Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm "Tuzak"

@tutaste

Selim'i gördükten sonra aklımda konuşan sesleri susturamadım. Kendime bile söylemekten kaçtığım şey onu gördüğümden beri beynimde çınlıyordu. İçmek istedim, o sesleri duymayayım istedim.


Selim'in beni aldatmasının en büyük nedeni onunla yakınlaşmamamdı. Bunu dert etmiyor gibi görünse de aramızdaki en büyük problem buydu. O gece de bu yüzden kavga etmiştik. Ve gece ihanetle bitmişti. Yapmamam lazımdı, mantıklı değildi. Ama içten içe kendimi de suçladım. Sanki benim tavrım onu buna itmiş gibi.


Ama ruhum bilirdi. Sevgi ihaneti getirmezdi. Seven başkasını görmezdi.


Onu görünce bu gerçek yüzüme bir kez daha çarptı. İşin tuhafı şu zamana kadar hiçbir erkek ilgimi çekmemişti.


Ve o yabancı... Emir.. 


Adamın gözlerinde bir şeyler var. Kendimden bildiğim bir şeyler. Acı, hüzün, yalnızlık... Hangisi bilmiyorum. Ama beni içine çeken gözlerindeki yansımamdı sanki.


Bazen bir yabancı da tanıdık bir şeyler hisseder ya insan. Benim şu an hissettiğim şey tamda buydu.


İlk kez onun kokusu beni rahatsız etmedi. Dokunuşu beni itmedi. Aksine kırılgan bir şeye dokunur gibi naifti. Güven veren bir havası vardı. Bara siyah takım elbiseyle gelmesi garipti tabi.


Uzun boylu, geniş omuzlu, kirli sakallı, saçları siyah kısa kesilmişti, simsiyah gözleri vardı. Boynunda sol kulağının altında kılıca sarılmış yılan dövmesi dikkatimi çekti. Ortalamanın üstünde yakışıklı bir adamdı.


Beni eve bırakıp gitme niyetindeydi. Baştan beri hissetmiştim bunu. O yüzden ona bırakmıştım kendimi. Arabaya binmiş, evime girmesine izin vermiştim.İçimdeki yalnızlık beni hapsetmeseydi, bende bir yabancıya dönüşsün, gitsin isterdim. Neden yaptım bilmiyorum. Ama bu gece zincirlerimi kırmak istedim. Yalnız uyumak istemedim. Sevilmek istedim.


Kafam yerinde olsa asla yapmayacağım bir şey yapıp üstümdeki elbiseyi çıkardım. En cüretkar halimle gitmesin istedim. Başta ciddiye almadı. Gitmek için sırtını dönüp kapıya yöneldi. Kapının yanındaki aynada gözlerimiz buluştu. Beni izliyordu. Sutyemi çıkarıp atmam son damlaydı. Dayanamayıp koşar adım dudaklarıma yapıştı. O kadar sert buluştu ki dudaklarımız. Sendeleyip geri gidecekken belimden tutup beni kendine tamamen yaklaştırdı. Bende karşılık verdiğimde sanki dudaklarının gülümsediğini hissettim. Özlemle öpüyor gibiydi. Sanki yıllarca ayrı kaldığı sevgilisini bulmuş gibi. Sert değildi ama tutkulu bir öpüştü. Sonra yüzümü eline aldı. Dudaklarını yavaşça çekti. Nefeslerimiz birbirine karışmışken gözlerimiz buluştu. Gözlerinde çözemediğim bir ateş vardı. Öyle bir ateş ki beni de içine çekip yakacak gibi. Tüm bunları sarhoş beynim mi uyduruyordu? Aksi takdirde karşımdaki adamın şehvetle değil, sevgiyle bakıyor olması kesinlikle normal değildi.


Gözleri gözlerimdeyken dudaklarından "Beni nasıl bir belaya bulaştırdın en ufak fikrin yok küçüğüm." dedi. Anlamaz gözlerle ona baktım. Hızlıca arkasını dönüp gitti.


