@tuvbaveotesi
|
Tehlikeli Fısıltı Bölüm 28 - Gece Mavisi Ayaz havanın kesici hissiyatı yüzüme bir kez daha vurup yeniden canımı yakmayı başardığında iç çektim, harelerimi Melis’e çevirdim. “Biraz daha burada durmaya devam edersek donarak öldüler diye haberlere çıkacağız.” Melis benimle asla göz kontağı kurmadı, dudaklarına belli belirsiz bir gülüş peyda oldu. “Çekim yasası.” Gözlerim hafiften kısıldığında oturduğum kaldırım taşında hareketlendim. Vücudum buz tutmuş bir haldeydi ve kıpırdanınca yaşadığımı yeni fark etmiştim sanki. “Çekim yasası?” dedim sorarcasına. Konumuzla olan alakasını zerre anlamamıştım. “Donarak ölüp haberlere çıkacağız diye kendinden emin konuşursan bu gerçekten yaşanabilir, Buse.” “Bunun yaşanmaması için koca götünü kaldırman gerekiyor, Melis. Hasta olacaksın. Burnunu çekip duruyorsun zaten.” Melis’in bitik mavileri beni bulduğunda elimi ellerinin arasına aldı, kalbinin üzerine yerleştirdi. “Burası hasta olmuş gibi hissediyorum ben.” Omuzlarım düştüğünde, “Melis…” dedim mırıltıyla. “Emir karşılık vermediği sürece sen buna üzülemezsin. Hepimiz Emir’in sana olan ilgisinin farkındayız. Sen de farkındasın.” “Farkında olduğumuz şey fark ettiğimiz şey olmayabilir, Buse. Asıl olanı farklı anlıyor olabiliriz. Bunu hiç düşünmediniz mi?” “Emir, Dila’ya tepki bile vermedi, Melis.” “Vermeyeceği anlamına gelmiyor.” Bıkkınlıkla nefeslenirken oturduğum yerden kalktım ve peşimde Melis’i de kaldırdım. “Kalk artık. Burada saatlerce olacak ya da olmayacak ihtimalleri tartışamayız. Madem Emir’i başkalarına kaptırmak istemiyorsun, madem hasta olduğunu düşündüğün yer kalbin, o zaman gidip Emir’e hislerini söyleyeceksin.” “Saçmalama!” “Saçmalamıyorum.” “Hem ben Emir’i sevmiyorum ki.” Melis’e öldürücü bakışlar atarken, “Dila’yla el ele görürsen baygınlık geçirmezsin değil mi?” diye sordum, anında yüz ifadesi değişti. Yüz ifadesine karşın sırıttım. “Düş önüme.” Ama o ki yerinden bir milim dahi kıpırdamadı. “Saat kaç?” Cebimden telefonumu çıkarıp saate baktım. “On iki buçuk.” “Hah! Bak çok geç olmuş. Rahatsız edemeyiz.” “Bahane.” “Geç oldu. Yarın.” “Bahane.” “Korkak.” “Emir’in beni sevdiğinden emin değiliz.” “Oluruz.” Melis’in sorgular bakışları beni bulduğunda tek kaşı havalandı. “Buse… Benden daha isteklisin şu an.” “Arkadaşımın üzülmesini istemiyorum çünkü.” Bir anda kollarını boynuma doladığında sarılmasına karşılık verdim. “Çok seviyorum seni, Buse.” “Ben de seni çok seviyorum.” Sarılma mesaimiz bittiğinde ağır adımlarla yürümeye başladık. “Mert nasıldır sence şu an?” “Üzgün, bitik ve sinirli.” “Sinirli…” dedim son dediğini tekrar ederek. Dila, Emir’i sevdiğini söyledikten sonra gözleri dolmuştu. Ve hiçbir şey demeden yanımızdan ayrılmıştı. Erim peşinden gitmişti ancak yalnız kalmak istediğini söylemişti. Şu an nerede olduğunu bilmiyorduk. Üzüldüğü için kendisine zarar verecek ya da ortalığı dağıtacak bir kişiliğe sahip değildi fakat yine de endişeleniyordum onun adına. Kafeden çok uzaklaşmamıştık. Yaklaştığımızda, “Işıkları yanıyor hâlâ,” dedim kafeye bakarak. Melis’in bakışları da kafeye döndüğünde tedirgin oldu bir anlığına. “Gitmediler mi yani?” “Gitmemiş olsunlar ne olacak ki?” “Hiç,” dedi kelimeyi olabildiğince uzatarak. Kafeye gittiğimizde sadece Erim vardı. “Erim,” dedim içeriye doğru adımlarken. Erim’in kaşları çatılırken yanıma geldi, elinin tersiyle yanaklarıma