7. Bölüm

7. Bölüm

Vanessa T.
tuni1tu

"Olur biter, geçer gider.

Ama canımı yaka yaka,

Yutkunduğum şeyler var.

Olup bitmeyen..

Geçip gitmeyen.."

-CAHİT SITKI TARANCI

 

 

Yazardan not; Kadupul timine aklıma sonradan geldiğinden dolayı, bir kadın milli İstihbarat Ajanı ekledim. Bilginiz olsun. Adı, Efsun Alaca. Kafa karışıklığı olmasın ballar. İyi okumalar dilerim hepinize ♥︎

 

(Bölüm şarkısı; Aydilge- Yalnızlık Masalı)

 

 

Miran Ediy Baysoy...

Eli, maskemin alt kısmına gitti. Yavaşça yukarı doğru sıyırmaya başladı.

Dudaklarıma kadar maskeyi sıyırdığında, sadece Dudaklarıma kadar olan yaralarımı görüp bana acırcasına baktı.

Yüzümün diğer kısmında olan yaraları görsen herhalde benden nefret ederdin değil mi, kadupul?

Elini istemsizce ittim.

"Dokunma lara." Dedim. Sesim biraz sert çıkmıştı. Bu, onun irkilmesine neden oldu.

İstemsizce oluyor hepsi, yüzümü görüp benim miran olduğumu anlayacak diye korkuyordum. Bu yüzdendi sinirim.

Ayağa kalktım.

"Acıma bana! Benim yaralarıma acıma, Kadın! Ben Askerim, sivil değilim. Sen belki daha önce böyle yaralar görmedin, o maskeyi çıkarınca kim olduğumu göreceksin, ve bu, seninde benimde isteyeceğimiz en son şey. Açma maskemi, sarma yaralarımı. Bu zamana kadar kimse benim yüzümü önemsemedi sende önemseme. Lütfen," dedim yalvarırcasına. "Bana acıyarak benim canımı daha çok yakma. Tamam, ben senin yaranı sardım. Çünkü sen dayanamazdın. Ama ben dayanıyorum, yapma bunu bana. Ben sana yaptığım iyiliği bir karşılık görmek için, Sende benim yüzüme merhem sür diye yapmadım." Dedim.

 

Dolu gözlerle bana baktı.

Senin gözlerine zaten dayanamıyorum.

Birde dolu gözlerine dayanmamı benden bekleme, kadupul.

"Akıtma benim için gözyaşlarını. Gözlerinden yaşlar akacak kadar duygusal konuşmadım. Sadece bana acımamanı söyledim. Ağlama benim için" Diye mırıldandım.

Hiç beklemediğim bir anda ayağa kalkıp kollarını bedenime doladı.

Yanağını omzuma yasladı. Benimse ellerim havada kaldı, nereye koyacağımı bilmiyordum.

Küçüklüğünden beri asla değişmeyen, saçlarında ki o papatya kokusu burnuma dolduğunda gözlerimi kapadım.

Eğilip istemsizce yüzümü saçlarına gömdüm. Kollarımı ona sardım.

En son bu şekilde birbirimize sarıldığımız zaman, geçmişten bir anıydı.

 

Geçmiş...

14 şubattı bugün, laranın doğum günü.

Akşam doğum gününü kutlayacaklardı.

Miran ise çok heyecanlıydı.

Lara'ya minik bir hediye almıştı.

Kalpli yastık ve ayıcıklı toka almıştı ona.

"Abla, düzgün sar şu sarmaları ya. Lara, öyle sevmez. Sende evde kalırsın bu ne? İki parmağımın kalınlığında yapmışsın." Diye sızlandı miran. Akşama herşeyin çok mükemmel olmasını istiyordu.

Melisa, miran'a ters bir bakış attı.

"Gel sen sar paşam. Ordan konuşmak kolay tabii. Madem lara'yı seviyorsun al gerçekten çok ciddiyim sen sar" diye İsyan bayraklarını açtı melisa.

"Hemende trip atıyorsun ya, nerede görülmüş erkek adamın sarma sardığı?" Diye sordu ablasına.

"Nerede görülmüş erkek adamın ablasına, sen evde kalırsın dediği? Sus zaten 2 saat kaldı. Geriliyorum. Birde sen tepemde riv riv yapma, miran. Git balonları şişir," dedi melisa.

Miran, şaşkın gözleriyle ablasına baktı.

"Daha balonlar şişmedimi? Ohooo," dedi miran.

 

"Miran, beni sinirlendirme. İki saat var diyorum sana. Sen bunu İki dakika olarak algılıyorsun galiba," dedi melisa.

