Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@tumturakliyazar

Hayat akıyor, zaman geçiyor. Çalışıyoruz ve genellikle yoruluyoruz. Üzerimizde ne çok sorumluluk var. Hep bir yerlere koşturuyor, bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. Görevlerimiz; evde olsun, okulda olsun, iş yerinde olsun hiç bitmez. Kimseye karşı bir sorumluluğumuz olmasa, kendimize karşı ve Rabbimize karşı olan sorumluluklarımız var. Ve insanın kendini bilmesi, Rabbini tanıması ulaşması gereken ilk hedefi olabilir.

 

Sabah namazından sonra kerahat vaktinin çıkmasını beklerken uyuya kalmış, belim ve boynum tutulmuş olarak uyanmıştım. Seccadem henüz katlanmamış halde bir kenara bırakılmış, başörtüm alakasız bir şekilde boynuma dolanmıştı. Yine güzel bir güne uyanıyordum!

 

Elimi yüzümü yıkayıp, ayılma egzersizlerimi yaptıktan sonra henüz bir kaç sayfasını kullandığım planlayıcı ajandamı elime aldım.

 

Uzun zaman sonra ajandamda bugün için hiç bir program yazılı değildi. Pazar günü olması da bunu destekliyordu. Hafta içleri, iş görüşmesi yapar ve hayatta yol bulmaya çalışan gençlerle sohbet ederdim. Hafta sonları ise genellikle arkadaşlarım veya ailemle vakit geçirirdim. Bugün içinse kimse beni bir yere davet etmemişti. Bu beni daha rahat ve mutlu hissettirmişti. Pazar günlerini kendime ayırmayı seviyordum.

 

Hava temiz ve güneş ışıl ışıldı. Bahar geçişi olduğu için ne soğuk ne sıcak bir gündü. Dışarı çıkmamak için hiç bir sebep yoktu.

 

Feracemi üzerime geçirdikten sonra uzun başörtümü de çok özenmeden bağlamakla yetindim. Dizüstü bilgisayarımı da çantama koyarak ayakkabılarımı giydim. Aileme haber vererek kendimi apartman boşluğuna attım.

 

Bugün bir kafeye gidip içimden gelenleri bilgisayarıma kaydetmeyi düşünüyordum. İnsanları ve çevreyi izlemek güzeldi. Her zaman bir insanı izler hayatıma kendimce yön verirdim. İnsan analizi yapmayı küçüklüğümden beri çok severdim. Bunu fark edeli bir kaç yıl olmuştu ama bu zamana kadar bu özelliğim sayesinde bir çok insanı daha kısa sürede tanır olmuştum. Bir hayvana bakar ve empati kurardım. Bugün de bunu yapmak için oldukça çok vaktim vardı.

 

Evimizin birkaç sokak aşağısında, ana caddeye çıkmadan hemen önce, sokağın bir kenarında yer edinmiş, balkonunda çiçek saksıları olan kahvaltı salonuna gittim. Sokak kenarında olan bu salon şehrin hovardalığına inat çiçeklerle süslenmişti.

 

Dışarıda temiz havada hislerimi yazmak istiyordum. Boş bir masa aramak için gözlerimi gezdirdiğimde sadece en önde ki masanın boş olduğunu gördüm. Biraz yola yakınlığından dolayı dikkat dağıtıcı olsa da mecburen oraya oturdum.

 

Güzel bir kahve eşliğinde insanları incelemeye başladım. Salondaki değişikliklere göz gezdirdim. Sarı benekleri olan beyaz bir kedi karşı masada ki adamın bacağına sürtündüğünde tebessüm ettim. Her şey çok huzurluydu, tâ ki ayağıma kadar yuvarlanan su şişesine kadar.

