@tumturakliyazar
|
"Damla damla verilen su, susuzluğu büsbütün artırır." - George Sand
Komünizm; özel mülkiyetin olmadığı, bütün malların, üretim araçlarının topluma ait bulunduğu, bunları herkesin ortaklaşa kullandığı toplum düzeni. Google amcanın tarifiyle bu demek. Ama benim tanımımla tam anlamıyla bir dolandırıcılık, bir iş bozanlık çetesi. Insanları aldatmaya bayılan lakin Allah'ın hilesinin onların hilesinden büyük olduğunu unutanların grubu. Kısacası alçaklık.
Abim; Tâha Eroğlu. Kendisi atanamayan avukat. Neden atanamadığı meçhul. Yalnız içimde ki ses iyi ki de atanamamış diye fısıldıyor. Henüz kendisine oynanan oyunları anlamayan bir insan nasıl olurda başkasını savunabilir fehmedemiyorum.
Günlerim, sosyal medya, terapistlik ile geçerken, şimdi nedense dakikalarımdan aksiyon ve heyecan eksik olmuyor. Bedenim fazlasıyla adranalin salgılıyor. Annem "ben size demiştim" sözüyle fazlasıyla haklı. Abim ise an itibariyle evin en gergini olabilir.
O akşam eve döndüğümüzde annem ikimizi beraber görünce şaşırmış hemen aklına kuşku düşmüştü. Tabii ki olanları annemden saklayacak değildim, her ne kadar abim dışarıda beni ikaz etmiş olsada.
Annem durumu öğrenince neredeyse benim işime de el koyuyordu. Neyse ki uzun süredir zarar görmemem hasebiyle kabul ettirebilmiştim. Abim ise hem atanamamanın verdiği stres hemde dolandırılmış olmaktan dolayı hayata nefret kusuyordu. Ne yazık ki kendi söküğünü dikemeyen terzi misali; evde ki insanların ruh hallerini düzeltemiyordum. Günler ise böylece yuvarlana yuvarlana geliyordu.
Eve geldigimde ilk yaptığım şey iletişim konusunu tekrar etmek oldu. Özellikle tanımadığımız insanların alın kısmına bakmamız gerektiğini anlatan konu. Gözlerine değil, hele mavi gözlüyse hiç değil. Alın kısmı sadece Lîna!
Kafama fazla takıyordum. Bunu bu kadar düşünecek kadar ne olduğunu anlayamıyordum. Yoksa hoşlanmış mıydım? Ama ben evlenmeyi düşünmüyordum ki!
Ne yazık ki günümüzde olası bir evlilik kaldığını düşünmüyorum. Sorun yok gibi görünen evliliklerde bile mecburen evli olduklarını düşünüyorum. Annemle babam gibi..
Bunları çevreme söylediğim zaman bana peygamber efendimizin “evleniniz, çoğalınız” hadisini söylüyorlar. Evet doğru, peygamberimiz evlenmeye teşvik etmiş ama nasıl evlilik?
Peygamberimizin Hz. Aişe annemize duyduğu sevda gibi bir evlilik kaldı mı mesela? Yada Hatice annemize olan sadakati gibi sadık eşler? Tabi bizim de öncelikle Aişe annemiz ve Hatice annemiz gibi olmamız lazım.
Hatice validemiz gibi “sen dediysen doğrudur” diyebilecek miyiz? Şimdi ki kadınlar ‘kemalim yapmaz’ derken kemalleri başka başka insanlarla dolaşıyor. Sadece erkekler de değil ‘kemalim yapmaz ama ben yaparım’ diyen kadınlarla dolu etraf ne yazık ki.
Aişe validemizin kıskançlığını yaptıktan sonra peygamber efendimiz gibi benim gönlümü alacak biri çıkar mı acaba? —belki öyle biridir. Hem hatırlasana sana bakmadı bile, gözü hep yerde. Edepli olduğu belli. Hem İslamı da savunuyor yoksa seni niye savunsun durduk yere? Kaşına gözüne mi vuruldu sanki?