dokundu. “Buz gibi olmuşsun, Buse.” Omuz silkmekle yetindim. “Isınırım birazdan. Emir nerede?” “Gitti.” “Nereye gitti?” Soruyu soran Melis’ti. Erim’in bakışları hemen arkamdaki Melis’e dönerken, “Söylemedi,” diye karşılık verdi. “Dila’yla beraber çıktılar.” Erim’in dediği üzerine Melis ikinci bir şok etkisi alırken kolumu Melis görmeden Erim’e geçirdim. Erim bana acıyla baktığında ‘yapma’ dercesine bir bakış attım. Erim ellerini teslim olur gibi kaldırırken Melis’e döndüm. “Eve gidelim artık.” “Ben bırakayım sizi.” Oldukça sessiz geçen yolculuğumuzda Melis’i evine bıraktıktan sonra benim evime doğru yol aldık. Çok geçmeden vardığımızda Erim arabayı kenara çekti, bakışlarını bana çevirdi. Eş zamanlı olarak ben de Erim’e baktım. “Neden birlikte çıktıklarını söyledin Erim?” “Olanı söyledim ama...” “Anca toparlanmasına yardımcı olmuştum Erim Koral.” Erim kemerini açarak dibime sokulduğunda gözlerini gözlerime dikti. “Erim Koral mı?” diye sordu, kaşları hafifçe çatıldı. “Sinirlendin mi sen?” “Sinirlendim,” dedim hiç düşünmeden. “Çok mu sinirlendin?” dedi Erim yanağıma küçük bir öpücük kondururken. “Hı-hım,” dediğimde diğer yanağımı da öptü. “Hâlâ sinirlisin yani?” dedi, yüzümün her tarafını öpmeye başladı. Dudaklarıma içimin kıpır kıpır olmasının verdiği mutluluk yayılırken kıkırdadım. “Erim…” “Sevgilim?” “Çok hoşuma gidiyorsun,” dedim itiraf edercesine. “Aklımı başımdan alıyorsun. Ne yapacağım ben seninle?” “Çocuk?” Yüzünde herhangi bir şaka ibaresi aramıştım ancak yoktu, olabildiğince ciddi bir şekilde söylemişti bunu. Yanaklarımın kızardığından emin olduğum saniyelerde, “Edepsiz,” dedim ben de onun gibi ciddi olmaya çalışarak. “Seni görünce istemsizce oluyor güzelim ya…” Erim’in yanağına yavaşça vururken geriye çekildim, “Artık gitmem lazım,” dedim ve kemerimi açıp arabadan indim. Çok geçmeden Erim de peşimden indi. “Sen neden indin?” “Eve gidiyorum.” “Senin evin burada değil ki.” “Benim evim sensin.” Erim’in beline kollarımı sardığımda sarılışıma karşılık verdi, saçlarımdan öptü. Akabinde ayrıldık ve evin bahçesine girdim. Erim de Aysel Teyzenin evinin bahçesine girdi. Bakışları bana değerken, “İyi geceler sevgilim,” dedi hiç ayrılmak istemiyormuş gibi bakarken. Gülümsedim. “İyi geceler, sevgilim.” *** Okula yine geç kaldığım için alelacele evden çıkıp ardımdan kapıyı çarparken, elimdeki sandviçten büyük bir ısırık aldım. Karnım açlıktan gurulduyordu ve guruldama sesimi duymak falan istemiyordum. Koşarak evden uzaklaşırken yine aynı şekilde koşarak otobüs durağına doğru ilerledim ancak dikkatimi bana ısrarla korna çalan araba bozmayı başarmıştı. Gözlerim kısılırken sandviçimden bir ısırık daha aldım ve arkamı dönerek bana korna çalan araca baktım. Etrafıma bakınıp büyükçe bir taş bulduğumda eğilerek taşı aldım ve arabaya doğru adımladım. Tam taşı cama indireceğim sırada elim havada kaldı, Erim arabadan indi. Bakışları önce bana, sonrasında ise elimdeki taşa değdi. Gülümseyerek taşı yavaşça yere bırakırken, “Günaydın!” diye şakıdım, Erim’in yanına giderek yanağına uzunca bir öpücük kondurup arabaya bindim hiçbir şey olmamış gibi. Erim çok geçmeden yanıma geldiğinde anlamsız gözlerle bana baktı. “Sen arabamı mı taşlayacaktın bana mı öyle geldi?” “Bence sana öyle gelmiştir. Ben neden senin arabanı taşlayayım canım? Geç kaldığım için bir an senin olduğunu algılayamadım, sapık