@tukenmisizbiz
|
Ölüm. Dört harfli kısacık bir kelime olmasına rağmen, insanlar için derin anlamlar barındırıyordu. Yolun sonu, sonun ise başlangıcıydı. Benim içinse ölüm, oldukça basitti. Yalnızca parmaklarımın ucundan ibaretti. Basit bir dokunuş kadar yakın, bir nefes kadar da soğuktu. Yıllarca bir ceza olarak gördüğüm bu gücümü, birkaç çift eldivenin arkasında gizlemeye çalışmıştım. Kimseye çıplak ellerimle dokunamamış, dokunduklarımın ise ne olduğunu bile anlayamadan can vermesine sebep olmuştum. Gücümden kaçmıştım, kendimden kaçmıştım. Gözlerimi ise beni hastalıklı gibi gören herkesten kaçırmıştım. Yıllarca kimseye zarar vermemek için, sığınaktaki taş duvarların arasında sıkışıp kalmıştım. Ben gücümü içimde bir yerlere hapsederek yok etmek isterken, sahip olduğum bir diğer gücü de farkına varmadan o parmaklıkların ardına hapsetmiştim. Hiçbir zaman potansiyelimin dışına çıkamamış, gücümü denemeye yeltenmemiştim bile. Bana Ölümün Eli demişlerdi. Şimdiyse karşımdaki bu kadının bana yalnızca ölümün değil, yaşamın da eli olduğumu anlatmasını dinliyordum. "Güçlerimiz bazılarımıza bir ödül, bazılarımıza ise sırtına binmiş bir yük gibi gelebilir." dedi adının Talia olduğunu öğrendiğim bu kadın. "Bana kalırsa güç herkes için yüktür. Önemli olan bunu bir yük olarak değil, benliğimizden bir parça olarak kabullenebilmektir. İşte o zaman yük, yük olmaktan çıkar. Bir anlam kazanır, bir amaca hizmet eder. Bizden bir parça olur." "Senin sahip olduğun güç ise sıradan bir yük değil, öyle ki fazlasıyla ağır bir yük olduğunu söyleyebilirim. Üstelik artık tek değil, iki omuzunda da taşıyorsun bu yükleri. Yaşam ve ölüm. Son ve başlangıç. Her şey belli bir denge ve düzen ister. Düzeni tutturamazsan yük çöker, gücün seni yutar. Senin üzerine düşen ise bu iki kutsal gücü tüm benliğinle kabullenmek. Onlarla bir olmak değil, onlara hakim olmak!" Talia, insanın içini ürperten buz grisi gözlerini ruhumu okurcasına gözlerimin içine sabitlemiş, uzun ve süslü cümleleriyle bazı şeyleri kavramama yardımcı olmaya çalışıyordu. Ben ise tek bir kelime edemeden dakikalardır yaşadığım şaşkınlıkla onun söylediklerini dinliyor ve anlamaya çalışıyordum. "Yaşamak ölüme yakın olmaktır. Ölüm ise başlı başına yaşamın bir parçası, varılan son noktasıdır. Kainat öyle bir nizamla yaratılmıştır ki var olan dengeyi bozmak, ödenmesi gereken ağır bedeller demektir. Gücün sana büyük sorumluluklar yüklüyor, farkındayım. Fakat bunu elde tutmayı öğrenmen, dokunduğun kişiyi yaşatmak veya öldürmek arasında kontrollü bir seçim yapman gerekiyor. Bugün şanslıydık, çünkü yaşadığın adrenalin gücünün ortaya çıkmasını kolaylaştırdı. Fakat bunun hep böyle süreceğini bilemeyiz. Birini iyileştirmek isterken hayatına mal olabilir, öldürmek isterken ise daha sağlıklı bir hayat bahşedebilirsin. En kısa sürede bunu kontrol etmeyi öğrenmen gerekiyor." "Peki ya dokunduğum kişiye hiçbir şey yapmak istemesem? Öylece dokunsam? Bu mümkün olabilir mi?" "Üzgünüm ki şuan için hayır." dedi ve başını onaylamazca sallayarak gülümsedi. "Yük olarak görme, gücünü kabullen Odellia." "Peki ya