@tukenmisizbiz
|
*** Maskeler, düşmüştü. Birkaç dakika öncesinde içimi titreden adamın bakışları, şimdi duygusuz birer ok gibi kalbime saplanıyordu. Zihnim yaşadığım ihanetin gerçekliğini hala algılayamıyor, gözlerim ise yaşadığım duygu yoğunluğundan buğulu buğulu bakıyordu. Kandırılmıştım, küçümsenmiştim ve dahası tuzağa düşürülmüştüm. Kaçmak istercesine bir adım geriye gitmek istedim fakat sırtım biraz önceki duvara çarpmaktan öteye gitmedi. Yutkunarak sokağın başında ve sonunda dizilmiş olan adamlara bakındım. Bu şartlar altında kaçmam, imkansızdı. "Kızı tutun." diyerek sert ve otoriter bir sesle diğerlerine işaret veren Alessandro'yla birlikte birkaç adamın bana doğru yaklaşmaya çalıştığını gördüm. İçimde bir çığ gibi büyüyen korku ve öfkeyi hissedebiliyordum. Yutkundum ve bakışlarımı tir tir titreyen ellerime çevirdim. Bir elimle diğerindeki eldiveni tutup çektim ve etrafımdaki simsiyah giyinmiş bu adamlara doğru döndüm, Kargalara... "Sakın!" diye bağırdım titreyen ama güçlü çıkartmaya çalıştığım sesimle ve ardından titreyen eldivensiz elimi havaya doğru kaldırarak bana en yakın olan adama doğru çevirdim. Madem bana bir oyun oynanılmıştı ve oynanılmaya devam ediyordu, o halde bende rolümü hakkıyla yerine getirecek, oyunu kendi kurallarıma göre oynayacaktım. Neler olduğunu anlamazcasına bana bakan adamlardan en yakınımda olan "Kes sesini!" diye bağırdı ve birkaç adımda dibime gelerek "Yolun sonuna geldin seni küçük fahişe." diyerek bana tokat atmaya yeltendi. Aniden kendimi koruyabilmek adına havadaki elini sertçe tuttum ve bileğini tıpkı bir halka gibi saran parmaklarımla beraber, karşımdaki bana hakaret eden adamın gözlerindeki yaşam ışığının an ve an söndüğünü gördüm. Önce olduğu yerde kaldı. Daha sonra ise vücudundaki tüm kan çekilmişçesine bembeyaz olana kadar renk attı. Elimin altındaki derisi büzüldü, büzüldü ve boş bir çuval gibi oracıkta yere yığıldı. İçimde patlamaya hazır büyük bir enerji vardı. Yıllardır dizginlediğim gücümün zincirleri bir bir kırılıyordu ve ben, nefret dolu gözlerimi şaşkınlıkla olduğu yerde kalan her bir karganın üzerinde gezdirdim. "Size sakın dedim!" diye bağırdım ve "Bana yaklaşmayı aklınızın ucundan bile geçirmeyin!" diyerek devam ettim. En yakınımda olan ve kılıcına doğru hamle yapan bir başka adamın yüzüne seri bir refleksle parmaklarımı dokundurdum ve onun da tıpkı diğeri gibi yere düşüşünü arkadaşlarına izlettim. Neye uğradığını şaşırmışçasına yerdeki adamlara bakan onlarca karganın arasında benim gözlerim, onun tepkiyle bakan ifadesine kaydı. En yakınımdaki bir diğer kişi oydu. Hadi kızım Odellia, dedim içinden ve tekrar ettim. 'Buradan kurtulmak için tek bir şansın var!' Ona doğru birkaç adımda ilerledim ve eldivenli elimi boynuna dolayarak, boştaki elimi ise kafasının hizasında tutarak onu önüme aldım. Tutuşumla vücudu bana doğru gerilemiş, diğer herkes ise şaşkınlıklarından sıyrılıp kılıçlarını bana doğru doğrultmuşlardı. "Canını almamı istemiyorsanız yol verin!" "Bir tür deri hastalığı he?" dedi ve alayla sırıttı kollarımın altındaki Alessandro. "İyi yalanmış ucube." "Sana konuş demedim!" diyerek elimi ona daha fazla yaklaştırdım ve güldü. "Sence de küçük bir kızın elinden kurtulmam fazla kolay olmaz mı?" "Haklısın." dedim ve bende tıpkı onun gibi alayla sırıttım. Uğradığım ihanetin ve şokun acısını buradan kurtulduktan