@tutaste
|
Yine erkenden çalan alarm sesine uyandım. Sabahın körüne kim duruşma koyar anlamıyorum. Acun abi sana kesinlikle katılıyorum. Sabahları erkenden işe gitmek yasaklanmalı. Bir gözüm açık bir gözüm kapalı lavaboya gittim. Ahh ben dün o son bardağı içmeyecektim. Kim verdi lan o bardağı bana. Serkan mı Dilek mı? Offf kafam duman, kafam sisli... Aynandan yüzüme baktım. Lakin bu yüzü toparlamak sağlam makyaj gerektirecek. Cok şükür ki daha makyaj yapmak dolandırıcılık statüsüne girmedi. 3 saatlik uykuyla ayakta kalmak ne demek Sare! Üstelik girmen gereken 3 duruşma varken! Hızlıca telefonuma baktım. Gece Kara Kutum 3 kez aramış. Eminim çenesiyle öldürecek beni! "O telefonu neden yanında taşıyorsun? Madem ben arayınca acmayacaksın kullanma telefon!" diye başlayan uzun bir nutuk beni bekliyor. Ama hiç çekemem şu an. Yetişmem gereken bir dava var. Hemde en acilinden. Sağlam bir makyajla akşamdan kalma halimden kurtulup adliyelerin en dişli, en tuttuğunu koparan avukatına dönüştüm. Tabii yersen.. Göz altı morluklarımı kapatıp kırmızı ruj sürmemin üzerimdeki etkisi inanılmaz. Üzerimi hızlıca değiştirip adliyenin yolunu tuttum. İstanbul trafiğinde bir kez daha bu hayata niye geldigimi sorgulaya sorgulaya yol aldım. Vee başlıyoruz. İlk davam adam yaralama... Sevgili müvekkilim trafik kavgasında küçük bir sinir krizi geçirmiş. Karşı tarafta ufak çaplı hasar bırakmış. Neyse ki ciddi hasar olmaması ve karşı tarafın uzlaşmaya yanaşmasıyla sorunsuz bir şekilde halledildi. Dava bitimindeki bir saatlik arayı kahvaltı için kullanmak akıllıcaydı tabi. Açımmm... Ama bana tabiki rahat yok. Kara Kutum yine arıyor... "Alo canım." dememle karşı taraftan gelen sesle telefon elimden düşecekti nerdeyse. "Nerdesin sen?! Niye açmıyorsun telefonumu? Ne kadar merak ettiğimi biliyorsun! Son hamleden sonra senin başımıza gelebileceklerden haberin var mı?" "Sakin mi olsan acaba? Gece geç uyudum. Kafam hala ayılmadı. Bağırma!Abartıyorsun şu an." dememle, karşı tarafın kükremesi bir oldu. Bu çocuk kesinlikle normal değil. Her duyguyu en üst levelde yaşamak zorunda mı? "Ben mi abartıyorum Sare! Dün gece sayemizde adamların elinde koca bir sevkiyat patladı. Bunun peşine düşmeyecekler mi sanıyorsun?" Ahh kuzum bir bilsen adamlar benim secerimizi biliyor. Nedense kılımıza dokunmuyor. "Bizi degil beni bulurlar bu kadar panik olma. Hem kısa bir aram var, bak aç kalıcam. Kapat şu telefonu artık." "Götümüzde silah patlayacak diyorum sen kahvaltı mı peşindesin?!" "Bu saatte ne peşinde olabilirim. Aç kalamam ben zaafım var yemeğe biliyorsun. Kapatıyorum Kara Kutum görüşürüüüzzz." Vee telefonu suratına kapattım. Eminim telefonu ağzına sokmak suretiyle sinir krizi geçiyor şu an. Dün gece Kemal AKMAN'a sağlam bir darbe indirmiştim. Tabii Kara Kutum sağolsun. O bilgileri bana vermese asla ihbar edemezdim. Her vukuattan sonra onun bu ufak çaplı krizlerine alışmıştım. Ama yinede her seferinde kafamı ütülemese iyi olurdu. Hızlıca kahvaltımı yapıp diğer davalara koşturdum. Davalar biter, Sare giderr.. Eve geçmeden büroya geçmem gerekti. Almam gereken evraklar var. Hemde ortaklarım Dilek ve Samet'i görmem lazım. İkisiyle üniversiteden beri hiç ayrılmadık. Dilek sarışın, zayıf, renkli gözlü bir kız. Her daim pozitif olmak üzerine nutuk