ileride? " diye sordum umutla. "Maalesef bununla ilgili bir bilgim yok." diyerek devam etti Talia. Otuzlu yaşlarında olmalıydı. Omzuna kadar uzanan kumral saçları ve buz grisi gözleri vardı. Teni benimki kadar olmasa da solgun, boyu ise benden birkaç santim kısaydı. Tüyler ürperten ama göz dolduran bir güzelliği vardı. Gerçek bir akıl hocası gibiydi. Gerçi, sığınakta Bayan Matilda da böyleydi fakat o, Talia'nın sakin ve anlayışlı yapısına göre oldukça fevri ve sinirliydi. "Senin sahip olduğun güç nedir Talia?" "Ben..." dedi ve derince düşünerek gülümsedi. En doğru kelimeleri seçmeye çalışıyor gibiydi. "Ben görürüm." dedi ve devam etti. "Ben duyarım, ben okurum. Gelecek değişkendir, ben ise onun bize sunduğu bazı seçenekleri, görmem gerektiği kadarıyla görür, işitmem gerektiği kadarıyla da işitirim. Fakat sandığıma göre bu güce sahip olan tek kişi ben değilim. Ama sen özelsin Odellia, hiç kimsenin sahip olamadığı bir güce sahip olabilecek kadar özelsin." Işıldayan gözleriyle bana doğru bakıyordu. "Ya bu gücün ağırlığını kaldıramazsam?" "İnan bana, sandığından daha büyük işler yapacaksın." dedi ve gözlerimde her ne gördüyse kaşlarını çatarak "Sakın bana öyle meraklı bakma, sana gelecekteki senle ilgili gördüklerimi uzun uzun sohbetler ederek anlatamam ve akışa karışamam. Evet, zannettiğinden daha büyük işler yapacaksın fakat, hayatının her evresinde en az yaptığın işler kadar büyük seçimler yapmak zorunda kalacaksın. Sana yalnızca şunları söyleyebilirim, kalbinin bildiği yoldan şaşma. Her ne olursa olsun doğruluktan sapma Odellia." "Anladım." dedim ve gülümseyerek devam ettim: "Teşekkür ederim, bugün yaptığın her şey için Talia." "Önemli değil." "Gece yarısı olmuş mudur?" diye sordum aniden aklıma takılan soruyla. "Çoktan geçmiştir." diye yanıt verdi soruma. "Benim gitmem gerekiyor." dedim panikle gözlerinin içine bakarak ve ardından devam ettim. "Beni bekleyenler var." "Hemen mi?" diye sordu. "Kargalar muhtemelen sokaklarda devriye geziyordur. Bana neler olduğunu anlattıktan sonra yardım etmeme ne dersin?" Durdum, derin bir nefes aldım ve sığınaktan kaçışımdan, Talia'nın beni kurtarışına kadar olan her şeyi detaylıca anlattım. Tabii, bazı detayları üstün körü geçerek. Anlattıkça yaşadıklarım aklıma geldi ve ben, sonunda uğradığım ihaneti sindirebilecek boş vakti bulmuşçasına Talia'nın dibine sinerek dolan gözlerimle yutkundum. "Düşünebiliyor musun? Beni kandırdı, bense tıpkı bir aptal gibi hiç tanımadığım bir adamdan hoşlanıp ona güvendim. Resmen tuzaklarına düştüm!" "Şşşt." dedi sakinleşmemi isteyen yumuşak bir sesle ve devam etti. "Kendine bu kadar haksızlık etme, bilemezdin." "Beni uyarmıştın!" "Seni uyaramamıştım. Yalnızca uyarmaya çalışmıştım fakat karganın tekrar yanına geldiğini fark ettiğimde yakalanmamak için oradan uzaklaşmak zorunda kalmıştım." "Daha dikkatli olabilirdim." dedim üzüntüyle. "Bunun önemi yok." diyerek devam etti Talia. "Geçmişi değiştiremeyiz, olan oldu. Kendine bu kadar haksızlık etmek yerine hatalarından ders çıkararak yoluna devam et Odellia." "Rosemarry sizce Bayan Matilda'ya