Miran, salona koştu. Laraların evindeydiler. Mercan, lara'yı oyalamak adına dışarı çıkarmıştı.

Songül, kendi evlerinde miran'ın giyeceklerini ütülüyordu.

Balonlar, lara'nın sevdiği renkte yani,

Toz pembe ve beyazdı.

Miran, renklerin özellikle böyle alınmasını istemişti. Hemen eline bir balon alıp şişirmeye başladı.

 

🩹🩹🩹

 

_____2 saat sonra______

Evin her yeri balonlarla süslenmişti. Duvarda; İyi ki doğdun lara.

Yazısıyla demindendir bakışıyordu lara.

Herşey çok hoşuna gitmişti.

Ama, babası ve aybars amcası hâlâ gelmemişti. "Anne, yüze kadar saydım hâlâ gelmediler" Diyerek kollarını önünde birleştirdi lara.

Mercan, kızına büyük bir şefkatle baktı.

Masada yemek yiyorlardı.

Kübra, Melisa, Songül, Mercan ve Lara.

Bir miran yoktu. O da hediyesini herkesin içinde vermeye utandığından lara'yı bir bahaneyle odaya çağırıp verecekti.

"İki yüze kadar say. O zaman gelecek baban," dedi Mercan.

"Babam herşeyi unutur senin doğum gününü unutmaz, lara. Birazdan gelecektir" dedi Kübra, lara'yı rahatlatmak adına.

"Hem sen benim yaptığım sarmaları yedinmi bakayım cücük?" Diyip çatala batırdığı sarmayı lara'nın ağzına götürdü, melisa.

Lara, Gülümseyerek sarmayı çiğnedi.

"Nasıl olmuş?" Dedi melisa, büyük bir beklenti içinde.

"Güzel olmuş, ve ben cücük değilim" dedi lara. Herkes kahkaha attı.

Melisa, lara'nın burnunu sıktı.

"Sen benim cücüğümsün" dedi.

Lara, burnunu ovuşturarak gülümsedi.

Tam o esnada miran, laranın yanına geldi.

"Lara, sarma yemen bittiyse gel. Zaman geçsin diye barbie bebeklerinle oynayalım" dedi miran.

Songül, şaşkınlıkla baktı oğluna.

"Oğlum, kızın barbie bebeklerini koparmadın değil mi? Bari kızı doğum gününde kışkırtma be çocuğum" diye sızlandı Songül.

Saçmalama, der gibi bir bakış attı miran.

"Anne hayır ya, oyun oynayacağız sadece." Dedi.

"İyi peki öyle olsun" Dedi Songül.

Miran'ın bakışları lara'ya döndü. Lara'nın kolundan tuttu.

"Gelecekmisin artık sende?" Diye sordu sabırsızlıkla.

Lara, sandalyeden indi. "Geliyorum ya, patlama kamo!" Dedi lara.

"Çok konuşuyorsun kadupul"

"Sana çekmişim, kamo"

Miran, gülümsedi.

Lara'nın elinden tutarak onun odasına ilerlediler.

İçeriye girince miran kapıyı kapattı.

Miran lara'ya Gülümseyerek baktı.

 

"Ee hadi gel, oynayalım" Diyerek miran'ın kolundan tutarak barbie bebeklerinin olduğu yere yöneltti lara.

"Dur kızım. Ne barbie bebeği? Beni öldürsen ben oynamam o zıkkımla. Ben başka bir şey için getirdim seni buraya" dedi miran.

"Ne için, ne için, ne için?" Diyerek zıpladı lara.

"Kapat gözlerini" dedi miran.

"Yaaaa kapatmıyım hemen ver noluuurr kamoooo" diye mızmızlandı lara.

"Hadi kapat, kadupul. Hemen vereceğim zaten" dedi miran.

"Of, tamam" Diyerek eliyle gözlerini kapattı lara.

Miran, lara'nın tamamen gözlerini kapattığından emin olup yatağının kenarına sakladığı kalpli yastık ve ayıcıklı tokayı alıp, lara'nın yanına geldi.

"Açayım mı, açayım mı, açayım mı, açayım mı" dedi lara.

"Aç"

Lara, gözlerini açtı. Miran, arkasındaki hediyeleri çıkarıp lara'ya gösterdi.

Lara'nın gözleri ışıldadı adeta.

Miran'ın elindeki hediyeleri alıp göğsüne bastı heyecanla. Bir hediyelere baktı, birde miran'a.