 

"Aa şişemiz örümcek ağına takıldı, kurtaramayız da şimdi onu"

 

Kelimeler hızla beynime çarpıp öfke duygumu harekete geçirdi. Bacağını boğacak kadar dar bir tayt giyen erkek ile yanında mahrem yerlerini örtemeyecek kadar kısa giyinen bir kadın vardı. Normalde kimsenin tercihlerine karışmaz kendi tebliğ edebileceklerimi ederdim. Edebiyle gelen insanla edeple tartışabilirdim, ama daha kendine bile edep gösteremeyecek kişilere ağzımı bile kıpırdatamazdım.

 

O an susup cahiliğiyle başbaşa bırakmak istedim. Eğer sinirli iken tartışırsam nefsime yenik düşer ve kendimi daha alt seviyelerde gösterebilirim. Bundan dolayı görmemezlikten gelmeyi düşündüm. Fakat ben bunları düşünürken benden önce cevap veren birisi olacağını tahmin etmiyordum.

 

"Su şişesi maymunların elinden çıktığına şükrediyordur bence"

 

Tanımadığım ama beni savunduğunu fark ettiğim kişinin sadece yüzüne bakıp geri önüme döndüm. Çünkü henüz edepsiz mahluk konuşmasını bitirmemişti.

 

"Sen kim oluyorsun kardeş?"

Sözün sahibi ani bir atakla yanımdaki bey'in yanına gelmişti. Anladığım kadarıyla temasta da bulunmuştu. Ama beni savunan beyefendi daha rahat ve alaycı bir ses tonuyla cevap verdi.

 

"Yavaş ol kardeş. Ben sana yükselmediysem sende bana yükselemezsin." Kimsenin yüzüne bakmıyor olsam da ses tonlarından ve haraketlerinden iki tarafında öfkeli olduğunu anlayabiliyordum. Yanımda bir kavga çıkmasından korkuyordum. Hele ki kendimi ortada kalmış gibi hissetmek şimdiden beni ürpertiyordu. Gergin bir ânın içinde oturarak bekliyor ve dinliyordum.

 

Ortamda ki gerginliği bozan ise kızın sesi oldu.

 

"Boşver aşkım uğraşmaya değmez"

 

Saygıdan yoksun insanlar yanımdan ayrılınca beni savunan kişiden tarafa döndüm ve teşekkür ettim. Yüzüne bakmamaya azami gayret gösteriyordum.

"Ben üstüme bile alınmamıştım yine de teşekkür ederim."

 

"Bir müslüman olarak ben üstüme alındım."

 

İstemsizce saniyelik gözümü kaldırdım. Karşımda bir çift göz beklerken, yere bakan bir çift göz kapağı görmüştüm.

Gözleri yerde cevap verdikten sonra yavaş yavaş uzaklaştı yanımdan. Yoldan geçen biri olarak üstüne düşenin fazlasını yapmıştı. İnsanların twetlerine baksan medeni bir ülkede yaşıyorduk. Herkes özgürdü ve ülkenin yüzde 89.5'i müslümandı.

 

Ancak bu zamanda dahi feraceli veya tesettürlü birini gördüğünde örümcek kafalı diyen insanlar çıkıyordu. İçimden büyük bir estağfirullah çektim. Bunların hepsi hicrette dedelerinin örümcek ağına yenik düşmesinden dolayıydı. Kendileri bunu bilmeseler bile şeytan onlarla eğlenircesine kafalarına yerleştirmişti. Aslında böyle diyerek kendi yenilgilerini kabul ediyorlardı.

 

Neyse ki hala müslüman davasını üzerinde taşıyan insanlar bulunuyordu. Yoldan geçerken hiç tanımadığı birine yardım etmişti. Kendisinin edepli biri olduğu kafasını kaldırıp yüzüme bakmamasından belliydi.

 

Moralim çok bozulmuştu. İçimdeki saf düşünceleri yazmak isterken şuan sadece nefret kusasım geliyordu. Esteğfirullah çektim ve şeytanı başımdan kovmak için güzelce euzu besmele çektim.

