Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@tuzvelimon

 

 

~2 hafta sonra

Elimde anahtar, yağmurlu bir günün ardından evin kapısına varmıştım. Nisan bitiyor, Mayıs geliyordu. "Hava, bu ayda nasıl bu kadar kötü olmaya devam ediyo ya? Ben alışkın değilim böyle şeylere" diye söylenirken elimdeki anahtarı deliğe soktum ve saat yönünde çevirmeyi denedim. Anahtar sıkışmış gibi bir zorlama gösterdi ancak çevrilmedi. Anahtarı delikten çıkarıp tekrardan soktum ancak yine de zorlanma hissi devam edyordu. Selen, işten dönmüş olamazdı. Doğal olarak kapının arkasında anahtar olma ihtimali yoktu. Tabi evden çıkarken üzerinde unutmadıysak.

Yağmurluğumun üzerinden sıyrılıp yere damlayan sular, bulunduğum yerde küçük bir göl oluşturmaya başlamışken cebimden telefonu çıkarıp Selen'i aradım. Normal şartlarda onu çalışırken rahatsız etmezdim ancak bu anormal bir durumdu.

İkinci çalışta telefon açıldı. Genel giriş cümlelerinin ardından konuya girdim: "Ben seni şeyi sormak için aradım. Anahtarını kapının üstünde unutmuş olabilir misin?"

"Yok, anahtarım bende. Ne oldu ki?"

"Kapıda anahtar var gibi zorlanıyor da sen anahtarını unuttun sandım"

"Alp evde" dedi kısaca. Alp'in de anahtarı vardı. Bugünlerde Alp'in geleceğiyle ilgili bir şeyler söylenmiş olsa da bugün geleceğinden haberim yoktu, şaşırmıştım.

"Peki. Kapıyı çalayım o zaman" dedim ve kısaca kolay gelsin dedikten sonra telefonu kapattık. Zile bastım ve kapının açılmasını beklemeye başladım. Anahtarımı cebime geri koydum. Kapı açıldı, Alperen uzun boyu, kaslı vücudu ve geniş gülümsemesi ile bana baktı.

"Hoş geldin" dedi ve bir adım geri atarak geçmem için bana alan bıtaktı.

"Hoş buldum" dedim gülümseyerek ve içeri geçip yağmurluğu üzerimden çıkardım. Üzerinden damlayan suların etrafa açılmasını istemediğimden en az hareketle genişçe tüm eşyalrın üzerine astım. Birazdan portmantonun altına peçete koyacaktım. "Sen de hoş geldin bu arada" dedim Alperen'e dönerek. Gülümsedi, üzerinde mutfak önlüğü ve gamzelerini belli eden gülümsemesi ile bana bakıyordu.

"Genellikle aniden karar verilir bu tarz işlere" dedi ve yavaş adımlarla mutfağa ilerledi. "Yemek pişmek üzere, eğer açsan"

"Yardım edeyim sana" dedim şaşkınca. Elbette yemek yapabilen erkekler de vardır ancak ben bu tarz bir ailede büyümemiştim. Diğer yandan bu evde yemek yapmak, benim görev tanımıma griyordu. Alperen kısa bir süre kalıp gidecek de olsa alışkınlıklarımı terk etmek istemiyordum. Zira ben de diğer insanlar gibi kolaya çabuk alışırdım.

"Yok, ben hallettim zaten" dedi hızla. Başımı aşağı yukarı slladıktan sonra ne yapacağımı bilemediğim bi anın içinde kaldım. Duş almam gerekiyordu ancak evde yabancı bir erkek varken ayıp geliyordu. Gerçi bu adamın ortalama bir ay burda kalacağını hesap ettiğimizde, bu durum er ya da geç gerçekleşecekti.

"Ben üzerimi değiştirip geleyim o zaman" dedim kısaca. Mutfak, banyo ile ters kalıyordu sonuçta. Banyoda giyiniyordum her zaman, Alperen'e uzun uzun açıklama yapmasam da olurdu.

