@tulaymankoc
|
Hiç bitmeyecek bir savaşın içindeyim. Rekabet halinde olduğum taraf zihnimin içindeki susmak bilmeyen sesin ta kendisi. Savaşta iki rakip var; kalbim ve aklım. En acısı da ben hangi tarafta olmam gerektiğini bilmiyorum.Kalbimi dinleyip herşeyi affetmeli,bazı şeyleri görmezden gelmeli,herkese hak ettiğinden fazlasını mı vermeliyim? Yoksa aklımı dinleyerek hak edene hak ettiği gibi davranıp,beni üzen herkesi hayatımdan silmeli miyim... Elbette aklımı dinleyip kimsenin beni üzmesine izin vermemem mantıklı geldi. Peki mantıklı olan bu ise neden yalnızım? neden güveneceğim kimse yok? sorun bende mi? ne zaman gerçekten sırtımı yaslayabileceğim biri karşıma çıkacak... Hayata düz bakanlara söylediklerim saçma geliyor olabilir.Fakat ben artık tek başıma sırtımdaki yükleri taşıyamıyorum. Yüklerim ağır değil ama yürüdüğüm yol çok sessiz,çok karanlık,tek başıma adım bile atmaya gücüm kalmamış haldeyim. Yolun sonunu göremeyecek kadar sislerle kaplı etrafım. Yolun ne zaman biteceğini bilmiyorum,yolun sonunda beni ne bekliyor bilmiyorum. Pes edersem belki kurtulacağım. Belki hayattan ayrılmam her şey için güzel bir başlangıç olacak.Ama yapamam,çocukluğuma ihanetHh edemem...Çünkü onun kurup yaşatmak istediği birçok hayal vardı.Bu yüzden pes edemem. Küçük Neva için devam etmeliyim. Benim için hayat 6 yaşında başladı. Ben aslında 6 yaşında doğdum. Hayata başladığım ilk güne dair hatırladığım tek şey;bir anda gözlerimi açtığımı gören orta yaşlı bir kadın ve korku dolu gözleri... Evet o kadın annemdi.1 aylık uzun bir uykudan uyanınca hafızamın yerinde olmayabileceği ihtimalini biliyor ve bana korku ile bakıyordu. Yavaşça yanıma eğildi ve sadece "kızım?" diyebildi. İrkilip uzaklaşmaya çalışmam durumu gayet izah ediyordu.Hızla dışarı çıktı ve birkaç saniye sonra yanında beyaz önlük giyen 3-4 tane doktorla içeri girdi. İçlerinden en genç gözüken kadın doktor sakince yatağın yanına eğildi ve "Sadece soracağım sorulara cevap vermeni istiyorum" dedi ve ardından ilk soruyu sordu "ismini biliyor musun?" Ağzımdan çıkacak cevabın önemini bana merakla bakan gözlerden anlayabiliyordum.Bu yüzden sessiz kalmayı tercih ettim, çünkü ismimi gerçekten bilmiyordum.Bu benim ilk sessiz kalışımdı.İlk kez çok şey söylemek isteyip susmam gerektiğini anladığım andı.Sonrasında ard arda gelen sorular ve benim sessiz kalışım... Hayatımın ilk 6 senesi hakkında bildiklerim ;her gün sıkılmadan yazdığım söylenip elime sıkıştırılan günlükten ibaret.Bazı sayfaları yırtılmış,bazı yazıları silinmiş,kalan yazılarda ise hep aynı şey yazan,kırmızı günlüğüm. Günlükten öğrendiğim kadarıyla küçükken ismim Neva'ymış.-Mış diyorum çünkü artık ismim Miray. ilk 6 yaşıma dair bildiğim herşeyi yok etmek istediğim için herkese ismimi Miray olarak söylüyorum. Bir de kız kardeşim varmış,ondan sürekli bahsetmişim kırmızı günlüğümde. İsmi Hasretmiş,birlikte çok eğlenirmişiz.Babamdan da bahsetmişim fakat hep "babam bugün benden ve Hasretten nefret ettiğini söyledi,babam bugün bize bağırdı ve kapıyı çarpıp evden çıktı." tarzında şeyler yazmışım. Annemin anlattığına göre;ben doğmadan,yani 6 yaşında sedyede gözümü açmadan 1 ay önce babam, Hasreti ve beni dışarı eğlenmeye götürmüş,eve dönerken de trafik kazası yapmışız. Tuhaf olan şu ki; babam ve Hasret ölmüş,ben ise 1 aylık komadan çıkıp hafızamda tek bir şey olmadan hayata geri dönmüşüm.Babam bizden o kadar nefret etmesine rağmen neden bizi gezmeye götürüyor ve neden sadece ben yaşıyorum? Şuan 18. yaş günümdeyim.Kaybolan 6 senemi saymazsak 