 

Ben bu kahvaltı salonuna moralimi bozmak için gelmemiştim. Huzur bulmak, hayatta ki huzuru görmek için gelmiştim. İnsanlara huzur verebilmek için öncelikle kendime huzur vermeliydim.

 

Az önce olanların etkisini biraz azaltmak için bilgisayarımı kapattım. Bilgisayarın önüme gelen kısmı kapanınca karşımdaki şeyleri görebilmiştim.

 

Neden olduğunu bilmediğim bir şekilde bir müddet önce bana yardım eden beyfendi kafenin en sonunda ki, fakat benim rahatlıkla görebileceğim yere oturmuştu. İçinde ki koruma duygusu daha kaybolmamış mıydı?

 

Neden böyle düşünüyordum ki, belki de kafeye oturmak için gelmişti zaten.

 

Yine aklımda kocaman mantıksız düşünceler birikince dikkatimi başka tarafa verdim. Kahvem soğumuş ve canım epeyce sıkılmıştı.

 

Yeni bir kahve ve yanında bisküvi siparişi verdim. Bu salon sevdiğim bir salondu. Her şey el yapımı olmasıyla kendini her zaman en ön plana koyardı. Yediğim şeylerde şüphe etmememi sağlardı.

 

Istemsizce gözüm karşımda oturan gence takılıyordu. Elinde telefonla uğraşıyor ve etrafına hiç bakmıyordu.

 

Sanırım biraz fazla bakmış olmalıyım ki bir anda gözünü kaldırıp bana baktı. Sonra ise utanmışçasına geri indirdi. Onu rahatsız etmiştim sanırım, masadan kalkıp içeri girmişti.

 

Aklımdaki buhranları dağıtmak için toparlandım. Buradaki fiyatları bildiğim için borcumu masanın üstüne bıraktım ve hızlıca oradan uzaklaştım. Aklıma beni tanıyor olabileceği ve bana bilerek yardım ettiği düşüncesi gelmişti. Benim ise tanımadığım birinden uzaklaşmam lazımdı.

 

Saçma bir kuruntu yapıyordum. Beni tanıyor olamazdı. Yeni gördüğü de belliydi. Neden kaçmaya çalışmıştım ki. Bana yardım etmeye çalışmıştı sadece. Hem belki de o da kahvaltı salonuna oturmaya gelmiş ve bana sataşanları görünce olaya karışmıştı. Çok fazla düşünüyordum. Benim bugün ki amacım bu değildi.

 

Eve gitmeye niyetim yoktu. Saçma bir düşünceyle kalkmıştım. Şimdi ise oturmak için kendime yeniden huzurlu bir yer bulmam gerekiyordu.

 

En iyisi kitapçıya gitmekti. Orada hem huzur, hem güven, hemde bilgi vardı. Babamın çok eski arkadaşı olan Ali amcanın kitapçısına gitmeyi düşündüm. Bulunduğum yere biraz uzaktı ama otobüse binip gidebilirdim.

 

Hemen bir otobüse binip kitapçıya gittim. Ali amca beni görür görmez sevinçle karşılamıştı. Bir süre orada kitaplara baktım. Ama aklımı bir türlü verememiştim. Eve gidip dinlenmeyi düşündüm ama eve gidene kadar ikindi namazım geçerdi. Bunun için Ali amcanın yanına gidip arka odada namaz kılacağımı söyledim.

 

Ali amca beni yakından tanırdı. Her seferinde küçükte olsa bir hediye verirdi. Bu gittiğimde bana üzerinde gül ve lale deseni olan bir anahtarlık verdi.

 

Kitapçıda biraz daha oturdum, kitap okumaya çalıştım, kısa bir süre sonra da kalktım. Hala bir kaç saat öncesini düşünüyordum. Bir kimsenin hakkına girmiş olabilir miydim? Bana yardım eden kişi benden rahatsız olup kalkmıştı ve bende ondan kaçarcasına uzaklaşmıştım. Neden böyle saçma bir hareket yapmıştım bilmiyorum.

