@tuturkan_3806
|
Restorandın arka bahçeye açılan kapısının önünde duran arabaya doğru ilerliyorduk. Arabaya yaklaştığımızda arabanın kapı kilitleri açıldı ve arka kapıya doğru yöneldim. Arka kapıdan girdiğimde cama başımı yaslayarak arabanın çalışmasını beklemeye koyuldum. Adının Pusat olduğunu öğrendiğim adam yolcu koltuğuna geçerken, Kaan şoför koltuğuna yerleşti. Kısa bir sürenin ardından araba çalıştı. “Nereye gidiyoruz?” diye bir soru attım ortaya. “Ofise.” Başımı yasladığım camdan uzaklaştırdım ve öne doğru eğerek başka bir soru yönelttim. “Peki, neden şimdi?” “Ekiple daha erken tanışmak isteyeceğini düşünmüştüm,” diye yanıtladı Kaan. Dudağının bir kenarı kıvrılırken bana dikiz aynasından kısa süreli bir bakış attı. “3 kişiden ibaret olduğumuzu sanıyordum.” Kendimi ortaya doğru sürükledim ve dikiz aynasından tıpkı bana baktığı gibi bir bakış attım. Bu sefer yanıt Pusat’tan geldi. “Öğrenmiş oldun.” Uzun süre boyunca ortama sessizlik hâkim oldu. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. “Aslında böyle bir son olacağını düşünmüştüm,” diyerek sessizliği böldüm. Pusat’ın bakışları dikiz aynasından beni buldu. “Nasıl?” “Otobüsten inerken arkamdan birilerinin geldiğini hissettim. Ayrıyeten beni bayılttığınızda Pusat beni yere bırakmıştı ve bilincimin kapalı olduğunu düşündüğünüz anda Kaan’ın söylediği cümleyi duydum.” Kaan’ın bakışları yoldayken yüzünü buruşturdu. Pusat göz ucuyla Kaan’a bakarken bir yenisini daha ekledim. “Ve en önemlisi de,” derken iki koltuğun arasından kafamı uzattım ve Kaan’a doğru yaklaştım. Bakışlarım hala yola bakmakta olan gözlerine kayarken başımı hafifçe yana eğdim. “Yüzünü göstermemek için gösterdiğin çaba içimde şüphe uyandıran ilk ışıklardı.” Pusat’ın sabit bakışları Kaan’a öfkeyle bakıyordu. Masumca sırıtarak aralarındaki gerilimi keyifle seyrettim. “Aklın nerdeyse, hiç profesyonel bir iş çıkarmamışsın,” diyordu Pusat. “Ben elimden geleni yaptım. Rakip iyi bir gözlemciyse bu benim problemim değil.” Ortamın gergin havasına renk katmak amaçlı alayla araya girdim. “Kaan’a bu büyüleyici iltifatından dolayı minnettarlık duysam da Pusat’a katılıyorum.” Ardından aklıma takılan bir soruyu yönelttim. “Sahi, aklın neredeydi senin? Böylesine aptalca hatalar yapan birini koskoca MİT’e seçeceklerini sanmıyorum.” Aklımdan geçen her cümleyi bir bir dudaklarım arasından bırakırken söylediklerimin acımasızca olduğunun farkında değildim. Beklemediğim bir anda Kaan arabayı kenara çektiğinde anlamayarak Pusat’a baktım. Fakat o, benim aksime gayet sakin duruyordu. Bakışlarından, içinde barındırdığı duyguları yansıtmıyordu. Kaan’ın damarlı elleri direksiyonu sıkı sıkı tutarken dikiz aynasından bana olabildiğince sert bir bakış attı. Öyle bir bakıştı ki, yer yarılsa da içine girsem diye düşündüm bir anlığına. Başını hafifçe bana doğru çevirdi. Gözlerimin içine baktı. Bakışlarında cümleler barındırıyordu, adeta gözleriyle konuşuyordu. “Sabrımı sınıyorsun,” diye mırıldandı. “Sadece kabullenemediğin doğruları yüzüne vuruyorum. Birinin bunu yapması lazımdı. Değil mi?” Gözlerimi kırpıştırarak gülümsedim. “Bunu yapmak sana düşmüyor Aybala. Lütfen işin olmayan konulara,” derken işaret parmağını kaldırdı ve burnumun ucuna dokundurup hafifçe geri itti. “O küçük burnunu sokma.” Bozguna uğrayarak kaşlarımı çattım ve içgüdüsel olarak temizlemek istercesine elimi burnuma sürttüm. Sinirden incelen dudaklarım ve çatılan kaşlarıma bakarak ağız ucuyla güldü ve önüne döndü. Pusat bile halimize bıyık altından gülüyordu. Bozularak tekrardan cam kenarına geçtim. Yol boyunca hiç konuşmadım. Camdan dışarıyı izlemekle yetindim. İzlerken uyuyakaldığımın farkında değildim. Saat epey geç olmuştu ve vücudum artık direnmekten vazgeçip uykuya hazırlanıyordu. Dışarıdan vuran