sonra, yalnız kaldığımda sindirecektim. Şimdiyse güçlü durmak zorundaydım. "Haklısın elbet." diyerek devam ettim. "Sana karşı dövüşecek gücüm yok. İstesen elimden kurtulabilirsin. Fakat bu esnada parmaklarımın o güzel yüzüne dokunmayacağının garantisini veremem." Yenilgiyi kabul etmemişcesine güldü, güldü ve sustu. "Yolu açın." diye emir verdi aniden değişen ruh haliyle ve sertçe tekrar etti. "Size yolu açmanızı söyledim. Geçmesine izin verin, nasıl olsa elimizden kaçamayacak!" Adamların her biri birbirine bakarak tedirginlikle kenara çekildi. "Biriniz bile peşimden gelmeye kalkışırsa, öldürmekle kalmam. Bedeni çürüyene kadar dokunmaya devam ederim!" "Söylemeliyim, bu etkileyici." diye fısıldadı ve tekrar alayla önüne döndü. Nasıl bu kadar rahat olabilirdi? Adamların açtığı yoldan öfkeyle, neredeyse iki katım olan adamı da kendimle sürükleyerek geçmeye çalışıyordum. En ufak bir hatam sonum olurdu, uygun zamanı beklemeliydim. Geriledim, geriledim ve iyice uzaklaştığıma emin olduğumda onu gözüme kestirdiğim bir süs havuzuna doğru iterek kalabalığa doğru kaçmaya başladım. "Koşun, yakalayın!" diye bağıran sesini duydum fakat arkamı dönmeden ecelinden kaçan bir tavşan gibi koşmaya devam ettim. Ben önde, onlarsa arkamda koşarken arkaplandaki kutlamalardan çalan müziğin sesi sesimizi bastırıyordu. Aralarından geçtiğim insanlar şaşkınlıkla bakınıyor, ben ise daha birkaç saat öncesinde neşeyle yürüdüğüm sokaklardan şimdi korku dolu kalbimle birlikte kaçmaya çalışıyordum. Çarptığım tezgahlar devriliyor, arkamdan satıcılar hakaret ediyor, büyük bir kargaşa yaratıyordum. Benim bir adımım, onların üç adımı demekti ve her geçen saniye peşimden gelen kargaların gölgesini üzerimde hissedebiliyordum. Ben kaçmaya devam ederken yan sokağın köşesinden çıkan bir kadının hızla beni eldivenli kolumdan tutarak yanına çekmesi ve "Çabuk, buradan!" diyerek peşinden sürüklemesi bir oldu. Bu, o kadındı. Beni kaçmam için uyaran o esrarengiz kadın! Bir kez beni kurtarmaya çalışmıştı ve şimdi benim, ona güvenmekten başka şansım yoktu. Beni peşinden sürüklerken ve ben onun hızına ayak uydurmaya çalışırken, kalbim öylesine şiddetli çarpıyordu ki sanki alamadığım her bir nefes göğsüme bıçak saplanırcasına vücuduma batıyordu. Kalabalığın az olduğu sokaklara girmiş, kargalarla aramızdaki mesafeyi azaltmıştık. Derken, uzak mesafeden bize ok atabileceklerini hesaba katmamıştık. Aniden üzerimize doğru yağan ok yağmurundan kaçmak için oradan oraya savrulduk. Duyduğum acı dolu bir inleme ile birlikte gri gözlü kadının yaralandığını fark ettim. "İyi misiniz?" diye sordum endişeyle ve bir yandan da onun ağırlığını kendime vererek ilerlemeye devam ediyordum. "Şimdi bunun önemi yok." dedi acı dolu sesiyle ve devam etti. "Ne olursa olsun hayatta kalmak zorundasın!" Dar sokaklardan, köhne yerlerden geçe geçe sonunda peşimizdeki Kargaların izinden kurtulmayı başardık ve kadının nefes nefese önünde durduğu evin kapısını açmasıyla birlikte kendimizi zar zor içeriye attık. Nefes nefese kalmış bir şekilde dizlerimin üzerine çöktüm ve o an yanımdaki kadının kanlarla dolu karnını tutarak kendisini tahta sedirin üzerine bıraktığını fark ettim. Koşarak yanına gittim ve boştaki elime eldivenimi geçirerek kadının hala ok saplı olan yarasına acıyla baktım. "İyi misiniz? Ben, ben çok özür dilerim." Gözlerimden süzülen