Odama geçi eşyalarımı elime aldım, hızlıca banyoya geçip suyun ısınmasını bekledim var ardından sıcak suyun içine girdim.

Allah'ım! Bu gerçek bir lütuftu işte. Su hayattı!

Sıcak su, üzerimden akıp geçtikçe asında ne kadar üşüdüğümü fark ettim. Duşumu kısa tutmak istesem de sıcak su, beni bırakmamak için adeta yalvarıyordu. Suyu kapatıp havluya sarıldığımda, tüm banyo buhar olmuştu. Ayna, yüzümü gösteremeycrek kadar beyazdı. Hızlıca kurulandım ve üzerimi gyindim. Ardından banyo penceresini açtım ve ıslanan kısımları üstünkörü silip başımdaki havlu ile dışarıya çıktım. Ev sıcak olsa da üzerimden ince bir duman çıkıyordu.

"Sıhatler olsun" diyen sese döndüğümde, Alperen oturma odasının kapısına yaslanmış koridora bakıyordu. Odama doğru ilerlerken durdum ve gülümsedim çekingen bir halde: "Teşekkürler" dedim ve odama geçip tarak, saç açıcı bir sprey ve kulak çöpü alarak odadan çıktım. Sonuçta ilk defa saç taramama denk gelmiyordu. Üstelik adamı yeterince yalnız bırakmıştım, mecburen ev sahibi gibi davranmam gerekiyordu. Selen nöbetteydi.

Selen'in nöbet listesi yaklaşık bir - bir buçuk ay önceden belirlendiği için son dakika izin alma gibi bir şansı yoktu. Üstelik nasıl denk geldiyse, çoğu zaman nöbette ya da akşam mesaisine yazılmıştı. Önümüzdeki bir aylık süreçte maalesef ki Alperen ile genellikle yalnız kalacaktım. Alperen'in, Selen'in bahsettiği kadar kafa dengi bir insan olmasını ummaktan başka bir şansım yoktu.

Salona, her zaman oturduğum üçlü koltuğa oturduğumda televizyonda eski bir dizinin tekrar bölümü oynuyordu. Genellikle işten gelince bunu izlediğim için durumdan memnun bir halde yerime kuruldum ve havluyu saçımla ilgilenmeye başladım.

"Eski dizileri izlemeyi mi seviyorsun, yoksa denk mi geliyor?"

Yüzümün önündeki saçları yana atıp yüzüne baktım.

"Aslında her ikisi de. İşten çıktığımda oynuyor oluyor ama daha önce de izlemiştim" dedim. Başını aşağı yukarı salladı.

"Saçlarının kendi rengi mi?"

"Evet" dedim koyu kumral saçlarıma bakarak. "Aslında yazın daha açık renk oluyorlar, güneşte açılıyor renkleri" dedim, başını aşağı yukarı salladı. Saç renklerimiz genel olarak benziyordu. Uzamaya başlayan sakalları da aynı renkti üstelik. Dudağının iki yanında, çizgi gibi duran iki belirgin gamzesi vardı ve gamzelerinin içinde bile kumral kıllardan vardı. Çok kıllı bir yüzü yoktu ancak köse gibi de değildi. Baktıkça bakası gelinen bir yüzdü. Mavi gözler, minik burun ve hafif dolgun dudaklara, Selen gerçekten turnayı gözünden vurmuştu. "Seninle aynı renk saçlarımız" diye de ayrıca belirttim yüzüne fazla uzun bakınca. Gülümsedi.

"Benim saçlarım yaz da kış da aynı renk" dedi. Buğday ten rengi, daha açık bir sarı tonu kaldırır mıydı acaba?

"Olsun senin de gözlerinin rengi çok güzel" dedim omuz silkerek. Doğruydu sonuçta. Bacak bacak üstüne atarak daha da arkasına yaslandı.