sandım seni.” “Sapığım zaten.” “Erim!” “Yalan mı?” Erim sırıtmakla yetinirken kemerini taktı ve yola koyuldu. Ben de sandviçimi dökmemeye çalışarak yemeye devam ederken Erim’in bakışları üzerimdeydi. “Ben de açım belki?” dedi sorarcasına. Dediğine karşılık kendimi oldukça mahcup hissederken dudağımı dişledim, sandviçi Erim’in dudaklarına uzattım. Sandviçten bir ısırık alıp çiğnemeye başladığında elimi geriye çektim. Erim yutkunduğunda, “İyi de…” dedi cümlesini tek nefeste bitirmeyerek. “Ben yemeğe değil sana açtım.” “Sen gerçekten doğruyu söylüyorsun, sapıkmışsın.” Erim’le eş zamanlı gülüştükten bir süre sonra okula yetişmiştik bile. Ya Erim arabayı çok hızlı sürüyordu ya da ben zamanın Erim’le nasıl geçtiğini anlamıyordum. Arabayı boş bir alana park ettiğinde çantamla beraber arabadan indim, Erim de kapıları kilitledikten sonra yanıma gelerek kolunu omzuma attı. Birlikte okula adımlarken karşı taraftan Emir yanımıza doğru geldi, “Günaydın,” dedi son heceyi uzatıp, oldukça neşeli bir şekilde. Gözlerim kısıldığında normal bir şekilde, “Günaydın,” dedim Emir’in sabah enerjisini garipsediğim için. Erim’in kaşları havalanırken, “Ne bu neşe lan?” diye sordu sanki içimdekileri duymuş gibi. “Seni görünce istemsizce yükseliyorum Erim’im.” “Ne diyorsun oğlum! Sapık mısın?” Emir kıkırdarken, “Senin sapığın,” dedi imayla. Erim’in hareleri bana döndüğünde, “Buse,” dedi. “Sevgilin elden gidiyor bir şey der misin lütfen?” “Yabancıya gitmiyor,” diye karşılık verdiğimde Emir daha çok gülmeye başladı. Erim bozuk surat ifadesiyle ikimize de öldürücü bakışlar atarken, “Üşüdüm,” diyerek konuyu dağıttım ve merdivenleri tırmanarak okul binasına giriş yaptım. Sınıfa girdiğimde Mert yoktu. Sırama geçerken Erim de geldi, yerine oturdu. “Mert’ten haberin var mı?” “Haberim yok ama kafasını toparlasın birkaç gün. Çok takma sen.” Anlarcasına gözlerimi kırpıştırdıktan sonra çantamdan gerekli eşyalarımı çıkararak arkama yaslandım. Çok geçmeden de hoca geldi, derse geçtik. *** Okulun duvarına yaslanmış bir vaziyette Melis’i beklerken merdivenlerden indiğini görünce yerimde kıpırdandım ve yanına doğru ilerledim. “Ne yaptın?” diye sordum diğer merdiveni birlikte inerken. Melis’in korkutucu bakışları üzerimde gezindi. “Kime?” dedi oldukça ciddi bir şekilde. “Emir’e diyeceğim ama ses tonun Emir’i öldürmüş gibi şu an.” “Sürekli bana baktı bugün. Ama hiç konuşmadık. Anlamadım.” “Âşık ya,” dedim okulun kapısından çıkarken. Çıkmamla birisiyle çarpışmam aynı anda gerçekleştiğinde bir iki adım geriye çekildim ve çarptığım kişiye baktım. “Dila?” dedim şaşkınlığım sesime yansırken. “Ne arıyorsun sen burada?” Dila’nın oldukça soğuk gülümsemesi dudaklarına peyda olurken, “Kayıt için geldim, Buse,” dedi hiç düşünmeden. Melis’in kolumda olan eli sıklaşırken, “Okulunu değiştirmemiş miydin zaten?” diye sordum. “Evet ama sonrasında ters gitti bazı şeyler. Bu okulun müdürü de babamın arkadaşıymış, o yüzden babam buraya gelmemi istedi. Ben de kayıt yaptıracağım bugün. Yarın başlarım.” “Anladım.” “Öyle, izninle gideyim şimdi.” Dila bizi arkasında bırakıp okula girerken Melis bana baktı, hızlı adımlarla bankların birisine doğru adımladı. Ben de peşinden ilerledim koşar adımlarla. “Bu kız eğer bizim sınıfta falan olursa ben bu kızı öldürürüm Buse.” “Sakin ol, Melis. Sırf Emir için geldiği zaten çok belli. Bir an önce harekete