"Yaaaa bu çok güzel" dedi sevinçle.

Miran, lara'nın elindeki kalpli yastığı gösterdi.

"Bu kalpli yastıkla uyu hep, olur mu kadupul? Olurda birgün birbirimizden ayrılırsak, bu yastığı hep sakla ve aklına ben geleyim. Sana kalbimi verdim , kadupul. Ona iyi bak" dedi miran.

Ayıcıklı yastığı gösterdi miran.

"Ayıcık bombo çizgi filmini çok seviyormuşsun, öyle dedi kuşlar bana. Hep yanında olsun diye bunu aldım sana, kadupul." Dedi miran. "Saçlarına çok yakışacak" diyede ekledi.

Lara, kollarını miran'ın bedenine sardı.

"Çoookkk tişkür ederiiiim kamooo" dedi harfleri uzatarak, lara.

Miran'da lara'ya sıkı sıkı sarıldı, Kocaman.

Lara, miran'dan ayrılıp ayıcıklı tokayı ona gösterdi. "Aynı sana benziyor bu ayı," Diyip kahkaha attı.

Miran, kaşlarını çatarak lara'ya baktı.

"Öyle bakma, sende bu ayıcık gibi tatlısın demek istedim," Diyerek olayı kıvırdı lara.

 

"Neyse, bu kadar cıvıklık yeter. İçeri geçelim artık." Dedi miran.

Lara, elindeki hediyelerle birlikte içeriye geçecekken, miran Onu durdurdu.

"Dur kızım, ne yapıyorsun? Annemler görmesin diye zaten seni odaya çağırıp verdim hediyeyi" diye mırıldandı

"Niye ki? Onlar görse ne olacak?" Diye sordu lara, merakla.

"Görmesinler işte, sadece sen bil hediyemi. İnsanlara göstermeye gerek yok" dedi miran.

Lara, garip bir şekilde hemen kabul edip hediyelerini yatağın üstüne bıraktı.

Gülerek İçeri geçtikleri esnada, kapı çaldığı gibi lara kapıya koştu.

"Babam geldi, babam geldi, babam geldi" Diyerek büyük bir heyecanla kapıyı açtı.

Babası ve aybars amcası kamuflaj ve postallarıyla birlikte kapıda gülerek lara'ya baktılar.

"Ne babam mı geldi?" Dedi Kübra ve melisa aynı anda.

Kapıya koştular. Lara, çoktan babasının kucağında ona sarılıyordu.

Aybars ise miran'a sarılıyordu.

Melisa, "Bize yok mu, babalık?" Diye sorup babasına sarıldı. Aybars, Gülümseyerek kızına sarıldı. "Sana olmaz olur mu, melisa'm" dedi.

Kübra ise, kollarını göğsünde birleştirmiş babasına bakıyordu.

"Hemen lara'ya sarıl zaten, baba" Diyerek kıskandığını belli etti.

Mahir, bir diğer kolunu açarak kızına gel, işareti yaptı.

Kübra, kollarını göğsünden indirip babasının kolunun altına geçip ona sarıldı.

 

Songül ve Mercan, kapının önünde çocuklarını ve eşlerini gülerek izliyordu.

"Kapıda durmayın öyle. Geçin içeriye" dedi, Mercan.

Çocuklar babalarından ayrılıp içeriye geçtiler.

Lara ise, hâlâ babasının kucağındaydı.

 

Kaynananız seviyormuş. En sevdiğinizden," diyerek ikisininde tabağına kıymalı börek koydu, Mercan.

Aybars, sarmalara bakıp, "Sarmaları kim yaptı? Çok güzel gözüküyor. Mercan yenge sen mi yaptın?" Dedi. Melisa, havalı bir bakış atıp, babasına döndü.

"Hayır, babacığım kızın yaptı" dedi.

Hadi ya, der gibi kızına şaşkınlıkla baktı aybars.

"Hangi dağda kurt öldü, kızım. Kafana silah falan mı dayadılar? Sen ve yemek yapmak?" Dedi inanmayan bir ses tonuyla.

"Ya, of aşk olsun baba ya! Ben hamarat olamazmıyım? Sabah bu oğlun da aynı şeyleri söyledi" Diyerek miran'ı gösterdi, melisa.

Miran ise ablasını duymuyordu. Lara'yı izlemekle meşguldü.

"Tamam kızma hemen." Diyerek kızının saçlarından öptü aybars. Ağzına bir sarma atıp çiğnedi. Melisa, meraklı gözlerle babasından gelecek yorumu bekledi.