haber vermiş midir?" "Vermiştir." "O halde Bayan Matilda beni kesin asacak!" "Matilda'yı tanırdım. Aksidir ama asla merhametsiz değildir." "Onu tanır mıydınız?" dedim şaşkınlıkla. Gülümsedi. "Bir zamanlar yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Dosttan da öte, kardeştik." "Peki ya şimdi? Sizden bahsettiğini daha önce hiç duymamıştım." "Şimdi..." dedi ve durdu. "Pek görüştüğümüz söylenemez. Anlarsın ya, bizimkisi güzel olduğu kadar da kötü bitirilmiş bir dostluktu." "Her neyse." dedi ve bir anlık maziye dalan buz grisi gözlerini pencereden dışarıya doğru çevirdi. "Vakit çok geç. Şimdi gitmek istediğine emin misin?" "Evet, her şey için teşekkür ederim ama diğerlerini meraklandırmadan gitmeliyim." "O halde gidelim." dedi ve üzerine pelerinini giyerek ayaklandı. "Tabii, dışarıda seni arayan Kargalara görünmeden." *** Talia önümde, ben ise arkasındaydım. Gri gözleri adeta karanlıktaki gölgelerle konuşan önümdeki bu kadın, hızlı ama sessiz adımlarıyla ilerliyor, zaman zaman durup kıstığı gözleriyle etrafı kontrol ederek çevrenin güvenli olup olmadığından emin olmaya çalışıyor, sonra ise kısa ama hızlı adımlarla yola devam ediyordu. Kargalar her köşe başında nöbet tutuyor, sokaklarda kol geziyordu. Ama birkaç adım önümdeki Talia içime öyle bir güven işliyordu ki, tavırlarından ve yol bilgisinden bu kadının onlara yakalanmama konusunda ne kadar da tecrübeli olduğunu fark edebiliyordum. Uzun bir süre dolambaçlı yollardan geçtikten ve birçok kez kargalara yakalanmaktan kılpayı kurtulduktan sonra sonunda bir köşede durabilmiştik. "Şimdi." dedi soluklarının arasından Talia ve bana bakarak devam etti. "Sen bu sokaktan dümdüz ilerleyerek çıkacak ve ormana giden arka yoldan dolanmış olacaksın." "Ya sen?" dedim fısıltıyla çıkan sesimle. "Burada mı kalacaksın? Benimle sığınağa gelemez misin?" Gözlerini yavaşça benden kaçırdı ve rahatsız bir biçimde kıpırdandı. "Gelemem. Orada isteneceğimden pek emin değilim." "Ama-" "Beni düşünme." dedi ve hafifçe sırıtarak elini omzuma kondurdu. "O kara kıyafetlilerin icabına bakabilirim." "Odellia," dedi ve devam etti. "Dikkatli olmalısın. Bunu sadece bugün için söylemiyorum, her an için tetikte olmalısın. Ve asla yalnız olmadığını bilmelisin. Sığınakta ne kadar kalırsan kal, dışarıda sana her zaman göz kulak olacak birinin olduğunu bilmelisin." "Teşekkür ederim." dedim kollarımı beline sararak ve tekrar devam ettim. "Her şey için." "Daha fazla teşekkür etme." dedi ve belimden hafifçe ileriye ittirerek "Hadi," diye fısıldadı. "Az sonra duyacakların için de sakın korkma, her şey kontrolüm altında." Ve ben daha ne olduğunu bile anlayamadan geldiğimiz sokaktan gerisin geri koşmaya başladı. Önüme döndüm, ve bende Talia'nın dediği yoldan hızlı ama sessiz adımlarla ilerlemeye başladım. Aynı zamanda arkamda bıraktığım Talia'nın çığlık sesini duyar olmuştum. Adımlarımın üzerinden geriye doğru döndüm ve saliselik atmayı durduran kalbimle birlikte duraksadım. "Hey Leş Kargaları, buradayım! Cesaretiniz varsa gelmelisiniz!" Hey!" diyerek bağırıp duruyordu. Korkmamam ile ilgili yaptığı uyarıyı