geçmeliyiz.” Bir anlığına duraksadım, kaşlarım çatıldı. “Biz neden Emir için uğraşıyoruz ki? Emir nerede nasıl davranacağını bilmiyor mu? Kimi sevdiğini, kiminle takılacağını bilmiyor mu? Bu çocuk seni öptü Melis, yaptığı basit bir şey değil. Neden eğer bir hissi varsa açıklamıyor?” “Çünkü salak.” Melis’in dediğini anında onaylarken arkama yaslandım. “Bir Dila’mız eksikti,” dedim mırıldanarak. Melis’in keskin bakışları beni bulduğunda, “Söyle,” dedim. “Bakalım yine neyi yüzüme vuracaksın…” “Aslında iyi kız ya…” Ben gülmeye başladığımda işaret parmağımı Melis’in dudağının üzerine koydum. “Sus. Her insan hata yapabilir.” Zil çaldığında sızlanarak banktan kalktık ve okula girdik. Neyse ki son dersti. Kata çıkıp sınıflarımıza dağıldıktan sonra hızlıca Erim’in yanına gittim ve koala gibi koluna yapıştım. Yatıyordu ancak uyumadığını biliyordum. “Erim! Erim!” Erim gözlerini aralayarak bana baktığında, “Söyle güzelim,” dedi mahmur bir ses tonuyla. Tam dudaklarım aralandığında harelerim Hülya’ya değdi, yan oturduğu için bakışları Erim’deydi. Bu kızın arsızlığı beni öldürüyordu. Hülya’yı göz ardı edip Erim’i görmesini engel olurken eğildim ve fısıldayarak, “Dila,” dedim. “Bu okula kayıt yaptıracakmış.” “Ne?” dedi Erim de benim gibi şaşırarak. “Ne alaka?” “Bilmiyorum ki,” dedim umutsuzca. “Senin yakın arkadaşındı Erim, hiçbir şey bilmiyor musun?” “Bildiğim tek şey Emir’i sevmediği. Ki dediğim gibi, ben sana yakınlaştıkça ondan uzaklaştım Buse. Hiçbir alakamız kalmadı bile diyebilirim.” “Emir’i sevmediğini nereden biliyorsun?” “Bakışlarından Buse. Biraz tanıyorsam Dila’yı bakışları sevdiğini göstermiyordu.” Sessiz kaldığımda, “Buse…” dedi Erim aramızdaki sessizliği bozarak. “Eğer biraz daha böyle yakın mesafede durursan dayanamayıp seni öpeceğim ve bu ikimiz için de hiç iyi olmayacak bir seçenek.” Erim’in dibinde olduğunu anımsadığımda anında geriye çekildim ve yalandan boğazımı temizliyormuş gibi yaparak etrafıma bakındım. Erim de doğrulurken güldüğünü biliyordum. Çünkü utanmam hoşuna gidiyordu. Sanırım benim sevgilim pislik bir adamdı. Hoca sınıfa girdikten sonra yoklamayı alıp imzasını attıktan sonra vakit kaybetmeden tahtaya soru yazarken, Erim uyumak üzere başını sırasına koydu. İstemsizce kaşlarımı çattım ve işaret parmağımla omzuna dokundum. Homurdanarak, “Hımm?” diye sordu. “Matematik dersinde uyuma. Sınavda matematik çok önemli. Uyumamalısın,” dediğimde başını kaldırmadan, “Matematik dersini sevmediğim kadar da anlamıyorum, güzelim. Kendine bak sen,” diyerek yatmaya devam etti. “Erim, ben de anlamıyorum ama dersi diniliyorum. Kalksana.” Erim’i omuzlarından tutup onu zoraki bir şekilde kaldırmaya çalışırken huysuzca bana baktı. “Ben sana olmayan matematik bilgimle yardım ederim, üzülme,” dedim ve en son yazdığımız soru üzerinden Erim’e nasıl yapılacağını anlattım. Zaten bu konuya daha yeni geçmiştik. “Anladım sanırım,” dedi gerçekten anladığını belli eden mırıltılar çıkararak. Neşeyle gülümsedim ve tahtaya baktım. Hoca başka bir soruya geçtiği sırada Erim’in kolunu tutarak havaya kaldırdım. Anlamsız gözlerle bana bakarken, “Kolunu sıkı tut,” dedim ve elimi çektim. O sırada hoca, Erim’in elini kaldırdığını gördü ve soruyu çözmesi için onu tahtaya kaldırdı. Erim sanki kırk yıllık matematikçiymiş gibi yerinden kalktı, tahtaya ilerledi. Hocanın ona uzattığı tahta kalemini elinden alarak