"Nasıl olmuş, Baba hemen söyle yorumunu hadiii" dedi sabırsızlıkla.

"Kızım yaparda güzel olmaz mı? Annenden bile daha güzel yapmışsın aferin kızım, böyle devam" dedi aybars.

Songül, kocasının omzuna vurdu.

"İyi git, kıymalı böreğide kızın yapsın o zaman. On sefer gelip yardım ettim ben o sarmaya. Yoksa zehirlenebilirdiniz" dedi Songül.

"Yaaa anne yaa" diye sızlandı Melisa. "Niye sırrımızı söylüyorsun?"

Omuz silkti Songül.

"Akıllanıp bir daha benden yardım isteme diye," dedi Songül.

Mahir, Gülümseyerek kızına daha çok sarıldı..

 

"Baba, geleceğini biliyordum," dedi lara.

Mahir, kızının saçlarını öptü.

"Kuşlar bugün bana ne dedi biliyor musun, lara?"

Lara, babasına meraklı gözlerle baktı.

"Ne dedi?"

"Lara isminin anlamı, su perisi demekmiş. Adı lara olan kızlarda peri masallarını ve, peri barbie bebekleri çok seviyorlarmış. Seninde seveceğini söylediler. Bende gidip sana peri kızı aldım." Dedi Mahir.

Lara'nın gözleri heyecanla kocaman oldu.

"Hani hani hani, nerede benim peri kızı'm?"

Babası sandalyenin kenarına astığı poşeti alıp, lara'ya uzattı.

Lara, poşeti alıp içini açtı.

Peri barbie bebekle birkaç saniye bakıştı.

"Babaaa bu çok güzeeell"

"Kuşlar, senin bir peri arkadaşın olması gerektiğini bana söyledi." Dedi Mahir.

Lara, dudaklarını büzerek babasına baktı.

"Ama peri kızları masallarda olur. Ben gerçeğim. Bu yüzden peri kızı olamam kiiii," dedi lara, ağlamaklı bir sesle.

"Peri kızları sadece masallarda olmaz. Sen, ablan, melisa ablan annenler, hepiniz bir perisiniz." Dedi, Mahir kızı üzülmesin diye.

Lara, hemen neşelendi.

"Ben peri kızıyım! Hemde su perisiiii" Diyerek elindeki barbie bebeği havaya kaldırdı.

Herkes lara'nın bu haline güldü.

"İyi ki doğdun su perisi" dedi, aybars amcası.

Lara, güldü. "Tişkür ederiiiim aybays amçaaaa"

 

****************

Nihayetinde miranlar kendi evlerine geçtiler. Kübra, elektrikler kesildiği için mum ışığında defterine kendi halinde kitap yazıyordu.

En büyük hayaliydi; yazar olmak.

Lara, Babasını rahat bırakmamış, masal anlatmasını istemişti.

Mahir, kızını kırmayarak onun odasına geçti.

Lara, heyecanla babasının ne anlatacağını merak ediyordu. "Babaaaa ne anlatacaksın. Hadiiii seç aytıkkk" dedi lara.

"Çok mu sabırsızsınız acaba, peri hanım?" Diye sordu kızına.

"Ama on saattiy düşünüyoysun," diye sızlandı lara.

"Buldum."

"Ney, Ney, ney, hemen anlat baba hemen hemen hemen!" Diyerek babasının elini çekiştirdi.

"Sana bugün seni anlatacağım, kızım," dedi Mahir.

Lara, anlamayarak kaşlarını çattı.

"Nasıy?"

"Peri kızı masalı anlatacağım sana," dedi Mahir.

"Anlat hemen baba, hemen!"

Keyifle güldü Mahir.

"Başlıyorum o zaman,"

"Başya hemen!"

 

Mahir, anlatmaya başladı. "Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellel iken, pireler berber iken," diye masala başlarken, lara gözlerini açıp, en âlasından bir soru sordu.

"Pireler niye berber miş ki?" Diye sordu.

"Takılma kızım oralara sen. Büyükler her masala başlarken böyle dermiş, dinle beni sadece. Yorum yapma," dedi.

Lara, başını sallayıp tekrardan gözlerini kapattı...

 

(Peri kızı masalı uzun olduğu için, sıkılmanızı istemediğim için, burada onu yazmayacağım.)

 

Aradan saatler geçti. Mahir peri kızı masalını anlatıp, kızının uyuduğuna kanaat getirerek üstünü örttü.

Elektrikler nihayetinde gelmişti. Kızının gece lambasını yaktı.