Sarhoştum. Fena halde midem bulunmaya başlamıştı. Koşarak lavaboya gittim. Midemde ne varsa çıkardım. Çıkardıkca zihnim yerine gelmeye başlıyordu. Yaptığımı düşündükçe de yüzüm kızarmaya başladı. Ne yapmıştım ben? Resmen tek gecelik ilişki modunu açmıştım. Ki hiç benlik değildi. Adamı bir takdir ettim içimden. Başkası olsa bu salak halimden faydalanırdı.


Soğuk bir duş alıp kendime gelmeye çalıştım. Sonra da yatağa girdim. O barda ne oldu? Serko, Selim'le karşılaştı mı merak bile etmiyordum şu an. Telefonuma özellikle bakmayıp kendimi uykuya teslim ettim.


😴


Sabahın köründe kapımın yumruklanmasıyla uyandım. Başım resmen zonkluyordu. Ne olduğunu bile anlamam birkaç dakikamı aldı. Kapının çaldığından emin olunca zorla da olsa yatakta doğruldum. Ayaklarım yalpalayarak kapıya yöneldim.


Kapıya açar açmaz sinirli bir çift gözle karşılaştım. Serkan gözlerinden ateşler saçarak üstüme yürümeye başladı.


"Nerdesin sen yeşil yılan? Tüm gece hangi cehennemdeydin? Telefonuna hiç mi bakmadın?" diye gürledi. Bu kadar gürlemeye yağmurda yağardı, dolu da. Sonumuz hayır.


"Evdeydim tüm gece. O kadar merak etsen gelir bulurdun beni." dedim. Başım hala o kadar kötüydü ki sesim bile zorla çıkmıştı.


"Tüm gece nezarette olmasam gelirdim elbet." dedi. Gozlerimi fal taşı gibi açmamla bakışlarımızın buluşması bir oldu. Ortamdaki gerginlikten cam eşyalar bile parçalanabilirdi.


Zihnimde aniden ihtimaller belirdi. Selim'le mi bir şey olmuştu? Trafikte kavga mı etmişti? Ki bu çok sık olurdu. Sarhoş olup birine mi sarmıştı. Kendisi ayaklı suç paratoneri olduğu için her türlü adli vakayı üstüne çekebilir potansiyeli vardı.


Duyacakalarımdan korka korka "Ne oldu dün gece? Ne işin vardı nezarette?" dedim.


Az önceki sinirli hali bir tık azalmış bir ses tonuyla " O yavşağın burnunu kırdım." dedi.


"Hangi yavşağın?" diye sordum. Hala gözlerimi açmış halde ona bakarken.


"Kaç yavşak geçti kızım senin hayatından. Göt herif bir de sahneye çıkmış serenat yapıyor. Sen nasıl söylemezsin hala onun seni aldattığını? Herkes melek sanıyor zebaniyi!"


Duyduklarımı beynim algılamakta zorlandı. Çok içtiğim için mi olayın saçmalık seviyesinden mi anlamadım.


"Sen ne yaptın Serkan? Ne demek burnunu kırdım. Bitmiş, gitmiş. Ben umursamıyorum, sana ne oluyor?" diye kızdım. Çok bağırmadım ama sesimdeki tını gayet mesafeliydi.


"O yüzden mi kaçtın bardan? Tuvalete gidiyorum dedin piyasadan silindin." deyip salondaki koltuğa oturdu.


"Orda kalmak istemedim. Orda onu görmeyi beklemiyordum. Gitmek iyi bir fikir gibi geldi. Ama senin bu kadar ileri gidebileceğini tahmin edemedim. Ne oldu da vurdun?" dedim.


Derin bir nefes aldı önce. "O yumruğu çoktan hak etmişti. Ama yanımıza gelip gevşek gevşek seni sorması tuz biber ekti. Üstelik seni çok özlemiş piç." Son sözü söylerken gözünü devirmeyi ihmal etmedi.