soruyu anlattığım şekilde çözdü ve kalemi hocaya geri uzattı. Hoca birkaç saniyelik incelemeden sonra, “Aferin, doğru çözdün,” diyerek Erim’i yerine gönderdi. Avucumu ona doğru uzattım ve “Çak,” dedim gülümseyerek. Erim de gülümsedi ve ellerimizi buluşturdu. Ama o ki Erim elime çakmak yerime elimi tutmayı tercih etmişti. Kulağıma doğru yaklaştı, saçımın bir tutamını kulağımın arkasına sıkıştırarak fısıldadı. “Ders bitiminde sınıftan en son biz çıkıyoruz.” “Neden?” dedim bende fısıldayarak. Gülümsedi. “Çünkü seni öpeceğim.” *** “Oldu değil mi?” Bıkkınlıkla gözlerimi devirirken, “Melis,” dedim sinirle. “Aynı soruyu bin beş yüz kere falan sordun. Çok güzelsin. Erkek olsam direkt sana âşık olurdum. O derece güzelsin. Sorma artık.” Melis burnunu kırıştırırken parfümünü üzerine boca etti ve montunu giydikten sonra çantasını eline aldı. “Hadi, gidelim.” Melis’in evinden çıktıktan sonra çoktan çağırdığımız taksiye bindik ve Erimlerle buluşacağımız mekâna doğru yol aldık. Melis bir şekilde Emir’e hislerini söyleyeceği için bu kadar heyecanlıydı. Göktuğ’dan sonra birisine karşı bir şeyler hissediyordu ve bu yüzden hem çekiniyor hem de biraz korkuyordu. Alacağı tepkiden, tekrardan üzülmekten korkuyordu. Yakın arkadaş olarak kaderimiz neden birdi bilmiyordum. Aynı hisleri ben de yaşamıştım ve berbat bir şeydi. On beş dakikalık bir yolun ardından restorana geldiğimizde taksiye ücretini ödedik ve taksiden indik. Gözlerim kısıldığında, “Melis,” dedim kolunu dürterek. “Burayı kim seçti?” “Emir galiba.” Restorana adımlarken içime sebepsiz bir şey oturmuştu. Bu restoranda Direnç’in babasıyla ortak olduğumuzu öğrenmiştik çünkü. Garip gelmişti bir anlığına. Yine de eski enerjime geri döndüm ve Direnç’i zihnimden attım. Zaten Mehmet olaylarından sonra bir daha görmemiştim. Etrafta Erim’i veya Emir’i göremezken tanıdık bir koku burnuma dolduğunda gülümseyerek arkamı döndüm. Erim görüş açıma girdiğinde o da gülümsedi ve yanıma geldi. Emir’in büyülenmiş bakışları Melis’in üzerinde gezinirken sessiz kalmakla yetindi. Akabinde rezervasyon yaptığımız masaya yerleştik ve siparişlerimizi verdik. Üzerimdeki montu kenara bırakırken Erim, Emir’e baktı. “Burayı çok mu aradın Emir?” Emir ellerini saçlarından geçirirken, “Niye?” diye sordu. “Kötü mü?” “Çok uzak. Bulana kadar götüm çıktı.” “Her şeye de bir bahane.” Erim, Emir’in dediğine tepki vermezken bakışlarımı etrafta gezdirdim. “Canlı müzik mi var burada?” “Belli günlerde oluyor,” dedi Emir soruma karşılık. “Şanslı günümüzdeymişiz.” “Biz de söyleyebiliyor muyuz?” Melis’in sorusu üzerine tüm gözler ona dönerken Emir dikkatlice Melis’i süzdü. “Yani,” dedi harelerini Melis’ten ayırmayarak. “Rica edersem izin verirler. Neden?” “Ben de söylemek istiyorum.” “Kulağımız kanamasın.” Melis yüzünü tiksinircesine buruştururken, “Senin kulaklarını keselim o zaman,” dedi mantıklı bir çözüm önerisi sunmuş gibi. Ardından ekledi. “Hadi izin al da söyleyeyim.” Emir’in inceleyici bakışları bir kez daha gezindi Melis’in üzerinde. “Söyleme,” dedi sessizliğini bozduğunda. “Oturmaya gelmedik mi biz buraya?” “Emir!” “Lan ne naz yaptın, ben halledeyim.” Erim’in dediğiyle birlikte Melis’in gözleri kalpler çıkarırken, “Lütfen,” dedi küçük bir kedi yavrusu gibi. Erim masadan kalktıktan sonra müziğin söylendiği yere doğru ilerledi ve oradaki adamlarla bir şeyler konuştu. Bakışlarımı