Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm "Yüz Yüze"

@tutaste

Her insanın bir sırrı vardır. Bazıları bu sırrı sadece kendine saklar. Bazıları da kendine benim gibi bir Kara Kutu bulur. Benim Kara Kutum annem öldükten sonra girdi hayatıma. Annemin ölüm sebebi, benim bu hayata geliş sebebimdi. Bu sebep bana Kara Kutumu getirdi. Tam getirdi sayılmaz gerçi. Hep bir sekilde uzaktık birbirimize. Çogunlukla yurt dışında olurdu zaten. Doğum günlerimizde görüşürdük sadece.Ama her şeyimi bilen, sesi hep bir tuş uzağımda olan olan bir candır kendisi.


14 yıllık bir planın içindeyim. Annem öldükten sonraki 14 yılımı tek kişiyi bitirmek için harcadım. Bitti mi? Hayır! Ama ağır yaralar aldı. Final yakın... Kara kutumda bu konuda en büyük destekçim.


Elimde kahve, dışarıda yağmur, kucağımda en sevdiğim kitaplardan biri var. Derken telefonum çaldı. Bugünün boş günüm olduğunu bilen Kara Kutum tabiki fırsatı kaçırmadı.


"Günaydın ufaklık."


"Ufaklık derken? 29 yaşında koca kadınım farkında mısın?"


"Benim için hep ufaksın. Hic uğraşma. Hala o ilk tanıdığım kız çocuğusun." Sesindeki alaylı toplamayı hissettim.


"Keşke o kadar masum olsam yine." Sesim incecik çıkmıştı derken. Evet, büyümüş ve kirlenmistim. İntikam senin de biraz siyaha boyanman demekti.


"Sen hep masumdun ufaklık. Hem henüz elimize kan bulaşmadı." Bu laf öyle bir çıkmıştı ki ağzından asıl o zaman kirlencez der gibi. Daha hiçbir şey yapmadık der gibi.


"Bugün karaoke bara gidiyoruz. Burda olsan sende gelirdin. O karga sesini duymak isterdim." dedim. Sanki onu duymamışım gibi çıktı ağzımdan laflar. O da anladı, ama bozmadı beni.


"Sen benim sesime kurban ol. Doğum gününde gel. Ben götüreyim seni asıl. Bak bakalım karga mıyım bülbül mü?"


Sesli bir kahkaha attım. "Kesinlikle kargasın. Bunu teyit etmem için gelmeme gerek bile yok."


Bu sefer bozulmuştu galiba. "Kimle gidiyorsun?" diye sordu. Konu değiştirme sırası ona geçti tabi.


"Dilek, Samet ve Serkan gelecek." dedim hızlıca. Serkan'dan hoslanmazdi. Sesinin tonlamasından, imalarından anlardım.


Serkan'ı yıllar önce bir çöp kutusunun yanında uyuşturucu krizine girmiş halde görmüştüm ilk. Hayatımı düze çekmek ister gibi onun hayatını düzelsin diye çok uğraştım. Kolay olmadı tabi. Uzun bir süre tedavi olmak istemedi. Öfke kontrol sorunu vardı. Hele krize girdiğinde gözü hiçbir şey görmüyordu. Önce güvenini kazandım. Sonra da zamanla ona yeni bir hayat kurduk. O iyi oldu, ben iyi oldum. O güldü, ben de güldüm.


Benden 3 yas küçük Serkan. Kardeşim gibi oldu. O da beni ailesi bildi. Gerçek ailesi var ama görüşmüyor. Bu konu da konuşmuyor bile.


Kara Kutum ufak bir duraksadi. "Ekipte iş yok. Sen buraya bilet bak." dedi. Bu çocuk net Serkan'ı kıskanıyor. Ahh canim yaa. Öyle uzaktan olmuyor o işler.


"Bu yıl gelemeyebilirim. Doğum günüme yakın bir tarihte önemli bir duruşmam var." Hemde ne duruşma. Bu davayı alırsak milyonluk hatun olurdum. İlk defa bu yazısız kuralı cigneyebilirdim. Ehh biraz parayı severim. Ama kim sevmez ki?