“Belki vuruldu iç ses, belki vuruldu. Ay ne diyorum ben?”
Hemen etrafımda dönmem lazım. Keşke semazenler gibi ayağımın altında beni rahat döndürecek bir şey olsa. Ama böyle de dönerim. Ve iç sesimi susturmak için de saymaya başlıyorum; bir, iki, üç, dört. Bir, iki, üç, dört...
Bir dakika ya ben niye kendi etrafımda dönüyorum?
***
Kafamı biraz dağıtmak amacıyla dışarıya çıktım. Ilk iki gün içinde olan randevularımı iptal etmiştim. Kendi duygularımı karşı tarafa yansıtmamakta büyük maharet sergileyen ben, buna kadir olamamaktan dolayı üzgündüm. Aklım hâla o günde kalmıştı.
O gece gördüğüm gök gözlü çocuk. Düşünmemem gerektiğini biliyordum. Onun sûretine hayallerimde yer vermemem gerekiyordu. Ama olmuyordu işte. Tevafuk eseri her yerde onunla karşılaşıyor, her gittiğim yerde onu görüyordum. Önceden de aynı ortamlara denk geliyor muyduk yoksa ben simasını artık tanıdığım için mi bu denli dikkatimi çekiyordu bilmiyorum. Tek bildiğim şey dikkatimi çekiyor oluşuydu.
Onu karakolda görmüştüm, hem de gayet rahat bir tavırla. Üzerinde hiç polis üniforması görmememe rağmen karakola bu kadar rahat girip, bilgisayarı da bu kadar rahat kullanmasının sebebini çözememiştim. Her saat onu farklı bir yerde görüyor ama polislerle de bağlantısı olduğunu fark edebiliyordum.
Polis olduğunu düşünmüyorum. Çünkü polis olsaydı, ilk karşılaştığımız gün kafede ilk göstereceği şey polis kimliği olurdu diye zannediyorum. Ki eğer gösterseydi karşısında ki insan da daha çabuk sesini kesebilirdi. Ama yapmamıştı işte. Sonrasında onu polis merkezinde bu kadar rahat görmek de şaşırtıyordu beni.
"Yok artık Lîna" dedim, kafama hafifçe vururken. "İşin gücün yok çocuğun cw'sini çıkar istersen"
Belki de randevuları iptal etmekle hata yapmıştım. Belki başka insanları dinlerken bunları unuturmuşum. Hem o insanların hakkına girdiğimi düşünerek vicdan azabı çekmekten de kendimi kurtarmış olurdum. İş işten geçtikten sonra pişman olmanın hiç bir faydası olmuyordu.
Ayaklarım beni köşe başında ki kafeye getirmişti. Her zaman uğrak yerim olan bu kafeye geldiğimde artık sağlıklı düşünemiyor, yine rahatsız edileceğimi ve birisi tarafından kurtarılacağımı düşünerek hayal iklimine dalıyordum. Sanırım benim de bir yaşam koçuna danışma zamanım gelmişti.
Gelen garsona sadece 'su' siparişi verdikten sonra, kafenin dış alanında çitlerin üzerine konulmuş saksıları ve içinde ki bin bir türlü çiçekleri izlemeye başladım. Acaba bir çiçekle konuşsam onu öldürür müyüm düşüncesi sardı bu sefer aklımı. Gerçi artık çiçekler de alışmıştı zamane dertlerine.
Genç bir kızın getirdiği suyu içtikten sonra kalktım oradan. Biraz uzaklaşmalı yine farklı yerlerde farklı hayatlarla kafa dağıtmalıydım. Bunun için köy içinde olan bir at çiftliği fikri hoşuma gitti, ve bütün düşüncelerimi buraya emanet bırakıp yola düştüm.