Lara'nın sıkıca sarıldığı kalpli yastığa baktı. Kim aldı acaba, diye düşündü ama çok fazla sorgulamadan odadan çıktı.

Kübra'nın odasına gitti. Kızı, çalışma masasında oturmuş, masanın üstünde uyuyordu. Kübra'nın yanına gidip, masanın üstündeki kalem ve deftere baktı.

"Katip olacaksın bu gidişle, kübra" dedi sessizce. Kızını nazikçe kucağına alıp yatağına bıraktı.

Masanın üstündeki deftere ne yazdığını merak ediyordu.

Defteri eline alıp masaya oturdu.

Normalde kızının eşyalarını karıştırmak adeti değildir ama, Kübra inatla ailesine kitabına yazdıklarını göstermediği için, açıkçası merak ediyordu.

Gece lambasını açıp yazanları okumaya başladı.

Defterde yazan, kitabın adına baktı. "GÖKÇEN" yazısıyla karşılaştı. Daha da meraklandı.

 

Kübra'nın yazdıkları;

"Şeytan, varsak kızlarını kıskanarak onları baştan çıkarmaya karar vermiş. O zaman varsak'ta birbirinden güzel yedi kız varmış. Şeytan, yakışıklı bir yiğit kılığına girerek aralarına sokulmuş. Elinde, telleri gümüşten olan altın bir bağlama varmış. Öyle güzel çalıyormuş ki, dinleyipte vurulmamak kabil değilmiş. Her saz çalışta kızlara bir dizi inci veriyormuş. Bu inciler de büyülü imiş. Boynuna takan, şeytana aşık oluyormuş.

 

Kızlar, birer birer şeytana aşık olup ölmüşler. Yedinci kıza hiçbir şey olmamış. Şeytanın verdiği inciler, onun boynunda bozarıp çakıl taşı olur, o da bu incileri şeytana geri verince Şeytan deliye döner. Bu durum günlerce sürüp kıza bir şey olmayınca, bu sefer Şeytan kıza aşık olmuş. Yalvarıp yakarmaya başlamış, kıza bir türlü tesir etmemiş. Bir gece bağlamasını çalarken, telin biri kopmuş. Yenisini koyamamış. İkinci gece bir tel daha kopmuş. Yerine koyamamış. Üçüncü gece tek telle o kadar yanık, o kadar güzel çalmış ki, bütün kurtlar, kuşlar dinleyip ağlamış. Kıza yine bir şey olmamış. Bunu görüp umutsuzluğa kapılan Şeytan, tele öyle sert vurmuş ki sonuncu tel de kopmuş. O da öfkeyle yere vurunca bağlamayı kırmış.

 

Yedinci kız, buna gülünce Şeytan büsbütün çileden çıkmış. Başını alıp bir dağa kaçmış. Şeytan o zamandan beri bu dağda ağlar. Geceleri ağlaması işitilir. Fakat ters huylu bir yaratık olduğu için ağlaması gülme şeklindedir. Çok ağladığı zaman kahkahaları duyulur. Herkes, şeytana yenilmeyen bu kızın tılsımını merak edermiş. Meğer kızın kalbi yokmuş."

 

Deli kurt adıyla bilinen biri, bu masalı can kulağıyla dinlemişti.

"Masalda ki Şeytanı alt eden Yedinci kızın, hani şu kalbi olmayan kızın adı yok mu?"

Kara çoban yüzünü göğe çevirerek bir şey arıyormuş gibi bakarken,

"Olmaz olur mu?" Diye cevapladı. "Masalda da gerçekte de kalbi olmayan bütün kızların adı Gökçen'dir"

 

(Bu yazılan hikaye, Hüseyin Nihal Atsız'ın deli kurt masalına aittir)

 

Mahir'in dudakları gururla kıvrıldı.

"Demek, bizim kız yazdığı hikayeyi Hüseyin Nihal Atsız'ın deli kurt kitabında ki bu hikayeden uyarladı." Dedi kendi kendine. Daha da gururlandı.

"İlham her yerden geliyormuş demek ki"

Defteri kapatıp, masadan kalktı. Kübra'nın üstünü örtüp saçlarından öptü.

Odasından çıkıp, kendi odasına gidip huzur içinde uyudu.

 

O günden sonra lara, o kalpli yastığı yanından asla ayırmadı. Hep onunla uyudu. Ayıcıklı toka ile hergün saçlarını süsledi.

 

❤️‍🩹❤️‍🩹❤️‍🩹❤️‍🩹

______Şimdiki zaman______

Miran Ediy..