"Benim için dönmez bunca zaman sonra başka bir planı vardır. Bir daha yapma bunu." dedim en ciddi halimle. Ama yaramaz küçük kardesti o. Beni duyar ama yine dinlemezdi.


Cevap vermedi. Bu da beni dinlemeyeceğinin kanıtıydı adeta.


Kısa bir sessizlikten sonra "Aç mısın? Kahvaltı yapalım." dedim.


"Nezarette serpme kahvaltı vardı fare surat. Malum sık yemem." dedi iğneleyici bir ses tonuyla.


"Serpme kahvaltı mı? Hangi karakol o? Söyle de müvekkillerimi oraya düşenlerden seçeyim." dedim alayla.


Geldiğinden beri ilk defa yüzünde bir gülümseme belirmişti. Selim şikayetçi olamamış olmalıydı. Aklımda bir sürü soru vardı ama sormadım. Kahvaltı hazırladım. Kıtlıktan çıkmış gibi yedi. Bırak kahvaltıyı su bile içmemişti eminim.


Başvurduğu yolları sevmesem de hep beni korumaya çalışırdı Serko. Tabi bende onu. O benim hayatımın iyi yönüydü. O iyiyse iyiydim. Geçmişi zor geçmişti. Hala arada bunalıma girerdi. Ailesinden hiç bahsetmez, bazen hiç konuşmazdı. Sonra bir anda ruh hali değişir. Dünyanın en şakacı, en haylaz çocuğu olurdu. Senelerimiz bu iki hal arasında geçti. Selim' i de severdi aslında ama bana ihanetinden sonra kesip atmıştı. Bana yapılanı affetmezdi. Bilirdim beni gerçekten severdi. Ama kendine ait özel bir alanı vardı hep. Ne yapsam beni o alana almaz, o çemberin dışında bırakırdı.


İki ayrı hayatı, iç içe degil ama yan yana yaşardık.Benim sırlarım vardı. Onun da vardı. Bilmediğimi sandığı sırlar...


Kahvaltıdan sonra evden beraber çıktık. Ondan arabayı aldım. Ben büroya geçtim.


Bugün benim için önemli bir gündü. Kemal Bey'in paravan şirketlerinden birinde sağlam bir açık bulmuştuk. Şirket kara para aklıyordu. Tabi yaptıkları tek iş bu değildi. Ama bu şirket üzerinden yaptıkları illegal iş buydu. Bunu kanıtlayan belgeleri şirkette çalışan Engin'den bugün almam gerekiyordu. O belgeleri bana verecek. Bende polis için çalışan bir muhbire ulaştıracaktım. Sonrası pamuk ipliği gibi sökülecekti.


İşin tehlikeli kısmı Engin'den belgeyi almaktı. Bunun için onun deşifre olmaması, benim ise adımın bile geçmemesi lazım. Basit bir plan yaptık. Engin'in herzaman tek gecelik ilişkileri için takıldığı bir daire vardı. Oraya eskort kılığında gidecektim. Tabi tanınmamak adına kılık değiştirmem lazım. Engin'in yaptığı kaçamakların herkes farkında olduğu için takip edilse bile dikkat çekmeyecekti. Sıradan bir kaçamak sanacaklar. Bende belgeleri sezdirmeden alacaktım.


Büroda halletmem gereken işleri yaptım. Dilek ve Samet'in bugün davaları olduğu için büroda yoklar ki bu durum işime geldi. Akşam olanlarla ilgili ikisi de beni aramış ama ikisine de dönüş sağlamamıştım.


Akşam olmasına yakın bürodan ayrıldım. Eve geçip hazırlanmam gerekiyordu.


Eve vardığımda en büyük sorunum kıyafetti. Ne giyeceğim konusunda bir türlü karar veremiyordum ki telefon çaldı. Arayan Kara Kutum'du.


"Naber ufaklık? Hazır mısın?" dedi gergin bir sesle.