"Ben anlamam doğum gününde buradasın Sare!" dedi ve suratıma telefon kapandı. Ustelik adım da vurgulanarak söylendi. Ayy ben para diyorum adam bana doğum günü diyor. Zengin bebe tabi. Ne anlar açın halinden. Pek açta sayılmam ama milyon dolarlarımda yok sonuçta.


Gün boyu evde kitap okudum, film izledim. Boş günümün hakkını verdim. Bolca koltukta pinekledim.


Akşam karaoke bara gidecektik. Yıllarca gittiğimiz bir mekandı. Heralde bu hayatta en sevdiğim şeylerden biriydi şarkı söylemek.


Vakit ilerledi. Hazırlanma vakti geldi. Duşa girdim. Dizlerimin üstünde biten beyaz bir elbise giydim. Önden biraz dekoltesi olan, kollarında çiçek islemeli, eteği firfirlı cok sirin bir elbise. Beni Serkan alacak, Dilek'i de Samet. Barda buluscaz.


Serkan başta uyum sağlayamasa da sonra alıştı bizimkilere. Şimdi ekibin neşesi modunda.


Makyajımı hallettim. Ayağıma beyaz spor ayakkabılar giydim, üstüme siyah deri ceketimi aldım. Seke seke aşağı indim. İndiğimde Serkan kapıya dayanmış beni bekliyordu. Saçları hafif dalgalı, kirli sakallı, fit vücutlu, gözünün kenarında bir beni olan, esmer bir çocuktu Serkan. Gülünce çocuksu bir ifade yerleştirdi yüzüne. İçinde saf, dışında geçimsizdi kendileri.


Beni görünce kocaman gülümseyip "Naber şirret bugün de mi solundan kalktın? Kaşlar yine asık. Allık bile şirinlik katamamış yüzüne." deyip göz kırptı. Hiçbir zaman Sare demedi. Hep en sevimsiz lakapları sıraladı yüzüme. Ehh bu da böyle bir cins.


"İyidir. Tatlı dilin yine yürekler fethediyor bakıyorum." deyip gülümsedim bende.


"Ehh herzamanki halim. Malum gençlik ateşi. Sen yaşlandın malum anlamazsın." Yaşlı mı dedi bana o? Gözlerimi kocaman açıp ona baktım.


"Sen yürüyerek gel. Almıyorum seni arabaya." diye çemkirdim. Ama çevik bir hareketle elimde anahtarı alıp direksiyona bindi bile.


"Sen yürü istersen. Zaten cok kilo almışsın tombili. Biraz zayıflamak iyi gelir." deyip kahkaha atmasıyla arabada cantayi kafasına yemesi bir oldu. On saniye kadar hiçbir şey demeden suratıma baktı. Çünkü onla gecinmenin ilk kuralı, temas yok! Yanlışlıkla bile dokunsan kızan bir varlığa çantayla kafasına bodoslama girme şoku.


Bakışma evresi uzun sürünce fısıldar gibi "Serkan?" dedim.


"Suusss!" diye gürledi. "Kızım temas sevmiyorum ben. Kafama vurmak ne? Belasına sövdürme o çantanın. At onu dışarı!" Gözleri ateş saciyordu. Özünde iyiydi Serko ama damarına basınca saçmalardı. Çantayı atmak ne ya? Dünyanın parasını vermişim. Sen kafana değdi diye gurur duyacağına dışarı at diyorsun. Tabiki atmam!


Tehditkar bakışlarını sürdürdü. İnatla arabayı calistirmadi. Gercekten Çantayı atmamı bekliyordu sanırım. Baktim kazanan olmayacaktım. En azından kaybeden olmayayım de mi? En masum ifademi bürünüp " Ateşkes istiyorum. Çanta bende kalsın, bu gece araba sende."


Arabaları hep severdi. Ehh benim araçta fena değildi. Bu teklifi duyunca dudağı hafif yukarı kıvrıldı sanki. Ama ifadesini bozmadan "Peki madem." dedi.


