan, daha doğrusu sizin kovaladığınız o adam da kimdi? Neden onu kovalıyordunuz?"

"Aptal haydutun tekiydi." dedi ve devam etti. "Kasabadaki herkes hazırlık telaşıyla uğraşırken, fırsatını bulup soygun yapmaya kalkıştı ve yakalanınca da elimizden kaçtı. Bunun cezası ağır olmalıdır."

"Ne yapacaksınız?"

"Yapılması gerekeni." dedi ve konuyu dağıtmak istercesine gülümseyerek bana doğru baktı: "Demek hayatınızda ilk defa kutlamalara katılacaksınız?"

"Öyle." dedim ve yeşilin en açık tonuna sahip gözlerine hayran hayran baktığımı fark etmeden gülümsedim.

"O halde ilk kutlamanızın mümkün olduğunca iyi geçmesini isterim. Gününüzü bana ayırabilir misiniz leydim?"

Durdum. Kalbim ilk kez yabancı biriyle, düzeltiyorum yabancı bir erkekle, bu kadar uzun süre vakit geçirmemden olsa gerek, alışık olmadığım şekilde çarpıyordu.

Bugün, hayatımda ilk kez özgürce dışarıya çıkmıştım ve bence kim olduğumu belli etmeden birkaç saatimi karşımdaki bu adamla geçirip güzel anılar biriktirebilirdim.

"Elbette lordum." dedim tıpkı onun bana seslendiği gibi bir şekilde ve kıkırdayarak bana uzattığı elini tuttum.

Umarım günüm hayal ettiğimden çok daha iyi geçerdi ve umarım bir aksilikle karşılaşmazdım...

***

 

 

VEEEE FİNİTOOO.

 

 

YENİ KARAKTER KİLİDİ AÇILDI: VİCTOR ALESSANDRO WRİGHT

 

 

O DEĞİLDE ALESSANDRO TAM BİR CENTİLMEN DEĞİL Mİ YA ÇOK SEVİYORUM ÇOOK.

 

 

AMA SİZ YİNEDE O KADAR ÇABUK GÜVENMEYİN JSBHFDAHGFSHJBVJA.

 

 

HA BU ARADA, İKİLİNİN BU KADAR ÇABUK VE TOXİC OLMAYAN BİR İLİŞKİYE BAŞLAYACAKLARINI DÜŞÜNMEDİNİZ DEĞİL Mİ?

 

 

DAHA BİSMİLLAH, İLK BÖLÜMDEYİZ DİYORUM VE BİR SONRAKİ BÖLÜME KADAR HEPİNİZİ ÖPÜYORUMM.

 

 

ÇAVVV.

 

 

 

Loading...
0%