çeker, iş dışında yogaydı, sağlıklı beslenmeydi, çakraydı dolanır etrafta. Samet ise uzun boylu, esmer, kirli sakallı, kahve gözlü yakışıklı bir kardeşimiz. En büyük ilgi alanı tabiki Dilek. Bizim kızın da haberi olsa bari. Ahh yavrum, ahh Dileğim... Boşanma davalarına gire çıka feminist oldu çıktı. Gözü ne erkek görüyor ne aşk... Neyse ki benim de bu aşka onayım yok. Sanki soran var da. Benim yaşadıklarımdan sonra Samet kıza açılmaktan korkuyor tabi. Ahh yediğim nanenin büyüklüğünü bir ben bilirim bir Allah. Yılların dostluğunu harcadık vesselam. Varsın onlar bizim gibi olmasın. "Ben geldiimm." diyerek giris yaptim ortama. Ama ne ortam! Dilek elinde telefon "Ayşe hanım aldatmış sizi farkında mısınız? Son kez deneyelim ne demek?" diye kükrüyor. Evet, kükrüyor. Bu ses tonuna bağırıyor demek haksızlık olur. Samet garibimde elinde kolonya Dilek'in eline döküyor. Kolonya mı döküyor? Ne alaka? Dilek kızını hayırsız damada kaptırmış ciddiyetiyle konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor... Yok anam burda durulmaz. Samet kuzum senden başkası çekmez bu kızı. Bu ne çene? Bu ne şiddet, ne celal?! Göze batmadan dosyaları alıp çıktım bürodan. Göz selamı fazla bile bu ortamda. Arabaya bindim. Yine o tanıdık his oturdu böğrüme. Sanki biri izliyor hep beni. 15 yaşımdan beri bu duygu geçmedi benden. Tek kaldım diye sandım önce. Annem ölünce, babam gidince gözler üstümde gibi geldi. Ama yıllar geçti, bu his geçmedi. Her zamanki gibi baktım sağıma, soluma. Ama yok. Hayat akışında, her şey yolunda. Ya da ben öyle sanıyordum, yıllarca... ************************************ Elimde sigara, gözlerim en güzel manzaramda yine. Bugün ben geldim onu izlemeye. Uzun zaman önce Kaan'a devretmistim bu işi. Her gün nereye gidiyor, kimle konuşuyor rapor ediyor bana. Bende Kemal Bey'e aktarıyorum. Yıllarca yaptığım şeydi aslında. Onu ilk gördüğümde 15 yaşındaydı. Bense o zamanlar 20 yaşındaydım. Annesi ölmüş, babası cezaevine girmişti. Annesini gözünün önünde öldürmüş babası. Kemal bey nedense çok araştırdı bu olayı. Ama adama ulaşamadan kendini öldürmüştü cezaevinde. Elimizde bir sürü soru işareti kalmıştık öyle. Senelerce ben izledim Sare'yi. Gözümün önünde büyüdü, avukat oldu. Sonra Ahmet Bey işleri bana yıkmaya başlayınca bırakmak zorunda kaldım. Yinede işimin az olduğu günlerde gelip ben izliyordum. Alışkanlık dedim önceleri. Ama çok sonra fark ettim. Her milimine hayran olduğum kadını özlediğimi... Bugün yine geç çıktı evden. Halbuki üç davası vardı bugün. Evden çıkışı o kadar komikti ki. Bir elinde canta, diğer eliyle ayakkabısının fermuarını çekmeye çalışıyor. Seke seke arabasına gidiyor. Arabaya binmeden önce herzamaki gibi sağa sola baktı. Onu izlemeye başladığından beri en dikkat çekici yani buydu. Sanki hissediyordu beni, varlığımı... Görmek ister gibi arıyordu. Ama bir kez bile göz göze gelmedik. O yeşil gözleri hiç değmedi gözlerime. Büyüdükçe güzelleşti. Uzun boyu, beyaz teni, kumral saçları... Hele o yosun rengi gözleri. Hayatımda gördüğüm en güzel yeşil. Yeşilim... Dün gece hiç uyumadım. Yüklü bir sevkiyat polislerce yakalandı. Ama ben burdayım. Biliyorum çünkü. O yaptı. Yine yaptı. Bilmediğim niye yaptığı? Kimden haber aldığı? Simdi sözde kimin yaptığını bulmam lazım. Yine birini infaz mı