Erim’den alıp Emir’e çevirdiğimde bu durumdan hiç de hoşnut durmuyordu nedense. Birkaç dakika sonra Erim yanımıza geldiğinde, “Tamamdır,” dedi Melis’e bakarak. “Sahne senin.” “Ayy! Heyecanlandım.” Erim yerine otururken Melis ayaklandı ve yüzüne yansıyan heyecanıyla birlikte yürümeye başladı. Çok geçmeden peşinden gittim ve kolundan tuttum. “Melis, sen sesini beğenmiyorsun ki, gerçekten şarkı mı söyleyeceksin?” “Hayır,” dedi hiç düşünmeden. “İzle ve gör.” Melis beni bırakıp yürümeye devam ederken ben de geri oturdum. Emir’in sert bakışları hâlâ değişmemişti. Melis mikrofonu eline aldığında boğazını temizledi ve “Merhabalar,” diyerek söze başladı. “Kusura bakmayın birkaç dakikalığına müzik keyfinizi bölmek durumundayım ancak sadece birkaç dakikacık. Ben şiir okumak istiyorum. Ve şiiri buradaki birisine ithafen okumak istiyorum.” Bakışları Emir’deydi Melis’in. Emir’in sert surat ifadesi yerine şaşkınlığını bırakırken hepimiz Melis’e odaklandık. “Seni saklayacağım inan, Yazdıklarımda, çizdiklerimde, Şarkılarımda, sözlerimde. Sen kalacaksın kimse bilmeyecek, Ve kimseler görmeyecek seni, Yaşayacaksın gözlerimde. Sen göreceksin duyacaksın, Parıldayan bir sevi sıcaklığı, Uyuyacak, uyanacaksın. Bakacaksın, benzemiyor, Gelen günler geçenlere, Dalacaksın. Bir seviyi anlamak, Bir yaşam harcamaktır, Harcayacaksın. Seni yaşayacağım, anlatılmaz, Yaşayacağım gözlerimde; Gözlerimde saklayacağım. Bir gün, tam anlatmaya… Bakacaksın, Gözlerimi kapayacağım… Anlayacaksın.” Sustu, derin bir nefes aldı ve dudakları konuşmak üzere tekrardan aralandı. “Anlayacaksın, Emir… Seni sevdiğimi anlayacaksın.” Herkes Melis’i alkışlamaya başladığında Emir üzerindeki şaşkınlığı atabilmiş değildi. Keza ben bile şaşkındım şu an. Sadece hislerini söyleyeceğini düşünüyordum, bunu yapacağını bilmiyordum. Melis’in cesareti beni gururlandırmıştı. Emir, oturduğu yerden kalktığında bakışlarında bir şaşkınlık vardı, sanki Melis’in söylediklerini tam olarak sindiremiyormuş gibiydi. Ağır adımlarla ona doğru yürümeye başladığında, yüzündeki ifade karışık duyguların izlerini taşıyordu. Gözleri Melis’in gözlerinde kilitlenmiş, o anın gerçekliğini anlamaya çalışıyormuş gibi tek bir saniye bile gözlerini ondan ayırmadan ilerledi. Melis'in ani itirafı, Emir’in soğukkanlı duruşunu alt üst etmişti. Ne yapacağını ne söyleyeceğini kestiremediği belliydi, yüzündeki şaşkınlık onu ele veriyordu. O an sadece bakışlarıyla konuşuyordu adeta. Sessiz ama yoğun. Herkes, onun bu ani itiraf karşısında Emir’in ne yapacağını merakla beklerken Emir bir adım daha yaklaştı, sonra bir adım daha… Aralarındaki mesafe kapanırken kalabalık bile nefesini tutmuş gibiydi. Sonra hiçbir uyarı vermeden ansızın kollarını Melis’e sardı. Hareketi yavaş ve nazikti ama içinde yoğun bir his fırtınası vardı, belliydi. Melis’in gözleri kısa bir anlığına bana kayarken yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi. Ben de karşılık olarak gülümsedim. Melis, Emir’in sarılmasına karşılık verdikten sonra Emir geriye çekildi ve “Bekle,” diyerek mikrofonu eline aldı. Ekibe kaş göz işareti yaptı, diğer eliyle de Melis’in elinden tutarak gözlerinin içine baktı. Gecelerimi bana ver zehirim, Hiç uyku uyutmaz mısın sen güzelim? Kalbimin ritmini çaldın ve gittin mi? Gerçekten yaptın mı bunu bana? Peki ya aşıksam hala dolanıyorsam? Şehrimde yalnız ve bulamıyorsam seni?