 

Kafamı toparlayamayacağımı biliyordum. Dağılmıştım bir kere, oturup da yazı yazamazdım. Güzel anılar yazmayı planlarken kafam allak bullak olmuştu.

 

Akşam olmasına yarım saat vardı. Birazdan eve varacaktım. Otobüs neredeyse dopdoluydu. Akşama az bir vakit kaldığı için insanlar eve gitmeye uğraşıyordu. Benim gibi..

 

Eve geldiğimde kapıyı abim açtı. Onu görünce yine şaklabanlığım tutmuştu.

 

"Ay benim işsiz abim nabersin" diyip saçlarını karıştırdım şirince. Abimse bu hareketime gülüp geçmişti sadece.

Ayakkabılarımı içeri alıp kapıyı kapattım. Evde ses seda yoktu. Abim her zamanki gibi bilgisayar başında bir şeyler yazıyordu. Annem büyük ihtimalle mutfakta olmalıydı. Babamsa tabii ki işte.

 

Üzerimdeki fazla kıyafetlerimi çıkartıp mutfağa geçtim. Annem sofrayı hazırlamıştı, yemekler tabaklara konulmayı bekliyordu.

 

Anneme geldiğimi söyleyip kocaman sarıldım. İnsanlarla ilgilenmeye başladığımdan beridir evle ilgilenemiyordum. Aileme vakit ayırıyordum evet ama ev işlerinde anneme yardım edemiyordum.

 

Yemekleri koyup abimi de çağırdım yanımıza. Her gün yaptığımız usülde günümüzün nasıl geçtiğini anlattık.

 

Abim iş bulamadığı yada bulmak istemediği için evde kendi aktiviteleriyle meşgul olmuştu. Annem komşumuz meliha teyzeyle çay içmiş, vakit geçirmişti. Bense huzur arayışı içinde oradan oraya koşturmuştum.

 

Tabii ki bunu aileme söylemedim. Olanların bir çoğunu kırparak anlattım. Kafede oturduğumu, sonrasında sıkıldığımı ve Ali amcanın kitapçısına gittiğimi söyledim. Bana verdiği anahtarlığı göstermeyi de unutmadım.

 

Annem lalenin Allah'ı, gülün de Peygamberimiz'i (s.a.v) temsil ettiğini söyledi. Birbirine dolanmış olmaları da aralarındaki muhabbeti anlatıyormuş. Annem bilirdi böyle birkaç birşey. Aslında bunları bende biliyordum ama annemin anlatışı daha farklıydı.

 

Günü sonlandırdığımda Allah(c.c) ve Peygamberimiz (s.a.v) arasındaki muhabbeti düşündüm.

 

Allah-u Teala alemi Peygamberimiz için yaratmış, Peygamberimiz de onu görmeden bile ona layık yaşamıştı. Yani biri sevdiği için her şeyi feda etmeyi, diğeri sonsuz güveni öğretiyordu. Ne kadar güzel bir anlam.

 

Gözlerimi kapatırken bir kudsi hadis tekrarı yapmıştım;

 

لولاك لولاك لما خلقت الافلاك

 

"Sen olmasaydın, sen olmasaydın alemleri yaratmazdım."

 

🌹🌹🌹

 

Selamün aleyküm kardeşlerim. Bu kitabım yayınladığım ilk kitabım. Yazı çalışmaları her zaman yaparım, hep kitap yazmaya da uğraşmışımdır ama hiç bir zaman yayınlamadım. Hep tamamlamayı düşündüm. Fakat şimdi o düşüncemden vazgeçtim. Sizleri biraz mizahlı biraz dinimizin bahsedildiği güzel bir 'Sevda' hikayesiyle başbaşa bırakıyorum.

 

Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen.. Vee tabi ki yıldıza tıklamayı da unutmayın. İyi okumalar dilerim. ☆

 

Loading...
0%