12 yaşına girdim. Kaç yaşında hissettiğimi sorarsanız 60'lı yaşlarda ölümünü bekleyen bir ihtiyar gibi hissediyorum cevabını veririm.Yaşımı bile net olarak söyleyemem beni çok bunaltıyordu.Böyle bunaldığım anlarda nefesimi tutabildiğim kadar tutar,sonra geri verirdim.Artık kesilen nefesten sonra alınan ilk soluk kadar rahatlamak istiyordum. Hayatımdaki belirsizlikler bitsin istiyordum.Etrafımdaki kalabalığa rağmen yalnızlıktan kurtulmak istiyorum. İlaçlara bağlı yaşamak istemiyorum.Yeni yaşımdan tek temennim bunlardı."Hoşgeldin 18 umarım son senem olursun" dedim ve yüzümdeki buruk gülümsemeyle dudağıma sigarayı götürüp çakmağımla yaktım.Biraz sonra balkona annem geldi. Elinde minik bir pasta üstünde de birkaç tane mum vardı. Heyecanla gözlerime bakıyordu. Sevinip boynuna sarılmamı ister gibi bir hâli vardı. Hiç bir doğum günümü kutlamadığım gibi bu sefer de kutlamak istemeyeceğimi biliyordu oysa... Aldırış etmeden sakince sigaramın bitmesini bekledim. Yüzündeki gülümseme gitgide kayboluyordu. Birkaç kez daha içime çektikten sonra izmariti küllüğün içine atıp ayağa kalktım. Mumları bir nefeste üfleyip hiç bir şey söylemeden odama geçtim. Bir an önce uyuyup bu günü hiç olmamış varsaymak istiyordum. Yatmadan önce psikoloğumun verdiği hapları içtim ve yatağımın içine girdim. Her gece olduğu gibi yine o sorular fısıldandı kulağıma. "Neden yaşıyorsun hiç düşündün mü?senin yaşamak için bir sebebin var mı? Bu yol ne zaman bitecek,ve bittiğinde seni ne bekliyor olacak?" Sorular, her zaman olduğu gibi yine cevapsız kaldı ve zihnimde bir soru işareti olarak yaşamaya devam etti. Korkuyordum. Belki de kaçıyordum. Çünkü verecek hiç bir cevabım yoktu. O gün olduğu gibi yine sustum. Bu ilk susuşum değildi,fakat umarım son susuşum,son sessiz kalışım olurdu. Çok garip.En acı verebilecek anlarda bile bir şey hissetmiyor,en komik olaylarda dahi gülemiyorum.Hissizleşmemin temel sebebinin yalnızlığım olduğunu düşünüyorum.Aslına bakarsanız hislerim birbiriyle olduça çelişiyor. Bir yandan yanıma bir yoldaş,bir arkadaş,bir sırdaş isterken,diğer yandan da insanlarla iletişim kurmaktan kaçıyor,çoğu zaman kalabalık ortamlara girmiyorum.Yalnızlık beni içten içe yok etse bile yalnızlığı,sahte yüzlere tercih ederim.Lise zamanlarımda bile hep tek başıma en arka sırada oturup bütün ders öğretmeni dinlerdim.En azından dinlediğimi sanardım. Genellikle gözlerim öğretmende olsa bile aklım hep kaybolan senelerimdeydi. Asla geri gelmeyecek o masum küçüklüğümü,yaşamış olduğumu bilsem bile hatırlayamadığım birçok anıyı,belki de parkta oynarken kurduğum dostlukları,yaşadığım sevinçleri,korkuları,tam anlamıyla bilmiyorum.Kendimi, yıllarca bir köşede tamamlanmayı bekleyen bir puzzle gibi hisediyorum. Tek bir parça ile tamamlanacağımı biliyorum fakat o parçayı bulamıyorum.Bu resmen felaket bir eksiklik hissi. Hayır bedenimde hiç bir organım eksik değil.Eksiklik tam olarak ruhumda.Hiç tamamlanamayacak o eksiklik var ya... işte o beni yaşarken öldürüyor.İnsan yaşarken de ölebiliyormuş. Ölümden hiç bir zaman korkmadım.Çünkü şuanda da yaşadığım söylenemez. Beni asıl korkutan şey ölümden sonra neler olacağını bilmemem.Belki hiç bir şey duymayacak, görmeyecek,hissetmeyecektim ve birkaç yıl içinde çürüyüp gidecektim.Belki ölümden sonra farklı bir dünya vardı ve o dünya herşey için yeni bir başlangıç olacaktı.Aslında benim de ihtiyaç duyduğum şey buydu.En baştan,sıfırdan başlamak yani binevi yeniden doğmak.Düşünceler ardı ardına sıralanırken derin bir uykuya daldım... |
0% |