Mavinin tonları, gözünde parladı, Kafayı buldum ve gülüşüne sardım, Yok, bunun dermanı yok biliyorum. Ama napayım bu deli kalbimi? Şişemin sonu devirir mi beni sen gibi? Bu yağmurlar beni sensiz ıslatsa? Gökyüzüm arınır bütün bulutlarımdan. Gece mavisi gözlerinde kayboldum bul beni,
Tüm hata benim sana bu şarkılar bu gece duy beni, Gece mavisi gözlerinde kayboldum bul beni, Tüm hata benim sana bu şarkılar bu gece duy beni. Gece mavisi, Gece mavisi,
Gülüşüne sağlık çok ağlattı, Ben düştüm düştüm toparlandım, Beni boş ver, yeniden beni sev, bana gel. Deli der biri görse, kollarında ölsem, Doğarım yeniden bana gülsen, Of al beni sol yanına, gir kanıma. Yalnız kalamam yok sensiz olamaz, Elim kolum bağlı, yüreğimse yangından, Sana dargınım, başka çözüm var mı? Gülüşünde kaldım, yok, Bu gönlüm sargılı,
Ben hala bir deli, sen hala bir delilsin. Bir sabah uyandığım gibi, Sesimi duyan hiç değilsin.
Gece mavisi gözlerinde kayboldum bul beni. Tüm hata benim sana bu şarkılar bu gece duy beni. Gece mavisi gözlerinde kayboldum bul beni, Tüm hata benim sana bu şarkılar bu gece duy beni, Gece mavisi, Gece mavisi… Emir şarkısını bitirdiğinde mekân büyük bir alkış tufanına kapılmış, herkesin yüzünde kocaman gülümsemeler belirmişti. “Ne kadar tatlılar, çok yakışıyorlar,” gibi övgüler ortalığı kaplarken, Emir ve Melis biraz mahcup ama bir o kadar da mutluydu. Birbirlerine gülümseyip alkışları sessiz bir teşekkürle kabul ettiler, heyecandan kalpleri hızla çarparken yanımıza gelip yerlerine oturdular. Göz göze geldiklerinde aralarındaki bağı açıkça görebiliyordum, ikisi de birbirinin yüzünde bu özel anın etkisini okuyor, paylaştıkları bu samimi duygunun tadını çıkarıyordu. Melis’in elinin titrediğini fark ettiğimde Emir benden önce davrandı ve Melis’in ellerini tuttu. “Heyecandan?” “Heyecandan,” dedi Melis, Emir’i onaylayarak. Emir gülümsediğinde Erim yüzünü buruşturdu. “Emir’in aşık halini görmek istemiyordum ya ben. Melis, neden böyle bir hata yaptın?” “Sizi de gördük,” dedi Melis hemen. “Vıcık vıcık.” Melis’in dediğiyle birlikte Erim yanağıma uzun bir öpücük bıraktıktan sonra, “Oh,” dedi keyifli bir şekilde. “Şifa.” Ben kıkırdarken Emir gözlerini devirdi, ardından Melis’e baktı. “Sen neden bu kadar güzelsin Melis? Sahneye çıktığında kafayı yemek üzereydim.” “Bilmiyorum canım ya, güzelliğim başa bela. Kolay gelsin.” Melis’in dediğine kahkaha atarken Emir şakayla karışık sinirlenmiş gibi yaptı. Akabinde yemeklerimizi yedik koyu bir sohbet eşliğinde. Uzun süre sonra güzel bir gece geçirmiştik. Melis mutlu olduğu için ben de mutluydum. Artık düşünmekten kafasını yemeyecekti en azından. *** İki pizzayı aynı anda ağzına sokmaya çalışan Melis’e gözlerimi büyüterek bakarken bakışlarımı yakaladığında ne var dercesine başını salladı. Yanakları sincap gibi olurken sırıttım. “Emir’den sonra bir iştahlandın.” Lokmalarını yuttuktan sonra kolasından birkaç yudum aldı ve “Canım,” dedi imalı bir şekilde. “Emir