At çiftliği küçükken dayımın bizi götürdüğü bir yerdi. Dayım Adana'da kaldığü müddetçe bizi her ay, bilemedin iki ayda bir oraya götürürdü. Dayımın arkadaşı olan Hasbi amca da bizi tanır ve elma şekeriyle karşılardı. Dayım buradan ayrıldıktan sonra pek gitmek aklımıza gelmedi açıkcası. En son ne zaman gittiğim ise hafızamdan silinmiş gitmiş. Hâla Hasbi amca orada mı ve beni görünce tanır mı bilmiyorum.
Yolcu otobüsüyle geldiğim köyün girişinde indim ve çok da uzak sayılmayan çiftliğe doğru yürümeye başladım. Köy havası anında fark ediliyor ve bütün hücrelerde hissedilebiliyordu. Kafamı rahatlatmak için böyle bir ortama ihtiyacım vardı.
Zihnimde ki bütün düşünceleri felaha erdirmişken yanımda ki tarlanin sonunda bir duman dikkatimi çekti. Köy ortamında böyle bir şeyin çok tehlikeli olabileceğini düşünerek adımlarını hızlandırdım. Dumana daha da yaklaştıkça orada bulunan kulübeyi fark ettim. Bu beni daha çok telaşa sürükledi. Içinde birinin olma düşüncesi ise çok kötüydü. Artık yürümüyor koşuyordum, hatta son hızla. Alevlerin oraya geldiğimde içeriyi kontrol etmek amaçlı "içeride birisi var mı?" Diye bağırdım. Ses gelmemişti ama emin olmam lazımdı. Tekrar aynı çağrıyı yaptığımda içeriden "sakın ateşe yaklaşma" diye bir ses geldi. Benim kalbim ise o andan itibaren hızını ×2'ye aldı.
Bana ne denildiği önemli değildi. Kurtarabileceğim herhangi bir canlı varsa ben orada olmalıydım. Etrafta su var mı diye hızlıca göz gezdirdim ve evin yan duvarında ki muslukla hortumu görür görmez oraya koştum. Ne yazık ki tüm ümidim musluğun kırık başlığıyla birlikte suya düştü. Olmayan suya...
Yine de pes etmemiştim. Ağzımı ve burnumu sıkıca kapatarak evin kapısına doğru gittim. İçerideki kişinin durumunu bilmem gerekiyordu. Etrafta ki insan kalabalığı gittikçe artıyordu. Itfaiyeyi aradıklarını duymuş olduğumdan böyle bir şeyle uğraşmıyordum. Alevlerin çok yükselmiş olmasından dolayı içeriye giremedim. Tam geri dönüyordum ki gözlerim anında kızılın içinde ki maviye takıldı. Beynim bana bir oyun mu oynuyordu bilmiyorum. Sadece orada onun olduğunu biliyordum.
Kendimi saniyeler içerisinde toparlayıp "çık hemen, ne yapıyorsun?!" Diye bağırdım. O ise sanki bütün dünyayı kurtarıyormuşcasına "köpek orada, onu almadan çıkamam " dedi. O ana kadar fark etmediğim köpeğe kaydı bu sefer gözlerim.
"Köpek pencerede onu arka taraftan alabilirsin, buradan geçersen çıkamazsın."
Bir an bana hak vermez beni dinlemez sandım. Ama öyle olmadı dediğimi yaptı ve benden tarafa geldi. Onun geldiğini gördükçe bende bahçeye doğru hızla ilerlemeye başladım. Fakat şiddetli bir çarpıntıyla yere düşmem benim için hayatımın en büyük şokuydu. Ne yazık ki bu şoka O da maruz kalmıştı. İtfaiyeciler gelmiş ve ikimizi de görmeden su fışkırtmaya başlamışlardı. Neyse ki fark edilmemiz uzun sürmedi ve iki itfaiyecinin yardımıyla kenara çekildik.