Kollarımı bedeninden ayırdım. O da ellerini benden çekti.

"Sarılmanda ki amaç neydi şimdi?" Dedim.

Omuz silkti. "Amaç yok. Amaçsız sarılamazmıyım?"

Dudağımı büktüm.

"Birden sarılman garibime gitti," dedim.

Yatağa doğru ilerleyip, Yatağa oturdu.

"Ben, her ne zaman kötü hissetsem birinin bana sarılmasını isterim. Seninde böyle olduğunu düşündüm," diye mırıldandı.

Sen kötü hissettiğinde, senin yanında olamadığım günler, kendime lanet ettiğimi biliyor muydun, kadupul?

 

"Ben kötü hissetmedim. Yalnız, Sadece sana açıklama yaptım. Bana acımanı istemedim, istemiyorum da" dedim.

Yeşillikleri kahvelerime deydi.

Dudakları yavaşça aralandı.

"Ben, beni kötü hissettiren ortamdan kaçmak isterim. Sende sinirini dizginemek için ayağa kalktın, sana sarılmasaydım bana arkanı dönüp gidecektin," dedi.

Sonra ise, nefes alıp tekrar devam etti.

"Komutan, sen beni kendine alıştırdın şu birkaç günde. Kendine alıştırdığın birini yalnız bırakma. Herşeyi yap, ama bana sırtını dönüp gitme." Başını omzuna yatırdı "Lütfen"

Sen bana değil, Boran'a alıştın, kadupul.

Oysaki ben hep sende kaldım.

"Sana sırtımı dönüp gitmem, bu hayatta yapacağım en son şeydir." Diye fısıldadım.

"Neden beni önemsiyorsun? Neden operasyonda kurtardığın bir kıza böyle davranıyorsun?" Diye sordu.

Çünkü sen sıradan değilsin, sen benim kadupul'umsun. Bu, 21 yıldır değişmedi. Değişmeyecek.

"Belkide bende sana alışmışımdır," dedim. Tam bir şey söyleyeceği esnada, izin vermeyip konuştum.

"Bizim antrenman yapmamız lazım. Ben sonra yine senin yanına gelirim." Dedim.

Başını salladı sadece.

Gözlerimi zar zor gözlerinden ayırıp odadan çıktım.

Kalbimin küt küt attığını hissettiğimde koridorda istemsizce Elim kalbime gitti.

Kalbimin küt küt atmasına sebep olacak ne yaptın bana be kadın?

 

Kendimi dizginleyip askeriye'den çıktım. Askeriyenin dışında ki geniş alanda antrenman yapacaktık. Kadupul timininde gecikmeden orada olduğunu umuyordum.

Alana geldiğimde hepsininde dik bir şekilde dikildiğini gördüm.

Karşılarına geçtim. "Hoşgeldiniz," Diyip sırıttım. Aynı anda, "Eyvallah Komutanım," Dediler.

"Uzun zamandır yenilenmiyoruz. Güç kuvvet toplamamız gerektiğini düşünüyorum. Yakında bir operasyonumuz olacak. Hepinizin çevik gibi olmasını istiyorum. Anlaşıldı mı?"

Diye sordum.

Asker selamı verdiler.

"Anlaşıldı Komutanım!"

Tabii ki Alperen yine alperenliğini yaptı.

"Komutanım, teessüf ederim ama." Diyip kaslarını gözüme soktu.

"Komutanım, gücümüz kuvvetimiz yerinde çok şükür." Diyip arkadaşlarına baktı. "Yani en azından benim yerinde. Bu arkadaşları bilemem,"

Doğukan, Alperene tip bir bakış attı.

"Ceyda sana rüyanda güç kuvvet vermiştir. Allahın bağımlı manyağı, rüyanda bile kızlarlasın" dedi.

Alperen, kaslarını gözüme sokmayı kesip Doğukan'a döndü.

"Ne yapayım kardeşim? Onlar beni çekmiyor, ben kadınları çekiyorum. Onlar bana aşık oluyor. Rüyama giriyor. Normalde benim onun rüyasına girmem gerekiyordu, ama biz herkesten farklı olarak ters bir döngü içindeyiz. Sorgulama bizi" dedi hava atar gibi.

 

Benim burada olduğumu unutmuş gibilerdi.

"Oğlum, sen zaten terssin, kızı da kendine benzettin sikik herif, birde kız Üsteğmen yani. Sana bakacağını sana düşündüren ne acaba?" Diye konuyu üsteledi Doğukan.

Alperen'in dudakları kenara kıvrıldı.