Eğlenmeye gittiğim adama bak. Dua et sana ailem dedim çocuk. Yoksa bilirdim ben seni fena etmeyi. Tam bir erkek kardeşti bana. Fazlasıyla çekilmez, bir o kadar vazgeçilmez.


Bara geldiğimizde Dilek ve Samet kapıda bizi bekliyorlardı. Kısa bir selamlaşmadan sonra içeri girdik.


Masamıza oturduk. Serko vakit geçmeden etrafı kesmeye başladı. Samet ise Dilek'e konsantre. Ben de amaçsızca etrafa bakıyordum ki bir ses duydum.


Selim buradaydı. Sahnede şarkı söylüyordu. Üniversitede de ne zaman kavga etsek. Onunla konuşmasam. Gönlümü alacak bir şarkı bulur. Gözlerime bakarak söylerdi.


Sahneye kafamı çevirmemle onunla göz göze gelmem bir oldu. Tabi bunu tek fark eden ben değildim.


Samet, "Ne zaman gelmiş bu?" dedi. Gözlerini bana çevirdi.


Dilek, "Haberin var mıydı?" dedi.


Tabi en afilli tepkiyi Serko verdi. "Bu orospu çocuğu ne arıyor burda?" dedi. Bunu demesiyle Samet ve Dilek sert bir bakış fırlattı. Bu bakışla Serko bana gözlerini devirdi. "Hala mı bilmiyorlar?" der gibi baktı. Evet, bilmiyorlardı. Ayrılma sebebimizin beni aldatması olduğunu Serko dışında kimseye söylememiştim. Zaten düğünün iptalineden sonra önce ben yurt dışına çıkmıştım. Ben gelince de o gitmişti. Sonra da oraya temelli yerlesmisti.


Aynı ülkeye bile sigamamistik onunla.


Bakışlar bana çevrilmiş durumdaydı. Bense söylediği şarkıyı anlamaya çalışıyordum.


Bildiğim bir şarkıyı secmisti. 13. Vagon'dan, Gitmiyor Gözümden şarkısı.


"Geçmiştik önceden biz bu yerden

Acılar dolu anılar dolu

Hiç yorgun düştüğün oldu mu

İçimden bağırdım ben sen duydun mu


Of çıkmıyor beynimden

Sözlerin nefretin

Gitmiyor gözümden. (Bitmiyor içimde)

O çocuk halin


Sevdiğin daha öncede oldu mu

Benim gibi çok zorlu mu

Mutlu olanlar hiç yok muydu

Neden bize ayrılık doğruydu"


Kafamı kaldırdım. Üçü de bana bakıyordu. Sanki benim haberim varmış gibi. "Haberim yoktu. Bakmayın bana öyle!" dedim.


Serko'nun çene kemiği gerginlikten seyiriyordu. Elini yumruk yapmıştı. Belli sinirliydi. O dönemde "Ben bunu döverim. Göt kafa nasıl aldatır seni? İçki şişesine oturtayım da görsün." diye çok dolanmıştı ortalıkta. Onu sakinleştirmek pek kolay olmamıştı. Ama şimdi, avını bulmuş avcı gibiydi.


Peki ya ben? İçim bomboştu. Üzüldüğüm şey ilişkinin bitmesi degildi. Nasıl harcardı bizi? Madem başka kadınla olabiliyordu, nasıl bitirmişti onca yılın dostluğunu? Kadınlık gururumun yerlerde olması da cabası tabi.


Samet ve Dilek arada görüşüyordu onunla. Bana açıkça demezlerdi. Ama biliyordum. Anlaşamadık, ayrıldık deyip çok açıklamamıştım o dönem. Baya kötüydüm. Onlarda üstüme gelmemişti.


"Ben tuvalete gidiyorum." deyip hızlıca kalktım. Şarkı bitmeden tüymem lazımdı zira.


Girişe doğru yöneldim. Kendimi dışarı atıp kafamı gökyüzüne kaldırdım. Derin bir nefes aldım.