Dışarı çıktığımda henüz ne olduğuna dair şoku atlatamazken Onun sesini duydum. Biraz sitemli, biraz da merakli; "Gerçekten bu da tevafuk olamaz değil mi?" Bu sözler tam olarak benim yüzüme söylenmişlerdi.
***
Üzerimde köyde yaşayan bir kardeşimin kıyafeti ve eve gidiyordum. Merak ediyorsunuz değil mi? O andan sonra ne oldu? Durun anlatayım.
Onun söylemiş olduğu sözün bana bir imâ olduğunu anlayarak " Ne demek istiyorsunuz?" Diye sordum. Yüzünde merak ve gerginlik ifadesiyle 3 saniye baktı. Dünya saatiyle tam 3 saniye. Kalp saatine göre ise hesaplayamayacağım bir miktar. Sonrasında ise yaptığının kabalığını idrak ederek kafasını indirdi ve dudaklarından sadece iki kelime döküldü "hiç birşey " belki de ben o an sadece bir hiç olmuştum ve kelamları idrak edemiyordum.
Sonrasını anlatmama gerek yok sanırım . Köy halkının verdikleriyle üstümüzü değiştirdikten sonra onların misafirperverliğine maruz kaldık. Bir süre bizim cesaretimiz konu oldu ve hem uyarı hem tebrik aldık. Aslında ben tam içeri girmemiştim ama yine de yaklaşarak kendime göre büyük bir cesaret göstermiştim.
Şimdi de yollardayım. Üstümde siyah etek siyah gömlek ve siyah eşarpla birlikte. Feracemin ıslanması sebebiyle onu giyemeyecek duruma gelmişti. Ne yazık ki gidene kadar kurutamamıştık. Ama köy ahalisinden Eslem'in siyah ve iç göstermeyen kıyafetleri vardı ve büyük bir cömertlikle onları bana verdi. Eve gidene kadar böyle idare ediyordum.
At çiftliği hayalim böylelikle son bulmuştu. Uzun yıllar sonunda da yine atları görmemiştim. 'Vardır bunda da bir hayır ' diyerek tevekkül ettim. Ancak aklımda ki düşüncelere bir türlü engel olamıyorum. Mesela ne için "bu da tevafuk olamaz ya" demişti. Bilerek karşılaştığımızı mı düşünmüştü yoksa aklında benim bilmediğim başka bir şey mi vardi. Bunu sanırım hiç öğrenemeyecektim. Çünkü tevafuk buraya kadar devam etmeliydi ve bir daha karşılaşmamalıydık.
Hayaller alemime otobüsün durmasıyla son verdim. İneceğim durağa gelmiştim ve şimdi eve gidip bütün olanları evdekilere anlatmam gerekiyordu sanırım. Ama bazı yerleri nasıl kırpacağımı bilmiyordum. Bunun içinde Rabbimdem yardım istedim ve eve girdim. Sanırım bunca tevafuk bu kadar kısa süre içinde anlatılamazdı onun için hepsini kestim ve olayı sadece yabancı bir insan olarak anlattım. Tabi dediği bütün sözleri de gizleyerek.
Hayatım gün be gün değişiyordu ve ben bazen yapmak istemediğim şeyleri yapıyordum. Ailemden bir şey gizlemek gibi. Sanırım hayatımla birlikte bende değişiyordum. Ancak bunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyordum.
Bütün benliğimle Allah'a dayandım ve gözlerimle birlikte zihnimin de kapanması için dua ettim. Yarın yeni bir gün başlayacaktı ve benim bir sürü randevum birikmişti. Sağlam öneriler için sağlam kafa lazımdı. Öncelikle kendime..
***
Bugün ilk görüşmem online olarak İstanbul'dan bir genç kızlaydı. Lise son sınıf olan Çisem depresyona girmiş olmaktan ve sınava girmek istemediğinden şikayetçiydi.