loş ışıkların altında ve arabanın taşlı yollarda hafif sallanması eşliğinde gözlerim ağır ağır kapandı ve üzerime çöken ağırlığa karşı gelmeyip bilincimi ele geçirmesine izin verdim. Kendimi rahat bir uykunun kollarına bıraktım. *** (Kaan’ın anlatımıyla.) Uzun süredir Aybala’dan ses çıkmıyordu. Arkamı dönüp ona bakmak istiyordum ama yanlış anlamasından korkuyordum. Hafifçe Pusat’a doğru eğilip fısıldadım. “Koltuk arasından Aybala’ya bak.” Pusat dediğimi iki etmeyip kendi koltuğuyla cam arasındaki ince boşluktan Aybala’ya göz ucuyla bir bakış attı. “Uyumuş,” diye mırıldandı. Başımı çevirip Aybala’ya baktım. Uyuduğundan emin olduktan sonra Pusat’a döndüm. “Aklım almıyor.” “Neyi?” diye sordu Pusat. Odağını bana toplamıştı. “Karşımda eski Aybala yok sanki.” Pusat kendinden emin bir şekilde konuştu. “Normal değil mi? Altı yaşındaki küçücük bir kızla 24 yaşında bir kadını karşılaştırman saçma.” “Anlamıyorsun Pusat.” “Daha ne kadar anlayış göstermemi bekliyorsun Kılıçsoy?” “Bir gün,” diye mırıldandım. Bakışlarım Pusat’ı buldu fakat onun bakışları çoktan karşısına dönmüştü. “Beni anlayacağın günü iple çekiyorum.” “Gereksiz işlerle uğraşmaktansa mesleğime odaklanmayı yeğlerim.” “İddialı konuşuyorsun.” “Mesleğim konusunda iddialı olduğum doğrudur.” Daha fazla bu konuşmayı sürdürmedim. Pusat her zamanki gibi lafı üstüne söz söyletmiyordu. Dediklerini kesin ve net bir dille belirtiyordu. Aksini iddia eden olursa davasından sonuna kadar vazgeçmiyordu. İnatçıydı. Nihayetinde yarım saatin sonunda ofise geldiğimizde anahtarı çektim ve kapımı açıp arabadan indim. Pusat da peşimden hareket ederek yanıma geldi. “Aybala Hanımı ne yapacağız?” diye sordu. “Taşıyacağız.” “Bu doğru olmaz Kılıçsoy. Bir anda uyanırsa kargaşa çıkarabilir.” “Onu uyandıracak kadar canını yakmayacağım Pusat. İçin rahat olsun.” Arka kapıya doğru yöneldim ve yavaşça açarken Aybala’nın devrilen kafasını elimde tuttum. Kapıyı tamamen açtığımda içeriye doğru eğildim ve bir kolumu bacaklarının altından geçirdim, diğer kolumu ise beline sararak kendime çektim. Pusat arkamdan kapıyı kapattı ve birlikte ofise doğru ilerlemeye koyulduk. Asansöre bindiğimizde kucağımda hafifçe kımıldandı. Gözleri hafifçe açılırken tepki göstereceğini sanıyordum fakat o beni yanıltarak kollarını destek almak istercesine boynuma doladı. Bir tüy kadar hafifti. Başımı eğip yüzünü incelemeye başladım. Sinirlenince incelen dudaklarına baktım. Karşısındakini bozguna uğrattıktan sonra masum rolünü oynarken kırpıştırdığı hafif çekik gözlerine. Upuzun ve kıvrımlı kirpikleri vardı. Fındık gibi bir burna sahipti. Kusursuz bir güzellik hakimdi yüzüne. Tüm bu düşüncelerimden Pusat’ın uyarısıyla sıyrıldım. “Biraz daha kadının yüzünü incelemeye devam ederseniz asansörün uyarı sesiyle uyanacak.” Kapının önünde durmuş beni bekliyordu. Daha fazla bekletmeden asansörden çıktım ve dinlenme odasına doğru ilerledim. Kapıyı dirseğimle açarken Aybala’yı içerdeki koltuklardan birine yatırdım. Kollarını boynumdan hala çekmemişti. Boşta duran ellerimle nazikçe ensemde birleştirdiği ellerini tuttum ve kendimden uzaklaştırdım. Ayakucunda duran battaniyeyi üzerine örttüm ve lambayı söndürüp odadan çıktım. Arkamdan kapıyı kapatırken az ötemde duvara yaslanmış Pusat’la göz göze geldim. Yanına doğru ilerlerken bende onun gibi duvarın dibine çöktüm. Dudaklarımızdan bir kelime dahi çıkmasa bile, bakışlarımız farklı yönlere baksa bile içimizdeki sıkıntılardan haberdardık. Gerçek dostların dudakları konuşmazdı. Bakışlara ihtiyaç duymazlardı. Aralarındaki mesafenin önemi yoktu. O bağ sıkı ve kuvvetli olduğu sürece hiçbir engelin onları ayırmaya gücü yetmezdi. Yeni bölümün gelmesi biraz uzun sürebilir. Bu süreçte belirli bir kitleye ulaşalım. Sınırlama: 10 Oy,10 Yorum |
0% |