Ve bir taksi çağırdım.


**************************************


Emir


Uykusuz gecelerime bir yenisi daha eklendi. Elim bir kez daha tetiğe gitti. Küçücük yaşta silahla, kanla tanışmış birinin bunlara alışmış olması gerekmez miydi?


Ben neden alışamıyorum!


Kaan'ın aramasıyla sızdığım koltuktan sıçrayarak uyandım. Iki gecedir doğru düzgün uyumuyordum ve bedenim artık bildiğini okuyordu.


"Söyle Kaan." diyerek açtım telefonu. Cocuklar fazlasıyla çekinirdi benden. Gereksiz tek kelime etmezler. Kafaları hep önde olurdu.


"Abi Sare hanım herzaman gittiği bara geçti. Ama şey.. " deyip duraksadı. Belli canımı sıkacak bir şey diyecek.


"Kaan bir seferde söyle!" deyip sesime yükselttim.


"Abi Selim bey de burda. Sare hanım mekana girdikten hemen sonra geldi. İçerideler şu an."


Bu it ne zaman gelmişti!


Uykusuzluktan başım ağrıyordu. Şimdiyse alnım uğuşmaya başladı.


"Geliyorum." deyip kapattım telefonu. Gitsem de bir şey yapamazdım. Ama yerimde de duramazdım.


Selim önce evlenmeye ikna edip sonra da aldatmıştı Sare'yi.


Kalbimin varlığını o zamanlar fark etmiştim. Orada kan pompalayan bir organdı benim için kalp. O kadardı. Ta ki Sare Selim'le bir ilişkiye başlayana kadar. Öyle derinden sızladı ki kalbim. Ben burdayım gör der gibi.


Günlerce izledim onları. Herzaman gördüğüm şeyden farklı bir şey görmemiştim. Bu, bir umut doğurmuştu içimde. Sevmiyor dedim kendi kendime. Sare onu sevmiyor. Eninde sonunda fark eder, ayrılır. Ben böyle umarken evlilik kararı aldılar. Düğüne az bir zaman kala Selim'in bizim barlardan birinde biriyle yakınlaştığı haberini aldım. Fotoğraflarını çektirip Sare'nin kapısına bıraktırdım.


Selim aldatmasa karışmazdım. Varlığımı bile bilmeyen bir kadını olmayan bize mahkum etmezdim.


Şimdi bu herif ne akla hizmet Sare'nin olduğu yete gelirdi. Başım zonkluyordu.


Barın önüne geldiğimde Kaan selam verdi. "Hoş geldin abi." dedi.


"Gidebilirsin Kaan." dedim. Sesim yine sert ve emir verir gibi çıkmıştı.


"Abi çıktı, kapıda." dedi.


Arkamı döndüm. Sare kafasını gökyüzüne kaldırmış derin derin nefes alıyordu.


Onu görmek ise benim nefesimi kesmişti.


Sonra bir taksi çağırdı. Arabası buradaydı. Neden taksi çağırmıştı?


Arabaya binip takip etmeye başladım. Baska bir barın önünde durdu araba. Bu herzaman takıldığı yerler gibi değildi. Pek tekin bir mekanda değildi.


Genelde dikkat çekmemek için mekanlara girmezdim. Ama yerimde duramadım. Başına bir şey gelir endişesiyle arabayı park edip peşinden girdim içeri.


Sare bar taburesine oturmuş içki içiyordu. Onu rahat görebileceğim bir yere oturdum. Yine en güzel manzaramı karşıma aldım. Sanki başımın ağrısı bile hafiflemişti. Üzerimdeki bu etkisi inanılmazdı. Sanki bedenim onun varlığına istemsizce tepki veriyor. Kontrolü eline alıyordu.


Pek iyi görünmüyordu. Fazla hızlı içiyordu. Onu o kadar takip ettim. Hiç sarhoş olduğunu görmemiştim. Hep duracağı yeri bilirdi. Ama bu aksam farklı gibi. Sarhoş olacak kadar kontrolsüzdü.