Bense onun derdini dinlerken şu sonuçlara varmıştım; Çisem'in ailesi ona sınav konusunda çok baskı yapıyordu ama ders çalışması için hiç bir olanak sağlamıyorlardı. Eve sık sık misafir geliyor, temizlik, hizmet vs. hiç eksik olmuyordu. Dershaneye para vermek istemiyorlar, arkadaşlarına güvenemedikleri için ders çalışmaya göndermiyorlardı. Bunun için Çisem kendini çok bunalımda hissediyordu.
Ona annesiyle konuşması gerektiğini, eğer sınavı kazanmasını istiyorlarsa kendine ders çalışma mühleti vermelerini istemeliydi. Bir program yapacak, o programa göre ders çalışma vaktinde odasının kapısını örtecek ve kimse onu rahatsız etmeyecekti.
İkinci olarak arkadaşlarını öncelikle kendi evlerine getirip annesiyle tanışmalarını ve iletişim halinde olması için numaralarının annesine vermesini söyledim. Annesi tanıdığı kişilere daha çok güven duyacaktı. İddiasına göre arkadaşları muhafazakar ailelerin çocuklarıydı. Bunun için tanıştırmak da bir sorun olmayacaktı.
Bir saatlik seans bitince bilgisayarımı kapattım ve yatağıma uzandım. On beş dakika sonra ise dışarıda ki buluşmalarım için hazırlanmaya başladım. Ve yoğun bir güne ilk adımımı attım.
..
Dışarıda iki kişiyle buluştuktan sonra online bir kişiyle daha görüştüm. Gerçekten çok yorulmuştum. Normalde bir günde en fazla bir online bir de yüzyüze görüşme kabul ederdim. Ne yazık ki bugün iptal ettiklerimi de kabul etmiştim. Büyük ihtimalle yarın da böyle olacaktı. Ben çok yorulacaktım, ama danışanlarımın randevularını daha fazla erteleyip haklarına girmek istemiyordum. Bazıları mutlu olmak için sırf haftanın bu günlerini bekliyorlardı çünkü.
İkindiden sonra tüm görüşmelerimi bitirip eve dönmeyi planlarken, liseden beri arkadaşım olan Rümeysa aradı. Uzun süredir görüşemediğimiz için buluşmak istediğini söyledi. Bende tabii ki kabul ettim. Çünkü bir arkadaş görmeye ihtiyacım vardı ve onu da özlemiştim.
Beraber bir lunaparka gitmiş, kafamızı dağıtabildiğimiz kadar dağıtmıştık. Sonrasında bir restoranda oturup akşam yemeğimizi yemiş ve dertleşmiştik. Rümeysa bana beni ilk defa bu kadar karmaşa içinde gördüğünü söyledi. Her şeyi duru bir şekilde yaşayan, beni mutlu eden her şeyi insanlara da öğreten, gösteren biri olarak çok dinginleşmiştim. Duygularım bile duru değildi ki şimdi.
Hislerimi ve düşüncelerimi biriyle paylaşmak iyi gelmişti. Daha fazla geç kalmadan borcumuzu ödeyip kalktık. Rümeysa beni arabasıyla evime bırakmıştı.
Eve girdiğimde öncelikle akşam yemeğine katılamadığım için ailemden özür diledim. Sonra onlara da vakit ayırmam gerektiğini düşünerek biraz sohbet ettim. Gün içinde yaptığımız şeyleri konuşurken ailem benim çok yorgun olduğunu fark ederek odama gönderdiler.
İçimde garip bir hüzün vardı. Hayır olması için dua ederek kendimi uykunun kollarına teslim ettim.
***
Her hafta yeni bölüm atmaya çalışıyorum arkadaşlar ama okuma sayısı çok az. Sizden ricam arkadaşlarınıza önerebilir misiniz? Bana bu yolda destek olursanız çok sevinirim. Herkese iyi günler..
Yorum yapmanız beni çok mutlu ediyor :)
|
0% |