"Teşekkür ederim, babamdan armağan" dedi. Benim kahverengi gözlerim de güzeldi elbet ancak dikkat çekmiyordu. "Annemin gözleri de yeşil mesela. Ailecek renkli gözlüyüz biz" diyerek açıklamasına devam etti.

"Bizim kahverengi gözlerimiz hep" dedim, eğilip yüzüme dikkatli baktı.

"Ela bence gözlerin, etrafında ince bir yeşil çizgi var" dedi. Benim yaklaşık otuz yıldır göremediğim yeşil bir çizgi mi vardı gözümün etrafında. Sanmıyorum. Aynaya bakma gereği bile hissetmedim, muhtemelen yorgunluktan falan yanlış görmüştü.

"Yok, düz kahverengi gözlerim" dedim, omuz silkip başını televizyona çevirdi cevap vermek yerine. Ben de saçlarımı tekrardan önüme alarak taramaya devam ettim.

Saçlarımın taranması bitince hepsini geri attım ve bir kez de arkaya doğru taramaya başladım. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, en sonunda hacimsiz kalacaklardı.

"İsmini kim koydu?" dedi bu kez de. Saçımı taramaya devam ederken bablam, dedim ve tarakları falan toparlamaya başladım.

"Özel bir anlamı var mı?" dedi ben yerimden kalkarken. Islak saçlarım artık başımda soğuk hissettirmeye başladığı için kurutmaya gidiyordum.

"Saçımı kurutup geleceğim" dedim, peki, diyerek o da yerinden kalktı. Yavaş adımlarla odama ilerlemeye başladım. Saçımı kurutup geri döndüğümde mutfak masasına oturduğunu gördüm. Sofra hazırlanmıştı.

"Yemek yerken konuşmaya devam edebiliriz" dedi beni gördüğünde yerinden kalkıp sandalyemi tuttu. Bu tarz şeylere alışkın değildim, garip hissettiriyordu. Yine de tuttuğu sandalyeye oturdum ve tabağıma konan çorbaya baktım. Alperen de karşımdaki sandalyeye oturdu ve aynı anda yemeye başladık. Kısa bir süre sonra biten çorbaların yerini bir sulu yemek aldı. Alperen ile ağzımızı bile açmadan yemeğimizi yerken, isim konusu da kapandı gitti. Yemeklerden sonra bulaşıkları makineye ben yerleştrirdim, Alperen ise yola bakan balkona geçip sigara içeceğini söyledi. Açıkçası kendine aşırı derecede dikkat eden bir Türk subayının sigara içeceği aklıma bile gelmezdi.

Çay için ocağa su koyduktan sonra çaydanlığın üst kısmında da çayı koyup salona geçtim. Dizi oynayan kanalı değiştirip film başlayan bir kanalda durdum. Gece uzundu, Alperen'i de tüm gece muhabbetimle sıkmak istemezdim. En azından film izlerken vakit grçp giderdi. Sonuçta gün bir gün değildi, bu adam bir ay buradaydı.

"Ah, film mi var?"

Alperen soğuktan kızarmış burun ucuyla salona geri girdiğinde ellerini birbirine sürtüyordu. Hava geceleri daha da soğuyordu.

"Çay suyu da koydum, demlerim birazdan" dedim koltuğumda otururken.

"Tamam" dedi tekli koltuğa otururken. Tekli koltukta rahat olup olmadığıyla ilgili düşünceyi dile getirmek yerine filme odaklandım. Film ilerlerken çayı demlemiş, sessizce içmiştik. Filmin btiminde ise anlaşmış gibi ayağa kalkıp uyumaya gideceğimizi söylemiştik.

Yaklaşık bir ayı birlikte geçireceğim Alperen ile ilk gecemiz böylece bitmiş oldu. Umarım her gece böyle sessiz sakin geçip giderdi de birbirimize yük oluyor gibi hissetmeden bu ayı atlatırdık.

Loading...
0%