"Yakışıklı olmam canım. Bizi çekemiyorsan tesbih çek, Belki biraz imana gelirsin," dedi.

Doğukan, güldü.

"Dinime küfreden Müslüman olsa keşke," dedi.

Hazal, bir kelimede olsa ağzını açıp, "Katılıyorum" dedi. Bence şükür namazı kılmalıydık bu cevap için.

Bu kız yılda 10 kelime falan kullanıyordu resmen.

Efsun, olayı aynı benim gibi izliyordu.

Fırsat veriyordum konuşmalarına çünkü bu antrenmandan sonra konuşmaya mecalleri kalmayacaktı.

Ellerimi arkada birleştirip boğazımı temizledim.

"Müslümanım lan ben! Kim demiş Müslüman olmadığımı? Ramazan da Batuhan komutanımla teravih bile kılacağım. Sen ne anlatıyorsun burada bana!" Dediği gibi, batuhan'ın bakışları ona döndü.

"Lan sen daha teravih'in niyetini bile bilmiyorsun," dedi Batuhan.

Alperen, aşk olsun der gibi bir bakış attı.

"Öğretirsiniz Komutanım," dedi.

Batuhan, "Nah öğretirim. Git kendin öğren," dedi.

Alperen, adeta bir çocuk gibi,

"Aşk olsun komutanım ya, bu Doğukan dingiliyle kılıyorsunuz ama!" Dedi.

Batuhan, "O biliyorda ondan onunla kılıyorum geri zekalı herif" dedi.

Bu konuşmayı daha fazla dinlesem migren atakları geçirecektim.

Gür bir sesle, "Kesin lan sesinizi!" Dedim. "Tiyatro oynayın diyemi ben sizi buraya çağırdım? Ha, izin verdim konuşmanıza neden?" Diyip kendi soruma kendim cevap verdim.

"Çünkü antrenman'dan sonra nefes alacak gücünüz bile kalmayacak," dedim.

 

Alperen, Çınar'a dönüp sessizce, "Yedik naneyi" diye fısıldadığını zannetsede duymuştum.

"Evet gerçekten de yediniz naneyi, alperen" dedim.

Şaşkın bakışları bana döndü.

"Komutanım, Allah aşkına Kıdemli Üsteğmen olanların kulağına bir şey mi takıyorlar? Nasıl duydunuz ya?"

Kafamı iki yana salladım.

"Fısıldadığını zannedip bağırdığın için olabilir mi?" Diye sordum.

Sadece bana baktı.

"Efsun, söyleyecekleri marşı seçtin mi?" Diye sordum. Efsun'un bakışları beni buldu. "Evet, komutanım"

"Hangi mars?"

"Allah Türkü koruyacak"

 

Çınar, araya dalıp, "Komutanım, ne marşı Allah aşkına? Daha kargalar gak demedi." Dedi.

Ona doğru döndüm.

"Siz kargayla birmisiniz Çınar? Konuşmanızın cezası bu. Şınav çekerken, marş söyleyeceksiniz. Hatta antrenman boyu bildiğiniz bütün marşları söyleyeceksiniz" dedim.

Alperen, yok artık der gibi bir bakış attı.

"Komutanım, öyle ölmeyiz füze atın. Nefessiz kalıp ölelim mi istiyorsunuz Komutanım?" Diye sordu.

"Zaten amacınız vatan toprağında Ölmek değil mi, alperen?" Dedim.

"Öyle tabi Komutanım da, ceydayla kavuşmadan ölemem," dedi.

Hiçte sevimli olmayan bir şekilde güldüm.

"Ben şimdi sizi hakka kavuşturucam, alperen. Sen Boşver Ceyda'yı"

Alperen, "Sizden gelen herşeye razıyız Komutanım" diye yalakalık level'ını açınca yüzümü ekşittim.

"Asker, şınav pozisyonu Al!" Dediğim gibi hepsi şınav pozisyonu aldı.

Bende dahil.

"Marşa başlayın"

Dediğim gibi, hepsi marşı söylemeye başladı.

 

"Koç yiğidim, Bahadırım, Ozanım

Alp dadaşım, Yağız Efem, Ozanım

Bir narada Dokuz tümen bozanım

 

Tuğ kaldırıp, Yürüyecek bozkurdum!

Allah Türkü koruyacak bozkurdum!

 

Dört Yaman sızım var, inceden ince;

Vatanca, bayrakça, Törece, Dince.

Ay yıldızın ışığını görünce,

 

Arsız otlar çürüyecek bozkurdum!

Allah Türkü koruyacak bozkurdum!