yaşlarla birlikte karşımdaki kadının gözlerinin içine bakarken "Odellia." dedi acı dolu inleyen sesiyle. "B-beni tanıyor musunuz?" dedim ve bir diğer yandan pelerinimin ucundan kestiğim bir parça bezi yarasına bastırıyordum. "Seni senden daha iyi tanıyorum." dedi zorlukla da olsa gülümsemeye çalışarak ve devam etti. "Yarama dokunmalısın Odellia." "Anlamadım?" diye sordum tedirginlikle. "Bunu yapamam." "Yapabilirsin." dedi zar zor çıkan sesiyle. "Bunu yaparsam ölürsünüz!" dedim korkuyla ve devam ettim. "Benim yüzümden bu hale geldiniz, beni kurtarmak için. Ben, ben size bunu nasıl yaparım? Sizi öldürmemi mi istiyorsunuz?" Gülümseyerek havaya kaldırdığı elini yanına çökmüş olan benim omzuma dokundurdu ve devam etti. "Ölmeyeceğim, sadece bana ve içindeki hisse kulak ver. Kendine güven Odellia." Sonlara doğru kısılan sesiyle birlikte omzumdaki eli düştü, gri gözleri kapandı. Korkudan vücudum titriyordu. "Hayır, hayır, hayır, hayır." dedim ve devam ettim. "Ben yapamam. Ben dokunamam ki, öldürürüm." dedim ve korkuyla acıdan bayılmış olan kadının yarasına baktım. Korkunçtu. "Bana ve içindeki hisse kulak ver." diyen sesi geldi kulağıma. "Kendine güven Odellia." Korktum. Çaresizce bir ellerime, birde gözümün önündeki yaraya bakıp derin nefesler alarak soluklandım. İçimde bir yerlerde, yaraya dokunmamı isteyen bir dürtü vardı. Benim ise karşımdaki bu baygın kadına bir can borcum vardı. Ya ona güvenip yarasına dokunacaktım, ya da bu yaptığım sonucu canını alacaktım. Eldivenimi usulca çıkarttım. "Lütfen kötü bir şey olmasın, lütfen." diye içimden defalarca kez mırıldandım ve sonra ellerimi yarasına doğru uzattım. Tenine dokunmaya çekinerek önce tuttuğum oku çektim ve sonra, okun deliğinden oluk oluk akan kanlara doğru titreyen elimi yaklaştırdım. Tanrım lütfen, lütfen ona zarar vermeyeyim. Ve hiç tanımadığım bu kadını koruyabilmek için, yine hiç tanımadığım bu kadının sözüne güvenmek zorunda kaldım. Önce çekingen parmaklarımı yarasına dokundurdum ve sonra gözlerimi sımsıkı yumarak avcumu bastırdım. Dakikalarca gözlerimi açamadım. Karşılaşacağım manzaradan öylesine çok korkuyordum ki, ilk kez tanımadığım biri için defalarca kez Tanrıya yalvardım. Elimin altında kıpırdayan teni hissettiğimde, irkilerek gözlerimi açtım ve birkaç adım geriledim. Korku dolu gözlerim karşımda uzanan kadının yarasının olduğu yere doğru kayarken, orada olan yaranın hiçbir iz bırakmadan yok olduğunu gördüm. Dilim tutuldu ve bedenim şokla gerildi. "Başardın." diye mırıldandı yattığı yerden doğrulan kadın ve gri gözlerini tıpkı bir mucizeye bakar gibi gözlerimin en derinlerine çevirdi. Ruhumu okurcasına bana baktı ve gülümsedi. "Başardın Odellia. Sen yalnızca ölümün eli değil, yaşamın da elisin. Tanrı sana bu ödülü bahşetti, sen bir mucizesin." Ben yalnızca ölümün eli değildim. Ben aynı zamanda yaşamın eliydim. Şaşkınlıkla bir ona, bir titreyen ellerime baktım. Bu eller, yıllarca benim kabusum olmuştu. Şimdiyse bu eller, benim için sahip olduğum en büyük ödüldü...
!Devam Edecek! ***
YUHHHH!
VALLA AKLIMDA HİÇ BÖYLE ŞEYLER YOKTU YAZARKEN UYDURDUM VE BÖYLE OLDU!
SANKİ BEN ODELİA'YI DEĞİL DE O KENDİSİNİ BANA YAZDIRIYORMUŞ GİBİ HİSSEDİYORUM.
UFAK TEFEK YAZIM VE MANTIK HATALARIM VARSA BAĞIŞLAYIN. PEK TECRÜBELİ DEĞİLİM.
AY BEN ÇOK HEYECANLANDIM.
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.
ÇAVVVV! |
0% |