Etraftan birkaç kişinin dikkatini çekmişti bile. Iki kişi göz hapsine almış. Gözlerini ayımaksızın onu izliyordu. Umarım biri yanına gitmez. Kafası dumanlanmaya başladı çünkü.


Uzun, atletik vücutlu bir adam Sare'ye doğru yürümeye başladı. Tüm vücudumun gerildigini hissettim. O sarhoştu, tekti. Ama herifin teki dibine girmişti bile. Adam bir şeyler söylüyordu. Sare anlamaz gibi baktı önce. Ne dediyse Sare sinirlendi. Kalkmaya çalışınca adam kolundan tuttu. Nasıl oldu anlamadım. Sanki bacaklarım benden habersiz hareket etmiş gibi. Diplerinde durup adamın kolunu hızlıca cektim. Ikisi de dönüp bana baktı.


Sare bana baktı. O yosun gözleri gözlerime değdi.


Adam "Sende kimsin? Karışma bizim işimize." deyince yumruğumu yüzüme yedi. Ona dokunan eli kırardım. Bir yumrukla kurtulursa şanslı sayılır.


Sare "Ne oluyor? Yapmayın." gibi bir şeyler dedi ağzının içinde ama kendinde değildi. Belli ki sabaha hiçbir şey hatırlamayacaktı. Sandığımdan daha sarhoştu.


Adam başına bela almak istememiş olacak ki kalkıp uzaklaştı. Ağzının içinden küfürler sıraladı. Ama o an için önemsemedim. Sare' nin gözleri hala bendeydi.


Adam gidince " Teşekkür ederim." dedi.


"Evinize bırakayım, sahoşsunuz." dedim. Yüzüme ifadesiz bir bakış attı. Ben ise ilk kez ona bu kadar yakındım. İlk kez onunla konuşmuştum. O ne görüyordu bilmiyorum ama benim kalbim patlayacak gibiydi.


"Ben hallederim. Gerek yok." dedi. Ayağa kalktı ama sendeleyince koluma tutunmak zorunda kaldım. Bende tutmak için hamle yapınca bir anda sarılmış bulunduk. İlk kokusu geldi burnuma. Bahar gibi kokuyordu. Tüm çiçeklerden biraz vardı sanki.


Hemen kendini cekti ama ayakta tek durmayacağını anlayınca direnmedi.


"Zahmet olmasın. Zaten benim yüzümden başınızı nerdeyse belaya sokuyordunuz." dedi.


Ayakta duramıyordu ama hala nasıl böyle düzgün konuşuyordu bu kadın.


"Olmaz zahmet. Hadi götüreyim." dedim. Beline bir kolumu dolayıp bir kolunu da tutup yasladım kendime. Kafasını kaldırıp yüzüme baktı önce. Sonra hiç beklemediğim bir soru sordu.


"Tanıyor muyum ben seni?"


Şaşkın bakışlarımı ne kadar gizleyebildim bilmiyorum. Beni nerden tanıyabilirdi ki. Bir hayaletten farksızdım onun için.


"Tanışmıyoruz. Hadi gidelim." dedim.


Arabaya dogru giderken birden durdu. Ve elini uzattı. "Tanışalım o zaman. Sare ben. Sen kimsin?" dedi.


"E- Emir ben." Kekeledim mi ben? Elini sıktım. Ama kalbim kulaklarımda atıyordu sanki. Resmen kulaklarım uğulduyordu. Bu kadın ne yapıyordu bana?


Kocaman güldü. "Memnun oldum Emir. Hadi beni evime götür." dedi. Hala gülümsüyordu. O kadar masum ve güzeldi ki. Aklımdan onu hep sarhoş etme fikri bile geçmişti.


Arabaya bindirip kemerini taktım. Kokusunu içime çektim tekrar. Hayat doluyordu sanki içime. Yaşadığımı hissettiren bir kokusu vardı.


Kafasını cama dayamış, yolu izledi. Evini bildiğim için sormadan sürmüştüm arabayı. Ama sormam lazımdı.