 

Bizim ilde doğan olur, baz olur.

Kara taşa pençe vursa iz olur.

Bir yiğide yedi kafir az oluruz.

 

Orduları çürüyecek bozkurdum!

Allah Türkü koruyacak bozkurdum!"

 

3 saat sonra...

Antrenman, tamı tamına 3 saat sürmüştü. Ve hiçbirinin yürüyecek mecali kalmayınca bana yalvarıp dinlenmeye gittiler. Benim ise aklıma, bugünün tarihinin 14 şubat olduğu geldi.

Bugün benim kadupul'umun doğum günüydü.

Bugün benim çocukluğum doğdu.

Askeriyeden çıkıp şehire indim.

Çiçek satan bir dükkan bulduğum gibi hemen girip, 27 tane kırmızı lale aldım.

Kırmızı lale; Seni seviyorum anlamına gelen çiçek...

Başka bir yere daha uğrayıp resim defteri ve kalem aldım. Marifetlerimizi konuşturacaktık biraz.

İşlerimi halledip askeriyeye geri döndüm. Askerlerin hepsinin perti çıktığı için kimse etrafta yoktu.

Lara'nın olduğu odaya girdim.

Lara uyuyordu. Kapıyı kilitledim.

Ve, kırmızı laleyi, komedinin üzerine koydum.

Lara'nın önümde yine diz çöküp, saçlarını sevdim.

Defter ve kalemi elime aldım.

Tıpkı 21 sene önce olduğu gibi lara'nın saçlarını deftere çizdim.

Herkese bağırıp çağıran adam, sevdiği kadın'ın saçlarının resmini çiziyordu.

Bazen bende kendime şaşırıyordum. Ama onu bugün asla yalnız bırakıp, doğum gününü kutlayamamazlık yapamazdım.

Saçlarını çizmem tamı tamına yarım saat sonra bitti.

Bir eserime baktım, birde gerçek esere.

Tıpa tıp aynısı olmuştu.

 

Resmide komedinin üstüne koydum.

Minik bir kağıt aldım elime.

Artık bu hasret burada sona ersin, o senin miran olduğunu öğrensin, sevmesede olur. Dedi sağdaki melek.

Hemen bunu onaylayıp başladım yazmaya;

 

_____________________________________

İnsanlar sevmeyi yan yana olmak

Sanıyor. Oysaki sen benim 21 yıl

Uzakta atan kalbimdin, kadupul.

21 yıl önce senin saçlarının resmini

Çizmiştim. Hatırlıyor musun?

Hayat bizi ayırdı belki ama, benim

Kalbim hep senin isminle attı.

Belki sen benden nefret edersin,

Yüzümde ki yaralardan dolayı beni

Sevmezsin. Olsun haklısın derim

Susarım, kadupul. Ama bana bir kere

Kamo, de ondan sonra nefret et.

Çünkü ben yıllarca bu kelimeye

Hasret kaldım. Kadupul ve kamo,

Kader bizi ayırdı, kıyamayıp tekrar

Birleştirdi. Yıllar önce sana resim

Çizdiğimde,'Senin saçların benim

Yaşamım,' demiştim. 21 yıl geçti,

Hâlâ aynı düşüncedeyim.

Az önce askerlere bağırıp çağırdım.

Geldim senin yanında ellerim

Titreyerek yazıyorum bunu.

Senin yanında seviniyorum.

Çocuklaşıyorum. Resmini çiziyorum.

Sen, benim içimdeki çocuğu

Fark etmeme sebep oluyorsun.

İyi ki doğdun kadupul..

27 sene önce bugün, hayat seni

Bana verdi. Ve banada sadece

Sevmek düştü. Seni seviyorum,

Serçenin gözyaşları kadar.

        

-Kamo"

 

BÖLÜM SONU....

 

Selam aşktanelerimmm ballarım

Biz geldiiikkkk güzel geldiikkk.

Sonunda kavuşturdum onları şükür el azim. Şükür namazı kılıcam jsjsjdhd

Miran'ın notunu yazarken ağladım gerçekten. Yaaa çocuğum ne de güzel seviyor onu. Umarım kendim ağladığım gibi sizinde kalbinize dokunabilmişimdir. 82 kişilik aile olduk. Hepiniz evinize Hoşgeldiniz🥹

Sizi seviyorum. Yazım yanlışı varsa affedin beni. Hızlı yazdım. Düzeltmeden atacağım hemen.

Allaha emanet kalın♥︎♥︎♥︎

 

 

 

        

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 05.04.2025 21:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...