edicem? Bu kaçıncı? Elime silah aldığımda 9 yaşındaydım. Mafyanın içinde büyüdüm resmen. Yetimhaneden almış beni Ahmet Bey. Oğlu gibi büyüttü. Hemde bir oğlu varken. İyi bir eğitim aldım. Yurt dışında master yaptım. Ama elimde silah. Köstebek arıyorum. Bu işi Sare'ye bağlamadan çözmem lazım yine! Ahh kızım, ahh be güzelim derdin ne? Ne istiyorsun? Onu anlamadığım gibi. Ahmet Bey'i de anlamıyorum. Annesi öldüğünden beri izletiyor Sare'yi. Kaç kez korudu, kolladı. İşlerini baltalayanın o koruduğu kız olduğunu bilse ne yapardı acaba? Ya da her şeyi benim bildiğimi bilse. Sare mahkemeden sonra büroya geçti. Ordan eve. Dün geceyi barda sabahladığına göre bugün çıkmaz evden. Bende gönül rahatlığıyla bir günah keçisi bulabilirim artık. Baş ağrım zirveye ulaşmak üzereyken telefonum çaldı. "Emir nerdesin?" "Geliyorum Ahmet Bey. Bir saate ofiste olurum." Günah kecisini bulmak için bir saatim vardı yani. Hızla arabayı çalıştırıp yol boyunca adamları tek tek zihnimde geçirdim. En sevmediğim şey buydu. Sare her saldırdığında en büyük zararı bana veriyordu. Onu korumak için yaktığım her can içimde bir boşluk oluşturuyordu. Sevmediğim bir işin içinde debelenirken beni daha da dibe çekiyordu. Ama yapardım. Onun için... Her şeyi yapardım... 10 yıl önce Serkan'la ilk tanıştığında görmüştüm gerçek onu. Ona sahip çıkmıştı. Ailesinin yüzüne bakmadığı çocuğu çukurdan çıkarmıştı. Dışından sert dursa da kalbi sıcacıktı. Benim olmayan kalbi sıcacıktı. Sonunda ofise geldim. Zihnimdeki isim netleşti. Uzun zamandır takip ettirdiğim Hakan'dı aklımdaki. Muhbirlik yapıyordu. Ama polise değil. Hakan'ı, arkasındaki adamları bulduktan sonra infaz edecektim. Ama Sare'nin son hamlesi, kaçınılmaz sonu öne çekti. Ahmet Bey her zamanki sert durusuyla karşımda. "Yine polis Emir! Yine baskın! Sikerim böyle işi! Bu kadar hain var mı aramızda?" "Ahmet Bey etrafımızda düşmanlar malum. Her seferinde biri baltalıyor işlerimizi. Simdi de Hakan! Polise çalışıyormuş." Aslında tek kişiydi baltalayan ama neyse. "Emin misin? Hakan' da o göt yok!" "Uzun zamandır takip ediyordum. Polise çalıştığından emin değildim sadece. Bu olayla emin oldum." "Madem şüpheleniyordun neden önlem almadın? " Almıştım aslında. Her adımını kontrol ediyordum. Polise ötecek göt yoktu. Ama bu olayın günah keçisi mecbur o olacaktı. Ölmesi gerekti ama bu sebepten değil. Bu bile vicdan yaptırıyordu bana. "Aldım. Son dakika planlamış olmalı. Yoksa mutlaka bilgim olurdu." "Cezası belli. Ben yedi sülalesini sikmeden hallet Emir!" İkiletmeden odadan çıktım. Orada kalmak daha fazla yalan söylemek demekti. Ki nefret ederdim yalandan. Vakit kaybeden Soner'i aradım. "Hakan'ı al depoya gel!" Soner'in cevap vermesine fırsat vermeden kapattım. Deponun önünde durduğumda derin bir nefes aldım. Birazdan birinin nefesini kesecekken soğuk havayı içime çektim. Ciğerlerim acıdı. Kalbim hızlandı. Bir türlü alışamıyorum bu duruma. Kaç kişi öldürmüştüm? Kaç gece uyumamıştım? 20 den sonra saymayı bıraktım. Depoya girdim. Hakan dizlerinin önünde gözleri bağlı duruyordu. Ağzından tek cümle çıkıyordu. "Ben yapmadım!" Kulaklarım duymak istemedi. Vicdanımı susturmanın tek yolu belliydi. Silahıma davrandım, hiç düşünmeden vurdum. Bedeni bir çuval gibi yere yığıldı. Kan zemini boyadı. Ölmüştü... |
0% |