"Kıyafete karar veremiyorum. Araman iyi oldu. Eskort nasıl giyer?"


"Ne bilim ben ufaklık? Eskortla mı takılıyorum ben her gece?"


"Yapma şimdi. Sen ortam adamısın. İlla bulunmuşsundur öyle ortamlarda."


"Tek eşlilige inanan namuslu bir erkeğe edilecek laflar mı bunlar? Hem sen benimle nasıl böyle konuşursun? Arkadaşın mıyım ben senin?" dedi.


Benim kahkahamla sözüne devam edemedi. "Namuslu erkek imajına gölge düşürmek istemedim. Fikir almaya çalışıyordum." dedim hala gülerek.


"Normal giyin Sare! Peruk tak kafana yeter!"


Bu sefer kızmıştı. Hele adımı söylediyse net kızmıştı. Konuyu uzatmak istemedim.


"Tamam kızma. Neden aradın sen? Bir sey mi diyecektin?"


"Aksam için hazır mısın diye merak ettim. Ama sen rolü abartıyor gibisin. Kıyafet falan coşma. Tanınmamak için peruk tak kafana yeter. O Engin yanlış bir şey yapmaya cesaret edemez. Ama ederse hızla uzaklaş, beni ara."


Ahh Kara Kutum hep bir gergin. Eminim ben eve dönene kadar elinde telefon, kukumav kuşu gibi bekler.


"Tamam iş bitince ararım seni hemen. Merak etme. Hadi beni daha fazla oyalama geç kalıcam. Öpüyorum görüşürüzzz"


"Dikkat et ufaklık."


Telefonu kapattım. Parlak gri renk mini bir etek, üstüne ince askılı dekolteli bir üst giydim. Ayakkabı olarak önden ince bantlı topuklu bir ayakkabı. Kafama sarı bir peruk taktım. Makyajımı biraz abartarak kendimi gizlemeye çalıştım. Gözüme de yuvarlak aksesuar gözlüklerinden taktım.


Taksiyle gitmeye karar verdim. Arabamdan tanınma ihtimalim yüksekti. Hatta dönüş saatim aşağı yukarı belli olduğu için taksiyle anlaşıp dönüşte de beni alması için anlaştım.


Eve vardığımda gördüğüm manzara beni hiç şaşırtmadı. Ailenin yaşama ihtimalinin olmadığı 1+1 dairelerin olduğu bir rezidanstı. Hızla rezidanstan içeri girdim. Engin rezidansın yedek anahtarını bana ulaştırmıştı. O olmasa bile dediği daireye kolayca girip onu bekleyebilecektim.


Daireye yaklaşınca anahtarı çantamdan çıkardım. Kapı kolaylıkla açıldı. İçeri girdim. Ama oda boştu. Anlaşılan Engin daha gelmemişti. Daireye şöyle bir göz gezdirdim. Bir yatak odası, mutfakla birleşik bir oturma odası, tuvalet, banyo vardı. Mutfakta pek eşya yoktu. Yaşanmadığı belliydi. Buzdolabında ise bolca içki ve kuru yemiş vardı.


Ben odaya dalmışken kapı çaldı. Kapı mı çaldı? Engin'in anahtarı vardı. Kapıyı çalarak odaya gireceğini hiç sanmıyorum. Baska biri mi geldi? Yoksa Engin anahtarı mi unuttu? Kafamda bir anda bir sürü ihtimal döndü. Ben donmuş bir sekilde kapıya bakarken kapı daha şiddetli bir şekilde çaldı.


Kapıda biri var. Ben içerideyim. Kaçma şansım sıfır! Gelenin Engin olmasını umarak yavaş adımlarla kapıya yöneldim. Kapının kolunu tuttuğumda kalp atışlarımı kulaklarımda hissediyordum.


Kapıyı usulca açtım.


Engin değildi.


Karşımda uzun boylu, esmer, yakışıklı bir adam vardı.


Boynunda kılıca sarılmış yılan dövmesi olan bir adam...


Loading...
0%