"Eviniz nerde?"


"Bilmem. Var mı benim bir evim?" Dört duvar mıdır ev?" dedi.


Şaşırmıştım. İçinde neyi sorguluyordu. Selim'e bu kadar üzülmüş müydü gerçekten. İçimde bir öfke filizlendi.


"Değildir elbet. Ama adresinizi verin ki sizi evinize götürebileyim." dedim. Konuşsun istemedim. Selim'i anlatmasına dayanamazdım.


Evin adresini verdi. Sonra yine yüzünü cama döndü.


"Biliyor musun? Sevilmedim ben hiç. Sevdiğini söyleyenlerin bile derdi başkaydı. Beni ben için seven olmadı hiç." dedi.


Ben sevmiştim ama diyemedim.


Kafasını hiç çevirmedi camdan. Ağlıyor olamazdı de mi? Dudağımı ısırdım. Ne diyeceğimi bilemez halde yola döndüm.


İçimde bir savaş başladı. Bir yanım sarıp sarmala derken, bir yanım kendini tutuyordu.


"Aladatıldınız mı?" dedim dan diye. Kafasını aniden çevirip bana baktı. Ağlamıyordu. Ama gözleri acıyla bakıyordu.


"Aldatılmış olmak için benim de aşık olmam gerekir mi?" diye sordu.


"İnsan sevmediği biriyle birlikte olmaz ki?" dedim. Bunu derken sanki kalbim acıdı.


"Sevdim ama aşık olmadım. Bu yüzden kızgın degil, kırgınım. Elimden alınan bir dostluk var. Çok kırgınım." dedi. Son kelimeleri ağzının içinde söylemiş. Kafası cama dayalı sızmıştı.


Ahh Sare, Selim'in dostluğunu kaybetmemek adına evleniyordun nerdeyse. Derdi aldatılmak bile değildi. Dostluğunun bitmesiydi.


Arabayı kenara cektim. Başını düzelttim, üstümdeki ceketi çıkartıp üstüne örttüm. Önüne gelen saçlarını arkaya attım. Bir süre yüzünden alamadım gözlerimi. Yüzünü ezbere bilirdim. Ama kulağının dibindeki beni bilmiyordum. Kaşının kenarındaki yara izini de. İlk kez bu kadar yakındım ona.


Arabayı çalıştırıp eve sürdüm. Kucağıma alıp yukarı çıkardım. Kapının önüne gelince mecbur kucağımdan indirdim. O da uyandı. Ama hala ayakta zor duruyor gibiydi. Anahtarı aradı ama yapamayınca çantayı ben aldım. Anahtarı bulup kapıyı açtım.


İçeri geçtik. Ama beklemediğim bir şey söyledi yine


"Gidecek misin?"


Kalmamı mı istiyordu? Sorgular bakışlarla ona baktım.


"Bunun için gelmedin mi?" deyip üstündeki elbiseyi çıkarıp halıya attı. Sarhoştu ve ne yaptığını bilmiyordu.


Karşımda iç camaşırıyla kalmıştı. Kendime engel olmaya çalışsam da heyecanlanmama engel olamadım..


"Yar- Yardım etmek için geldim. Derdim bu değildi." dedim. Siktir. Yine kekeledim. Sanki o değil ben sarhoşum.


Arkamı dönüp kapıya yöneldim. Kapının yanındaki aynadan onu görebiliyordum. Beni izliyordu. Sütyenini çıkarıp fırlattı. "Emin misin?" dedi.


Gördüğüm manzara karşısında nefesimi tuttum. Seven bir adam için bu kadarı çok fazlaydı. Ustelik yıllarca uzaktan izlediğim kadına bu kadar yakınken. İçimdeki savaş büyüdü. Sarhoş yapma diye haykırdı içimdeki ses.


Vücudum benden izinsiz bir anda ona döndü. Gözlerimiz birbirine kilitlendi. Hızlı adımlarla ona yaklaştım. Yüzünü ellerimin arasına alıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım.


Zaman durdu.


Onu öptüm.






























Loading...
0%