yokken de bu kadar iştahlıydım.” “Hıhım,” dedim geçiştirircesine. “Ee, ne yaptınız dün Emir seni eve bırakırken? İşi pişirdiniz mi bakayım?” Anında gözleri irileşmeye başladı, eline ilk gelen şeyi, anahtarlığını, kafama doğru fırlattı. Eğildiğim için ıskalarken, “Ne edepsiz sorular bunlar…” dedi sitem dolu sesiyle. “Sıra bana geçti,” dedim hiç düşünmeden. Melis derince bir nefes aldı, arkasına yaslandı. “Yani… bilmiyorum. Bilmediğim şey Emir’e hangi ara bu kadar bağlandığım. Onunla vakit geçirmek oldukça hoşuma gidiyor. Vakit geçirmeyi geçtim görmek bile. Sesi hoşuma gidiyor, kendisi hoşuma gidiyor. Bilmiyorum, Buse. Çok mu erken davrandım bazı şeyler için, emin olamıyorum. Ama sanki Göktuğ’dan çok daha farklı.” “Sevmenin erkeni geçi olmaz ki yavrum, sen doğru olanı yaptın.” “Öyle yaptım değil mi?” Onay verircesine başımı salladıktan sonra ayaklandım ve masanın üzerini toparladım. “Hadi çıkalım artık. Emir gelir birazdan.” Mutfağa geçip pizza kutularını çöpe attıktan sonra ellerimi yıkadım ve montumu giyerek Melis’in yanına geçtim. O da hazırlanmıştı. Mert’in yanına gidecektik çünkü bizi yanına çağırmıştı ancak sebebini bilmiyorduk. Emir bizi almaya gelecekti. Erim’in Atlas’ı piyano kursundan alması gerektiği için biraz daha geç gelecekti. Evden çıkıp kapının önüne geçtiğimizde sırtımı duvara yasladım, etrafa bakındım. Melislerin oturduğu yer tamamen apartmandı. Burası bana boğucu geliyordu. Yaşadığım yere alıştığım için miydi sevmediğim için miydi bilmiyordum. “Melis.” Duyduğum ses karşısında başımı sesin geldiği yöne doğru çevirirken hiç aklımızda olmayan birisiyle karşılaşmıştık. Göktuğ ile. Melis’in kaşları çatılırken, “Senin ne işin var burada?” diye sordu anında. Göktuğ, Melis’e doğru yaklaşırken Melis bir iki adım geriye gitti. “Biraz konuşabilir miyiz?” “Konuşamayız.” Göktuğ’un gözleri ansızın dolmaya başladığında yüzümü buruşturdum. Amacı neydi bunun? Ortama bir motor sesi karıştığında başımı sağ tarafa doğru çevirdim. Gelen Emir’di. O an Göktuğ, Melis’e sarıldı, Emir arabadan indi. Emir’in bakışları Melis’le buluşurken herkes neye uğradığını bilmiyordu. Şaşkınlıktan ağzım bir karış açık kalırken Melis, “Uzak dur benden!” diye bağırdı, sesi sokakta yankılandı. Göktuğ’u ittirerek kendinden uzaklaştırmayı başardığında koşarak Emir’in yanına gitti. Emir’in siniri anlaşılamayacak gibi değildi şu an. “Beni kandırdın,” dedi harelerini Melis’e çevirirken. “Öncekinde de aynısını yapmıştın, sırf intikam almak için beni öpmüştün. Şimdi de duygularımla oynayıp geri eski sevgiline mi döndün?” “Emir, hayır! Yemin ederim düşündüğün gibi bir şey yok. Ben anlamadım ki. Birden geldi sarıldı.” “Sus! Sus Melis. Seni de yalanlarını da dinlemek istemiyorum!” Melis, Emir’in elini tutarken Emir hızlıca elini Melis’ten çekti ve Melis’ten uzaklaşarak, “Seni sevdiğim için kendimden nefret ediyorum,” dedi dişlerinin arasından. “Ve emin ol seni sevdiğim için pişman olacaksın.” |
0% |