şimdi anlamıştım ve kafamı onaylamazca sallayarak sırıttım. Benim olası bir kargayla karşılaşmamam için dikkatleri üzerine çekmiş olmalıydı. Tanrım bu kadın, inanılmazdı! Adımlarımı hızlandırarak olduğum yerden koşmaya devam ettim ve kısa süre içerisinde ormana girmemle derin bir nefes aldım. Nefes almak için boynuma doğru giden elim, bu sabah beni tuzağına düşüren aşağılık karga Alessandro'nun aldığı kolyeye takıldığında hışımla kolyenin zincirini çekiştirdim ve kopan zincirle beraber elimdeki kolyeyi kendimden olabildiğince uzağa fırlattım. Koştum, koştum ve içimden Rosemary ve Bayan Matilda'nın beni merak etmemesi için dualar ederek sığınağa kadar hiç dinlenmeden yoluma devam ettim. Sonunda kan ter içerisinde sığınağın yosunlanmış ve Rosemary'nin girebilmem için aralık bırakmış olduğu kapısından içeriye doğru girdim ve yıldızlarla dolu gökyüzüne derin bir iç çekerek son kez baktım. Boğucu duvarların ve dar koridorların arasından geçerek sonunda sığınağın asıl girişine geldiğimde, buradaki kapıdan da geçtim ve kimseye görünmemeye çalışarak odama doğru ilerledim. "Odellia, nerelerdesin sen!" diye korkuyla boynuma dolanan Rosemary'e sıkıca karşılık verdim. Anlatmaya nereden başlayacağımı bilmiyor, aynı zamanda da aptallığımdan utanarak gözlerimi bakışlarından kaçırıyordum. "O kadar endişelendik ki... Nasıl böyle bir sorumsuzluk yapabilirsin? Seni yüz elli kez gece yarısından önce gelmen için tembihlemiştim!" "Ross." dedim yorgun ve bıkkın çıkan sesimle ve ardından buğulu gözlerimle gözlerine bakındım. "Öyle şeyler geçti ki başımdan...Buraya gelene kadar neler yaşadığımı tahmin bile edemezsin!" Duraksadı, beni baştan aşağıya güzelce süzdü ve bakışları yumuşayarak "Öyleyse anlat." diyerek ellerimden tuttuğu gibi beni yatağın üzerine oturttu. "Bayan Matilda'nın haberi var mı?" diye sordum tedirginlikle. Gücümle ilgili öğrendiklerimden sonra onunla elbette konuşacaktım fakat bunu bu gece yapmak istediğimden hiç emin değildim. Rosemary hafifçe bakışlarını kaçırdı ve konuştu. "Odellia gelmeni çok bekledim ama ben... Gece yarısını neredeyse saatler geçince dayanamadım ve yaklaşık bir saat önce Bayan Matilda'ya anlatmak zorunda kaldım. İşin kötüsü-" diyerek daha da anlatmaya devam ediyordu ki oturduğum yerden doğruldum ve merakla "Ne?" diye sordum. "İşin kötüsü?" "Evet." diyerek devam etti. "İşin kötüsü, başına kötü bir şeyler geldiğinden öyle endişelendik ki, Bayan Matilda duyar duymaz yanına aldığı iki kişiyle beraber seni bulmaya, kasabaya gitmek üzere sığınaktan çıktı." "NE?" diye sordum endişeyle solurken. Ben buradaydım, gelmiştim ve şimdi de Bayan Matilda ve diğerleri beni aramak için kasabaya mı gitmişti? Koca bir kabusun ortasındaydım, başka bir açıklaması olamazdı...
!Devam Edecek! ***
HEYOOO YİNE BEN!
ASLINDA BU BÖLÜM BİRAZCIK SIKICI OLDU VE AKLIMA ŞUAN İÇİN YAZACAK PEK BİR ŞEY GELMEDİ AMA EH, AZ BİRAZ İDARE EDER HERHALDE.
ONUN DIŞINDA TALİA'YI NASIL BULDUNUZ, SEVDİNİZ Mİ?
BİR SONRAKİ BÖLÜM OLACAKLARI BENDE BİLMİYOM, O YÜZDEN BEN YAZIP YAYINLAYANA KADAR GÖRÜŞÜRÜZ.
KENDİNİZE İYİ BAKIN VE ÇAAAVVV!
|
0% |